Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Anayasa yapmama oyununu bozmanın yolu
27.11.2013
2112

 Yeni anayasa konusu uzun zamandır Türkiye’nin gündeminde. Çünkü mevcut darbe anayasası ile kâğıt üzerinde üyesi olduğumuz demokratik ülkeler ailesi içinde yer almaya devam etmek her geçen gün daha da zorlaşıyor. Demokratik ülkeler ailesi denildiğinde yanlış anlaşılmasın, kimilerinin “onlar bizi almazlar nasıl olsa” sözüyle lâf cambazlığı yaptığı AB’yi değil, kurucu üyesi sayıldığımız AK, yani Avrupa Konseyi’ni kast ediyorum. Türkiye’nin demokratik bir yeni anayasa gereksinimini, AB ile katılım müzakereleri yürüten bir aday ülke değil, AK’nin kurucu üyesi olarak değerlendirmek gerektiğinin altını çiziyorum.

Bu bağlamda, Türkiye’nin AB üyeliği ya savunulur ya da üyeliğe şu veya bu gerekçelerle karşı çıkılır. Ama bütün bunlar yeni anayasa ihtiyacından bağımsız olarak tartışılır. Çünkü demokratik anayasa ihtiyacı, Türkiye’nin AB üyesi olmamasıyla ortadan kalkmıyor; aksine her geçen gün çok daha güçlü biçimde hissediliyor. Ama buna karşın yeni anayasa bir türlü yapılamıyor. Nitelikli çoğunluk gerektiren bu konunun arkasında yeterli bir siyasi irade yok anlaşılan. Peki, neden? Türkiye’de yeni anayasa yapılmasını istemeyenler mi var, varsa kim onlar?

Yeni anayasayı kimler istemiyor?

TEPAV (Türkiye Ekonomi politikaları Araştırma Vakfı) 8-9 Aralık 2007’de Ankara’daAnayasa Platformu I. Ulusal Çalıştayı’nı düzenlemişti. Çalıştay, Profesör Ergun Özbudun ve ekibinin AK Parti için hazırladığı ve kamuoyunda çok tartışılan yeni anayasa taslağının kamuoyuna açıklanmasının ardından sivil toplumun “alternatif bir katılımlı anayasa yapım girişiminin ilk aşaması olarak” tasarlanmıştı. Sonuçları bir raporla kamuoyuna duyurulan Çalıştay çalışmalarına ben de katılmıştım. Orada en çok dikkatimi çeken şey, katılımcılar arasında yeni anayasaya ihtiyaç olmadığını belirten ve hatta birinin bana “yeni bir anayasa istemiyorum ki” dediği kişiler olmuştu. Yeni anayasa istemediği halde bu çalışmalara katılan kişilerin amacı yeni anayasa girişimlerini baltalamaktan başka ne olabilir diye düşünmüştüm o zaman.

TEPAV başlattığı yeni anayasa çalışmalarını sürdürmek istiyordu aslında ama bu mümkün olmadı. Çünkü araya başörtü düzenlemesiyle ilgili anayasa değişikliği girmiş ve Anayasa Mahkemesi’nin bu düzenlemeyi anayasaya aykırı bulmasının yanı sıra iktidar partisi hakkında da demokratik ülkelerde örneği görülmeyen bir kapatma davası açılmıştı. AK Parti yumuşak karnından vurulmuş ve sivil bir yeni anayasa yapma girişimi Türkiye’yi İslamlaştırma hevesi olarak takdim edilmişti. “AKP demokratik bir anayasa istemiyor, takiyye yapıyor” görüşü topluma pompalanmıştı.

Kabul etmek gerekir ki CHP içinden bu doğrultuda sesler yükseliyordu ama ana muhalefet partisinin siyasi yollardan AK Parti’nin yeni anayasa çalışmalarını engelleyecek gücü yoktu o dönemde.  Buna karşılık aynı görüşü paylaşan ve güçlerini mevcut darbe anayasasından alan vesayet kurumları vardı. Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararını alan, aldıran, iktidar partisine kapatma davası açılmasını düşünen, uygulayan ve  “Şeriat geliyor” feryatlarıyla kamuoyunu ayağa kaldıran asker, sivil bürokrat seçkinler, bu şekilde 1980 darbesini yapan generallerin ısmarladığı ve şekillendirdiği anayasayı muhafaza altına almıyorlar mıydı?

Alıyorlardı elbette. AK Parti’yi karalama kampanyası üzerinden yeni anayasa ve mümkünse köklü siyasi reformlar engelleniyor veya en azından ileri bir tarihe erteleniyordu. Reformlara “hayır” denilmesini savunanlar, 12 Eylül referandumuyla halkın onayına sunulan anayasa değişikliği paketine karşı yürütülen kampanyada da ortaya çıkmıştı. Ardından halka yeni anayasa sözüyle 2011 genel seçimlerinde oyunu yüzde 50 çıtasına çıkaran AK Parti’nin yeni anayasa girişimlerine de destek verilmemesi gerektiğini savunanlar oldu hatırlayalım. Mesela Maria Şatıroğlu Odatv.com’da yayınlanan 30. 09. 2011 tarihli yazısında,  “AKP’nin 10 yıllık uygulamaları ve son “12 Eylül 2010 Referandumu”yla yapılan değişikliklere bakınca, Anayasanın karakteri boyu posu kolayca anlaşılabilir! Üstelik AKP’nin Amerika’da herkesten gizli hazırlanan “Ergun Özbudun Anayasa taslağını ne çabuk unuttuk! “ diyordu. Bu yazıda ayrıca CHP’nin yeni lideri Kılıçdaroğlu’nun “ihtiyacımız yeni anayasa. Getirsin hükümet, biz yardımcı olalım” sözleri de eleştiriliyordu. “Dünyada hiçbir siyasal parti, güçsüzken anayasa değiştirmeye kalkmaz” diye devam ediyordu yazar “ kendisi iktidara gelinceye dek yapanı engellemeye çalışır!”

Bu tuhaf tespitten çıkarılabilecek sonuç, referandum için beşte üç çoğunluk aranan anayasa değişiklikleri ya da yeni anayasa konusunda, bu çoğunluğa ulaşılana kadar eski yani mevcut anayasasının aynen muhafazası gerektiği. Evrensel ilkelere dayalı yeni anayasa yapılması durumunda son derece mantıksız olan bu tespitin aslında mantıklı bir tarafı var. Savunulan evrensel demokrasi değil, eskinin geri getirilmesi olunca taşlar yerine oturuyor tabii. Nitekim Şatıroğlu o yazısında CHP’nin yeni yönetimine şunu soruyor: “yeni (!) anayasayla AKP’nin arka bahçesi haline getirilen Anayasa Mahkemesi’nin, HSYK’nin, Yargıtay’ın, Danıştay’ın yapısını eski haline getirebilecekler mi?” Yeni sıfatının yanına konulmuş ünlem işareti de ayrıca dikkat çekici. Sanki Yüksek Yargı mensuplarının tümünün “cooptation” yoluyla yani kendi kendilerini seçmeleri demokratikmiş ve örneğine demokratik ülkelerde rastlanıyormuş gibi!

Uzlaşma Komisyonu tuzağı

AK Parti, Başbakan Erdoğan’ın “kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, özgürleştirici, çeşitliliğe imkân veren” yeni bir anayasa yapacakları sözüyle girdiği ve yüzde 50’ye yakın oy aldığı 2011 seçimlerinden sonra, kendisine pahalıya mal olan anayasa taslağını hazırlama yöntemini bir yana bıraktı. Sivil toplumun genel seçimler öncesi yoğunlaşan yeni anayasa çalışmalarından esinlenerek “bireyi ve onun haklarını esas alan,  toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul eden, tek sesliliği değil çoğulculuğu öne çıkaran ve demokratik hukuk devletinin tüm unsurlarını içeren” bir anayasa yapılmasını gündeme getirdi. Böyle bir anayasaya karşı çıkmak hiçbir demokrat için mümkün değildi.

Ne var ki iki muhalefet partisi daha baştan koşullarını sıraladılar. Şatıroğlu’nun “kendisi iktidara gelene kadar yapanı engellemeye çalışması gerektiğini” vurguladığı CHP, mevcut anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek ilk üç maddesini “kırmızıçizgileri’ olarak ilân ediverdi.  Kılıçdaroğlu, buna gerekçe olarak ilk üç maddenin” kurucu iradenin iradesi” olduğunu söyledi. Kurucu irade 80 darbesini yapan ve nihayet haklarında da dava açılmış olan Evren ve arkadaşlarıydı ama Kılıçdaroğlu bu sözleriyle Atatürk’ü ima ediyordu, çünkü gerçekler partisi için artı puan getirmiyordu. MHP de,  üçü CHP’ninkilerle örtüşen 9 kırmızıçizgisini ilan edince bu partilerle birlikte mevcudun yerine yepyeni demokratik bir anayasa yapma imkânı da fiilen ortadan kalktı aslında.

Ama buna karşın TBMM’de temsil edilen tüm siyasi partilerin, artık hangi akla hizmetse, eşit sayıda üyeyle temsil edildiği ve bu da yetmiyormuş gibi ancak oy birliğiyle karar alabilen bir Uzlaşma Komisyonu kuruldu. İlk çalışmasını 19 Ekim 2011’de yapan komisyonun havanda su döveceği su götürmez bir gerçekti kuşkusuz.

Halkın yeni anayasa konusunda verdiği vekâlet

Bu komisyonun mutabakatla belirlenen Çalışma Usulleri arasında en olumlu nokta,  sivil toplumun görüş ve önerilerini TBMM Başkanlığı’na ilettiği yeni anayasa çalışmalarının ilk aşamasıydı. 30 Nisan 2012’de tamamlanan bu aşama aslında sonraki aşamaları da temelden belirliyorduÇünkü halk Meclis’e bu görüş ve önerileri esas alan bir anayasa yazma görevi vermiştiSiyasi partilerin bu görüş ve önerileri hiç göz önüne almadan kendi mutfaklarında hazırladıkları öneriler üzerinden uzlaşarak halk adına yeni bir anayasa yapma yetkisini değil. O bakımdan Meclis, Osman Can’ın dediği gibi, halktan yeni anayasa konusunda aldığı vekâletin gereğini yerine getiremedi.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in Uzlaşma Komisyonu’nun daha baştan belli olan anayasa yapmama oyununa işaret eden haklı ama açıklanmakta geç kalmış görüşleri, AK Parti’nin “denedim ama olmuyor” diyerek bundan sonra kenara çekilmesi için geçerli değil. Siyaset arenasındaki kutuplaşma, bu oyunu oynayan kırmızı çizgili muhalefetin de karşılığında AK Parti’yi masayı devirmekle suçlamasına ve “AKP’nin baştan beri demokratik bir anayasa yapma niyeti yoktu” olarak özetlenebilecek bir kara propaganda yapmasına elveriyor çünkü. O bakımdan AK Parti’nin yeni anayasa konusunda halktan aldığı vekâletin gereği olarak somut adımlar atması şart.  Sivil Dayanışma Platformu’nun geçtiğimiz hafta sonu Malatya’da gerçekleştirdiği Siyaset Müzakereleri toplantısının sonuç bildirgesi de özetle bunun altını çiziyor.

http://serbestiyet.com/anayasa-yapmama-oyununu-bozmanin-yolu/

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar