Merve Şebnem Oruç
Cumhurbaşkanı Erdoğan kurucusu olduğu Ak Parti’nin başına tekrar geçtiğinden beri birtakım mesajlar veriyor. Diyor ki: “Bu yıl sonuna kadar il teşkilatlarımız, ilçe teşkilatlarımız, belde teşkilatlarımızın tamamını güncelleyeceğiz. Yeniden gözden geçireceğiz; çünkü ortada bir metal yorgunluğu var. Bunu aşmamız lazım. Onun için de çok daha dinamik ekiplerle inşallah 2019’a hazırlanmamız gerekiyor.”
Bu metal yorgunluğu ne demektir? Ne anlama gelmektedir? Neden olmuştur? Eşyanın tabiatı gereği 16 yaşına gelen, böylesi büyüyen her parti bunu yaşar mı? Bu yüzden mi Ak Parti teşkilatları yorgunluktan mustariptir? Yoksa son yıllarda artan iç ve dış tehditler, darbe girişimine varan saldırılar, bölgede yaşanan çatışmalar, terör, karşı karşıya olduğumuz ‘beka sorunu’ yüzünden mi iktidarda olan parti yıpranmıştır, yorulmuştur?
“Cumhurbaşkanı ‘metal yorgunluğu’ ifadesiyle ne kast etti?” diye karşılaştığım tüm Ak Partililere soruyorum. Maalesef pek de isabetli cevaplar alabildiğimi söyleyemem. Ya Cumhurbaşkanı’nın cümlelerinin kuru bir tekrarını duyuyorum ya da soru içerisinde verilen ipuçlarından oluşan bir dizi seçkiyi yuvarlak bir cevap içine serpiştirdiklerini görüyorum.
Peki diyorum, “Metal yorgunluğundan kurtulmak için ne yapacaksınız? Çünkü gerekli önlemler alınmazsa metal çürür, ömrünü tüketir, kopar gider.” Yeni bir tekrarla karşılaşıyorum: “İşte il, ilçe teşkilatlarımızı yenileyeceğiz.”
Devam ediyorum: “Peki Cumhurbaşkanı’nın güncellemeye kılcallardan başlama sebebi nedir? Siz yerelde başarıya ulaşmış, halkla teması ilk yerelde kurmuş bir partisiniz, bu nedenle mi? Başarıya ulaşabilecek misiniz?” Bazılarını tenzih ediyorum ama genelde karşımda ölü balık gibi bakan iki çift göz buluyorum. “Herhalde,” diyorum “ya ne meseleyi gerçekten anlamadı ya da Erdoğan’dan bunun nedenine dair bir açıklama gelmedi, ondan cevap verir de yanılırsam,” diye korkuyor.
Peki Erdoğan başka ne diyor: “Manşetlerle çarpışa çarpışa ülkemize partimize kurulan tuzakları boza boza buraya ulaştık. Ofislerimizin, parti binalarımızın konforunda siyaset yapma kolaycılığına kapılmadık. Birileri gibi kendimizi fildişi kulelere hapsetmedik. Halkımızla bağımızı hiç koparmadık. Bu süreçte nefesi kesilenler, makam mevki sarhoşluğuna kendini kaptıranlar oldu. Bugün onların hiç biri aramızda yok. Bir şekilde kendilerini gizleyerek etrafta dolaşanlar varsa onların da hesaplarının görüleceği gün yakındır. AK Parti’nin ana omurgası sapasağlam ayaktadır.”
Yine soruyorum gördüğüm, karşılaştığım Ak Partililere: “Kim bu makam mevki sarhoşluğuna kapılanlar?” Aslında yapmamam lazım ama yine aklımdan geçenleri ipucu diye uzatırken buluyorum kendimi: “Uzun yıllar iktidarda olmanın, gücün, paranın getirdiği bir sınavdır bu. Herkes bu sınavı veremeyebilir. Öyle kişiler mi vardı aranızda? Yoksa bir cazibe merkezine döndüğünüz için sizden olmayan menfaatçiler mi kaynadı araya?” Yine tatmin edici bir cevap gelmiyor.
“Peki,” diyorum, “Cumhurbaşkanı ‘Onlar bugün aramızda yok. Kendilerini gizleyenlerin de hesaplarının görüleceği gün yakındır,’ diyor. Gerçekten aranızdan ayrıldılar mı? Öyleyse niye büyük şehirlerden kırsala gördüğümüz, tanıştığımız Ak Parti’ye oy verenler isim bile vererek bazılarından şikayet ediyor? Onlar ‘kendilerini gizleyerek etrafta dolaşanlar’sa hesaplarını görecek misiniz?” Cevap geliyor: “Tabii ki. Elbette.”
“E peki,” diye devam ediyorum, “Nasıl olacak bu? Zor günde ortalıkta görünmeyenler kutlamalarda birbirini ezerek öne geçiyor. Milyonluk ofislerinde pahalı ahşap masalarının arkasına bir Erdoğan, bir Abdülhamid Han tablosu koyan, son model arabasının anahtarlığına Ak Parti amblemi yerleştiren ihalesini alıp yürüyor. Sizin okul arkadaşınız Ali hiçbir vasfı olmadığı halde şimdi şurada, akrabanız Veli şimdi burada değil mi?” Bazısı utanıp susuyor, bazısı hışımla kalkıp gidiyor, bazısı yüzsüzce şakaya vuruyor.
Erdoğan başka ne diyor: “AK Parti teşkilatlarında görev alacak kişilerin, şu bakanın, bu milletvekilinin, filanca grubun, falanca yapının adamı değil, davanın ve milletin adamı olması şarttır. Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum; davası olmayan ve bulunduğu yerde milletimizin tamamını kucaklayamayan hiç kimse AK Parti’de yöneticilik yapamaz.”
Soruyorum bu kez: “Dava nedir? Davanız nedir?” Kimi konjonktürel bir şeyler geveliyor, kimi ‘muhafazakar demokratlık’tan ‘milli ve yerli’ye bir kronoloji sunuyor, kimiyse “Biz kitle partisiyiz. Kitle partilerinin davası olmaz,” diyor. Pozitivisti de, idealisti de, realisti de var yani...
“Herkesten farklı farklı bir ‘dava’ yorumu geliyor. Peki Ak Parti’nin içinde bile Cumhurbaşkanı’nın ne dediğine net bir tarif yoksa oy veren nasıl anlasın? “Bunu önce anlamaya, sonra anlatmaya çalışsanız, üzerinde kafa patlatsanız; ne bileyim, belki kapıda falan dökseniz iyi olur,” diyorum. El cevap: “Yolumuz Erdoğan’ın yolu, davamız Erdoğan’ın davası...”
Dayanamıyorum haliyle: “Erdoğan’dan sonra yolunuz, davanız ne olacak? Davanız o yolun içinde barındırdıkları mı yoksa salt ‘Erdoğancılık’ mı? O içeriği netleştirmezseniz sizden daha çok ‘Erdoğancılık’ yapan, hatta ‘Erdoğan’dan çok Erdoğancı’ olan, dava adamı olmayıp makam mevki derdi gözetenlere karşı ne yapacaksınız? Nasıl ‘dava insanı’ yetiştireceksiniz? Hayat standardınız yükseldiği için daha kolay gönderdiğiniz yurt dışında mı alacaklar bu eğitimi çocuklarınız?”
Karşımdaki bir çift göz boşluğa bakıyor, susuyor, çayından bir yudum daha alıyor ve telefonuyla oynamaya koyuluyor.
Her kutup zıddını keskinleştirir. ‘Anti-Erdoğan’ kutbu son 4-5 yılda bu kadar sertleşmeseydi, ‘En Reisçi kim’ diye gitgide garipleşen bir yarış da görmeyebilirdik kuşkusuz; ve oluşan iklimden fırsat kollayıp Erdoğan adına racon kesenlere, uyarıldığı halde açık açık ‘racon kesmeye devam edeceğim’ diyenlere de rastlanmazdı muhtemelen.
Ama hazır ‘metal yorgunluğu’ diye bir teşhis konulmuşken, hazır ‘dava adamı, milletin adamı’ olmanın gerekliliği vurgulanırken, Erdoğan’ın yolunun, Ak Parti’nin davasının ne olduğu en başta Ak Partililere iyice anlatılmadan, idrak ettirilmeden, gerekli şuur kazandırılmadan devam edilirse racon kesenlerin de, makam mevki için orada olanların da önü alınamaz.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
4.02.2020
5.01.2020
29.12.2019
8.02.2019
29.07.2018
22.07.2018
15.07.2018
12.07.2018
5.02.2018