Halil BERKTAY
10 Mayıs 2021] Anadolu sözcüğünün ana+dolu’dan türetilmeye çalışılması yeni değil. 90 yıl kadar gerilere gidiyor ve çok da kötü bir öncüle: 1930’ların Kemalist Kültür Devrimi denemesine ve doruğa tırmandırdığı Türk ırkçılığının dil alanındaki uydurmalarına dayanıyor.
Her devrimin illâ bir kültür devrimi boyutu olmaz. Siyasî rejim ve sosyo-ekonomik yapı gibi kültürü de toptan değiştirmeye ve geçmişten tümüyle koparmaya kalkmaz. Fransız Devrimi’nde Jakobenler yapmaya kalktı bunu. İşi, cumhuriyetin ilân edildiği 1792 yılını sıfır kabul eden yeni bir takvim ve hattâ yeni bir din, yeni bir tanrı icat etmeye kadar vardırdılar. Çin’de Mao yapmaya kalktı, 1966-1976’daki Büyük Proleter Kültür Devrimi’yle. Aslında Çin Komünist Partisi içindeki rakiplerini sokak şiddetine dayanarak tasfiye etme girişimiydi. Güya “insanların içindeki bencilliğin, bireyciliğin kökünün kazınması” suretiyle “revizyonizm üzerinden kapitalizme geri dönüş tehlikesinin toptan yok edilmesi” içindi. Kızıl Muhafızların katliamları, üretimin durması, tedarik zincirlerinin çökmesi, kıtlık ve açlık, aydın ve öğrencilerin “proleterleştirilme” uğruna gönderildiği kırsal bölgelerdeki zorla çalıştırma koşullarının ağırlığı gibi nedenlerle, tam bilinemese de belki 20 milyon insan can verdi.
Devrimin bu en aşırı raddesinden Kemalizm de uzak duramadı. İmparatorluktan Cumhuriyete geçiş sürecinde, yeni bir ulus-devlet kimliğinin ve modernist bir aidiyeti neredeyse yoktan varetme yoluna gitti. İslâm olmayacaktı. Osmanlı olmayacaktı. İstanbul’un karşısına Ankara, Osmanlı Tarihi Encümeni’nin karşısına Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (sonra Türk Tarih Kurumu) dikilecekti. Türklerin hem ırk hem medeniyet üzerinden Batı ve Avrupa ile ilişkisi kurulacaktı. Ve aynı zamanda Anadolu’nun ezelden beri bizim olmuş olduğu ispatlanacaktı.
Bu da o güne uygun yeni bir geçmiş, dolayısıyla yeni bir tarih teorisi demekti. Yapılabilir gözüktü, çünkü Tek Parti dönemiydi. (Bu da tuhaf bir ifade. Tek Parti dedikten sonra dönemi diyoruz ama nedense diktatörlüğü diyemiyoruz. Sanki Tek Parti demokrasisi olabilirmiş gibi.) Otoriter laiklik mecrasına zaten girilmişti. İvme kazandı. Arapça ezan yasaklandı (1932). Her türlü dinî inanç ve ibadet ağır baskı altına alındı. Radyoda alaturka musiki çalınmaz oldu. 1915’ten ve Lozan Mübadelesinin ardından, dilde ve yer adlarında da etnik temizlik başladı. Öztürkçecilik aldı yürüdü.
Hepsinin üzerine Güneş-Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi bindi. Buna göre, Orta Asya’da İÖ 7000’den daha gerilere giden çok çok eski bir Türk uygarlığı olmuştu. Güya Türktü. Güya medeniyetti ve hattâ yeryüzündeki ilk medeniyetti. Sonra iklim değişti. Bozkır ortamında tarım yapılamaz oldu. Göç başladı. Kalanlar göçebeliğe geri döndü. Gidenler dünyanın her köşesine yayıldı, gittikleri her yere üstün bir ırk (?), temiz bir kan (?) ve medeniyet götürdü. (Benim çocukluğumda, “Türklerin Anayurdu ve Göç Yolları” haritası ilkokul sınıfımın sağ önünde hep asılı durur ve harita odasına geri gitmezdi. Orta Asya koyu pembeydi; oradan çeşitli yönlere kalın kırmızı oklar çıkıyordu. Aynı harita bütün tarih ders kitaplarının da vazgeçilmeziydi. Yukarıdaki, bunun o kadar kalın ve çığırtkan olmayan bir versiyonu.) Bu çerçevede, Anadolu’ya da 1071’den sonra değil, daha İÖ 2. binyılda gelmiştik. Zaten Atatürk bunu açıkça söylemişti; Türk çocuğu 11. yüzyılda gelmekle bu toprakların asıl sahibi olamaz demişti. Afet İnan’a talimat vermişti, sen çalış diye (kısa bir özet için, bkz Halil Berktay, Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü). Çözüm Hititlerle bulundu. Bunlar Türktü, “Eti Türkleri”ydi dendi. Sümerler de Türktü tabii. Güya Sümerce ve Hititçe Türk dillerindendi. Sümerbank ve Etibank kuruldu. Eti Bisküvileri de buradan türedi.
Ne yapmak istediklerini anlıyoruz, bir noktada. Orta Asya medeniyeti sayesinde İslâm ve Osmanlı bypass ediliyor; Hititler sayesinde Anadolu’ya Yunanlılardan çok önce gelmiş olunuyordu. Anlıyoruz da, tümüyle palavraydı ve en ufak bir bilimsel temelden yoksundu. En kötüsü, politikanın tarihe müdahalesi ve büyük liderin, Ulu Önderin talimatıyla bilimsel yöntemlerin de, akademinin kendi içinde, kendi kurallarına göre evriminin de çiğnenip geçilmesiydi. Çürütücü, ahlâksızlaştırıcı, ifsâd edici bir etkiydi. Nitekim Üniversite Reformu adıyla masumlaştırılan ve aslında ideolojik ve siyasî bakımdan yeni devlet iktidarına sadık, bağımlı bir yüksek öğretim yaratmayı amaçlayan 1933 Darülfünun tasfiyesi, Türk Tarih Tezinin ve Türk Tarih Kurumunun inşasıyla elele yürüdü.
Ve işte gene bu çerçevededir ve bilimin bu denli ayaklar altına alınmasının verdiği saygısız cüretledir ki, Atatürk’ün sofrasında yer alan bazı dalkavuk amatör dilciler de dahil, ülke çapında bir tür isteri nöbeti başgösterdi. Olur böyle spazmlar, milliyetçi diktatörlük kültürlerinde. Zaman da uygundu: Faşizm ve Nazizm yükseliyordu; Mussolini 1922’de iktidara gelmiş, Hitler 1933’te gelmek üzereydi. O çağın trolleri fışkırdı her köşeden. Gelen giden akıl almaz etimolojiler uydurmaya başladı, Eski Yunan tanrılarına varıncaya dek. Amazon “amma uzun”dan türetildi, Niagara “ne yaygara”dan. Alp+oğlan = Apollon; bak işte gördün mü, Apollon da Türk dendi. Hepsinin üzerinde, ana+dolu = Anadolu oluverdi.
Sözüm meclisten dışarı. Sözüm o dönemin, sonraki nesillere bu zehirli mirası bahşeden aparatçiklerine. En basit bazı soruları dahi zerrece akıllarına getirmediler, o yaranma yarışı ve heyecanı içinde. İnsan bir durup düşünür: Türkler her nasılsa bu diyara gelmişler ve analarla dolu görüp ana+dolu = Anadolu demişler, öyle mi? Yani bilmese bile bir düşünür: Öncesinde ne deniyormuş buralara? Koyalım Eti Türklerini bir yana; zaten paradoks şurada ki, ana+dolu konstrüksiyonu ancak 1071 ve sonrasıyla bağdaşabilir. Eski bir ismi yok muymuş bu toprak parçasının? Kimse yaşamıyor muydu bu yarımadada? Herhangi bir devlet de mi yoktu? Sahi, kim yenilmişti Malazgirt’te? Bizans’ın, faraza 4.-11. yüzyıllar arasındaki taşra idaresinde, eyalet taksimatında, toprak düzeninde, sınır savunmasında bütün bu coğrafya nasıl anılıyordu?
Geçtim. Diyelim ki bir adı vardı ama biz bilmiyoruz. Keza bırakalım, tarihte yer isimlerinin nasıl oluştuğunu. Böyle sıfırdan yeni bir deyim icat etmek için, göç edilen ülkenin şu veya bu özelliğinin çok çarpıcı gelmesi gerekir. Yeni memleketlerinin benzersiz bir karakteristiği miymiş, analarla dolu olması? Başka diyarlara, örneğin geldiklere yerlere (diyelim Maveraünnehir’e, ya da Merv-Dandanakan yöresine, ya da Horasan’a, ya da Azerbaycan’a) kıyasla burada çok daha fazla ana mı yaşıyordu ki, bundan etkilendiler de oralara değil ama buralara ana+dolu dediler? Ha, bir de, kim ve nasıl karar verdi buna? Bizans’ın doğu savunması çökünce, Azerbaycan üzerinden gitgide daha yoğun Türkmen aşiretleri gelip il tutmuştu, yurt tutmuştu Roma’dan devraldıkları araziyi. Birleşik, merkezî bir istilâ değil, her biri kendi reisinin, savaş şefinin önderliğindeki dağınık, heterojen bir göç dalgasıydı. İçlerinden hangisi akıl etmiş olabilir, ana+dolu demeyi? Nasıl tutturdu da hâkim kıldı? Yoksa aralarında bir meclis toplayıp mı anlaştılar ana+dolu üzerinde? Nerede, ne zaman? Ne tür belgelere, birincil kaynaklara yansıdı?
Gerçek şu ki, hiç olmadı böyle bir şey. 11. yüzyılda gelmelerinden itibaren, bir tek isim verdi Türkler bu diyara: Türkiye. O da düşünüp karar almalarıyla değil, demografinin değişmesi sonucu kendiliğinden ve dış gözlemciler üzerinden oluştu. Düzgün bir tarih metodolojisinde, dillerden kavim adlarına (ethnonym’lere), kavim adlarından yer adlarına (toponym’lere) gideriz. Britonlar oturur, Britannia denir; Germenlerin diyarı Germania diye anılır; Slavların Rus’ kolu yerleşir, Russiya olur. Aynı şekilde, Türklerin gelişi de Anadolu’nun nüfus bileşimini değiştirdi ve bunun ilk farkına varan da, Konstantinopolis’in yanı sıra Ege-Karadeniz sahil şeridi ve adalarına yerleşmiş bulunan İtalyan (Venedik ve Cenova) tüccarı oldu. İlk onlar başladı, 12. yüzyıldan itibaren bu topraklara Turchia demeye. Oradan bütün diğer Avrupa dillerine geçti; Turkey, La Turquie, Der Turkei vb oldu. Ama Türklerin kendileri 19. yüzyıla kadar kullanmadı bu adı. Onlar için burası hep (Roma toprakları anlamında) Diyar-ı Rûm kaldı.
Peki, Anadolu bu hikâyenin neresinde? O zaten hep vardı. Fakat korkunç: Yunanca bir sözcüktü. Güneşin doğduğu yön ya da kestirmeden doğu demekti. Ama artık onu da yarın anlatıvereyim.
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları

































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024