Halil BERKTAY
[27 Ağustos 2020] Geçmişte sosyalist solun siyaset anlayışını eleştirenler çok oldu. Murat Belge, Etyen Mahcupyan ve Gürbüz Özaltınlı ilk aklıma gelen isimler. Hepsi zaman zaman benim de yer aldığım bir sohbet veya tartışmaya önemli katkılarda bulundu. Sohbet veya tartışma sözcüklerini çok geniş anlamda kullanıyorum. Her ânında illâ karşılıklı cereyan eden bir muhavere (conversation) değil, söz konusu olan. Dolayısıyla izlemiş olmak da zor, hatırda tutmak da. Ama sırf şu son 10-15 yıldan bir seçki yapılsa, bayağı hacimli ve anlamlı bir cilt ortaya çıkar. Kimbilir; ilgilenecek bir yayıncı bulunur belki.
Kendi payıma, işi biraz temelden, en kritik yapıtaşlarından başlayarak ele almayı denedim. Taraf’ta yazdığım özellikle ilk yılların Marksizm değerlendirmeleri içinde siyaset sorunu da vardı. Bir yönüyle, 19. yüzyıl koşullarında Marksizmin mevcut siyaset anlayışına karşı sıkı bir statüko eleştirisiyle çıkagelmesi, gerek politikayı, gerekse (asıl) ideolojiyi gizemsizleştirmesi, kutsalsızlaştırması çok önemliydi. Diğer yönüyle, pek çok başka alanda olduğu gibi bu konuda da, kantarın topuzu kaçmış olabilir miydi? Böyle baktığımda, iki veya üç problem görüyordum (nasıl saydığınıza bağlı).
Birincisi, ekonomizm veya ekonomik determinizm, siyaseti gene siyaset kertesinin kendi içinde değil, başka bir katmana (ekonomiye) atfen açıklamayı öngörüyordu. Bu, siyasetin sadece genel yapısı değil bütün ayrıntıları için de; ayrıca iç siyaset için olduğu kadar, hattâ daha bile fazla dış siyaset için de geçerliydi. Neden öyle değil de böyle oluyordu? Ekonomi nedenyle; kapitalizm nedeniyle; burjuvazinin şu veya bu kesiminin, ya da büyük uluslararası tekellerin şu veya bu grubunun çıkarları nedeniyle. Bu da siyaset sahnesindeki gelişmeleri, sertleşme veya yumuşamaları, ayrışma veya birleşmeleri; fraksiyonların-partilerin-hükümetlerin yükselişi veya düşüşünü; örgüt ve liderlerin kâh başarısı kâh başarısızlığını; en önemlisi: istenmeyen politikalara hangi alternatif politikalarla karşı çıkılabileceğini; biraz daha sivriltirsek, emekçi halk, işçi sınıfı ve sosyalist parti için “en kötü”ye sırf “iyi” veya “en iyi”lerle değil, “daha az kötü”lerle de set çekilip çekilemeyeceğini, gene siyasetin kendi içinde düşünüp çözüm bulmaya çalışmayı daha baştan savsaklıyor, köreltiyordu.
Esasen klasik Marksizmde (bırakın sonraki Leninizmi, Stalinizmi, Maoizmi ve türevlerini; burada hep klasik Marksizmden, doğrudan doğruya Marksizmin 19. yüzyıl ortasındaki kuruluş aşamasında mevcut defolardan söz ediyorum) — esasen klasik Marksizmde, böyle alternatif arayışları öngörülmüyordu bile. Zira ikincisi, (kestirmeden siyaset dediğimiz) çoğulcu demokrasi koşullarında politika yapmak, toptan kötü ve yanlıştı. Marx ve Engels’in çok erken bir aşamada belirlediği terimle, “burjuva demokrasisi”ydi, yani
“burjuvazinin diktatörlüğü” realitesinin üzerini örten bir incir yaprağıydı. Dolayısıyla halk sınıfları açısından tümüyle bir aldatmacaydı. Bu oyuna girmek, yani kendini “burjuva parlamentarizmi”ne kaptırmak, sadece “yanlış bilinci” pekiştirip sürdürmeye yarayabilirdi.
Ve üçüncüsü, madalyonun diğer yüzünde devrim fikri vardı. İşçi sınıfı devrimi, sadece insanlık tarihinin bundan sonraki aşaması değildi. Orta-uzun vâdede zorunlu ve kaçınılmaz olmakla kalmıyordu. Komünist Manifesto’nun yayınlandığı 1848’de, sonra bütün o 1848-1852 çalkantıları içinde, eli kulağındaydı, kapıya dayanmış reel bir olasılıktı (bir üretim tarzı değişimi olarak tanımladıkları ekonomik devrim ile siyasî devrimi ayırdetmede çarpıcı bir acemiliği söz konusuydu, genç Marx ve Engels’in; ekonomizmleri kendini bu noktada da belli ediyordu). Devrim zaten silip süpürecekti “burjuva demokrasisi” aldatmacasını. Sosyalist siyaset diye bir şey varsa, devrimi hazırlamaktan ibaret olmalıydı.
Marx’ın sırf tarihî materyalizm, ekonomi politik ve sosyalizm teorisi hakkında değil, bu dönemin güncel politikası hakkında yazdıkları da dikkatle incelendiğinde bu yargıları doğrular. Başlıca üç eserden söz ediyoruz: Neue Rheinische Zeitung’da çıkan makalelerini kapsayan Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850; 1852’de müstakil bir kitap olarak kaleme aldığı Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire Hükümet Darbesi; Paris Komünü hakkında 1871’de Birinci Enternasyonal’in Genel Konseyi için yazdığı küçük (orijinali 35 sayfalık) Fransa’da İç Savaş broşürü. Marksist geleneğin kendi iç söyleminde hepsi çok önemsenir — döneme ilişkin zengin sosyo-ekonomik tahlilleri, Bonapartizm konsepti, ya da ilk işçi sınıfı ihtilâli denemesinden çıkardığı dersler açısından. Güncel tarihin nasıl yazılması gerektiğini gösterdikleri söylenir. Ama Marx’ın neleri yapmadığına pek dikkat edilmez. İlk ikisinde, sanayi burjuvazisi ile malî burjuvazinin fraksiyonları, programları ve politikaları, ya da III. Napolyon olma yolundaki Louis Bonaparte’ın “sınıflarüstü” gözükme çabaları tahlil edilirken, genel bir teşhir işlevi yerine getirilir de, sosyalistlerin tavrının nasıl olması gerektiğine (veya Radikallerin 1848 yürüyüşünü provoke etmesi gibi hatâlara) hemen hiç değinilmez. Bu da okuyucuyu, sahnelenen tiyatroyu toptan red imâsına götürür.
Paris Komünü risalesinin ise temel fikri budur zaten. Korkunç bir kan banyosuyla ezilmiş bir ayaklanma, fecî bir yenilgi vardı ortada (bkz yukarıda, dönemin bir İngiliz gazetesinden, Ulusal Muhafızların yargısız infazlarının, tutukluların peş peşe kurşuna dizilmesinin görüntüsü). Acaba ihtilâl kararını; daha önemlisi, ihtilâl çizgisini, saplantısını, mantalitesini, haleti ruhiyesini sorgulamak gerekmez miydi? Marx sormaz bu soruyu. Devrim ve devrimcilik tabii iyidir, olması gerekendir. Olanca manevî ağırlığını, bir, işçi sınıfının “gökleri fethetmeye kalkan” cesaretini övmeye; iki, geleceğin sosyalist devriminin mevcut devlet mekanizmasını olduğu gibi devralıp kullanamayacağının (yani mevcut devletin şiddet yoluyla parçalanması gerektiğinin) altını çizmeye verir.
Sonuçta, işte o başlık resmindeki kutuplaşmadır, 19. yüzyıl ortalarında doğan klasik Marksizmin bile fondamental siyaset vizyonu. Bütün “şehitlerimiz” anlatıları sorunludur. Hepsi, bugünün geçmiş adına ipotek altına alınmasını ifade eder. Marksizm, sosyalizm ve komünizmin şehitleri için de geçerlidir bu. Gerek yukarıda saydığım belirtik teorileştirmeler, gerekse onlara eşlik eden örtük duyarlılıklar ve işçi sınıfının şehitleri etrafına örülmüş 150 yıllık kahramanlık ethos’u, habire devrime çağırır. Tek yol devrim inancı, Marksizmin normal demokratik siyaset anlayışı ve olanağına ilelebet vurduğu bir pranga gibidir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024