Leyla İPEKCİ

Sevemediklerin; nefsinden bir suret!
26.04.2014
1601

 Ah diyorum, şu memleketin kalp atışlarının bütün aritmisini yüreğimde hissederken yine bu sabah. Ah! Ne kadar az seviyorsun, oysa ne çok sevilmek istiyorsun sabah akşam! Elbet kendime diyorum öncelikle. Zira insan başkalarında hep kendi nefsinin suretlerini büyütüyor. Sen hitabıyla kendine seslenmek, insana tevhidi bir şuur kazandırabilir ansızın; o yüzden böyle devam edeyim.

Şu yıkılamayan duvarların en çok da kendi hudutlarının, uçsuz bucaksız sınırlarının mecazı. Kendini kafeslemeye yarayan her sınır bir çokluk daha katıyor iç dünyanın izbeliklerine. Bir tür yarılmaya hizmet ediyorsun insanlığın kozmik belleğinde, farkında mısın...

An'da olmanın sırrı, düşünüyorum da bugünkü gibi seküler, kesreti vahdetten ayrı gören, cüz'deki küll'ü fark edemeyen, yatay, ölçüsüz, mahremi özgürlüğün ruhundan koparmış bir gündelik hayatın katmanlarında dahi açılabiliyor. An; beyaz bir kuğunun kanatlarında belki; bizi gitgide genişleyen sonsuzluk algımıza doğru kanatlandıracak... Ne laik cumhuriyetlerde, ne monarşilerde, ne şeriatla yönetilen ülkelerde, ne 'ileri' dediğimiz demokrasilerde yok olmayan, silinemeyen... Daima mevcut olan ve ehli tarafından paylaşılan sır.

Hangi yönetim biçimiyle idare edildiğimiz veya hangi yaşam tarzını savunduğumuz bizi iç dünyamızda derinleşmekten, adanmaktan, odaklanmaktan, sevgili olmaktan alıkoymuyor. Toplumları anlamak istiyorsak önce insana yaklaşmak gerekiyor. Ve onu an'da sevmek...

İnsan zerreden küreye her şeyi ve tüm alemleri kendinde cem ediyor. Kamil insan olduğunda... Sen ise bu fıtri yolculukta nefsin ruha hicreti için böyle katmanlı yollardan gitmeyi gereksiz buluyorsun. Bir 'sevgili' gibi yaşamanın inceliklerini tebliğ ederken karşındakinin bilmesi gerekenleri bizzat bildiğinden eminsin.

Tebliğ ettikçe kamil insanın temsili de gerçekleşiyor sanıyorsun.

Temsil, yani tebliğ ettiğinin hakikatini hayata geçirmek, insanlığında onu diriltmek toplu halde mümkün olur sanıyorsun. Hayır, hakikat dediğin her kalbe kendi dilinde açılıyor. Hangi cemaate, hangi meşrebe dahil olursan ol! Cemaatlere toplu açılan bir hakikat yok.

Hakir gördüğün, küçümsediğin, sana haksızlık ettiğini söylediğin, biz hizmet ederken onlar İslamcılık yapıyor diye eleştirdiğin insanlara neyi tebliğ ediyorsun peki? Nefsinin hangi suretlerini? Biz asla böyle kaba saba yollara, ideolojik hezeyanlara kapılmayız diye birbirinizi ikna ederken tevhid şuurundan uzaklaştığını fark edemiyor musun? Böyle sen ben ayrımı güden bir sevgisizlikle 'ruh medeniyeti' kurabilir misin?

Tebliğ etme fikri gitgide gizli bir tahakküme dönüşmüş sende. Bizi neden sevmiyorlar diye sorguladığında, yine kusur hep sevemediklerinde. Sevmedikçe, sevilmenin anlamlarına varabilir misin?.. Sevmek; seni sevenden gelen bir çağrı. Ayetteki gibi ilk zikir. O'ndan (cc) gelen.

'Bir kulumu sevdiğimde onun görmesi, işitmesi, konuşması olurum' Kudsi Hadis'inden hareketle: Kamil insanın başının, ellerinin, dilinin, kulaklarının, velhasıl her uzvunun 'kalp' oluşundaki sırra dalsak biraz da. Kainata sığmayan neden kamil insanın kalbine sığabiliyor, düşünsek ya...

Biz hitabına geçmişim kaçınılmaz olarak. Böyle devam edeyim. O 'mürşid-i hakiki'yi sevdikçe, onun gönlünde doğabiliyoruz. Kendi kutlu doğumumuz! Nefsimizin suretlerini külli ruh'la bütünleştirdiğimiz ölçüde, onun veçhesinde 'En Sevgili'yi (sav) görür gibi yaşayabiliyoruz. Sevilen ile seven 'bir' oluyor an'da. Ve maşukun da aşık olduğunu duyumsuyoruz. Maşuklar da aşıktır evet. Böylelikle o aşk silsilesine dahil oluyoruz birlikte. An'ın sonsuzluğunda.

Bu silsilenin 'en güzel başlangıç'la 'en hayırlı son'u birleştiren 'En Sevgili'nin (sav) soyuna dahil olduğunu görüyoruz. Resullullah'tan bir veçhe taşıyan aşık ve maşukların temsil ettiği hakikate dahil olmak: 'O'nu görerek' ibadet etme zevkinde derinleşmeyi getirecektir her birimize kendi dilimizde.

Ama hayır, kamil insan olma yolunda o aşk silsilesine (Adem aleyhisselam'dan beri devam eden) bağlanmayı gereksiz buluyorsun, irşad edilmeye ehil olmak artık şart değil diyorsun. Acaba bu kadim eğitimden geçmediğin için mi O'nun konuştuğu dili olmakta zorlanıyorsun? Hakk'ın tecellileri sende tam olarak 'görünmüyorsa' eğer, bu iddiada olmak sana bir vebal yüklemiyor mu?

Bu durumda senin sözlerine itaat edenler aslında senin şahsına itaat etmiş olmuyorlar mı? Temsil ettiğin ve kendinde cem ettiğin hakikate arif olmadığın için, onlar senin nefsine itaat etmiş olmuyorlar mı? Böylesi bir tabiyet sana bağlanan dostları, kardeşleri şirke götürmez mi?..

Sevemediklerimizde kendi zaaflarımızı seyretmeyi denesek... 'En Sevgili'nin (sav) nefsini 'ümmeti' kılmasının bütüncül anlamlarını okumaya çalışsak... Sevemediği ve sevdiği her şeyin izdüşümü insanın vücudunda hakikat buluyor; belki yakinen anlayacağız.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar