Halil BERKTAY
[27 Temmuz 2019] Şu geçtiğimiz Çarşamba, Halil İnalcık’ın üçüncü ölüm yıldönümüydü. İki gün öncesinde, TRT-2’den Hande Kondu Yücel ve ekibi gelip bir çekim yaptılar, 15-20 dakikalık. Sonra da 25 Temmuz’da, 18 - 18:30 arasındaki Hayat/Sanat programında gösterdiler uzun uzun.
Güzel de olmuştu; ellerine sağlık. Hüzünle seyrettim ve daha ne ekleyebilirim diye düşündüm, önceden almış olduğum notlarımdan. Dönüp tam üç yıl önce bugün yazdıklarımı okudum: Halil İnalcık 1916-2016 (27 Temmuz 2016). Hemen hepsini orada da söylemişim zaten: efsanevî çalışkanlığı, üretkenliği, dar anlamda “yerli ve millî” olmadığı, Türkiye’nin 1945 sonrasında tekrar dünyaya açılma sürecini yakalaması, erken bir aşamadan itibaren iç piyasadan çok dış piyasa için üretmesi ve uluslararası rekabete uygun kalite standartlarını yakalaması, DTCF yıllarının üzerine Chicago yılları, tarihçiliğin evrensel ana mecrası içinde yer alması… Profesyonelliğiyle birlikte çok-katmanlılığı. Resmî ve ciddî hoca çehresinin ardında, herkese göstermediği yanları. Cihan görmüşlüğü, nice ülkeler ve insanlar tanımışlığı. Müzik ve şiire düşkünlüğü. Hayata bağlılığı. Dünyevî zevkleri (bkz yukarıda, sağdaki resim). Bana biraz Marx’ı da çağrıştırırcasına, insanî olan hiçbir şeye yabancı olmaması: Nihil humani me alienum puto.
Eserlerinin ayrıntılı bir dökümü ve analizi dışında, ki burada yapamam, birkaç nokta daha var altını çizmek istediğim. (1) Osmanlının tarihçisi olması, ama Osmanlıcı olmaması.İkisi farklı şeyler, herkes anlamasa da. Evet, Avrupa-merkezciliğin Şarka bakışını; küçümseyiş, ötekileştiriş ve aşağılayışını; bu çerçevede, özel olarak Osmanlıya ilişkin önyargılarını düzeltmek, büyük entellektüel tutkusuydu, tarihçiliğinin çıkış noktasıydı. Ama tersi geçerli değildi, yani Oryantalizm (Şarkiyatçılık) tezinin karşısına bir Oksidantalizm (Garbiyatçılık) anti-tezi dikmiyor; Osmanlının itibarını iade edeyim derken bu sefer ters uçta bir Osmanlı hayranlığı ve yüceltmesine savrulmuyordu. Biliminin konusu, maddesi, malzemesiydi ama, (sanat, mimarlık ve şiir bir yana) hele devlet ve siyasal rejim kertesinde, çok da sevmezdi Osmanlıyı aslında. Osmanlıyı geri getirme, medeniyetini restore etme, ya da bir tür neo-Osmanlı kültürü yaratma tasavvurlarından ise hiç hazzettiğini söyleyemem. Bu tür ahistorik, anakronistik çabalar İnalcık’ın o çok köklü, çok eğitilmiş, çok sindirilmiş tarihsel gerçekçiliğiyle bağdaşmıyor; genellikle kitsch diye tarif edilebilecek sonuçları ise estetik duygusunu hayli rencide ediyordu.
Dünya görüşü ve açığa dökmekten hoşlanmadığı temel siyasî duruşu itibariyle İnalcık, ölçülü bir Cumhuriyetçi, ılımlı ve modernist bir Türk milliyetçisi şeklinde tarif edilebilir. Yerine göre popülizme tâviz verebilir; “farklı dağlarda farklı şarkılar” söyleyebilir; özellikle içerde, yüzde yüz yerli ortamlarda ideolojik iktidar hiyerarşilerinin icabını yerine getirebilir; milliyetçi sağın geleneksel yayın organlarına illâ yazı vermeye zorlandığında, âdet yerini bulsun kabilinden belirli klişeleri sıralayabilirdi pekâlâ. Bunlara onun ayıbı değil, Türkiye’nin ayıbı diye bakıyorum: insanı bu tür “hayatta kalma igçüdüleri”nden (survival instincts) türeyen kısmî konformizmlere zorluyordu ve hâlâ da zorluyor, bir Halil İnalcık’ın bile dışında kalamadığı. Buna karşılık ciddî eserlerinde; yer yer kuru denecek kadar sade ve yalın, kısa kısa cümlelerle örülmüş, belirtik değer yargılarından kesinlikle uzak duran objektivist tarih anlatımında, belâgatin ve hamasetin zerrece yeri yoktu.
(2) Ayrı ve özel bir “Halil İnalcık metodolojisi” yoktur, abartmadır, uydurmadır. Üç yıl önce hayata veda ettiğinde, bu tür sözler çok sarfedildi çeşitli demeç ve panellerde. Çok isterdim ve isterim, neymiş bu özel metodoloji, lütfen bana da bir anlatın diyebilmek. Kendisi hiç ama hiç böyle bir iddiada bulunmazdı. İçerik bakımından çok önemli buluşları, orijinal teoremleri vardı tabii: raiyyet rüsumu, ateşli silâhların yayılması ve sonuçları, çift-hane sistemi ve daha niceleri. Ama yöntem açısından, hepimizin bildiği ampirik, belgeci, apriori varsayımlara yer vermeyen, birincil kaynaklardan yola çıkan, kaynak eleştirisinin tek tek bütün (dış ve iç) adım ve kurallarını titizlikle gözeten, kül yutmaz bir Rankecilik söz konusuydu. Aksi yüzüne karşı söylense çok kızardı muhtemelen, olabilecek biricik bilimsel metoddan sapıyorlar diye. Haklıydı da. Ranke’den bu yana, yeni bir metodoloji gelmedigerçekten. Farklı estetikler geldi, farklı tarih poetikaları geldi -- sosyal tarih, ekonomik tarih, kültürel tarih, Marksizm, Annales, maduniyet çalışmaları (subaltern studies), İtalyan mikro-tarihçiliği gibi. Ama bunları, bütün tarihçilerin benimsediği, halen de hepimizin yöntem derslerimizde öğretmeye ve nesilden nesile aktarmaya devam ettiğimiz ortak metodoloji ile karıştırmamalı. Böyle değişik estetik veya poetikalardan beslenmek, dolayısıyla her kuşakta yeni yeni sorular sorabilmek başka; bütünüyle yeni bir metodoloji icat etmek başka. Halil İnalcık buydu: yeni tarih estetik ve problematiklerine sonuna kadar açık, metod açısından ise gayet sağlam bir Rankeciydi son tahlilde. Daha sıradan, “standart ürün” diye tarif edebileceğimiz Osmanlı tarihçilerinden farkı (a) zekâsı (çok zekiydi, intikal hızı çok yüksekti gerçekten); (b) hafızası (ki büyük bir birleştirme ve sentez kapasitesi sağlıyordu); (c) başka herkesten beş misli fazla çalışması; (d) dünya tarihçiliğinin farkındalığı; (e) Osmanlıya ilişkin Bizans, Venedik vb kaynaklarından da yararlanması; (f) Batı tarihçi ve sosyal bilimcilerini de (Bloch, Marx, Weber, Pirenne, Chayanov vb) okuması, özümlemesi ve kullanmasında yatıyordu.
(3) Bir yanda herşeyi bilme tutkusu; diğer yanda geçilme, aşılma ve unutulma korkusuyla yaşıyordu. İkisi bir aradaydı; sonsuz merak ile sonsuz kırılganlık içiçe geçiyor, kişiliğinin âdetâ temel çelişkisini oluşturuyordu. Bir kısım yakınları olarak, ne zaman kendisine bir fikrimizi açsak, ya da henüz taslak halindeki bir çalışmamızı yollasak, başka şeyler meyanında, benim şu şu şu makalelerimi de okumuş muydun (yani: zikredecek misin; dipnotlarında ve bibliyografyanda yer alacak mı) hatırlatmasını da (ince ricasını mı demeli) içeren bir cevap alırdık. Mümkün müydü atlamak; eserleri, elde var bir, başlangıç noktamızdı zaten. Ama gene de kendini tutamaz, söylemeden yapamazdı. İçimden şaşardım; bu kadar başarılı, bu kadar zirvede, bu kadar yapmadığı kalmamış, ayrıca yerine göre (ve bilhassa hocalık bağlamında, öğrencilerine karşı) bu kadar da otoriter bir adam, hâlâ bu kadar endişeli, bu kadar güvensiz olabilir miydi, kıymetinin bilinmediği, bilinmeyeceği konusunda? Ama pekâlâ oluyordu ve onu süreli çalışmaya, daha fazla çalışmaya, herşeyden mutlaka haberdar olmaya ve hiçbir gelişmeyi kaçırmamaya iteliyordu. Yukarıda, en tepede solda yer alan resme bakın; hangi vesileyle çekilmiş bilmiyorum ama, tesadüfî yüz ifadesi bana işte tam bu ruh halini -- dünya, hayat, bilim ve zamanın akışı karşısında bu içsel, gizli, normalde saklı duran hayret, ürkeklik ve hayranlığı anlatıyor.
1979 yılının Nobel Fizik Ödülü’nü paylaşanlardan Steven Weinberg (sanırım), yıllar önce New York Review of Books’da çıkan bir yazısında, insanların ölüme karşı direnme ve sonsuzluğu arama çabaları üzerinde durmuştu: Bir, din. İki, çocuk yapmak; çocukları ve torunlarıyla yaşamak. Üç, çok çalışmak ve ürün vermek suretiyle, bu dünyadan göçtükten sonra da hatırlanmayı sağlamak. Halil İnalcık’ın yolu bunlardan üçüncüsüydü kuşkusuz. Vücudunun artık onu dinlemez hale geldiği anlara kadar çalışması, kendince ölümsüzlük ve unutulmazlık arayışını yansıtıyordu.
* * *
Saatler boyu sohbet ettiğimiz günlerden biri daha sona ererken, bakmış, bakmış ve aşağı yukarı buna benzer şeyler geçirmiştim aklımdan. Dilimin ucuna Dylan Thomas’ın babasının ölümü üzerine yazdığı bir şiirin son kıtası gelmişti de, hemen yutmuş, bastırmıştım tabii. 80’lerinde bir adama nasıl dersiniz: Hocam, hep böyle devam edin, ölüme meydan okuyun ve son âna kadar teslim olmayın? O zaman okumadım, okuyamadım. Şimdi buraya (kendi çevirimle) alıyorum.
And you, my father, there on the sad height,
Curse, bless, me now with your fierce tears, I pray.
Do not go gentle into that good night.
Rage, rage against the dying of the light.
Ve sen, babam benim, o keder yamacında,
Yalvarırım, şimdi bana küfret, beni kutsa ateşli gözyaşlarınla.
Usulca gitme o güzel geceye.
Koyver, tutma öfkeni ışığın sönüşüne karşı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024