Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Kürt siyaseti niçin acilci?
18.11.2012
11523

 Şiddet üzerinden hak ve yetki mücadelesi veren gruplar için başlangıç yılları çok kritiktir.

 Çünkü bir yandan zaten aynı tabana hitap eden rakipler vardır hem de muhtemel rakiplerin oluşmasını engellemek zordur. Diğer yandan toplumun şiddete dayanan bir mücadeleyi ne denli destekleyeceği de belli değildir. Dolayısıyla bu tür mücadele hareketlerinin ilk dönemi, rakipleri olabildiğince elimine etme ve kendini topluma benimsetmek üzere siyaseten kanıtlama çabası ile geçer. Bu süreçte harekete belirli bir tedirginliğin ve acilci yaklaşımın hakim olması şaşırtıcı olmaz. Çünkü henüz palazlanmamış olunması nedeniyle küçük bir başarısızlık bile hareketi bitirebilir, dağılmasına neden olabilir. Oysa bir süre geçtikten ve kendini kanıtladıktan sonra, şiddet bir siyasete dönüşür ve hareket kendi kurumsallaşmasını bu yöntemin taşıyıcılığı üzerinden gerçekleştirebilir. O noktadan sonra acilci yaklaşım artık geride kalacak, şiddet hareketi içinde bulunduğu ülkenin siyasi yelpazesinin parçası, referans alınan bir aktörü haline gelecektir. Bunun anlamı uzun vadeli strateji ve planların ortaya çıkması, daha sakin, ne istediğini bilen bir duruşun topluma sunulması olacaktır.

Kürt siyaseti de PKK’nın sürekliliği üzerinden bakıldığında çoktan ilk evrelerini geçmiş bir hareketi ifade ediyor. Yaklaşık otuz yılın ardından ve onca baskıya karşın bugün Meclis’te grubu olan, yaklaşık yüz belediye başkanlığına ve birçok sivil toplum kuruluşuna sahip, kendi medyasını ve ticaret ağını kurmuş, toplumsal mobilizasyon konusunda fazlasıyla deneyim kazanmış bir PKK gerçeği ile karşı karşıyayız. Mantıksal olarak bu hareketin şimdi Kürtlerin haklarını birkaç koldan adım adım elde etmek üzere tutarlı bir strateji izlemesi ve bu stratejiyi bütün dünyaya ‘meşru’ olarak kabul ettirmesi beklenirdi. Şiddeti (belki) bir ‘acil tedbir’ olarak kenarda tuttuğunu beyan ederken, zamanın ruhuna uygun olarak, örneğin sivil itaatsizliklerle sivil toplum etkinliklerini parlamenter mücadeleye destek kılması doğal olurdu. Çünkü böyle bir tutumun hem bütün dünyadan destek alacağı hem de buna Türkiye’de hiçbir hükümetin ‘meşru’ görülen bir biçimde direnemeyeceği açık...

Ama öyle olmadı ve olmuyor. Kürt siyaseti hâlâ ilk günündeki siyasi çiğliği taşıyor. Bunca deneyim ve acı bu hareketi hiç olgunlaştırmamış gözüküyor. Kurumsal yapı ‘ideolojik aşiretçiliği’ aşan bir kültür üretememiş durumda. PKK’nın karar mekanizması hâlâ kurum içi siyasetin iktidar imkânlarıyla ve bunun uzantısı olan ‘kontrol dışı’ sokak militanlığı ile belirleniyor. Kürt siyasetinin bu otuz yıl boyunca Türkiye’ye ve doğrudan Kürt toplumuna yönelik bir entelektüel etkisi, herhangi bir vizyon katkısı bile olmadı...

Bu durum PKK’yı ve genelde onun etrafındaki Kürt siyasetini hâlâ ilk günlerdekine benzer bir ‘acilci’ ruh halinde tutuyor. Başlangıç döneminde PKK, devletin işlediğinden bile daha fazla cinayet işlemiş, alternatif Kürt hareketlerini ve Kürt entelektüel enerjisini budamıştı. Tutum hâlâ aynı... Bugün de PKK rakiplerine tahammül edemiyor ve çoğulculuktan ürküyor. Demokrasi talep eden bir hareketin çoğulculuktan bu denli korkması ise bir özgüven eksikliğine delalet ediyor. Çünkü birçok kişinin bunu kabul etmesi kolay olmasa da, PKK son kertede başarısız bir hareket. Yapabileceklerinin çok azını, üstelik büyük insani maliyetler ödeyerek ve ödeterek gerçekleştirebilmiş, potansiyellerini kullanamamış, elindeki imkânların kıymetini bilememiş ve bugün bile geleceğe bakarken kendisini kalıcı ve saygın bir siyasî aktör kılacak perspektifi algılayamayan bir hareket... BDP’nin kişiliğini bir türlü bulamayan toyluğunun, siyaset namına ancak daha radikal söylemlere savrulmasının veya siyasî sanılan ilkesel bir romantizmin ötesine geçememesinin nedeni de bu. Kürt siyasetinin ‘siyaset’ olarak ortaya koyabildiği şey, sol çevrelere doğru bir genişleme, onları kendi çatısının altına almaktan ve legalle illegali iç içe sokan, sokakta üretilecek bir emrivakiden medet ummaktan ibaret.

Kürt siyasetinin asıl sorunu aslında siyaset üretememe halinin ‘de facto’ çatışma durumları ile gizlenmesine, karşı tarafın tutumuna vurgu yapan bir mağduriyetin haklılığı doğrulamasına ve bu haklılığın da siyasetsizliği meşrulaştırmasına dayanıyor. Ne var ki böyle bir tutumla Kürt toplumunun desteğini gerçek anlamda, yani devlet ne yaparsa yapsın, sağlamak mümkün değil... Kürt siyasetinin ‘kötü’ bir devlete ihtiyacı var. Bu ihtiyaç da onları sürekli acilciliğin pençesine hapsediyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar