Etyen MAHÇUPYAN
Halil Berktay’ın siyasi hayatını, ideolojik kabullerini yeniden gözden geçirdiği son dönem yazılarının olağandışı niteliği bizdeki ‘olağanın’ sakatlığına bir işaret. Bizler kendimize inşa ettiğimiz ve çoğu zaman zaten inşa edilmiş bulduğumuz zihinsel dünyalarımızda rahat bırakılmak, geçmiş tüm kararlarımızın doğruluğundan emin olmak, ideolojik yönelimlerimizin mutlak haklılığına yaslanmak istiyoruz. Çünkü doğru var, tek ve biz ona sahibiz… O nedenle yaşadıklarımızın ‘nihai’ sorumlusu da biz değiliz.
Ancak Berktay şöyle diyor (‘Dergi yazı kurulundan, bir gecede halk savaşına’, 13 Temmuz): “Demek ‘bu öyle bir dönemdi’ diye sıyrılıp çıkmak mümkün değil işin içinden. Realite katman katman… Dolayısıyla Marksist olabilir veya olmayabilirsin; Marksizmlerden de Marksizm beğenebilirsin. Yani çevren, geçmişin, aile kökenin ne olursa olsun, illâ şu veya bu fikir cereyanına da katılmak zorunda değilsin, ana hatlarıyla o cereyana dahil edilebilecek herhangi bir mahfile de… Biraz durup düşündüğümüzde görüyoruz ki… hepsi aslında birer tercih konusu.”
Devam ediyor: “Radikal kopuş kararları pekâlâ mümkündü. Çok sayıda insan da attı, atabildi bu adımı… Korkaklık değildi. Medenî cesaret meselesiydi. Sürüyü terk etme cesaretiydi. Ben yapamadıysam, biz yapamadıysak, örgüt mitosuna ve lider karizmasına fazla kapıldığımızdan, fazla battığımızdan, aklımızı mantığımızı askıya aldığımızdan, düşünmeyi durdurduğumuzdan, bilincimizi başkalarına emanet ettiğimizden, ayağımızı yere basmak yerine sürüklenmemize izin verdiğimizdendi… Zihniyet, karakter ve kişilik zaafları (veya benzerleri) yüzündendi.”
Son cümle üzerinde duralım. Çok sayıda insanı kapıp götürmüş olan bir ideolojik sürüklenmeyi tahlil ederken karakter ve kişilik bize rehber olamaz. Muhtemelen her ideolojik akımın içinde her türden kişiliğe rastlarız. İçe veya dışa dönük olanlar, titizler, cömertler, şefkat gösterebilenler, temkinliler, atılganlar, korkak ve cesurlar…
Ama zihniyet yaşananları anlamada kritik bir kavram. Çünkü çok farklı kişileri aynı algı, anlam, düşünce ve davranış çerçevesinde bir araya getirmekle kalmıyor. Onlara kendi algı, anlamlandırma, düşünce ve davranışlarının ‘normal ve doğru’ olduğunu telkin ediyor. Bilinçdışının oluşturduğu bir üst (bilişsel psikolojinin izini sürersek belki ‘en üst’) sistem… Bilinci yönlendiriyor, endişelerini gideriyor, tutumunun tutarlı olduğu duygusunu veriyor, giderek kendisinden emin ve memnun olmasını sağlıyor. Kişiliğin ötesine geçen, kendine özgü bütüncül hikayesi olan bir ‘Ben’ yaratılmasını destekliyor.
Zihniyet insanın doğumundan (bazılarına göre fetusun oluşumundan) itibaren kurduğu insan ilişkileri üzerinden çevresine adaptasyon çabasının sonucu. İlişkilerin çeşitliliği farklı durumlara farklı şekilde adapte olabilmeyi sağlıyor ve çoğu zaman ilişkiyi olumlayan en kolay tutumu seçiyoruz.
Dolayısıyla her birimiz bize hangi durumda hangi tutumu almamızı işaret eden bir zihniyet bileşimine sahibiz. Söz konusu tutumun doğallığı bilinç tarafından irdelenmesini zorlaştırıyor, odaklanma ve irade gerektiriyor. Ve sonuçta hayatta yaptığımız seçimlerin büyük kısmı bilinçdışının bize ‘normal ve doğru’ olarak sunduğu tutumun uzantısı olarak gerçekleşiyor.
‘Unutmak yok’ (11 Temmuz) başlıklı yazıda Berktay bugünkü bilinciyle geçmiş seçimlerine baktığında aslında bize kendi bilinçdışını anlatıyor: “Heyhat! Bütün kültürel birikimime, gördüğüm öğrenime, entellektüalizmime, demokratik terbiyeme, özgür bir gençlik yaşamışlığıma, hayat sevgime karşın, bana çok yabancı yerlere gittim. Çünkü bunların zıddının da tohumları vardı içimde. Babamdan, ailemden, sağcı-muhafazakâr bir toplumda ve Soğuk Savaş yıllarında komünist marjinallikten tevarüs ettiklerim… Aidiyet özlemi. İnsanlığı kurtaracak bir dâvâ inancı ve angajman arzusu… Aşırı epistemolojik özgüven.”
Bu olağanüstü satırlar bize şunu söylüyor: Geçmişin Halil Berktay’ı galiba (en azından) demokratlık ve otoriterlikten oluşan bir zihniyet bileşimine sahipmiş. (En azından, çünkü yedi farklı prototip zihniyet çerçevesi var ve kişi yaşantısı içinde bunlardan kendine özgü bir bileşim oluşturuyor.) Hangi durumda demokratlığın, hangi durumda otoriterliğin işlevsel olacağını teorik olarak söylemek mümkün değil. Kişinin kendine özgü deneyimlerine ve o deneyimlerin duygusal değerine bağlı. Aynı şekilde söz konusu demokratlık veya otoriterliğin hangi dürtü dinamiğiyle ilişkili olduğu, dolayısıyla kişilikle nasıl bağlantılandığı da öyle… (Konunun meraklısı benim ‘İnsanı Anlamak’ adlı kitabıma bakabilir).
Ancak sonucu biliyoruz… Berktay Marksist olmayı, devrim yapmayı seçiyor. Bugün geri baktığında bu seçimi ‘doğal’ olarak yaptığını ama ‘niçin’ yaptığını ‘tam olarak’ anlamadığını söylüyor. Çünkü o seçim bilinçdışı tarafından yapılmış. Öyle ki sanki başka türlüsü olamazmış duygusunu vermiş. Ve bilinç arada bir uyansa da susmuş, ya da susturulmuş. Ta ki bugünlere gelinceye dek…
Söz konusu seçimin niçin ‘doğal’ olduğunu anlamak açısından Marksizmin ve devrimciliğin de kişiye ‘hitap eden’ bir zihniyet bileşimi üzerine oturduğunu görmekte yarar var. Başka türlü nasıl olabilirdi? İnsan ilişkileri zihniyeti mikro ölçekte üretiyor ama ilişkiler de birbirine adapte olmak ve birlikte bir tutarlı bütünsellik üretmek zorunda. Buna ‘kültür’ diyoruz. Değer yargıları, normlar, düşünce ve davranış kalıpları kültürün tezahürleri. Ancak kültüre tutarlılığı sağlayan zihniyet bileşimi. Dolayısıyla her kültür az veya çok çoğulcu. Kendisiyle uyumlu düşünce sistemlerinin, büyük teorilerin, ideolojilerin üretilmesine olanak sağlıyor. Ve o kültürün insanları kendilerini o kültürün bazı ideolojilerine daha yakın hissediyor.
Bu hiçbir momentinde determinist bir ‘akış’ değil. Zihniyet bileşimleri imkân yelpazeleri sunuyor, kültürler, alt kültürler ve ideolojiler (bu arada bilim) söz konusu imkân yelpazesi içinde hayatın getirdiği fırsatlara, onların nasıl anlamlandırıldığı ve kullanıldığına bağlı olarak şekilleniyor ve sürekli değişiyor. Bütün bunlar zihniyet bileşimlerini de değiştiriyor. Var olan zihniyet bileşiminin adaptasyon sorunlarını çözmekte yetersiz kaldığı noktada, ya da çevre koşullarının radikal bir yeni durum yaratması halinde, insan ilişkilerinden başlayarak farklı prototip zihniyetler o toplumda geçerli zihniyet bileşimine nüfuz etmeye başlıyor.
Velhasıl sahip olduğumuz zihniyet bileşimi, kendimizi bilinçdışımıza terk ettiğimizde, dizginleri eline alıp bize her durum için en kolay adaptasyon yolunu gösteriyor ve biz de genellikle o yoldan gidiyoruz. Oysa bilincimiz buna karşı çıkabilir… İnsan zihninin doğal eğilimlerinin, yanılsama ve yanılgılarının (bias) cazibesine kapılmayıp, irade kullanarak (muhtemelen daha) sağduyulu seçimler yapabilir.
Berktay doğru söylüyor… Seçimlerimizin, tercihlerimizin yükünden ‘öyle bir dönemdi’ diyerek sıyrılamayız. Sahip olduğumuz zihniyet bileşimi içinde farklı bakışlara geçebiliriz. Hatta zihniyet bileşimimizde olmayan bir prototip zihniyeti de (ne denli yadırgasak, ‘naturamıza’ aykırı gelse de) benimsemeye çalışabiliriz.
Kişi için özgürlük alanı geniş… Ancak toplumların benzer bir irade kullanması zor. Toplumlar kendi zihniyet bileşimlerine mahkûm olmaya yatkınlar. Mecbur kalmadıkça onunla yüzleşmiyorlar ve mecbur kaldıklarında da en kolay, kaçamak değişim yollarını deniyorlar.
Dolayısıyla toplumlara ilişkin bir analiz yaptığımızda şu gerçeğin altını çizerek işe girişmekte yarar var: Bizim neden sandığımız hemen her şey, ama özellikle fiziksel altyapı ve teknoloji, o toplumun macerasında bir neden değil, sonuç. Başka sonuçlar üretmiş olması, hatta (genellikle uzunca) bir dönem sonra hakiki nedeni de etkiliyor olması bu gerçeği değiştirmiyor. Gerçek neden sahip olduğumuz zihniyet bileşimi. Çünkü fiziksel (ve toplumsal) dünyayı onun çerçevesinden algılıyor, anlamlandırıyor, yorumluyor ve seçimlerimizi de buna göre yapıyoruz.
Altyapı bize nasıl düşüneceğimizi söylemiyor… Nasıl düşündüğümüz, altyapıdan ne anladığımızı belirliyor. Bu nedenle aynı imkânlar farklı toplumlarda aynı sonuçları üretmiyor. Çünkü arada zihniyet farkı var. Ve de zihniyet farkı medeniyet farkından daima daha önce ortaya çıkıyor, farklılaşmanın asıl nedenini oluşturuyor.
***
Şimdi bu önermeyi Berktay’ın Açıkdeniz Dergisi’nde yayımlanan ‘Batının sömürgeciliği başka, Batıyla çıkagelen insanlık değerleri başka’ (Serbestiyet’te 9 Temmuz) başlıklı söyleşisiyle bir araya getireceğim.
Meselemiz Doğu/Batı farkı ve bu farkın ne zamandan beri geçerli olduğu…
Önce Berktay’a kulak verelim. Uzun ve seçici bir alıntı olacak, ama resmin bütününü görmek açısından önemli.
“Uygarlık veya medeniyet dediğimiz olay, bir kere ortaya çıktığında, muazzam bir hızla yayılıyor… Modernite öncesi dünyada bu konuda hiçbir kompleks, hiçbir takıntı yok… Kabaca 1500 dolaylarına kadar yatay bir dünya söz konusu. Yeryüzünde farklı coğrafî nişler, farklı kültür daireleri var… birbirlerine eklemlenmiyorlar… (ama) birbirlerinin farkındalar… birbirlerinden öğreniyorlar.
Modernite ile, yani kabaca 1500 dolaylarından itibaren, bir şeyler değişiyor… Sonradan daha genel bir deyimle Batı diyeceğimiz Avrupa’nın yükselişi ile kapitalizmin ve modernitenin ortaya çıkışı ayrılmaz bir şekilde birlikte yürüyor… Bu çok büyük bir şok, çok büyük bir travma… Eski yatay dünyanın yerini dikey bir dünya alıyor.
Aslında norm, Doğu dediğimiz Avrupa-dışı coğrafyaların gelişme çizgisidir… Dolayısıyla açıklanması gereken, bu yavaş gelişim ve değişim değil, Avrupa’nın neden zıpladığıdır… 19. yüzyılda, hattâ 20. yüzyılın başlarına kadar bu soruya verilen cevaplar, Avrupa-merkezci ve özcü cevaplardı. Şu açıdan özcüydü: Doğunun özünde gelişememek vardı deniyordu. Günümüz sosyal bilimlerinde… baskın eğilim şu: (1) Ayrışma hiç de başından beri mevcut değildi. (2) Yol ayrımı erken değil çok geç oluştu. (3) Bunda çeşitli kaza ve tesadüfler büyük rol oynadı.
Clive Ponting… diyor ki, Avrupa’nın şansı coğrafî bir tesadüftür. 1500’lere kadar Avrupa’nın pre-modernite içinde hiçbir üstünlük konumu yoktu. Kimsenin farkına varmadığı bir coğrafî avantajı vardı; meğer Atlantik ötesindeki Amerikalara Avrasya’nın en yakın noktasıymış!
Sonuçta bir yol ayrımı oluşuyor, bu dikey dünya teşekkül ediyor. Ve bu dikey dünyaya tekabül eden zihniyet yapıları da vücut buluyor.
Ve fakat aynı zamanda bilim. Yok muadili, alternatifi… Batı dışı alanlardaki emsallerinde var olan başlangıçları, embriyonik biçimleri çok aşıyor. Başka türlü bir sistematizasyona kavuşuyor… Aydınlanma… bilgi alanını kutsalsızlaştırdığı için her şeyi tartışılabilir ve konuşulabilir kılıyor. Bizde ise bu yönünü ya görmüyor ya da bu yönünden hoşlanmıyoruz. Belki de her şeyin tartışılabilir ve konuşulabilir olmasından hoşlanmıyoruz.“
Bu noktada söyleşiyi yapan kişi soruyor: “Batıda hem bilimi hem bütün o kavramları disiplinize eden ve kurumsallaştıran şey ne? Üniversite mi, başka bir şey mi? Bunu nasıl başardılar ki, aynısı Doğuda olmadı?”
Berktay’ın cevabı şöyle: “Vallahi şimdi öyle bir şey söyleyeceğim ki, telaffuz etmeye korkuyorum, çünkü çok basitçi gelecek. Matbaa… Daha önce Osmanlının açık ve eklektik ithalciliğinden söz ettim, ama işte matbaa bunun çok önemli bir istisnası, herhalde en önemli istisna. Çok önemli, çünkü kamusal alanın oluşumunu belirliyor… Bilimler önce orada, bu kamusal alanda sistematize oluyor. Bunun zıddını İslam dünyası örneğinde düşünebilirsiniz.”
Alıntımızı şununla bitirelim: “1300-1600 arasında bir problem yok. Osmanlı askerî aygıtı tıkır tıkır çalışıyor. Ama bu üç yüz yıl boyunca üstünlükleriyle birlikte büyük bir kibir de biriktiriyorlar. (Öyle ki) eskisi gibi kazanamamaya ya da giderek kaybetmeye başladıklarında her konuda kompleksli davranıyorlar. Aşırı özgüven zihinsel bir handikap haline geliyor… Bütün Osmanlı ve 20. yüzyıl Türkiye modernleşmesinin çıkış noktası ve dürtüsü sadece yapmak değil, aynı zamanda göstermek (temsil etmek) ve intisap etmektir. Kendi başına bir amaç olarak toplumumuzun kalkınması, ilerlemesi olarak modernizasyonun, reformlarla bunu reel olarak başarmanın ötesinde, başarmışız gibi göstermek ve bu temelde kabul edilmektir.”
***
Toparlarsak Berktay’a göre 1500 veya 1600’e kadar Batı/Doğu dikotomisinin fazla bir zemini yok. Eş düzeyli yerel medeniyetler söz konusu ve herkes herkesten öğreniyor. Ancak 1600’den itibaren Avrupa bir anda hem askeri hem bilimsel (düşünsel) açıdan bir sıçrama yapıyor ve Batı Doğu’yu tahakkümü altına alıyor. Bu sıçramanın nedeni bir tesadüf… Amerika kıtasına en yakın noktada oldukları için Avrupalılar oraları sömürgeleştirip zenginliği Avrupa’ya aktarıyorlar. Derken matbaayı keşfediyorlar ve Doğu/Batı farklılığı giderek genişliyor.
Berktay günümüzün büyük tarihçilerinin bu şekilde baktığını söylüyor. Eğer öyleyse bu büyük tarihçiler fena halde yanılıyorlar. Özcü olmama uğruna tam aksi yöne gidip gerçekliği (neredeyse ‘püritan’ diyeceğim) bir sahte yalınlığa mahkûm ediyorlar. Gerçekliği özcü olmayan bir biçimde açıklayamadıkları ölçüde yapay bir gerçeklik oluşturuyorlar.
Esas soru Berktay’ın vurguladığı üzere ‘Doğu niye geri kaldı’ değil, ‘Batı niye sıçradı’ sorusu… Ve bunun özcü olmayan, gerçekliği çok daha iyi açıklayan bir cevabı var: Batı ile Doğu arasında temel bir zihniyet farklılaşması mevcut.
Her ikisinin anlam dünyası da otoriter ve ataerkil zihniyetlerden oluşan bileşimler üzerinde gelişmiş. Ama Batı esas olarak otoriter zihniyetin takipçisi… Çatışmanın normal algılanması, hayatın bir güç kavgası olarak tanımlanması, kazananın haklı olduğunun kabulü, doğrunun tek ve bizim dışımızda olduğu, tercihlerimizin başarılı olmasının doğruyu yakaladığımızın nişanesi olarak okunması, baskı ve kontrolün doğallığı… Buradan hareketle hiyerarşik ve ‘yığınsal’ bir toplum tahayyülü. Bu tasavvurun ‘eşitlik’ üzerinden idealize edilmesi… Doğu ise esas olarak ataerkil zihniyetin takipçisi… her kişi ve grubun doğal bir sınıflandırmanın parçası olarak kendine has bir konuma sahip olması, hiçbir öznenin bir başka özneye eşit olmaması, her kişi ve grubun kendi konumuna razı gelmesi gerektiği, bilginin dışsal olduğu ve ancak uygun özneler tarafından özümsenebileceği, rehberlik ve gönüllü takipçiliğin doğallığı… Buradan hareketle hiyerarşik ve cemaatçi bir toplum tahayyülü. Ve bu tasavvurun ‘adalet’ üzerinden idealize edilmesi…
Batı’da 11. Yüzyıldan itibaren farklı bir prototip zihniyet (relativizm) anlam dünyasına sızmaya başlıyor. Birey, boş zaman, özerklik, eşdüzeylilik gibi nüanslar kişisel ilişki düzlemini aşıp ilişkiler arası normları etkiliyor. Sergüzeştlik, merak, estetik kurumsallaşıyor; karar mekanizmaları mukayeseli avantajları dikkate almaya yöneliyor. Ve giderek ataerkil zihniyetin alanı daralırken, relativizmin alanı genişliyor.
Nitekim ortaya Rönesans diye bir olgu çıkıyor. Yaklaşık başlangıç tarihi 1300… Yani Osmanlı kurulurken. Berktay 1300-1600 arasında Osmanlı’nın komplekssiz bir şekilde Batı’daki yenilikleri aldığını söylüyor ama o yenilikler her nedense temel olarak askeriye ile sınırlı. Bu arada Avrupa bilimi ‘sistemleştiren’ ve kurumsallaştıran adımlara doğru ilerliyor. Çünkü relativist zihniyet bilginin ve doğrunun kimseye ait olmadığını, her kişinin doğruya yönelebileceğini, giderek her kişinin ‘kendisi için’ bir doğrusunun olabileceğini ima ediyor.
Tabii ki bu yaklaşımın egemen olması için Reform sonrasını, Aydınlanmayı beklemek gerekecek. Ama 1600 sonrası olanlar sadece birer sonuç. Doğu/Batı farklılaşmasının nedeni zihniyet bileşimlerindeki farklılıkta ve devinimde gizli.
Bir adım daha ilerleyelim. Tarihi değiştiren bazı adımları niye Batı attı? Doğu atamaz mıydı? Önce şu Avrasya’nın Amerika’ya en yakın noktasında olma meselesi. İberik Yarımadasının böyle bir konumu olabilir, ama insanlar Amerika’ya ne kadar uzak olduklarını bilmiyordu ki… Başka bir kıtanın varlığını da bilmiyorlardı. Ama belirsizliği, başarısızlığı göze alarak denediler. Zihinsel çerçeveleri buna müsait olduğu için. (Bu fırsatı kullanmasalardı acaba biz bugünden geriye bakıp nasıl yorumlayacaktık? Fırsatı görmemelerini nasıl açıklayacaktık?)
Ama bu başarıyı çok da abartmayalım, çünkü Amerika’nın servetini Avrupa’ya taşıyan Portekizliler ve İspanyollar kısa süre içinde gücü İngiliz ve Hollandalılara kaptırdılar. Diğer deyişle parayı doğru kullanmadılar… Ama kuzeyliler kullandı. Niye dersiniz? Çünkü Avrupa’nın kuzeyinde relativist zihniyet güneye kıyasla daha güçlüydü. Hâlâ da öyle…
Daha ilginç bir mevzu matbaa konusu… Avrupa matbaayı 1450 yılında icat etmiş. Fatih İstanbul’u alarak ‘yeni bir çağ açmadan’ hemen önce. Ama asıl yeni çağı başlatan bu icat olmuş. Sonuçlarını Berktay güzel anlatıyor. İlginç olan nokta ilk matbaanın 600-700 yıllarında Çin’de icat edilmesi ve kullanılması. Ama Avrupa’daki etkiyi yaratmamış. Niye acaba? Öte yandan Osmanlı bu icada tam 300 yıl direnmiş. Niye acaba? Baştan olayın farkında olmayabilirler ve sonradan bazı tereddütleri oluşmuş olabilir mi? Maalesef öyle değil! Matbaa Osmanlı’ya 1480’lerde İspanya’dan kaçan iki Yahudi kardeş tarafından getiriliyor… Nitekim sonraki yıllarda matbaa kuruyorlar da ama Osmanlı devleti bu imkânı kullanmıyor. Niye acaba? Birçok cevap verilebilir ama ‘niye’ demeyi sürdürürseniz önünüze zihniyet çıkacaktır.
Son bir nokta olarak, Batı’nın nasıl ‘sıçradığını’ anlatırken Berktay şöyle diyor: “Sonuçta bir yol ayrımı oluşuyor, bu dikey dünya teşekkül ediyor. Ve bu dikey dünyaya tekabül eden zihniyet yapıları da vücut buluyor.” Muhtemelen altyapının üstyapıyı belirlediğini değil, bir karşılıklı belirlenme halinden söz ediyor. Ama bu ‘karşılıklı belirlenme’ denen şey biraz da yanlışa düşme korkusuyla sığınılan bir pozisyon değil mi? Nitekim kendi macerasını irdelerken Berktay zımni seçimlerini ‘zihniyet, karakter ve kişilik zaafları (veya benzerleri)’ne atfediyor. Asıl ‘altyapının’ (nedenlerin) bunlar olduğunu söylüyor. Gerçekten de incelediğimiz nesne, yani insan, ‘her şeye dönüşebilecek’ bir macun değil. Doğal seçimin ürettiği bir zihne ve bu zihnin ürettiklerini meşrulaştıran bir zihniyet bileşimine sahip. Adaptasyon tam da bu nedenle daha başarılı. Nitekim neyin ‘alt’ neyin ‘üst’ yapı olduğunu da zihin söylüyor ve sahip olduğu zihniyet bileşimine uygun bir teori (hikâye) üzerinden anlatıyor.
Nihayette Osmanlı’nın zihin dağarcığı da bu bağlamda anlaşılabilir ancak: Berktay “Belki de her şeyin tartışılabilir ve konuşulabilir olmasından hoşlanmıyoruz” diyor. Niye böyleyiz acaba? Ve yine Berktay çok güzel anlatıyor Osmanlı’nın kibrini, kompleksini, zihinsel bir handikaba dönüşen aşırı özgüvenini, başarmış gibi gözükmek istemesini… Hâlâ öyleyiz. Hak ettiğimizi düşündüğümüz ama bir türlü elde edemediğimiz, mesnetsiz bir saygı görme arayışındayız, sıradanlığı ve tevazuyu içselleştirmekte zorlanıyoruz. Çünkü esas olarak hâlâ ataerkilliğin kabuğunu kıramadık, hala relativizmin doğasına yabancıyız.
Batı ile aynı fiziksel dünyayı, teknolojiyi paylaşıyoruz ama (toplumsal bağlamda) kafamız aynı şekilde çalışmıyor. Bu nedenle önümüzdeki imkânları fırsata dönüştüremiyoruz. Sonuçlara takılıp kaldığımız ölçüde, bu sonuçları üreten gerçek nedenlerle yüzleşmekten uzak duruyoruz…
Batı ile çok açık bir zihniyet farkımız var. Evet, son yüzyıllarda daha belirginleşti, daha görünür oldu; ama Osmanlı’nın kuruluşunda bile vardı ve bakan gözlerin kaçınamayacağı bir gerçeklik olarak orada duruyor.
Özellikle zihniyet olgusunu kendi hayatında fark etmiş iyi tarihçilerin görmezlikten gelemeyeceği kadar berrak bir şekilde…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023