Ali BAYRAMOĞLU

Ali BAYRAMOĞLU
Ali BAYRAMOĞLU
Karar Tüm Yazıları
Askerin millete özür borcu var
29.04.2012
2783

 

28 Şubat soruşturması hız aldı yürüyor. Asli sorumluların bir kısmı, Çevik Bir ve Erol Özkasnak gibi isimler tutuklandı. Askerî müdahale ve girişimler itibariyle dünü bugüne bağlayan 28 Şubat meselesi, büyük bir yüzleşme, hesaplaşma ve tartışma sürecine dönüştü.

Ne var ki tartışma daha çok işbirlikçiler üzerinden yürüyor. Asli suçluyla ilgili suçu hatırlatacak, suçluluğun derinliğine işaret edecek bir yüzleşme faaliyeti pek yapılmıyor. Özellikle genç kuşaklar için 28 Şubat, bu çerçevede askerden çok askerle işbirliği yapan kişi, kesim ve sektörlerle özdeşleşmiş durumda...

Belki bir hatırlatma yapmanın, 28 Şubat’ı tekrar ve genel olarak resmetmenin tam zamanı...

28 Şubat, İslami görünürlülüğü her sahadan kazımak, siyaset ve toplumu yeniden dizayn etmek üzere yapılmış bir askerî müdahaleydi.

Ancak diğer müdahalelerden bir farkı vardı.

27 Mayıs ile 12 Eylül, fiilen askerin iktidara açık el koymasıyla meydana gelmişlerdi. 28 Şubat ise demokrasinin şekli olarak çalışmaya devam eden, anayasal kurumlarla yol alan bir müdahaleydi. “Demokrasiyi militarize eden”, tekeline aldığı siyaseti savaş ve tehlike mantığına endeksleyen bir niteliğe sahipti. Bu işleyişe, toplumun bir kesimine basın eliyle korku salarak, bu kesimi seferber ederek meşruiyet kazandırmaya çalışmıştı. Bugün tutuklanan Çevik Bir gibi 28 Şubat mimarları bu askerî müdahale tekniğiyle övünürler, ‘demokrasiye ince ayar’ verdiklerini söylerler, sivil muhipleri ise olup biteni anayasal işleyiş ve militan demokrasi gibi ‘otoriter dayanaklar’la açıklar, doğrularlardı.

28 Şubat’ın diğer müdahalelerden farkı, aynı zamanda onun iç dokusunu, topluma verdiği zararı, askerin yayılma alanını da derinleştirmiştir. Toplumu ve siyaseti dizayn amacını taşıyan 28 Şubat, bu hedefe şu üç eylem tarzıyla yönelmişti:

1-Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinde, siyasî, toplumsal, idari, ekonomik alanlarda takip mekanizması ve uzmanlaşma üzerine kurulu bir yapılanmaya gitmek.

2-Türk Silahlı Kuvvetleri’ni siyasî karar yapılarının içine yerleştiren yasal mekanizmalara siyasî anlamda hayatiyet ve toplumsal anlamda meşrûiyet kazandırmak. Bu çerçevede basın üzerinden türlü “andıç”lar çerçevesinde “psikolojik harekâtlar”la yönlendirilen, endişeleri derinleştirilen kamuoyundan gelen destekle siyasetçiye ve siyasî alana yönelmek, yarı aktif, sürekli bir müdahale tarzını benimsemek.

Bu ikinci aşamaya ilişkin olarak, dönemin ayrıcalıklı aracı olan, zihinlerin militerleştirilmesi ve toplumun kutuplaştırılması yönünde kalıcı bir rol oynayan psikolojik harekatlar üzerinde dikkatle durmak gerekir.

Bu harekatların yurtdışına yönelik olanlar dışındakiler, iç tehdit dokümanından hareketle aralarında zaman zaman CHP’nin de olduğu, iç düşman ilan edilen ya da iç düşmanlara hizmet ettiği sanılan siyasi partileri, dernekleri, kişileri, aydınları, yazarları, toplumsal kesimleri, hatta hükümetleri hedef almıştır. Başka bir deyişle psikolojik harekat, Kürt sorunundan laiklik tartışmalarına değin demokratik öneri ve fikirleri, meşru kurum ve yapıları hedef almakla kalmamış, bu çerçevede YÖK’ten başlamak üzere bütün devlet kurumları ve basın bu yönde yönlendirilmiş ve kullanılmıştır. Ana hedef, tek tip toplum oluşturmak, oradan güç alarak siyaset üretmek, siyasete müdahale etmek olmuştur.

3-Türkiye-İsrail işbirliği anlaşmasında, Kürt sorununa yönelik ekonomik-sosyal tedbirlerin üretilmesinde, Güneydoğu’ya ilişkin bakanlık bütçelerinin asayiş komutanlıkları tarafından yönetilmesinde, TÜSİAD, medya ve yargı mensupları ile kurulan yönlendirici temaslarda, İçişleri Bakanlığı’nı atlayarak valilikler vasıtasıyla MGK kararlarının uygulatılmasında, YÖK ve üniversite rektörleri ile kurulan doğrudan ilişkilerde olduğu gibi, sadece siyaset ve siyasetçiye müdahale etmekle yetinmemek, bizzat siyaset yapmak ve üretmek, başka bir deyişle iç ve dış politikadaki temel konularda siyasî karar mekanizmasını ikame etmek.

Bu üç hususun ürettiği sonuç açıktır:

Hak ihlalleri, insanlık suçları, demokrasi ve toplum tahribatı...

Bu durumda şunu görmek gerekir: Bu millete özür borcu olan her şeyden önce ordudur. Tartışmalarda ve yüzleşmede 28 Şubat’ın bu asli boyutunu asla gözden kaçırmamak gerekir.

  Kaynak:Aksiyon Dregisi

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar