Hüseyin ÇAKIR
Tarihten gelen devletin bekası sendromumuz var. Bugün yaşanan Sistem Krizi veya yeni sistem kurma hikâyesi özünde devlet krizi. Cumhuriyetin ilanıyla oluşan devlet kimliği, var olan durumu kapsayamadı ve sürdüremedi.
Liberal demokratların İkinci Cumhuriyet arayışı ile siyasal İslamcıların “Cumhuriyet parantezi kapandı” söylemi, tarihsel olarak reformcularla muhafazakârların mücadelesini yansıtıyor. Bugünkü tablo, muhafazakârları egemen olduğunu gösteriyor.
Ancak devletin bekası sorunu bitmiş değil. İslamcı muhafazakarlar devletin bekasını, İslamcı değerler, söylem ve ritüllerleri öne çıkartarak sağlayacaklarını düşünüyorlar ve devletin muhafazakar kanadıyla işbirliği yaparak, Sünni İslam soslu siyaset, anlam ve değer, simge, ritüelleri öne çıkartarak ve devletin askeri-silahlı gücünü büyüterek BEKA sorunun yok edeceklerini düşünüyorlar.
Sünni İslamcılık ve Türkçülükle bu işi çözmek için ideolojik ve siyasal olarak AKP-MHP yoldaşlığı ve devletin ulusalcı-Avrasyacı fraksiyonu birleşerek, İslamcı-Türk Milliyetçi bir iktidar bloğu oluşturdular. Bu blok 16 Nisan’da muhafazakâr kesimde yüze 50 ile kabul gördü.
Bu durum huzur içinde sürdürülebilir mi?
Eğer devletin bekasından yola çıkılırsa, sosyolojik, tarihsel realiteyi yok sayarak veya varmış gibi sayarak devlet bekasını askeri, güvenlikçi veya ideolojik, dini yolla sağlamak pek mümkün olmaz.
Neden? Tarihe dönüp bakmak lazım.
OSMANLI BEKA SORUNUNU ÇÖZEMEDİ, ÇÖKTÜ
Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluklar çağının bittiği tarihsel süreçte yıkıldı. Her imparatorluğun yıkılma veya dönüşme hikâyesi var.
Osmanlı imparatorluğu öteki imparatorluklar büyürken ve tarihin seyrine ayak uyduramadığı için yıkılan bir imparatorluk. Aynı zamanda imparatorluklar yıkılırken tarihin seyrine ayak uyduramayan devlet bekasını koruyamadığı gibi dönüştüremediği için parçalanmaktan kurtulamadı.
Cumhuriyet kuruldu ama beka sorunu o gün bugün hala bitmedi. Toplum olma ile devlet, birey ile devlet ilişkisinin nasıl olacağı ikilemi ne ideolojik, ne siyasal, ne sosyal olarak aşılamadı.
Bu nedenle; nasıl bir devletiz, Laik mi, demokratik mi, İslamcı mı? Ve nasıl toplumlar topluluğundan oluşuyoruz? Resmi tanım ile reel durum hala netleşmiş değil. Bu nedenle devletin ulus kimliği ve bekası sorunu hala tartışılıyor. Bu imparatorluktan fiili ve zihinsel alınan bir miras ve travma.
Beka sorunu Osmanlı'nın gerileme ve çöküş dönemiyle başlayıp, Mondros Mütarekesi'yle ortada ne imparatorluk ne devlet kalıyor. Dört antlaşma Osmanlı'yı yıkılışa götürüyor. 1699 Karlofça, 1774 Küçük Kaynarca, 1856 Paris ve 1878 Berlin antlaşmaları.
Osmanlı dışındaki imparatorluklar hem dünyayı değiştiren güç dengesi oldular, hem de kendileri değişti. Kapitalizm; Fransız devrimiyle monarşi, krallık ve imparatorların iktidar ve hükmetme güçlerine sınırlamalar getirdi, Kilisenin imparatorla birleşen iktidar gücünü laiklik birbirinden ayırdı. Yönetme erki ve gücü meclise verildi. Teknolojik gelişme ile birleşen ekonomik ve askeri alandaki gelişme karşısında Osmanlı imparatorluğu hem toprak vererek, hem ekonomik bağımlılığını artırarak erimeye doğru gitti.
Osmanlı imparatorluğu dünyanın bu değişime kendini uydurmak için çabaladı, reformcu padişahlar vezirler olmadı değil; ancak muhafazakârlık ve “padişahım çok yaşa” dalkavukluğu hep egemen oldu. Tanzimat ile başlayan askeri, idari, giyim kuşam, hukuk reformlarına karşı “dini gerekçeler, şeriata uyup uymama” gerekçesiyle askeri, bürokratik ve saray içinde her zaman güçlü direnç oldu. II. Mahmut, Abdülmecit bu direnci kıracak otorite ve iradeyi gösteremediler. Aynı zamanda Batı’ya benzeme, Batılı gibi olma ve Batı ile bu bağlamda boy ölçme için aydınlanmacı entelektüellerden de yoksundu. Bu görüldüğü için Avrupa’ya örgenciler gönderildi, Yeni veya Genç Osmanlılar Hareketi, Osmani İttihat-i Terakki hareketi, Osmanlı'nın Batılılaşma amacının ürünü olarak ortaya çıktı.
Namık Kemal’in “Vatan kavramı”, Ziya Paşanın Kanun-i-Esasi ve meşrutiyet” peşinde koşması çöken imparatorluğu kurtarmak için yeni kimlik ve meşruti monarşi yoluyla imparatorluğu kurtarma arayışıydı.
II. Mahmut’la başlayan Tanzimat ve ıslahat çabaları, çok kimlikli sentetik imparatorluk devleti içinde yer alan değişik milletleri bir arada tutmaya yetmedi. İmparatorluğu kurtarma arayışı içindeki reformcular meşrutiyet ilan edilip, Kanun-i Esasi kabul edilirse imparatorluktan geri kalanlarla imparatorluğun bekasını sağlayacaklarını düşünüyorlardı. Beceriksiz padişah ve sadrazamları uzaklaştırıp, “becerikli” padişah ve sadrazamlar iş başına gelirler “değişim” ve “yenilenme” olacağını düşündüler. Abdülaziz’i indirip, II. Abdülhamid’i ite kaka padişah yaptılar. Daha önce yazmıştım II. Abdülhamit Meşrutiyeti ilan etti ve reformcuları terk ederek muhafazakarlarla iş birliği yaptı, Rus savaşını bahane ederek Meclis-i Mebusanı kapattı. İmparatorluğu kurtarma umuduyla padişah yapılan II. Abdülhamid Rus savaşında yenildikten sonra Osmanlı imparatorluğunu siyasi egemenliğini farklı din, dil ve ırktan olan Hıristiyan tebayı topraklarıyla birlikte kaybetti. Kuzey Afrika'da Tunus, Mısır, Sudan, Girit; Makedonya’da Bulgaristan, Teselya, Bosna-Hersek ve Kıbrıs… 1878 Berlin Antlaşmasıyla Osmanlı'dan kopuyor.
OSMANLI'NIN BEKASINI MÜSLÜMANLIK DA KURTARAMADI!
Çöken imparatorluk ve devletin bekası için iki kurtuluş yolu ortaya çıkıyor. II. Abdülhamit ve şürekası Berlin Antlaşmasında yer alan Müslüman olanlarla, olmayanların eşitliğini bir kenara itiyor Pan-İslamiz ile, İmparatorluk içinde kalan topraklarda Müslümanlaştırma veya “arındırma”, Müslüman olmayanların imhası politikasına yol veriyor. Özeti şu, Osmanlı sınırları içinde yaşayan, dini, dili milliyeti ne olursa olsun “teba” kabul ediliyordu. Teba milliyetçilik ve bağımsızlık için isyan ediyor: Balkanlarda, Sırplar, Rumlar, Bulgarlar, Anadolu’da Ermeniler, Suriye’de Dürziler Berlin Antlaşması haklarını istiyorlar. Abdülhamid kafaya Pan-İslamcılığı takmış. Bu politika Anadolu’da Ermenilere karşı Sünni Kürt aşiretlerinden kurulu Hamidiye Alayları'yla Van’dan, Çukurova, Adana’ya kadarki bölgede Ermeni malına mülküne el koymanın ve katliamların önünü açıyor.
Makadenyo’da Bulgar, Sırp, Rum, Arnavut komitacılara karşı komitacılık örgütlenmesi yaparak savaşan radikal reformcu İttihat Terakkiciler komitacı örgütlenmeler yaparak Abdülhamid’i iktidardan indirdiler. II Meşrutiyeti ilan ettiler ve imparatorluluğu kurtarma hayali ile I. Dünya savaşına katılarak Lozan’da Osmanlı imparatorluğunu tarihe gömdüler.
İttihat Terakki'nin Edirne-Makedonya örgütü içinde yer alan ve Enver Paşa gibi radikal olmayan yenilikçi-reformcu kanadı olarak tanımlanabilecek Mustafa Kemal, Selanik İttihat Terakki komitesinde; Kazım Karabekir Manastır; İsmet İnönü Edirne; Refet Bele Selanik komite üyeleri.
Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyeti kuran ekip, en nihayetinde ittihat terakkinin içinden gelen ve devletin iyi padişahlarla kurtulamayacağını anlayan ve önce batan imparatorluğu bir yana bırakarak yeni bir devlet kurma ve bunun için işgal edilen son coğrafyayı kurtarma için yola çıkıyorlar ve amaçları cumhuriyet. Bu cumhuriyet nasıl olacak sorusu daha sonraya bırakılıyor.
Önce devlet kuralım fikri etrafında birleşen asker-sivil ekip yola çıkıyor ve devlet kurma aşamasına gelince, cumhuriyet kurma fikri galip geliyor.
Bu devlet tarihini Türklerin tarihine kadar götürerek, Türk kimlikli modern ulus devlet olarak tasarlanıyor.
Evdeki hesap çarşıya uymuyor. Önce siyasal muhalefet farklı rejim ve sistem öneriyor, sonra 1925 Şeyh Sait ayaklanmasıyla Kürtler devleti bölecekler sendromuyla devletin beka sorunu depreşiyor. Cumhuriyeti kuran kadro zaten imparatorluğun bekasını sağlayamamanın sendromu içinde olan bir ekip. Azınlıklar ve Kürtler, cumhuriyet devletini bölecek ve parçalayacaklar ve yabancı devletler bunlara destek verecek paranoyası takıntı olarak kaldı ve devam ediyor.
Devletin bekası tehlike de takıntısı, bir gün gelecek Kürtler isyan edip bizi bölecekler, komünistler güçlenecek Rusları çağıracaklar, Ruslar Türkiye’yi işgal edecek ve Humeyni sonrası “Türkiye İran olacak, Şeriat gelecek…”
BU TOPRAKLARDA YAŞAYAN HERKES TÜRK’TÜR
Cumhuriyet Türk kimliği üstüne kurulduğunu ilan etti. Beka sorununu bertaraf etmek için ideolojik, kültürel Türkçülük ve herkesi Türkleştirmek “Vatandaş Türkçe konuş” veya “Benim düşüncem şudur: Herkes, dostlar, düşmanlar ve dağlar, bu ülkenin efendisinin Türkler olduğunu bilmelidir. Saf Türk olmayanların, Türk anavatanında sadece bir tek hakları vardır: Hizmetkâr olma hakkı, köle olma hakkı.” Keza, Ağrı’da patlak veren Kürt ayaklanması üzerine yaptığı bir konuşmada Başbakan İnönü de şunları söylüyordu: “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.”
Üç anayasada da millet ve devlet tanımı şöyle yapılıyor: 1921 Anayasası; ki belki sözleşme demek daha doğru bir tanım olur. Teşkilatı Esasiye 24 maddeden oluşur. “Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.” Ve “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükûmeti “Büyük Millet Meclisi Hükûmeti” ünvanını taşır.”
1924 Anayasası “Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir. Türkiye Devlet, Bir Cumhuriyettir. “ der ve 4. Maddede “Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve Millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır.” Türkiye Devletinin dini, İslâm’dır: Resmi dili Türkçedir; makkarı Ankara şehridir.”
1961 Anayasası'na Başlangıç Maddesi konur ve anayasanın ruhu ve felsefesi tarif edilir. “Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan; Anayasa ve Hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk Milleti; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesinin, Milli Mücadele ruhunun, millet egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahibolarak” diye devam eder.
1982 Anayasası Başlangıcı maddesiyle devletin ideolojik temellerini belirler. “Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;” ve devamla “Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu; FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”
GELDİK BUGÜNE: SİSTEM KRİZİ-DEVLET KRİZİ
Devlet bekası hala devam ediyor. Bugün sistem değişikliği krizi özünde devlet bekası arayışı krizi, sonuç olarak bir devlet krizi, devlet içinde çatışmalı bir dönemin içinden geçiliyor.
Örtük biçimde devlet kimlik krizi yaşıyor. Türk kimliği ve laiklik temeli üstüne kurulan cumhuriyet devletinde kimlik çözüldü, artık her düzeyde siyasi ve devlet katında, Kürler, Lazlar, Çerkezler, Abazalar, Aleviler… vs gibi Osmanlı içinde yer alan neredeyse bütün kimlikler resmi söylem düzeyinde resmileşmiş durumda! Anayasal olarak hala “Türk ve Sünni” kimlik yerli yerinde duruyor.
Anayasa'daki laiklik ilkelerinin çevresinden dolanan siyasal İslam resmi devlet –Müslümanlığı olarak devletle bütünleşti, devletin bekasının kurtarıcı rolünü üstlendi. Devlet bekasının 2017'deki anlamı: (Rabia idi ama artık kullanılmıyor) tek devlet, tek dil, tek millet, tek bayrak. Devlet bekasını ifade eden bu dört şık kendi içinde sorunlu olan “tek millet”. Çünkü imparatorluk tebeyı milletleştiremediği için çöktü. Cumhuriyet Türk kimliği milletine dayanan devlet kurmayı amaçladı. Devletin bekası olarak ilan edilen dört şıktaki “tek millet” için, “Türkler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Romanlar, Lazlar, Aleviler, Sünniler…” diye sık sık Cumhurbaşkanı nutuk atıyor. Ve hepimiz Türk milletiyiz diye noktalıyor.
Devletin içinde kimlik krizi, sistem ve rejim çatışması olduğu bir gerçek. Bu çatışma hem Türkiye'deki Kürt sorunu ve bölgedeki Kürtlerin sorunları bağlamında Türkiye’nin bekası sorunu olarak kapı önünde, kapı ardında devletin açık ve derinliklerinde tartışılıyor. Tarihsel olan iki eğilim, reform ve muhafazakârlık yine karşı karşıya. Muhafazakârlar siyasal Müslümanlık ve Türkçülük etrafında birleşerek devletin bekasını kurtarmak için el ele verdiler.
Reformcular… Pardon öyle birileri var mı? Onlar kah solculuk, kah anti-emperyalizm adına milliyetçi-ulusalcı oluyorlar ve müesses nizamın yanında yer alıyorlar.
Belki milliyetçilik, anti-emperyalist ulusalcılıktan uzak kalmış reformcular varsa da… Onlara da gelen vuruyor, giden vuruyor.
Yazarlar
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018