Kemal CAN
Türkiye’nin en büyük şehrinin valisi, insanların işten atılmaktan korktukları için hastayken işe gittiklerini, bu yüzden salgının kontrolsüz yayıldığını söylüyor. Maske uyarısı yapan bir başka valiye, vatandaş “gebermek istiyorum” diye isyan ediyor. Sıkı AKP’li esnaf, toz kondurmadığı liderini karşısında gördüğünde aklına ilk önce “evine ekmek götüremediğini” söylemek geliyor. İktidar ortağının lideri “askıda ekmek” kampanyası açıyor, eleştirenleri “ekmek düşmanı” ilan ediyor. Hakkını alamayan maden işçileri yollarda, haklarına göz dikilen bütün işçiler –iktidarla kötü olmayı pek istemeyen sendikalar bile- çıkmak için kapının eşiğinde. Her türlü çabaya rağmen bastırılamayan, örtülemeyen rakamlar her köşeden çıkıveriyor. Bütün bunlar her türlü kontrole rağmen, hatta aslında niyet edilenlerin tam tersine artık tutulamayan, refleks olarak dışarıya çıkıveren somut rahatsızlıklar. Hemen her araştırmada karşımıza gelen derin sorunların, özel bir çaba gerektirmeden ortaya döküldüğü anlar. Sahipsiz bırakılmış sıkıntıların, kendi başlarına gündeme doğru durdurulamayan ilerleyişleri.
“Gerçek” sorunlardan kaynaklanan tepkiler, daha görünür biçimde siyasi gündeme doğru taşarken, kurgulanmış gündem başlıklarında ilginç bir seyir yaşanıyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı, NATO’da askeri, AB’de de ticari ortağı olan bir ülkenin mallarına boykot çağrısı yapıyor. Dünyadaki mevkidaşlarıyla yaşadığı polemikleri iyice kişiselleştirerek yeni bir aşamaya taşıyor. Sistematik biçimde tırmandırılan gerilim, gelen tepkilerin tabanını da genişletiyor. Mesela Macron’a saldırmak, onunla sınırlı olmayan bir karşılık buluyor. Çekilen her reste bazen hiç beklenmeyen bir yerden cevaplar geliveriyor. Gerilimden eksik kalmayalım diye iyice çeşitlendirilmiş çatışma alanları, imkân zenginliği yerine masalarda sandalyesiz kalmaya yol açıyor. Bir içeriye bir dışarıya odaklanan, oradan oraya taşınan siyasi tansiyon, ancak doz artırılarak etkili olabiliyor. Doz artırıldıkça yan etkiler ve sonuç alınamadan öylece ortada bırakılan meseleler de çoğalıyor. Gerilimle siyasi gündemi yönetme işinde, hamlelerin etkisini zayıflatan bir “sürü bağışıklığı” oluşuyor.
Türkiye’de uzun süredir, iktidarın kolayca yönetebildiği bir siyasi gündem alanı (kurulmuş oyunlar) olduğu kabulüne dayanan algı hâkim. Temel soruyu, “iktidar ne yapmak istiyor ve nasıl sonuç alabilir” diye soran ve olacakları bu sorunun cevaplarına göre kestirmeye çalışan bir yaklaşım bu. Muhalefetin büyük ölçüde dahil olduğu bu akıl yürütme biçimi, iyimserlik-kötümserlik tartışmalarını da tetikleyen “aşırı-lüzumsuz-realist” bir tıkanmayı besliyor. Siyasi süreçleri, sadece iktidarın imkanlarına ve yapabilirliklerine göre tarif etmek (bunun global ve lokal versiyonları mevcut); bunu tek veya en belirleyici parametre olarak ele almak, alternatifler düşünmeyi, hiç akla gelmemiş seçenekleri ve asıl olarak da her şeyi yeniden ele alma fırsatını daraltıyor. İşin bu tarafı muhalefetin hâlâ çözemediği bir mesele olarak karşımızda. Ancak bu ezber, iktidar açısından da sıkıntılı sonuçlar ortaya çıkmaya başladı. Kolayca “başka bir gerçeklik” üretebilme imkânı (vehmi), gerçekle arasına bir duvar örüyor. Her gerçeği “abartı bulmasına” yol açıyor.
Bir süredir siyasetin sadece aritmetik bir mesele olarak ele alınmasının yanlışlığı veya kısırlaştırıcı etkisi konusuna değinmeye çalışıyorum. Anket sonuçlarına ve iktidarın aritmetik sıkışmışlığına güvenen bir muhalefetin “beklediği sonucu” almayacağına, zaten alamadığına işaret ediyorum. İktidarın gidici olduğuna kanıt gösterilen bütün anketler, sayıların görünenden fazlasını söylediğini ama bunları okumaya kimsenin fazla enerji harcamadığını ortaya koyuyor. KONDA, Metropoll ve MAK’ın açıklanan son araştırmaları, iktidarın oy kaybının devam ettiğini (çoğunluğu kaybettiğini) gösteriyor. İktidarın çekirdek oyunun, şimdiye kadar görülmeyen ölçüde “güvenli direnç seviyesinin” gerisine düştüğü anlaşılıyor. Ancak muhalefetin de önemli bir çıkış yakalayamadığı ortada. Bu tablo, muhalefet tarafından “değişim” umudunun kanıtı olarak öne sürülüyor. İktidar da bütün stratejisini bu sayısal krizin önemsizleştirilmesi üzerine inşa ediyor. Fakat her ikisinin de tam idrak edemediği ve ilişki kuramadığı durum şöyle özetlenebilir: İktidar, muhalefet karşısında değil gerçekler karşısında kaybediyor.
Geçen yılki yerel seçimden sonra iktidarın yenilgisinde belirleyici olanın kim olduğu konusunda çok tartışma yaşandı. Özellikle HDP ve İYİ Parti’nin “kaybettiren” aktörler olarak fonksiyonları ve ağırlıkları hakkında çok konuşuldu. Bugün de anketler üzerinden yapılan analizlerde, bu partilerin aritmetik etkileri sık sık gündeme geliyor. Bu denkleme eklenen Deva ve Gelecek ile ihtimaller yeniden hesaplanıyor. Elbette muhalefet aktörlerinin kontrol ettikleri tabanı motive edebilmeleri, muhalefet ittifakı içinde tutmaları seçim sonuçlarında, iktidarın kaybettirilmesinde çok etkili oldu, yine olacaktır. Fakat yenilenen İstanbul seçiminde çok daha net biçimde görüldüğü üzere iktidarı asıl kaybettiren, ilişki kuramadığı “gerçekler” oldu. “Hiçbir şey olmasa bile çok şey olmasına yol açan” asıl mesele, ezberi bozulan iktidarın gerçeklerle temasını kaybetmesiydi. Tıpkı 2009 yılında, ortada kaybettiren İYİ Parti ve HDP faktörü yokken görülen AKP gerilemesinde olduğu gibi. Bugün de iktidar partilerinden kopup “kararsızlar” cebini dolduranlar üzerindeki en etkili aktörün kim olduğu gayet açık.
Ekonomik krizin, bozulan göstergelerin, yoğunlaşan sıkıntıların iktidar oylarını etkilemesi şaşırtıcı değil. Ancak Türkiye’de –aslında başka yerlerde de- son yılların dikkat çekici tartışması, bunun çok rasyonel bir zorunluluk olarak işlemesinin önündeki engeller. Kimlik ve kutuplaştırma siyaseti, popülist manipülasyonlar veya bozulan siyasi zemin, “gerçek” üzerinde yaratabildiği etkiyle sürecin işleyişini değiştirebiliyor. Ancak ister gerçeklerin ortaya çıkma huyu deyin, ister hayatın doğal akışına bağlayın, bu kontrol imkânı sonsuz değil. Sorunlar ve memnuniyetsizlikler bir süre yönetilebilse, başka yerlere yönlendirilebilse bile gerçekle ilişkiyi kaybetme hali sırıtarak saklandığı yerden çıkıveriyor. Bazen bir virüs gelip sizi açığa düşürüyor, bazen pek güvendiğiniz “idare etme” yeteneğiniz size oyun oynuyor. İktidarlar, gerçeklerin yarattığı baskıyla idare ederken, gerçekle rabıtayı iyice kaçırmanın faturasını ödüyor. Ancak eş zamanlı olarak muhalefet de iktidarın kaybettiği rabıtayı –boykot isteyene “Renault’yu kapatsana” diye katılarak- bir türlü kuramadığı için, bu kayıptan bir kazanç çıkartamıyor. İttifaklarda hangi partilerin yer alacağı kadar, “gerçeklerin” hangi bloka yakın olacağı önemini koruyor.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.09.2025
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025