Alper GÖRMÜŞ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ali Babacan’ı umursamaz tavrı inandırıcı değildi ve önceki günkü çıkışıyla bunu açık etti. Hâlis bir kendine güvenden ve dolayısıyla siyasi rakibinden korkmamaktan kaynaklanan “umursamama” tavrı bir siyasetçi için etkili bir silahtır. Fakat “umursamama” tam tersine bunlar olmadığı için başvurulan bir “taktik”ten ibaretse, sahip olduğunuzu düşündüğünüz o silah bir gün bumeranga dönüşebilir ve sizi vurabilir.
“Bir gün harıl harıl çalışırken, öğle saatlerinden biraz sonra bizim Erkan aradı ve 'İlyas Bey müjde, Başbakan takipçi oldu’ dedi.
"Televizyonu açtım. Birkaç gün önce Antalya'ya gelen Erdoğan, prompter kadrosu tarafından ablukaya alınmış ve konuşmasında Akaydın'a veya kampanyaya dair laf etmesi engellenmişti. (Mustafa Akaydın, 2009 yerel seçimlerinde CHP'nin büyükşehir belediye başkan adayı –A. G.)
"Ama aradan üç dört gün geçtikten sonra, hiç beklenmedik biçimde Gaziantep konuşmasında birden şunları deyiverdi: 'Bir de Hoca çıkmış bir yerde. Yaparsa Hoca yapar, diye de laf uydurmuşlar. Kim bu Hoca, ne yaparmış? Halk buna sandık başında verir cevabını.'
"Gözlerime inanamadım, Hemen Akaydın'ı aradım ve 'Hocam müjde, Başbakan takipçiniz oldu. Sanırım bu seçimi alacaksınız,' dedim." (AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder, s. 117).
29 Mart 2009 akşamı, seçim sonuçları belli olup da Antalya'da "yüzde 70'le kazanır" gözüyle bakılan Adalet ve Kalkınma Partisi adayı Menderes Türel'in kaybettiği anlaşılınca, Başbakan Erdoğan gazetecilere "Çok ama çok anormal bir durum" diyecekti.
2009’daki yerel seçimlerde CHP adayı Mustafa Akaydın'ın kampanyasını yürüten reklamcı-iletişimci Ateş İlyas Başsoy ise bu sonuca çok da şaşırmamış olmalıydı... Çünkü o, yazının girişinde okuduğunuz metnin ve o metnin alıntılandığı kitabın yazarıydı...
O satırlar, siyasal iletişimcilerin altın kurallarından birine gönderme yapıyordu: Siyasi mücadelede daha güçlü konumdaysanız ve rakibinizden korkmadığınızı göstermek istiyorsanız ona karşı aldırmaz, umursamaz bir tavır takının. O bir tepki hâsıl edebilmek için sizinle uğraşacaktır; olsun, ısrarla sürdürün umursamaz tavrınızı.
Ateş İlyas Başsoy’un kitabındaki “prompter” vurgusu, 2009’da Erdoğan’ın kampanyasını yürütenlerin bu altın kurala harfiyen uyduğunu ve “patron” için yazdıkları metinlerde “güçsüz” rakibe sataşmamak için kılı kırk yardıklarını gösteriyor. Yani, Ateş İlyas Başsoy’un, Erdoğan’ın prompter’dan okuyacağı metinlerde Mustafa Akaydın’a sataşacağına dair hiçbir umudu yoktu. Belki zaman zaman yaptığı gibi prompter metninin dışına çıkıp bir şeyler söylediğinde; belki o zaman...
Gaziantep’ten gelen haber, işte bu nedenle Başsoy’un seçimi kazanma inancına büyük bir ivme vermişti.
...Ve Erdoğan prompter dışına çıkıyor
Erdoğan’ın şimdiki siyasal iletişim ekibinin 2009’daki efsane kadroyla kıyaslanamayacak kadar zayıf olduğu muhakkak; fakat “altın kural”ı bilmeyecek kadar da değil. (Ateş İlyas Başsoy, kitabında bu ekibin yeteneğini şu sözlerle teslim ediyordu: “AKP’nin bugüne dek yaptığı tüm iletişim stratejisi, sadece seçimi kastetmiyorum, genel olarak tüm stratejisi kusursuzdur. AKP’nin arkasında, çok arkasında, dâhi mertebesinde birkaç yol gösterici olduğunu sanıyorum. Hiçbir şey rastlantısal değil, hiçbir şey sanıldığı kadar basit değil.”)
Bugünkü ekibin (de) “altın kural”ın farkında olduğunu, mesela Ali Babacan örneğine bakarak anlayabiliriz. Erdoğan, şimdiye kadar Babacan’ın adını hiç anmadı ve onun eleştirilerine hiç cevap vermedi. Bunun bir “altın kurala itaat” pratiği olduğu ve bir ilke olarak benimsendiği çok açık. Hatta o kadar ki, bu pratik uygun mekanizmalarla iktidar trollerine bile benimsetilmiş görünüyor, onlar da Babacan’a şimdiye kadar fazla sataşmamayı becerebildi.
Fakat artık şimdiki zamandan dili geçmiş zamana geçmek ve “görünüyor” yerine “görünüyordu”yu ikame etmek gerekiyor. Çünkü Erdoğan yine prompter dışına çıktı ve böyle anlarda âşina olduğumuz özel dille Babacan’ın “takipçisi” oluverdi:
“Düşünün, başbakanlığım döneminde görev verdiğim bazı kişiler şimdi farklı bir şekilde bize saldırıyor. Yahu sen bakansın. Atılan bir adımda başbakanın onayı olmadan sen o adımı atabilir misin? Şimdi nasıl oluyor da o işleri 'Ben ben ben...' Ne beni yahu? Bir başbakan onay vermeyecek, sen kalkacaksın adım atacaksın. Bunu kime yutturuyorsun? Böyle kalkıp YouTube'larda topladığınız adımlarla netice almanız mümkün değil.”
Belli ki etrafındakiler Erdoğan’a 140Journos’un çektiği, altıncı gününde 1,5 milyonluk izleyici sayısına ulaşan yarım saatlik Ali Babacan belgeselini izletmişlerdi. Ne büyük hata! İnsan patronunu bu kadar mı az tanır? Sen hem ona döne döne “asla cevap verme!” altın kuralını hatırlatacaksın, hem de onun bir gaflet ânında “prompter dışına çıkmasından” korkmayacaksın...
Umursamama silah, umursamama taklidi bumerang
Hâlis bir kendine güvenden ve dolayısıyla siyasi rakibinden korkmamaktan kaynaklanan “umursamama” tavrı, bir siyasetçi için etkili bir silahtır; eklemek gerekir, bu tavrın kibirden arınmış versiyonları çok daha etkilidir.
Fakat “umursamama” tavrı kendine güvenden ve dolayısıyla siyasi rakibinden korkmamaktan kaynaklanmıyorsa... Yani, tam tersine bunlar olmadığı için başvurulan bir “taktik”ten ibaretse, işte o zaman sahip olduğunuzu düşündüğünüz o silah bir gün bumeranga dönüşebilir ve sizi vurabilir. Hakiki bir umursamama tavrı bir güç nişanesiyse, taktik olarak başvurulan umursamama tavrı bir güçsüzlük nişanesidir. Erdoğan’ın büyük bir siyasi iletişim hatası yaptığı muhakkak...
Kanaatimce er geç gelecekti bu hata, çünkü Babacan’ı umursamama tavrı, hakikaten onu önemsemediği için değildi, bir taktikten ibaretti ve çökmesi bir prompter kazasına bakardı. (Tabii eşzamanlı olarak Milliyetçi Hareket Partisi’nden gelen Ali Babacan “paylaması” da işin tuzu biberi oldu; DEVA’cılar ne kadar sevinseler azdır.)
Sözen, Akaydın, Babacan
Bitirirken, size 30 yıl öncesinden yarı şaka-yarı ciddi bir politik anekdot anlatacağım. Okurken konumuzla ilgisini kuramayabilirsiniz, oraya takılmayın, anekdotun tadına varın; yazı bitmeden konumuzla bağlantısını kuracağım.
Nurettin Sözen, 1989 yerel seçimlerine, dönemin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) sayılabilecek Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) adayı olarak girmişti. Anketler, Anavatan Partisi (ANAP) adayı Bedrettin Dalan’ın ezici bir üstünlükle bir kez daha İstanbul belediye başkanlığını kazanacağını gösteriyordu (tıpkı ondan tam yirmi yıl sonraki seçimlerde Sözen gibi bir tıp profesörü olan Mustafa Akaydın’ın Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanacağı gibi).
İşin aslı, Sözen’in de herhangi bir iddiası yoktu; seçimlere girmişti ama, öylesine...
Ne var ki seçim, başta Nurettin Sözen olmak üzere herkes için büyük bir sürprizle sonuçlanmış, SHP tam 10 puan farkla İstanbul’u almıştı.
Rivayet edilir ki, bir anda İstanbul’un devâsâ sorunlarıyla karşı karşıya kalan Sözen gece yarısı SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’yü arar ve “hesap” sorar: “Bana kazanma riskinin olmadığını söylemiştiniz, şimdi ne olacak?”
Muhtemelen Sözen gibi Akaydın da “kazanma riski”nin olmadığını düşünerek girmişti seçimlere ve nitekim ikisinin de belediye başkanlıkları dönemi hiç parlak geçmedi.
Yani umulmayan taşın baş yarması yetmiyordu, o taşın bazı gedikleri kapaması da gerekiyordu.
Ali Babacan adlı taşın baş yarıp yaramayacağını, şayet yararsa sonrasında bazı gedikleri kapatıp kapatamayacağını henüz bilmiyoruz, fakat anlaşılan daha baş yarmadan baş ağrıtmaya başlamış durumda.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları





















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025