Ümit KIVANÇ
Salgın ve karantina günlerinin hemen öncesindeki bir yazımda konu ettiğim kitabında Amin Maalouf, “Bir felaket,” diye yazıyor, “gerçekten cereyan ettiğinde, aslında kaçınılabilir olduğu asla ispat edilemez.” Askerî vesayet rejiminin yıkılışıyla bugün yaşadığımız rezilliğe varılmasının kaçınılmaz olduğunu ileri sürenlerin sarıldığı gerçeklik. Geçmişteki konumları yeniden sorgulatacağı ve şimdi alınacak tavırlara dayanak edilecek haklı çıkma iddialarını zedeleyeceği için asla yapılamayan tartışmayı hatırlatıyor. “…Aslında kaçınılabilir olduğu asla ispat edilemez” dedikten sonra şu destek direğini dikiyor Maalouf: “İnsan buna bizzat ikna olsa bile…” Sonra kendisini hikâyesine oturtarak somutluyor: “Ve ben buna ikna oldum. Gençliğim dünyanın bu kısmında geçti ve o zamandan beri de orayı gözlemlemeye hiç ara vermedim. Benim neslimin talihsiz ayrıcalığı Dr. Jekyll’ın yavaş yavaş Mr. Hyde’a dönüşmesine tanıklık etmesiydi; çağının normlarına pek uzak olmayan, çağdaşlarının tüm düşlerini, tüm iddialarını ve tüm hayallerini paylaşan çok geniş bir halklar topluluğunun yabani, öfkeli, tehditkâr, umutsuz kalabalıklara dönüşmesinden sözediyorum.”
Sosyal medyanın tipik klişelerinden birini hatırlatıyor: “biz ne ara böyle olduk?”. Sahalarımızda görmek istemediğimiz türden olaylarla karşılaşıldığında mutlaka paylaşılan tepki: “hangi ara bu hale geldik”? Bizim durumumuzda haklı soru mu? Pek değil. Gerçeklik çoğumuz için problemli. O da sahalarımızda görmek istemediğimiz unsurlarla dolu. Rahat kaçırıcı.
Hoş, bizzat ürettiğin, geliştirilmesine katıldığın, teşvik ettiğin veya desteklediğin, yayılmasına hizmet ettiğin… yalanlarla yaşamak da az tedirgin edici değil. Yine de, anlaşılan, gerçekle yüzleşmeyle kıyaslandığında ona göre daha sağlam güvenlik vaat ediyor olmalı ki, yeğlenen bu. Gerçekle yüzleşme, sonuçları göze almayı gerektiriyor. Tanımı icabı risk barındırıyor. Yalanla yaşama ise, muhtevası inkâr, ambalajı şirretlikten müteşekkil hayat tavrıyla, biz bize götürülebiliyor. Gerçeğe çağıran, bu yüzden “hain”dir. Yalanın sağladığı eğreti huzuru bozmaktır, hainlik. Dengeyi yaratan kılıç, kılıçtan artanı ihanet. Denklem bu.
Popüler “ne ara…” sorusu, tam da sorulanın cevabını içinde taşıyan süreçleri gizlerken, soranın başına bir safiyet halesi konduruyor. Bu safiyet değil. Hakikatin rüzgârından korunmak için hafif geri çekilerek içerlek apartman girişlerine sığınanların topluca yarattığı görüntü tuhaf. Suç değilse, suça iştirak değilse inkâr, kaçamak, örtme-saklamanın ifadesi.
Yakın, uzak, her türlü tarihe olsa olsa bugünümüzü onaylama, yarın-öbürgün için avantaj elde etme hedefiyle sömürülecek kaynak olarak bakışımız ve ruh halimiz, sahiden “bir ara” şu halden şu hale gelmiş olsak bunu tesbit etmeye ve anlamlandırmaya elverişli değildir. Üstüne binerek tarihe yaklaşmayı seçtiğimiz araçlar iş makineleri. Dozer, kepçe. Birşeyleri parçalamaya, kaldırıp yana atmaya, kazmaya, yığmaya, gömmeye, örtmeye, herkes oradan yürüsün, başka yöne sapmasın diye hedefe doğru yol açmaya hizmet ederler.
Yaşanmıştan korkmak genetik özelliğimiz. “Yaşanmışı kurcalatmasın da ne olursa olsun”, her türlü siyaset önerisi için kabul şartımız, düsturumuz. Bu yüzden, aslında, anlayamayacağımız şeylerin başında “hangi ara” birşeylerin değiştiği gelir. Süreç sevmeyiz. Eğer bugün bizi haklı ve hem mağdur hem potansiyel meşru muktedir konumda göstermeyecekse, o süreç başlamadan önceki şartların tasvir edilmesini istemeyiz. Çünkü biz, mağdursak hep mağdur, doğruysak hep doğru, haklıysak hep haklıydık. Bugün de bu yüzden aksi imkânsız.
Amin Maalouf, “en cömert ideallerin taşıyıcılarını örgütleyip seferber eden, sonra da onları çıkmaza sürükleyen”, “tüm insanlık için muazzam umutlar uyandıran, sonra da onlara ihanet eden”, “iflasıyla büyük felaket yaratan”, “dünyanın bugün tanık olduğumuz çöküntüye doğru kaymasını kolaylaştıran” komünist hareketi “övmeye çalışmadığını” özellikle vurgulayarak, Ortadoğu’da seküler, laik, Marksist hareketlerin yaygın olduğu yakın geçmişe dair ifadelerinde neden “her şeye rağmen biraz nostalji tınısı” bulunduğunu izah ediyor, Uygarlıkların Batışı’nda: “…bunun nedeni, büyük çoğunluğu Müslüman olan çok sayıda ulus içinde yirmili yıllar ile seksenli yılların sonu arasında Marksizm gibi laiklikten asla vazgeçmeyen bir ideolojinin varlığının bana bugün anlamlı ve yok olmasına hayıflanılabilecek bir gösterge olarak görünmesidir.”
Sonra “XX. yüzyılın önemli bir bölümünde hakim olan” ve kendisinin de “Beyrut’ta bizzat gördüğü entelektüel ve kültürel atmosferi” hatırlatır: “Örneğin Hartum Üniversitesi’nde, Musul’un bahçelerinde veya Halep kahvelerinde erkek ve kız üniversite öğrencileri arasında yaşanmış olabilecek tartışmaları düşünüyorum; bu gençlerin ellerinden düşürmedikleri Gramsci’nin kitaplarını, oynadıkları veya alkışladıkları Bertolt Brecht piyeslerini, Nazım Hikmet veya Paul Eluard şiirlerini, içlerini kıpır kıpır yapan devrimci şarkıları, tepki verdikleri olayları -Vietnam Savaşı, Lumumba’nın öldürülmesi, Mandela’nın hapse atılması, Gagarin’in uzay yolculuğu veya Che’nin ölümü- düşünüyorum. Ve bütün bunlardan da fazla, Afgan ya da Yemenli kız öğrencilerin altmışlı yılların fotoğraflarında hâlâ ışıldayan gülümsemelerini derin bir nostaljiyle düşünüyorum. Sonra bugün aynı yerlerde, aynı sokaklarda, aynı amfiteatrlarda dolaşanların küçücük, kasvetli, hüzünlü ve çelimsiz evreniyle karşılaştırıyorum.”
Bunlara bugün adı anılmayan hayatî olguyu ekliyor Maalouf: “Doğduğum bölgenin son yüz yıllık tarihini aklımdan geçirdiğimde, Marksist esinli siyasal hareketlerin Müslümanları, Yahudileri, ve çeşitli mezheplerden Hıristiyanları bir süreliğine yanyana getirebilen yegâne hareketler olduklarını görüyorum.”
Bendeniz de, buradan hareketle soru sormak isterim. Ama fırsatçılık edip Türkiye’de sola dair nostaljik methiye çıkarma maksadıyla değil. Zira sol, fedakârlığına, cesaretine, haksızlık ve adaletsizlikle mücadelede bütün yalnızlığına rağmen pes etmeyişine, azmine dair methiyeyi hak eder de, Maalouf’un ortaya koyduğu sorunsal bakımından methiyelik bir hal yok. Daha çok hesaplaşma ve yüzleşmeye ihtiyaç var. Azınlıklar konu edildiğinde başını eğmesi gerekmeyen bir solun, ne yazık ki, ancak 19 Ocak 2007’yi müteakiben zaman zaman kendini göstermiş oluşu bir yanda, memlekette devletçe tayin edilen resmî kimlik dışındaki bütün kimlikleri yok sayan, kendiliğinden yok olmayanı yok etmeyi umde bellemiş birilerini ana akım solun doğal müttefik sayması öbür yanda, manzara bir acayip.
Şu sorunun cevabının peşine düşülmemesi kadar, tıpkı onun gibi acayip: Kendilerini yerleşik ideolojik cenderelerden kurtarmaya çalışan “kıpır kıpır” gençlerin “ışıldayan gülümsemeleri” bizde, burada, “ne ara” söndü? Kimler tarafından, sistematik olarak, her görüldüğü yerde söndürüldü?
Toplum genç. Özellikle gençler tarihi kendileriyle başlatır. Bu yüzden uyarmalıyım: Maalesef Gezi sadece bir son örnektir. Yine maalesef, soruyu ne kadar geçmişi es geçip bugünün zulmüne odaklanarak sorarsak, o kadar cevaplayamıyoruz. Bugünün zulmünün geçmişinkinin tutarlı devamı olduğunu kavramadıkça, üzerinde ilerlediğimiz çizginin çıkışsız çember oluşturduğunu da fark edemiyoruz.
Şu işe bakın ki, Ortadoğu’da “karanlığa” karşı “aydınlığı” temsil iddiasındaki iktidarlar, ülkelerindeki sağlıklı uyanışları, arayışları, “kıpır kıpır”laşmaları, gençlerin “ışıldayan gülümseme”lerini söndürerek, ezerek, karartarak iş gördüler ve “küçücük kasvetli, hüzünlü, çelimsiz evren”lere açılan yolu düzlediler. Çünkü o sıkça bahsedilen “aydınlık”, buyrukla, buyruk sahiplerinin arzu ettiği ölçüde aydınlanan, ruhuna üniforma giydirilmiş gençler ve vazifeli aydınlarca meydana getirilemiyor. Muhalefetsiz, hukuksuz, dürüst seçimsiz, meclissiz imal edilemiyor. Üniversitede hangi konuda araştırma yapılabileceği, yapılınca hangi sonuca varılacağı devletçe belirlenen, kitabın polisçe “suç karinesi” sayıldığı bir “aydınlanma” ülkesi, anca uyduranın ve inanmış görünmezse cezalandırılacak olanın inanmış göründükleri paspal masalda varolabiliyor. Hakim ve savcıların yüzde yetmişinden fazlasının “devletin çıkarı sözkonusuysa hukuk bir tarafa bırakılır” dediği bir “hukuk devleti”, hukuksuzluk için fırsat arayan aradığı fırsatı bulduğunda, tek fiskede adaletsiz despotluğa dönüşebiliyor.
Amin Maalouf’un geçmişe özlemi, geleceğe yönelik dilek, bir nevi. Bu dilek bizim için ağır bir soru koyuyor ortaya. Milim uzaklaşmak istemediğimiz ezberlerimizle asla yanına yaklaşmayacağımız bir soru.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024