Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Barışı olmayan savaşa doğru
22.08.2015
6980

Ucunda barış umudu olan çatışmasızlık süreci, yerini barış umudu olmayan savaşa bırakıyor.

“Barışı sigortalamak lazım” dedim hep. Ama “süreci çift kutuplu bırakmamak gerek, tüm partileri işin içine katmak, sivil toplumun, medyanın belli figürlerini değil herkesi bu dönemin barış sorumlusuna döndürmek lazım, sadece ‘müzakere’ ile olmaz, sorun özünde bir insan hakları meseledir” diyenler “düşman” ilan edildi.

Bütün bunlar, süreç ilk başladığında imkânsız değildi. Ancak, defalarca isim değiştiren “Milli Birlik ve Beraberlik” projesinin tarafları, aktörleri, medyatik isimleri, uzmanları, kendileri dışında kalan her kesimi fena dışladılar; hattâ küçümsediler.

Yıkılan süreç, AKP üzerine, AKP’nin siyasi gücü, “yapabilirliği”, “yapabilme ihtimali” üzerine kuruluydu; bu güç sarsılınca, sürecin de çatırdayacağı belliydi. Yanlış temeller üzerine kurulmuş olsa da, eski siyasi sürecin, yerine bir yenisi konmadan çökmesi hâlinde bir savruluşun yaşanacağı ortadaydı.

Geldiğimiz nokta o kadar feci, gitmekte olduğumuz yer de, o kadar beter ki; şu an, herkesin birbirini suçlamayı bırakıp, bir çıkış yolu araması gerekiyor.

“Yeni Savaş” o kadar sert dinamikleri harekete geçiriyor ki, bu gidişin ağırlığının farkına varmamız gerek.

Türkiye’de “Kürt Sorusu”nun (“Sorun” değil özellikle “Soru” diyorum) geldiği nokta, herkes için yeni ve başka bir yer.

Türkiye’de devlet, güvenlik bürokrasisi, bir “varoluşsal endişe” ile sert biçimde mobilize oluyor. Yerelde de, hınç ve öfke dolu güvenlik görevlileri, hedeflerine ulaşmak yani, tehdit gördüklerini kendi deyimleri ile “etkisizleştirmek”, yani yok etmek için her türlü yöntemi meşru görmeye başlıyorlar.

Öte yandan, PKK artık (en az bir süre) “müzakere edecek Ankara adresi olmayacağı” düşüncesinde ve kendi hedeflerini hayata geçirmek üzere, yerel dinamikleri tetikliyor. Eğer ki, Ankara’da müzakere edecek bir taraf ortaya çıkarsa da, müzakere masasında elinin güçlü olacağını öngörüyor –“bölgede biz söz sahibiyiz” iddiasını ortaya koymayı hedefliyor. Çıkmazsa da, o zaman, bölgeyi kontrol iddiası gene “varoluşsal” olacak.

Dinamiklerini kimsenin tam olarak kontrol edemediği karşılıklı bir “yeni nesil“ şiddet var ortada. Genç Kürt milliyetçi kimliği, son yıllarda başta Kobane etkisi olmak üzere, yeni bir dinamizm ve heyecanla şekillendi. Şimdi ise, tam da bu kimliğe karşı reaksiyoner yeni bir Türk milliyetçi kimliği biçimleniyor. Bu dinamiklerin çatışmasının ilk izdüşümlerini, 20 Temmuz’dan bu yana patlak veren şiddette görüyoruz.

Bu dinamiklerin yaratacağı ürkütücü şiddet ortamının altından, bugünün ne politikası, ne güvenlik bürokrasisi, ne de silahlı örgütü kalkabilir.

Barış ihtimaline inanmışken çatışmaya dönmek, geçmişte yaşananların tümünden farklı bir gerçekliği önümüze koyuyor; bu yeni şiddet sarmalı tabanlarda öncekilerden çok daha derin iz bırakacak çünkü “aldatılmışlık” hissi tüm kesimleri pençesine alacak.

Güvensizlik, umudu zehirleyen şey; bir kere güvensizlik hâkim oldu mu, artık geleceğe inanmak imkânsızlaşıyor.

Sosyal medya başta olmak üzere iletişim kaynakları da, ufuk açacağına, “duygu patlamalarının gövde gösterisinin” yapıldığı platformlara dönüşüyor; zıt kutupları radikalleştiriyor.

Oysa çok acil bir durum var: siviller geçmişte olduğundan çok daha hızla şiddetin parçasına, hedefine dönüştüler.

Daha önce, Irak Savaşı’nda ve ardından da bugün Suriye ve yine Irak’ta olduğu gibi, “kimdir ‘gerçek sivil’, kimdir ‘sivil görüntülü savaşçı’” sorusunun tuzağına düşülüyor.

PKK tarafı için bu soruya, “halk ayaklanması, dolayısıyla herkes sivil” gibi yanıtını verirken; Türkiye’nin devlet kanadı, “Teröristin bir biçimde yanında ve yakınındaysan, sivil değil teröristsin” cevabını veriyor.

Oysa ortak çelişki açık: çekiçler tek “çözüm aracı” olursa, herkes herkesi çakılacak çivi olarak algılar.

Bu ortamda ilk olarak, sivilleri, hedef hâline getirmemek ve ardından da, duyguları kontrol altına almak gerekiyor.

Türkiye’nin duygusal kültürü de zaaf olarak ortaya çıkıyor: “Barışa yönelim” konusunda nasıl duygular yapıcı rol oynadıysa, “savaşa savruluşta” da, duygular yıkıcı rol oynuyor.

Eski süreç yıkıldı; bir daha da aynı veya benzer biçimde işlemeyecek. Bir sakinleşip, yeni süreci, eskisinin hatalarından ders alarak, yeni dengelerle, tüm ama tüm toplumca kurma zamanı.

Yoksa beraber kaybediyoruz; hızla, bugünü de, geleceği de kaybediyoruz.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar