Alper GÖRMÜŞ
Önce, olan biteni duymamış olanlar için haberi Serbestiyet’ten (5 Temmuz) aktaralım:
Başlık: NATO Genel Sekreteri ‘terörizm tehdidi’ dedi, Türk medyası ‘FETÖ terörizmi’ diye haberleştirdi.
Spot: Bugün (5 Temmuz) gerçekleştirilen Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik protokolü imza töreninde konuşan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO’nun birlikte mücadele etmesi gereken güvenlik tehditlerinin Rusya ve terörizm olduğunu belirtti. Stoltenberg’in ‘threat of terrorism’ cümlesini Türk medyası ‘FETO terrorism’ olarak haberleştirdi ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in FETÖ terörizmi ifadesini kullandığını manşetlerine taşıdı.”
Haberin devamında da bu tuhaflığın nasıl meydana geldiğinin izahı vardı:
“Önce TRT World, Stoltenberg’in biraz hızlı telaffuz ettiği ‘threat of terrorism’ (terörizm tehdidi) ifadesinin ‘threat of…’ kısmını FETO gibi anladı ve ‘FETO tehdidi’ olarak haberleştirdi.
“Ardından, Hürriyet ve Habertürk gibi mecralar, aynı ‘FETO tehdidi’ iddiasını büyüterek kullandı.
“Kimse de, NATO Genel Sekreteri nasıl olup da ‘FETO tehdidi’ni bu kadar evrensel çapta büyütmüş olabilir diye sormadı.
“Oysa video dikkatle izlendiğinde, Stoltenberg net bir şekilde ‘FETO terrorism’ değil terörizm tehdidi anlamına gelen ‘threat of terrorism’ ifadesini kullanıyor. Nitekim aynı ifade, NATO’nun resmî transkriptinde de yayımlandı.”
NATO Genel Sekreteri’nin NATO’nun önündeki en önemli iki mücadele alanını ‘Rusya’ ve “FETÖ terörizmi” olarak zikretmesi düşünülebilir mi? Rusya’dan sonra Çin gelmiyor, IŞİD gelmiyor ama “FETÖ terörizmi” geliyor; Stoltenberg’in böyle bir şey söylemiş olması mümkün mü?
Konuşmayı ilk duyup haberleştiren TRT World’çüler için Stoltenberg’in İngilizceyi çok tuhaf bir telaffuzla konuşması da uyarıcı olmamış, o dahi “şunu yayına vermeden önce bir daha bakalım” duygusu uyandırmamış.
‘Hah, yakaladım’ duygusunun, ‘doğru olamayacak kadar garip görünüyor, şuna sakince biraz daha bakayım’ telkinini yendiği o an…
Gazetecilerin önüne gelen enformasyonun bazısı doğru olamayacak kadar ‘uçuk’tur. Böyle haberler gazeteciye adeta “Bak, beni haberleştirmek üzeresin ama son bir defa bir daha bak bana, bir daha kontrol et, sonra mahcup olabilirsin” diye bağırır.
Peki, böyle durumlarda nasıl oluyor da minicik bir teyit çabasıyla açığa çıkacak dev gibi bir hata görülemiyor ve gazeteciler bodoslama mahcubiyet denizine yelken açıyor?
Benim algılamama ve tecrübeme göre bu türden vahim hatalar, gündeme damga vuracak büyük bir haberin altına imza atacak olmanın yarattığı mesleki-insani coşkuyla, ‘kuşkuyu asla elden bırakmama’ düsturu arasındaki mücadeleyi birincinin kazanması sonucunda ortaya çıkıyor.
O duyguyu ben de çok iyi bilirim…
‘Büyük haber coşkusu’nun ‘gazeteci şüphesi’ni yenmesiyle ortaya çıkan ve benim çok sayıda yazıma konu olan, bir defasında da Bilgi Üniversitesi’ndeki öğrencilerime sınav sorusu olarak sorduğum vahim gazetecilik hatalarından birini hiçbir zaman unutmayacağım; çünkü hatanın öznesi bendim.
Yukarıdan beri sözünü ettiğim hâlet-i ruhiyenin daha iyi anlaşılması için bu örneği anlatacağım.
Diyanet İşleri Başkanı’yla Ermeni Patriği kardeşmiş!
Sözünü ettiğim haber, genel yayın yönetmeni olduğum Aktüel dergisinin 2005’te yayımlanan nüshalarından birinin kapak haberiydi…
Haberde, eski Diyanet İşleri başkanlarından biri ile Ermeni Patriği Şinork Kalustyan’ın anne bir baba ayrı kardeş oldukları iddia ediliyordu.
Haber, Almanya Ermeni Cemaati’nin lideri Başpiskopos Karekin Bekçiyan’ın, derginin muhabirine Almanya’da verdiği söyleşiye dayanıyordu. Patrik “tarihi bir ifşaat”ta bulunmuş, şöyle demişti: “Eski Ermeni Patriği Şinork Kalustyan eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’la anne bir kardeş olduğunu bana defalarca anlattı…”
Kalustyan ve kardeşinin 1915 tehciri sırasında anneleriyle bağlarının koptuğu, kardeşlerin Suriye’de bir öksüzler yurdunda büyüdüğü, annelerinin ise kaçırıldığı Sivas’taki köyünde bir Müslümanla ikinci kez evlendiği biliniyor… Kalustyan’la annesinin öyküsü burada kopuyor, Bekçiyan’ın anlattıkları ise bundan sonrasında başlıyordu:
“Ermeni Patriği Şinork Kalustyan, öksüzler yurdunda kalmış, Talas Amerikan Koleji’nde okumuş. Beyrut’ta yaşamış. Ben Marsilya’dayken bir gelişinde kilise idare heyetinden Mıgırdıç Deligazar ile karşılaştılar. O da Sivaslı. Birbirlerini tanıdılar. Deligazar da öksüzler yurdunda büyümüş, oradan da arkadaş… Eskilerden, hatıralardan söze girildi. Sohbet koyulaştı. Ben de merak ediyorum ya! Fırsat bu fırsat, bir sorup soruştur bakalım dedim kendi kendime. İşte o zaman anlattı Sayın Kalustyan.
“Annesinin kaçırıldığını, kendisinin öksüz kaldığını, annesinin tekrar bir Müslümanla evlendirildiğini, bu ikinci evlilikten şimdi tam hatırlamıyorum, iki ya da üç çocuğu olduğunu anlattı. Birinin Ankara’da yaşayan bir kadın olduğunu, bir diğerinin ise adının Lütfi Doğan olduğunu ve Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığını söyledi. Kalustyan, 1960’larda Patrik oldu. 1965’ten sonra annesi onun yanındaydı. Adı Gül mü, Güldane miydi, tam hatırlamıyorum. Ben patrikhanede kaldığım için orada kaldığını iyi biliyorum. Nasıl geldiğini bilemiyorum ama. Kaçmış da mı gelmiş, ayrılmış mı ailesinden ya da terk mi etmişler bilemiyorum. Kudüs’teyken de kalmış yanında annesi. İstanbul’da oğlunun yanında ölmüş zaten.”
Hangi Lütfi Doğan?
Hikâye gayet sağlam görünüyordu. Ne var ki, adları Lütfi Doğan olan ve peşpeşe Diyanet İşleri başkanlığı yapan iki kişi vardı. Biz haberden artık emin olduğumuz için iki Lütfi Doğan’dan hangisinin Kalustyan’ın kardeşi olduğu sorusuna odaklandık. Her ikisine de hikâyeyi aktardık fakat ikisi de anlatılanın kendisi olmadığını söyledi.
Haberi böylece bastık ama, bir günümüz daha olsaydı, teyit açısından mutlaka yapacağımız bir şeyi yapmadığımızı biliyorduk. Onu da derginin piyasaya çıktığı gün yaptık ve muhabirimizi Kalustyan’ın annesinin yıllarca yaşadığı Sivas’taki köye gönderdik. Köyden alacağımız bilgilerin bizi doğrulayacağına emindik: Kalustyan’ın annesinin Müslüman kocasından olan çocuklarından birinin adının Lütfi olduğunu, onun da daha sonra Diyanet İşleri Başkanı olduğunu söyleyeceklerdi bize. Ne var ki öyle olmadı: Kadını gayet iyi biliyorlardı fakat onun, adı Lütfi olan bir oğlu kesinlikle yoktu.
Hatanın altındaki hâlet-i ruhiye
Biz o köye haberi basmadan önce gitmemiş, böylece, bir haberi doğrulamak için yapılması gereken her şeyi yapmak gerektiği prensibini ihlal etmiştik. O günlerde bu hatanın altındaki hâlet-i ruhiyeyi şöyle anlatmıştım:
“Gazeteci de sonunda bir insandır ve ulaştığı kimi bilgilerle bir haberi nihayet kotardığı an, haberini dayandırdığı bilgilerin sıhhatine ilişkin son bir kontrol yapma iradesinin en zayıf olduğu andır. Buradaki kaygı, ‘ya haberim düşerse’ kaygısıdır. O kritik anda, bu kaygının yerine ‘ya yayımlandıktan sonra haberim doğru çıkmazsa’ kaygısını geçirebilen bir gazeteci, icabında büyük bir habere imza atma şansını kaçırır ama okurlar karşısında mahcup duruma da düşmez.”
Sonuna kadar şüphe… Bu prensibi ihlal den gazeteci er geç mahcup olur. Ben, o zaman içine düştüğüm mahcubiyetten biraz olsun sıyrılmak, biraz huzur bulmak için GYY görevimden istifa etmiştim, ama işte olan da olmuştu.
İlave tuzak: İktidarı sevindirecek haber verme öforisi
Buraya kadar ‘gazeteci’ derken kelimenin klasik anlamıyla gazeteciden, ‘normal’ gazeteciden söz ettik ve gördük ki sırf haber ‘heyecanı’ bile bir tuzaktır.
Fakat “FETÖ terörizmi” örneğimizde ilave bir tuzak daha var: Burada artık ‘normal’ gazetecilerden söz edemiyoruz. Burada, iktidarla arasındaki mesafeyi tamamen kapatmış, haber değeri ölçüsü iktidarı üzmemek ya da iktidarı sevindirmek olan başka bir türden söz ediyoruz. Onlarda, haber heyecanının yanı sıra iktidarı çok sevindirecek bir haberi ilk kez duyuracak olmanın yol açtığı başka bir heyecan daha var; bu da olmayacak haberlere inanma sonucunu doğuracak başka bir gazetecilik tuzağı.
Önceki gün (6 Temmuz) Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’de belediye başkanlığı yapmış kişilerle buluşmasında yüzlerce insanın ve ekranlarda milyonlarca insanın gözlerinin içine bakarak ‘FETÖ’nün bir terörist örgüt olarak NATO belgelerine girdiğini” söyledi. Oysa biliyoruz ki böyle bir şey yok.
Propaganda uğruna gerçeğin bu denli eğilip bükülebildiği bir olaydan söz ediyoruz… Ve NATO genel sekreteri hiç hesapta yokken çıkıp resmi bir konuşmada “FETÖ terörizmi” diyor.
Böyle bir atmosferde ikinci türden gazeteci olduğunuzu düşünün: Evet, enformasyon “Bak, beni haberleştirmek üzeresin ama son bir defa bir daha bak bana, bir daha kontrol et, sonra mahcup olabilirsin” diye bağırmaktadır ama buna rağmen sakin kalabilir misiniz? “Doğru olamayacak kadar garip görünüyor, dur şuna bir daha bakayım” der misiniz?
Diyebilirsiniz tabii, fakat tersinin olması, heyecanla “Stoltenberg FETÖ terörizmi dedi” haberini bekletmeden patlatmanız daha büyük bir ihtimal; ki örneğimiz de bunu doğruluyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025