Cihan AKTAŞ
27 Temmuz Cumartesi günü öğleden sonra Üsküdar’da, Beşiktaş İskelesi karşısında yer alan Gezi Parkı’nda Asım Gültekin tarafından yönetilen “Hızırla Kırk Saat” okumalarına katıldım. Esnek bir katılımcı grup tarafından beş haftadır sürdürülüyordu toplantı ve her seferinde uzun şiirin bir bölümü okunuyordu. Şiirden parçalar kartonlara yazılı halde ipe dizilerek ağaçtan ağaca asılıyordu. Ben toplantı parkının her hafta değişmesini ve daha sık ağaç bulunan büyük bir parkta geleneksel anlatılarda olduğu gibi her bir kartonun bir ağaca asılmasını önerdim, ama grup haklı olarak sonuna kadar aynı parkta kalma konusunda kararlı. Süreklilik katılımı ve dikkati artırıyor. Grup parkın yol kenarına en yakın noktasında çimenlere oturarak sürdürüyor okumayı. Yoldan geçenler sorular soruyor, bazıları okuyucu halkasına dahil oluyor
Biz şehri inşa ederiz, şehir de bizi. Çoğu kez çevremiz elimizde olmayan bir değişimle yabancılaşıyor. ”Kaçak Yolcu” sitesi, “Bu toprakların şairleri ve yazarları olarak biz nerede hata yaptık?” diye soruyor. Ufuklar “milyonluk manzara”larla kapalı. Çevreye kitabı hatırlatmak çok sade ve etkili bir eylem.
Leyla Erbil vefat ettiğinde, sadık okurları şehrin çeşitli parklarındaki kanapelere kitaplarını bıraktılar. Park ve kitap, modern kent tasavvurunun olmazsa olmaz unsurları. Toplu taşıma araçlarında, parklarda, bekleme salonlarında kitap okumaya eğitilmesi sürer “yurttaş”ın. Gelgelelim insanımız okumuyor, telefon ekranında Angry Birds oynamayı, facebook’a fotoğraf eklemeyi yeğliyor. `Yurttaş` ise, Wallerstein’ın deyişiyle, son derece değer atfedilen bir konumu gösteriyor, bu nedenle de kişinin başkalarıyla paylaşmayı pek de istemediği konumun bunalımlarıyla yüzleşiyor.
Park, şehir içinde tabiatı hatırlatan yapıntı yeşil alan, bir bakıma şehri değil “kent”i tamamlayan, fazlasıyla müdahale edilmiş orman. Bu plastik ormanı eleştirsek de ona ihtiyacımız var. Şehir içinde bulunan hatta şehri kuşatan orman alanları büyük projelerle yaralanıyor, dağılıyor, azalıyor. Buna karşılık park alanları hiç yeterli sayılmaz. 50. Yıl Ormanı Ramazan boyunca olduğu gibi tıklım tıklım değil. Yılın diğer aylarında hemen her gün uğradığım ormanda kitap okuyucusuna nadiren rastlıyorum. Asım Gültekin ve grubu bu ormana da uğrar belki.
Kitap ile tabiatı buluşturmanın dilin zenginleşmesi ve toplumsal ortaklaşmanın güçlenmesine sunacağı katkıyı sıklıkla dile getiriyorum. Hızırla Kırk Saat şiir okuma programı, parkın şehirli için neler ifade ettiği üzerine yeniden düşünmeme vesile oldu.
Çocukluğum elma bahçelerinde kitap okuyarak geçti. Kitap okumayı tabiatla, tabiatı sevmeyi de kitabın yardımıyla öğrendiğimi söyleyebilirim. Bu nedenle, yaşadığım şehirde azalan, yok olan her bahçe, her bostan, kültürel bir imha olarak da görünüyor bana. Misal, 30 yıldır betonlaşma tehlikesine karşı direnen Kuzguncuk Bostanı. Eski adı İlia’nın Bostanı olan, 700 yıllık geçmişe sahip ve 17 dönümlük bir alanı kapsayan bostan, sit alanı olarak belirlendiği halde 1986’dan bu yana izinsiz inşa faaliyetlerinin hedefi durumunda. Engellenen projelerden biri, 1992’de Türkiye Organ ve Yanık Tedavisi Vakfı tarafından tasarlanan hastaneydi. İzinsiz okul inşaatına karşı Şehir Plancıları Odası’nın açtığı, semtlerini korumak isteyen insanların kurduğu Kuzguncuklular Derneği’nin ve Mimarlar Odası’nın da müdahil olduğu dava kazanıldı; idari mahkeme yürütmeyi durdurdu. 2011 yılında Vakıflar Müdürlüğü özel okul projesini imar Müdürlüğü’ne gönderdi. Yine bir hukuki başarı gerçekleşti ve 6. Koruma Kurulu projeye onay vermedi. Proje şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesindeki Tabiatı Koruma Komisyonu’nda ve tarihi bostan, hakkında çıkacak kararı bekliyor.
Bostan arazisi için hazırlanan projelerin eğitime yoğunlaşması, sit alanına dönük imar amacını meşru gösterebilir. Oysa eğitim sadece okulla gerçekleşmez. Açık alan, kadim bir bostan kendiliğinden bir okul, bir derslik. Öğrenciler oraya her zaman gelebilir. Şehir içinde sayısız okul var, bunlardan bazıları geniş bahçeler içinde kurulmuş. Ancak uzun ömürlü bir bostan, korunması gereken nadide bir varlık haline geldi.
*** * ***
Denetlenebilir, hatta taşınma iddiasıyla projeler tarafından göz ardı edilebilir ağaç kültürü karşısında (bahçe ve) bostan, “özgür” yeşili temsil ediyor, Deleuze ve Guattari’nin “Bin Yayla”sında. Rizom ya da köksap, çatallanabilen ve herhangi bir noktada yeni filiz verebilen bir bitkisel yapı. Düşünürler rizomu her şeyin merkezi bir gövdeden yayıldığı ağacımsı yapının karşıtı olarak kullanıyorlar. Ağacın gövdesi ve dalları doğrusal mantığı ve hiyerarşik düzen ağını, toprağın altındaki kısmı olarak rizom ise mümkünü ve otonomluğu temsil ediyor. “Göçebebilim” düşünürlerine göre ağacımsı yapı merkezi iktidar imgesi hatta bir merkezileşme modeli olarak görünür. Tabiat sevgisini –ormandan bağımsız- ağaç üzerinden ifade eden günümüz kent insanı açısından şaşırtıcı bir yorumdur bu. Modern kentte çimlerle birlikte tabiatı hatırlatan, kenti bir beton uygulaması olmaktan kurtaran ağaca yönelik bu bakış, Batı’nın ekilecek arazi açılması adına ormansızlaştırma kültürüne temelden bir eleştiriyle açıklık kazanır. Ormanların kesilmesiyle açılan araziler tarlalaştırılır, ağacımsı türleri temel alan yetiştiriciliğin ürettiği tohumlu bitkilerle doldurulur.
Doğu (özellikle Okyanusya) ise orman ve tarla yerine yumru köklere dayalı bozkır ve bahçeyle (bazen de çöl ve vahayla) ilişki kuragelmiştir. Rizom (köksap) kaynaklı bitki örtüsü özgürlükçü toplum idealine yatkınlığı yansıtır Deleuze-Guattari yorumunda, buna karşılık ağacımsı türleri temel alan yetiştiricilik bir denetim ağını, katılığı, tabakalaştırmayı öne sürer. Batı rizomu ya da otu yitirmiştir, buna karşılık botanikten anatomiye, teoloji ve felsefeye kadar ağaç Batı gerçekliği ve düşüncesine hakimdir. Kaskatılık bedenleri de etkiler. “Batı’da ağaç kendisini bedenlerimizin içine dikmiştir” diye yazıyor Deleuze-Guattari, ağaçseverleri şaşırtacak bir suçlama diliyle. Bu dilde eleştiriye maruz kalan, tabiatın dengesini karıştıran müdahalenin plastik ağacıdır. *
Modern kent etrafındaki ormanları ehilleşme adına düzleştirirken park düzenlemeleriyle vahşi sayılanı denetim altında tutacak şekilde çerçeveye alıyor. Burada yardıma koşacak olan da bana kalırsa duadır, şiirdir, söyleşen insanların oluşturduğu halkalardır.
*** * ***
Bakü ve Tahran yıllarında hemen her gün bir parkta gelip geçerken hiç olmazsa on beş dakika oyalanırdım. “Yaralı Kürşad”, “Parkta Bir Sabah Erkenden”, “Dünyanın Öteki Ucunda Annem” gibi öykülerim, “Komşu sıradaki kötülük” gibi denemelerim parklarda yazıldı. “Dört Mevsim Park” ismini taşıyan, Tahran yıllarında sürekli gittiğim Pervaz Parkı’na ilişkin izlenimlerimden oluşan –henüz yayına hazırlamadığım- kitabımın temelleri de öğleden sonra sıcaklarında uğramadan edemediğim park gezintilerinde atıldı. Gezi Parkı’nın imara açılması konusundaki başlangıç hassasiyetlerini, parklarda geçirdiğim saatlerin hatırına da anlamaya çalıştım. Şehre sıkıştırılan insana kalabalık caddeler ve meydanlar unutulmaz bir şeyler söyler muhakkak ki teselli mahiyetinde, ancak bağların bahçelerin ve bostanların yerini tutmaya çalışan parklar kültürle tabiatı buluşturmanın güvenini ve umudunu yaşatırlar gelene geçene, buluşana tanışana.
Türkiye park toplantılarına alışmalı ve parklar bu toplanmalara imkân tanıyacak şekilde tasarlanmalı. Şehirleşmenin gelişerek sürmesi nitelikli park alanlarına verilecek öneme de bağlı. Parklar, toprağın ve ağacın gerilim yükünü azalttığı toplu karşılaşma alanları. Emekliler, yaşlılar, düz duvara tırmanan küçük çocukları olan anneler ve hamile kadınlar, yolcular, evsizler için park olabildiğince müsait köşeler sunuyor. Çocuklar kuşları, böcekleri, ağaçları ve belki yaşlı insanları parklarda görüyor tanıyor. Bir şehrin yabancısı için parklar ve camiler sığınma alanlarıdır. Geniş park bir köşesine yapılacak küçük, şirin bir mescitle ziyaretçisine zaman kazandırabilir.
Gezi Parkı eylemleri sıradan şehirlinin dikkatinin parklara çevrilmesinde bir rol oynadı. “Park”, hele ki “Gezi Parkı” denildiğinde Taksim Gezi Parkı eylemlerinin hatırlandığı bir dönemde, Üsküdar Gezi Parkı’nda gerçekleştirilen Hızırla Kırk Saat toplantıları dikkatleri bir parkın kolaylıkla göz ardı edilemeyecek birikimlerine çevirmeye katkı sağlıyor.
”...öbürleri suçsuzdu/ çiçeğe yeni durmuşlardı/ suçlu bendim/ geç kalmıştım...” Gün, saat, yer aslında belirsiz ama kalabalıklara açık olmak gerek. “Hızır” caddeden geçen kalabalıklar arasında olabilir, caddeden geçen bir yolcu halkaya katılabilir. Üsküdar Gezi Parkı’nın caddeye yakın kenarında çimlere halka şeklinde oturduk ve Hızırla Kırk Saat mısralarını sırayla okumaya başladık. Biraz önce Asım Gültekin bir ağaca tırmandı ve şiir mısrası yazılı kartonun bağlı olduğu ipi ağaca bağladı. Taha’nın Kitabı’nın şiirlerinin yarısını ezbere bilen Mızrap Güleç, ayakta sürdürüyordu şiir okumayı. Yanıbaşımda şiir okuyan Dilara Kara ve Nurefşan Tanrıver Eyüp’ten gelmişlerdi, Aysel Çolak da Üsküdar içinden. 1980’lerde, Ahmediye’de bir mimarlık bürosunda çalıştığım, öğle ve ikindi namazlarını bir aceleyle Kara Davut Paşa Camii’nde kılıp masa başına döndüğüm aylarda ancak hayal edebilirdim böyle bir buluşmayı: Başörtüsü kendi kamusunu kurmaya devam ediyor, şiir yapay cennet ortamını büyüsüyle kuşatıyor. Haberli gelen şiir dostu, yoldan geçenin şaşkınlığına tercüman oluyor.
İskele Meydanı’nda kaybolmuş gibi duran park şiir mısralarıyla ziyaretçilerine şunları söylemeye çalışıyor: Her gün önünden geçtiğiniz park unuttuğunuz türde bir buluşmanın adresi, öylesine yoldan geçen kişi Hızır olabilir. Şiiri oku, komşunu tanı, onu hanene buyur et. Gerçekten de öyle, biz şehri inşa ediyoruz, şehir de bizi.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=19216
Yazarlar
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2021
9.08.2019
16.01.2019
4.02.2018
28.08.2018
15.08.2018
28.07.2018
19.07.2018
21.10.2017
21.09.2016