Alper GÖRMÜŞ
Âkil İnsanlar Heyeti'ni, "çapraz görevlendirmeler" gibi görünüşte "yaratıcı" bir takım ilave taktiklerle yeniden sahaya sürme fikri, hükümetin, Kobani protestolarının toplumun bütün kesimlerinde yarattığı düşünülen "çözüm"e karşı güvensizlik duygusunu gidermeyi öncelikli hedef olarak tespit ettiğini gösteriyor.
İlk anda haklı ve makul görünse de, gerçekte bu tespit, Kürt Sorunu'nun yegâne "mümkün çözüm"ünü bir kez daha geri plana atmak ve dolayısıyla top çevirmeye devam etmekten başka bir anlama gelmiyor.
Artık kabul edelim: Büyük sorunumuzun bu aşamadaki yegâne "mümkün çözüm"ü, aslında yıllardır yegâne mümkün çözüm olan Abdullah Öcalan ile geleceğin Türkiye'si üstüne açık bir tartışma yürütmekten başka bir şey değil.
Türkiye'de artık (ne zamandır) toplumu barış ve çözüme ikna etmek diye bir mesele yok. Bu, Kürt Sorunu'nun çözümünün bir siyasi cesaret meselesi olduğunu gizlemek için zaman zaman siyasi kadrolar tarafından kullanılan bir argümandan başka şey değil. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümeti, kendisinden önceki hiçbir hükümetin göze alamadığı kadar büyük bir cesaret gösterdi, doğru. Fakat bu, nihai çözümü sağlayacak kadar büyük bir cesaret değil; eksik bir cesaret bu.
Hükümet "Kürt realitesi"ni kabul etti ama "Öcalan realitesi"ni hâlâ tam olarak kabul edebilmiş değil. Çünkü bu kabul, "devlet kibri"ni yenmeyi ve dolayısıyla çok daha büyük bir cesareti gerektiriyor. Eksik cesaret işte tam bu noktada ortaya çıkıyor.
Âkillerin temel önerisi de Öcalan...
Dikkat edelim, AK Parti hükümeti'nin Âkil İnsanlar Heyeti'ni toplantıya çağırmasından önce 24 kişilik bir grup kendiliğinden toplandı. Orada Öcalan'ın konuşma trafiğinin çeşitlendirilmesi ve hükümetin Öcalan'ı doğrudan muhatap alması, temel talepler olarak ortaya çıktı. Nitekim, toplantıdan sonra yapılan açıklamalarda, heyetin neredeyse bütün üyelerinin bu temel talepte birleştiği duyuruldu.
Aslına bakarsanız, hükümetin "çözüme karşı güvensizlik duygusunu gidermek" ve onun üzerinden "kamu düzenini yeniden tesis etmek" hedefini, gerçekten de şu aşamada peşinde koşulması gereken birincil hedef olarak kabul etsek bile yapılacak şey yine aynı: Şurada yüzyüze bakıyoruz. Son olaylarda bozulan "kamu düzeni"ni kim yeniden tesis etti?
Şu aşamada yapılması gereken şey, Âkilleri yurt sathına yaymak değil, onların dediğini yapıp Öcalan ile konuşmaya başlamak...
Kobani olaylarının Çözüm Süreci’ne karşı yarattığı söylenen güvensizlik de bence geçerliliği olmayan bir varsayımdan başka bir şey değil. Tam tersine, bu ürkütücü olayların, toplumun geniş kesimlerinin ilk kez 12 Eylül 2010 referandumunda açıkça deklare ettiği gibi, "Sorunu çözün de nasıl çözerseniz çözün!" duygusunu daha da yükseltmiş olması, çok daha büyük bir ihtimal.
Toplum o günden beri her defasında söylüyor bunu. Fakat AK Parti hükümeti, bir türlü gereken siyasi cesareti gösteremiyor.
Bu yazının izleyen bölümlerinde, çözümün neden Öcalan ile hakiki bir müzakereden geçtiğini ve toplumun buna neden hazır olduğunu, hep beraber yaşadığımız şu son 5 yılın olgularını özetleyerek göstermek istiyorum.
2010 referandumunun görünmeyen maddesi
12 Eylül 2010 anayasa referandumuna birkaç hafta kala, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyonda yaptığı ve sonraki günlerde birkaç kez tekrarladığı açıklama beni çok şaşırtmıştı. Erdoğan açıklamasında, ilk kez devletin "akan kanı durdurmak için" Öcalan ve "örgüt" ile görüştüğünü, bundan sonra da görüşmeye devam edeceğini söylüyordu.
Şaşkınlığım, açıklamanın içeriğinden kaynaklanmıyordu; zira ben, o tarihten yıllar öncesinde, Kürt Sorunu'nun "gerçek muhataplar" ile konuşmak dışında herhangi bir çözümünün mümkün olmadığını zaten savunmaktaydım... Şaşkınlığım, açıklamanın zamanlamasından kaynaklanıyordu. Öyle ya, çok yakın bir zamanda hayati önemde bir referandum vardı. Bu cesur açıklama, referandumu da risk altına sokmaz mıydı? İşte tam o günlerde kaleme aldığım bir yazıda, Erdoğan’ın bu açıklamayı planlayarak ve vurgulayarak yaptığını, böylece aslında Kürt Sorunu'nun çözümünde atılmış bu çok cesur adımı da referanduma sunmayı amaçladığını yazmıştım.
İşte bu nedenle, referandumun sonucunu ben sadece referandum paketinin akıbetinin belirsizliği nedeniyle değil, bu cesur adımın onaylanıp onaylanmayacağı endişesiyle de merakla bekledim. Sonucu biliyoruz: Yüzde 58.
Toplumun Başbakan Erdoğan ve hükümete verdiği bu büyük krediyi, Öcalan'ı aktör olarak kabul etme ve onunla korkmadan görüşmenin izlemesi beklenirdi. Fakat öyle olmadı. 12 Haziran 2011 genel seçimlerinin ardından hükümet de PKK da birdenbire sert bir dil tuturmaya başladı. Temmuz 2011 ortasında Silvan’da 13 askerin hayatını kaybetmesiyle de çatışmalar bütün şiddetiyle yeniden başladı.
Görünüşe göre PKK, bu eylemiyle "Öcalan’ı İmralı’ya gömmüş" ve hükümet de bunu fırsat bilip PKK liderini devre dışı bırakmıştı. Olan biteni Öcalan da aşağı yukarı böyle algılıyordu. Silvan olaylarından sonra Devlet'e de Kandil'e de hitap ettiği bir mektup kaleme aldı ve "Ben artık Çözüm Süreci’nde yokum, ne haliniz varsa görün!" demeye getirdi. (Nitekim o tarihten 1,5 yıl sonrasına kadar Öcalan'dan bir daha ses çıkmadı.)
Aslında Öcalan'ın süreçten çekilmek gibi bir niyeti yoktu. "Yokluğu" üzerinden "varlığı"nın değerini iki tarafa da göstermek istiyordu. İki tarafın da barıştan çok çatışmaya hevesli olduğunu, kendisiyle görüşmeler üzerinden "mış gibi" yapma imkânını elde ettiklerini düşünüyor ve artık buna izin vermeyeceğini söylüyordu. "Çatışın, yiyin birbirinizi, nasıl olsa sonra tekrar bana geleceksiniz!" diyordu.
Haklıydı... Devlet ve Kandil, Öcalan olmaksızın da çatışabilirlerdi ama Öcalan olmaksızın barışamazlardı!
Nitekim öyle oldu. 1,5 yıl boyunca süren yeni ve kanlı bir çatışma dönemi başladı, yüzlerce insan öldü. Sonunda, 2013 başında Öcalan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüşme talebini devlete iletti ve içinde bulunduğumuz süreç başlamış oldu.
'Ağızdaki kekremsi tat...'
Öcalan, işler ne zaman çok tehlikeli bir boyut kazandığında kendisine baş vurulacağını çok iyi biliyordu... Kamuoyu ve hükümet ise onun etkisini ilk olarak 2009'da tecrübe etti... Hatırlayalım...
Demokratik Toplum Partisi (DTP), Aralık 2009'da kapatıldı, partili bazı milletvekillerine siyaset yasağı getirildi. Bunun üzerine DTP, milletvekillerini parlamentodan çekme kararı aldı. Karar tam uygulanacak ve bir siyasal-toplumsal kriz başlayacakken, Öcalan devreye girdi ve karardan vazgeçildi.
Hiç unutmam, TV Net'teki Habere Bakış programında Veyis Ateş, gelişmeye çok sevindiğini fakat açıklamanın "Öcalan" bölümünün ağzında "kekremsi bir tat" bıraktığını söyleyince, programın daimi konuğu Kürşat Bumin, "Ne yapalım, hakikat kekremsi." diyerek teselli etmişti onu.
Öcalan'ın etkisini daha da net bir biçimde gösteren ikinci olay ise 2012 yılında yaşandı. Cezaevlerinde PKK'lıların başlattığı ölüm orucu eylemleri, her an bir ölüm haberinin gelmesinin beklendiği ve artık hiçbir umudun kalmadığı bir anda Öcalan’ın devreye girmesiyle bir anda sona erdirildi.
Öcalan, sonraki yıllarda defalarca kendini "kanıtladı", kendisinin aktör olmadığı hiçbir sahnenin gerçek bir sahne olmadığını gösterdi.
Tam da bu noktada, apartheid rejimi boyunca Güney Afrika’yı yöneten Ulusal Parti'nin (UP) önce Savunma Bakanı, daha sonra da ırkçı rejimin yıkılmasına giden yolda başmüzakerecisi olan ve birkaç yıl önce ülkemize gelip deneyimlerini anlatan Roelf Meyer'in sözlerini hatırlamak yararlı olabilir... Meyer, uzun yıllar süren, "Terörist Mandela dışında bir muhatap" bulma arayışlarının duvara toslamasını anlattıktan sonra şöyle demişti:
"Hakikat şu, gerçek lider olmayan liderle müzakere yapamazsın. Biz şunu çok iyi öğrendik, Güney Afrikalıların çoğunluğu bir kişi tarafından temsil ediliyor ve o kişi Mandela. Eğer onu dâhil etmeseydik, ne geçerli bir müzakere yapabilirdik ne de Güney Afrika için meşru bir çözüme ulaşabilirdik."
Her şey zamanında...
Geçmişteki hatalarımız üzerine düşünmek ve gerektiğinde özeleştiri yapmak aslında o kadar zor değil. Zor olan, kesinlikle doğru olanı yaptığımıza inandığımız yaşadığımız anda, "Acaba yanılıyor olabilir miyim?" sorusunu sorabilmektir.
Büyük sorunlardaki her tarihsel momentte bir "mümkün çözüm" vardır. Fakat biz genellikle bunu sonradan anlarız. Heyhat ki, biz onu algıladığımızda tren kaçmış, belli bir anda "mümkün çözüm" olan ihtimal artık bu özelliğini kaybetmiştir.
Öcalan ile kibirsiz, eşit bir müzakereye oturmak bugünün mümkün çözümüdür, fakat yarın olmayabilir.
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/bugun-hangi-mumkun-cozumu-iskaliyoruz
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025