Ümit KARDAŞ
Londra Antlaşması'yla Osmanlı İmparatorluğu sadece Rumeli’yi kaybetmemiş, Ortadoğu’da yaşayan Hristiyanları ve Arapları da kaybetmişti. Söz konusu unsurlar asimile olmamışlardı ve aynı ırktan oluşan yeni devletlerin imparatorluktan ayrılma başarısını göstermeleri nedeniyle de artık boyun eğmeleri mümkün değildi.
Helenizmin Batı Anadolu ve Karadeniz (Pontos) bölgelerinden İç Anadolu’ya uzanması, Rumların eğitim ve ekonomik gelişme açısından Türklerden daha üstün olmaları Jön Türkler için korkutucuydu. Rumların dışında kalabalık ve gelişmiş başka bir millet ise Ermenilerdi.
Jön Türkler, bu iki unsurun devletin varlığını ve gücünü tehdit ettiğini, uçurumun eşiğine gelindiğini, bu sonucun hoşgörülü davranmaktan ve söz konusu unsurların devletin güçlü olduğu zamanda yok edilmemesinden kaynaklandığını düşünüyorlardı. Almanların da etkisiyle Hristiyanların ekonomik ve politik güç olarak devleti ele geçireceklerine inandılar.
İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra Hristiyan unsurların yok edilmesine, servetlerinin her türlü yolla Türklerin eline geçmesinin sağlanmasına karar verildi. Bu hedefe ilişkin sistematik plan 10 yıllık sürede, kesintisiz, duruma göre bazen sıkı ve şiddetli bazen gevşek uygulanacaktı.
1913 sonbaharına doğru siyah kalpaklı, kadife pantolonlu fedailer örgütlenmeye başlamıştı. Bir taraftan eylemci bir silahlı güç organize edilirken diğer taraftan yoğun bir propagandayla halk hazır hale getiriliyordu.
Gazeteciler okurları tahrik edici yazılar kaleme alıyor, halk fanatikleştirilmeye çalışılıyordu. Panislamist Derneği’nin üyesi Hüseyin Kazım şunları yazıyordu: "Aramızda böyle imansızların varlığı bizim için bir yara olup, dinimiz için bir küfürdür. Bunlara karşı her ilişki bizim için bir leke olup,her türlü bağlantı ruhsal beladır… Bizim için her Hristiyan işgal ettiği makam ne olursa olsun, sırf Hristiyan olduğu için kör olup, insanlık haysiyetinden yoksundur.”
Başta Rumlar olmak üzere halkta Hristiyan nefreti uyandırmak için her şey yapılıyordu. Türk halkının bu unsurlar var oldukça fakir kalacağı, Müslümanların hayatlarından ve şereflerinden emin olamayacakları, devletin tehlikeye maruz kaldığı belirtiliyordu.
Elden çıkan iller haritalarda siyah renkte gösterilerek, intikam sözcükleriyle okul duvarlarına asılıyor, hatipler ve propagandacılar intikam ve nefret söylemleriyle ülkenin değişik bölgelerinde görev yapıyorlardı. 1914’te Rumlara karşı başlatılan saldırılar, 1915’de Ermenilere yönelecekti.
31 Mart 1909’dan önce alt rütbeli subaylar yeni bir mezhep haline gelen Turancılık konusunda eğitiliyorlardı. Etnik kimlikten hareket eden İttihatçıların hiçbir zaman asimile edemeyecekleri belli olan Araplara da hoşgörüyle bakmaları mümkün değildi. Bu zihniyete göre Türk olmaları imkansız olan Araplara vurulacak darbeyle aşağılanmış bir uyruk olarak başkaldırmaları önlenmeliydi.
Araplar zaten hiçbir zaman Türk hakimiyetini gönülden kabul etmemişlerdi. Kendilerini İslam’ın ve kendi dilleriyle yeryüzüne inmiş Kuran’ın sahibi olarak en asil ırk olarak telakki ettikleri açıktı.
Arap dilini ve geleneklerini bilmeyen Türk kökenli memurların yetkilerini suiistimale ve baskıya yönelik olarak kullanmaları da onları huzursuz ediyordu. Hak taleplerine yönelik başkaldırılar bastırmalarla engelleniyordu.
Asir ve Yemen Türk mezarlığına dönüşürken, Yemen halkı türkülerinde develerin uluduğundan, koyunların meleştiğinden, kadınların iniltiler içinde ağladığından söz ediyordu. Yemen sadece İmparatorluğun merkez ve çevresinde algılandığı gibi tek taraflı bir acı yaşamıyordu.
Arapça konuşan bölgeler arasında Türklerin gözüne en çok batan Suriye idi. Suriye halkı zengin sınıfsal bir güç yaratmıştı ve Avrupa ile devamlı temasta olduğundan ileri bir noktadaydı.
Suriye’de yaşayan Hristiyanlar ve Müslümanlar köklerinin bilinciyle Suriye için ortak bir hayat kurmak ve sürdürmek istiyorlardı. İttihatçılar bu nedenle öfkeliydiler ve Hristiyanlara ve Araplara yönelik şiddet politikalarını uygulamak için uygun bir zamanı bekliyorlardı.
İttihatçıların kaybetme pahasına da olsa Araplara özerklik tanıma niyetleri yoktu. Kafkasya ve Türkistan düşleriyle kendinden geçmiş İttihatçıların ilk hedefi Fransız desteğiyle özerklik kazanmış olan Lübnan oldu.
Lübnan’ın özerkliği 1 Kasım 1916’da kaldırıldı, Hristiyan yönetici Ohannes Kuyumcuyan görevden alınarak yerine Pantürkist Ali Münif atandı. İstanbul mebusu Salih Cimgöz Meclisi Mebusan’da olayı şöyle değerlendirdi: ”Eskiden Türkiye’nin vücudunda çıban olan Lübnan, şimdi artık onun bir parçası olmuştur.”
Lübnan’da hayvanlara el konulması, tohum eksikliğinin yarattığı kıtlıkla birleşince açlık baş gösterir. Lübnan mebusu Emir Adil bey,10 Mart 1917’de Meclisi Mebusan’da binlerce kişinin ölümünden söz ederken şunları söyler: “Lübnan ve Beyrut’ta dinamitle ekmek aynı manaya gelmektedir. Mesela Şam’dan gelen bir tüccar veya bir şahsın eşyasında bir okka unun bulunması yasaktır.”
Lübnan’ın dışında Suriye’de de develere el konulması sonucu nakliyenin imkansız hale gelmesi, un karşılığı kağıt para kabul edilmeyişi açlığa neden olur. Araplara uygulanan zulümde başrolü oynayan Cemal Paşa, tüccar ve bankerleri sürgünle tehdit ederek kağıt para ile altını dengede tutmak istemesine rağmen, aradaki fark büyümeye devam eder. Amerika’nın yardımı da kabul edilmeyince köylerde nüfusun büyük bir kısmı yok olur.
Cemal Paşa, Suriye’nin önde gelen liderlerini özellikle makam ve eğitim bakımından ön sırada olanları tutuklatarak askeri mahkemede yargılatır. Heyeti Ayan üyesi Abdülhamit Zohravi, eski mebus Şefik el Müeyyid’in de aralarında bulunduğu 36 kişi idam edilir, bu kişilerin dışında kalanlar ise ağır cezalara mahkum olur.
Mahkum edilenlerin aile ve akrabaları Suriye’den Anadolu’ya sürgün edilir. Böylece baskı ve tehcir yöntemleriyle Suriye halkının ileri gelenleri yok edilmiş oluyordu.
Askeri mahkemenin mahkumiyet kararında belirtilen suç gizli örgüt üyeliğidir. Örgütün faaliyeti ise Suriye’nin özerkliğini sağlamak ve bu amaca varmak için İngiliz ve Fransız diplomatlarıyla ilişki kurmak olarak belirtilir.
Askeri mahkemeler kapalı çalışıyor, avukat kabul etmiyor, verilen kararlar hemen infaz ediliyordu. İdamlardan önce Mekke Emiri Hüseyin Paşa’nın oğlu Faysal bey Cemal Paşa’dan idam cezasına mahkum olanlar için af diler. Cemal Paşa bu talebi ret ederek idamları infaz ettirir ve peygamber soyundan gelen Faysal beyi tehlikeli bularak tutuklatmak ister.
Bunun üzerine Mekke Emiri Hüseyin Temmuz 1916’da bağımsızlığını ilan ederek Hicaz’ın büyük bir bölümünü işgal eder. Bu başkaldırı İttihatçı hükümete karşıdır, Hüseyin, halifeliğe karşı olmadığını, padişaha bağlılığını, Cemal Paşa’nın zulmünü Hristiyanlara yapılanları da katarak açıklar.
İmparatorluğun şiddete dayalı güvenlik politikaları sonucu Arap savaşçılar Suriye ve Mezopotamya’da İngilizlerle işbirliği yaparlar. Böylece İmparatorluk, padişahın hizmetçisi olduğunu söylediği iki kutsal şehri kaybeder ve halifelik büyük ölçüde zaafa uğrar.
Katı merkeziyetçi, ırkçı, milliyetçi ve şiddete dayalı politikalarla, topraktan önemlisi o toprakta yaşayan insanlar ve onların güçleri kaybedilir. Bizde tarih bu anlamda durmadan tekerrür etmekte. İmparatorlukta ne yaşandığından bihaber olanların bugün güçlü devletlerin paylaşım ve hükümranlık savaşlarında savrulmaları ise mukadder.
Walter Benjamin’in dediği gibi geçmişi öğrenmek, özgürleşmek ve kurtuluş için önemli. Ama geçmişi öğrenmenin niteliği daha da önemli. Geçmiş olan her şey hala tehlikeler içindedir ama kefaretine kavuşması için yollar henüz açıktır.
Sorunlarını tartışarak, konuşarak ve uzlaşarak çözen toplumlar medenidir. Sürekli dövüşerek ve şiddet kullanarak sorunları üzerinde tartışamayan ve uzlaşamayan toplumlar ise gayri medenidir.
Dünyanın egemen sınıflarının yarattığı şiddetle ayakta duran adaletsiz dünya sistemi insanlığın henüz ilkel formundan çıkamadığını ve medenileşemediğini göstermekte.
Dünya ve Türkiye hassas kalpler için bir cehennem olmaya devam ediyor.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.10.2025
1.10.2025
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025