Alper GÖRMÜŞ
Sabancı ve Koç üniversitelerinde dersler veren Fatih Oktay’ın Çin: Yeni Büyük Güç ve Değişen Dünya Dengeleri başlıklı kitabını okumaya başlarken çok şaşıracağım rakamlarla karşılaşacağımı biliyordum. Öyle de oldu. Fakat doğrusu, bunlardan hiçbiri, Çin’in dillere destan yoksulluğunun, zannettiğim gibi yüzyıllara sârî değil sadece 1850’ler sonrasına ait olduğunu öğrenmem kadar şaşırtmadı beni. Çin meğer, benim yoksulluk atfettiğim yüzyıllarda dünyanın en büyük ekonomisine ev sahipliği yapmaktaymış ya da Fatih Oktay’ın deyişiyle “Geçmişin birinci dünya ülkesi”ymiş:
“Belli ölçütlere göre günümüzde dünyanın en büyük ekonomisine sahip duruma geldiğini gördüğümüz Çin, birkaç bin yıl geriye giden tarihinin önemli bir bölümünde de bu konumdaydı. Bir tarihsel ekonomi çalışmasına göre miladi takvimin başlangıcından 1800’lerin ortalarına kadar dünyanın en büyük birinci ve ikinci ekonomisi konumları hep Çin ve Hindistan arasında paylaşılmıştı. Oldukça yakın bir tarihte, 1820 yılında Çin, dünya ekonomisinin yüzde 35’ini oluşturuyordu ve toplam payları yüzde 20 civarında olan Batı Avrupa ülkelerinin çok önünde dünyanın en büyük ekonomisi konumunda bulunuyordu. ABD ise bu tarihte dünya ekonomisi içinde henüz önemli bir paya sahip değildi.”
Fatih Oktay, bu rakamları yorumlarken, “Bu çerçevede bakılınca Çin’in günümüzde dünyanın en büyük ülkesi konumuna gelmesi, tarihsel bir normal duruma geri dönüş olarak nitelenebilir” diyor.
Yani Çin, sadece yüz yıl içinde dünyanın en büyük ekonomisi konumundan 1978’de o yılın Türkiye’si kadar üretebilen bir ülke konumuna geriledikten sonra (1978’de Çin’in nüfusu yaklaşık 1 milyar, Türkiye’nin nüfusu ise yaklaşık 40 milyondu), 40 yıl içinde olağanüstü bir geri dönüşle yeniden eski konumuna yükseliyordu.
Dünya, mucizenin kırkıncı yılında harıl harıl ‘nasıl oldu bu iş’i anlamaya çalışırken, ben de biraz gecikmeyle Fatih Oktay’ın geçtiğimiz yıl Türkiye’de yayımlanan hacimli kitabını okudum.
Şöyle diyebilirim: Aşağı yukarı kafamdaki bütün sorular cevabını buldu.
Yazının bundan sonrasında sizi, kitapta yer alan ve Çin’in kırk yılda nereden nereye geldiğini gösteren rakamlarla baş başa bırakıyorum. Ben çok şaşırdım, bakalım siz de şaşıracak mısınız...
Büyük yükseliş
Çin ekonomisi 1978 yılından başlayarak 35 yıl boyunca yılda ortalama yüzde 10 büyüdü. Bir ekonominin yılda yüzde 10 büyümesi, büyüklük olarak yaklaşık yedi yılda bir ikiye katlanması anlamına gelir. Çin ekonomisi de bu büyüme hızı ile 2011 yılı sonunda 1977 yılındaki büyüklüğünün 25 katına ulaşmış bulunuyordu.
(...)
Bu hızlı büyüme sonucunda Çin ekonomisi 1990 yılında dünyanın 11. büyük ekonomisi iken, 20 yıl içinde Brezilya, Rusya, İspanya ve Kanada, İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya ve 2010 yılında Japonya’yı yakalayıp geçerek ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisi oldu.
(...)
2015 yılında açıklanan satın Alma Gücü Paritesi çarpanlarıyla hesaplanmış gayri safi Yurtiçi Hasıla rakamlarına göre 2014 yılında Çin 18 trilyon dolar ile ABD’yi yaklaşık yarım trilyon dolar geçerek dünyanın en büyük ekonomisi konumuna gelmiş bulunuyor. (S. 9, 10, 11).
Dış ticaret
Çin’in 2013 yılı ihracat hacmi 2,2 trilyon dolardı. Ülkenin toplam ihracatı, ekonomik reformların başladığı 1978 yılında ise 10 milyar doları bulmuyordu. Çin, ekonomik büyüklükte olduğu gibi ihracat tutarı sıralamasında da en gerilerden gelip diğer ülkeleri teker teker geçerek, 2007 yılında ABD, ardından da Almanya’yı geride bırakarak 2009 yılında dünyanın en çok ihracat yapan ülkesi konumuna gelmişti.
(...)
Çin’in dış ticaretinin yapısı, dünyanın imalatçısı olarak nitelenen konumunu yansıtıyor: Çin, dünyanın tüm ülkelerinden hammadde, ara mallar, yatırım malları alıyor, bunları sanayi ürünlerine dönüştürerek yine dünyanın tüm ülkelerine satıyor.
Bu konumunun gereği olarak Çin’in ihracatı neredeyse bütünüyle işlenmiş mallardan oluşuyor; ülkenin ihracat ürünleri arasında hammadde ve tarım ürünleri yok denebilecek kadar az bir yer tutuyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre 2013 yılında ülke ihracatının yüzde 94’ünü çeşitli sanayi ürünleri, kalan yüzde 6’sını da büyük ölçüde işlenmiş gıda ve yakıt ürünleri oluşturuyordu. (...) 2013 yılında dünyadaki toplam bilgi işlem ve bilgi iletişim cihazları, yani bilgisayar, cep telefonu ve benzeri ürünler ihracatının yüzde 50’yi aşan bir bölümü Çin tarafından gerçekleştiriliyordu. (s. 13, 14, 15).
Büyük yükseliş ve ulusal tasarruflar
2013 yılında (...) Çin’deki yatırım tutarı, ABD’dekinin iki buçuk katı dolayındaydı. Bu düzeyde yüksek yatırımı olanaklı kılan, Çin’in ulusal tasarruf oranının olağanüstü yüksek düzeyiydi.
(...)
Çin’in 2013 yılındaki yatırım oranı yüzde 49 idi. Yani 2013 yılında ülke sınırları içinde yaratılan gelirin (GSYH) neredeyse yarısı yatırımlara yönlendirilmişti. Çin bu yatırım oranı ile uzun zamandır, zaman zaman sıralamada yükselen küçük ve doğal kaynak zengini ülkeleri ihmal edersek, dünya ülkeleri arasında birinci sırada bulunuyor. Bu oran 2013 yılında Türkiye’de yüzde 20’nin biraz üzerinde, ABD’de yüzde 20’nin biraz altında, dünya genelinde ise yüzde 22 düzeyindeydi.
(...)
Çin, yatırım oranında olduğu gibi tasarruf oranında da dünya sıralamasında bir numarada bulunuyor. Çin’de yüzde 51’e karşılık 2013 yılında Türkiye’de tasarruf oranı yüzde 13, dünya genelinde yüzde 22, ABD’de ise yüzde 17 idi. (s. 101, 102, 103).
Büyük yükseliş ve finansal sistem
Dünyanın en büyük bankaları listelerinde son yıllarda birinciliği, düzenli bir şekilde Çin’in eski ve büyük bankalarından Industrial and Commercial Bank of China alıyor. Bankaların yönettikleri varlıkların büyüklüğüne göre yapılan sıralamalarda dünyanın en büyük 10 bankası arasında genellikle 4, bazen 3, bazen de 5 Çin bankası yer alıyor. Çin bankalarının yönettikleri varlıkların toplam tutarı 2013 yılı sonunda 23 trilyon ABD dolarını aşıyordu; bu tutar ABD için 15, İngiltere için 12, Fransa ve Almanya için 10, Japonya için 9 trilyon dolar dolayındaydı. Çin bu ölçütle günümüzde açık ara dünyanın en büyük bankacılık sistemine sahip bulunuyor. (s. 161).
Bilgi gücü kaynakları
ABD Ulusal Bilim Kurulu’nun, ABD’nin bilim-teknoloji alanındaki konumunun değerlendirildiği yıllık raporlarının 2014 tarihli olanına göre (...) bilim ve mühendislik alanında 2010 yılında doktora derecesi alanların sayısı ABD’de 32 bin Çin’de ise 31 bin idi. Sosyal bilimleri katmazsak, ABD’de alınan doktora dereceleri 24 bin, Çin’de alınanlar ise 29 bin adet idi. ABD’de bilim ve mühendislik alanında doktora derecelerinin yarısından çoğunun yabancı öğrenciler tarafından alındığı, bunların arasında da Çinli öğrencilerin en büyük grubu oluşturduğu düşünülürse, vatandaşlık bazında, Çin ile ABD’nin arası daha da açılıyordu.
OECD’nin 2015 tarihli raporuna göre 2013 yılında Çin’de araştırma-geliştirme türü işlerde çalışan kişi sayısı 1 milyon 400 bini geçiyordu. Bu sayı araştırmacı sayısında önde gelen ülkelerden ABD’de 1 milyon 250 bin, Japonya’da 650 bin, Almanya’da ise 350 bin dolaylarındaydı. (s. 284).
Başka bir yazıda da, yine aynı kitaptan faydalanarak Çin mucizesinin altında yatan dinamikleri özetlemeye çalışacağım.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025