Münir AKTOLGA
“Birey”, “bireysel özgürlük”-“özgür birey”..son zamanların en çok kullanılan kavramları bunlar!. Özellikle “Gezi” olaylarından sonra siyasi literatürü de işgal eder oldu artık bu türden kavramlar..”Gezi hareketi”nin, “bireysel özgürlükleri” için sokağa çıkan “özgür bireylerin” tepkisi olduğu söylendi hep!..Bu böyle midir değil midir bu ayrı bir tartışma konusu. Bu konuda benim görüşüm açık zaten: Varoluş zeminlerinin ayaklarının altından kayıp gittiğini hisseden batıcı elitlerin iyi eğitim görmüş çocukları, yetiştikleri kültürel ortamın ürünü olan “özgür birey” kimliklerini ve buna bağlı olarak sahip oldukları “bireysel özgürlüklerini” “kaybetmek” üzere olduklarını hissederek, bunları savunmak için bir tür “nefsi müdafaa” hareketine girişmişlerdir, “Gezi” denilen olay budur!..Eski kapıkulu-devşirme isyanlarının modern koşullar altındaki bir devamıdır. Jöntürklükten başlayarak, önce “İttihatçı”, daha sonra da Kemalist- ”sağcı”, ya da “solcu” kimlikleri altında sahnede olan batıcı- Devletçi elitlerin, eski pozisyonlarını kaybetme tehlikesiyle karşılaşınca başvurdukları (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi) eski tipten isyanlarının -21.yy koşulları altında- “bireysel özgürlüklerini” savunmak amacıyla sokağa çıkan “özgür bireylerin” hareketi şekline dönüşmesidir!. Eskinin, kendini yeniden üretmesi anlamında da “modern” ve “ilerici” bir harekettir! “Bireysel özgürlüklerinin” farkında olan modern pozitivist dindarların[1]-“bireylerin”, 21.yy sivil toplumunun en önemli silahı olan “bireysel özgürlükleri savunma” silahını çekerek “öteki Türkiye’ye” karşı giriştikleri bir isyan hareketidir!.Daha başka bir deyişle de, bilgi toplumuna giden yolda “birey”, “bireysel özgürlük” gibi modern zamanların öne çıkarılarak savunulması gereken kavramlarının, yanlış yerde durduğun zaman nasıl kendi zıttına dönüşebileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir! Bir yanda, Doğu-Batı sentezinden aldığı hızla öne çıkan gelişmiş bireylerin açtığı yolda bilgi toplumuna doğru evrilen bir süreç, diğer yanda ise, artık kendini üretemez hale gelen ulus devlet+tekelci kapitalizm zeminine endeksli Batı medeniyetine özgü kültürel bilgi temelinin, gelişmiş bireyi pozitivist süper egoist birey haline dönüştürdüğü başka bir süreç!.Önümüzdeki tablo, bu tablo içindeki insan malzemesi budur!..
Bu çalışma özel olarak bir Gezi Hareketi eleştirisi olmayacak!. “Özgürlük”, “birey”, “bireysel özgürlük” kavramlarını doğada ve toplumdaki halleriyle ontolojik bir zeminde ele almak istiyorum. Ortaya çıkan sonuçları isteyen istediği şekilde kullanabilir!..
Evet “özgürlük” nedir?
“Özgürlük”, genel olarak, herhangi bir dış kuvvetin etkisi altında olmadan-herhangi bir bağımlılık ilişkisi içinde olmadan-davranabilmek-hareket edebilmek-anlamına geliyor. Ama, mutlak anlamda bir “bağımsızlık” da değil burada söz konusu olan; bağımlılık içinde bir bağımsızlık.. “Özgür irade” ise, başkalarının iradesine tabi olmadan, ne yapacağına kendi nefsinle-kendin olarak karar verebilmek.. “Özgür davranış” da, “özgür iradeyle” alınan kararların hayata geçirilebilmesi, belirli bir amaca yönelik olarak özgürce hareket edebilmek oluyor..
Yukarda biribiriyle çelişen iki süreçten bahsettik ve dedik ki ! “Bir yanda, Doğu-Batı sentezinden aldığı hızla kendi varlığında yok olma bilincini üreterek öne çıkmaya başlayan gelişmiş bireylerin açtığı yolda bilgi toplumuna doğru evrilen bir süreç, diğer yanda ise, artık kendini üretemez hale gelmiş olan Batı medeniyetine özgü, gelişmiş bireyi pozitivist süper egoist birey haline dönüştüren başka bir süreç!.Görüyorsunuz, iki tür “birey” ve “özgürlük” anlayışı daha işin başında, özgürlüğün tanımını yaparken çıkıyor ortaya!
Batı toplumlarının tarihsel gelişme süreci içinde anlam kazanan “birey” ve “bireysel özgürlük” anlayışı, günlük hayatta bizim “egoist-bireyci” olarak tanımladığımız “kendinde şey” olarak varolan birey anlayışıdır. Yani, varolmak için herhangi bir dış unsurla ilişkiye-etkileşmeye ihtiyaç duymayan, önceden, “objektif mutlak gerçeklik” olarak varolan bir “birey”, ve hepsi de bu türden “kendinde şey” unsurlar olan “bireylerin” kendi aralarındaki ilişkiler-etkileşmeler zemininde anlam kazanan bir “bireysel özgürlük” anlayışı.
Tabi bu anlayış burada kalmaz. Koordinat sistemini kendi üzerlerine koyarak kendilerini egosantrik bir biçimde tanımlayan “bireylerden” oluşan “sınıfların”-“toplumların” dünyaya bakış açıları olarak da ortaya çıkar (bu durumu açıklayabilmek için ben genellikle hep patateslerden oluşan patates çuvalı metaforunu kullanırım). Kendini ve içinde bulunduğu sınıfı, toplumu bu türden egosantrik bir anlayışla tanımlayan bu “birey”, “doğa”ya baktığı zaman orada da aynı şeyleri görür!. Yani, onun adına “doğa”, ya da, daha da genişleterek “evren” dediği şey de, son tahlilde, herbiri “önceden” “objektif mutlak gerçeklik” olarak varolan “kendinde şey” varlıklardan oluşan bir patates çuvalı gibidir.
Özellikle felsefi bir sorun söz konusu olduğu zaman ben önce hemen doğaya dönerim ve problemin bu düzeyde nasıl ortaya çıktığını görmeye çalışırım. Çünkü, bu alana indiğiniz zaman, koordinat sistemini kendi üzerinize koyarak ürettiğiniz sübjektif yaklaşımları açığa çıkarmak daha kolaydır. Örneğin, bir elektronun “kendinde şey objektif varlığından” bahsedebilmek için elinize ölçü aletlerinizi alarak onun üzerinde belirli işlemler yapmanız gerekir. Yani öyle sadece laf üreterek, ya da sübjektif tahlilerle yetinerek bir elektron üzerinde ahkam kesemezsiniz!. Ama bunu yaptığınız zaman da, hemen sizin o “objektif mutlak gerçeklik” dediğiniz şeyin ne olduğu-ya da ne olmadığı ortaya çıkıverir!. Ortaya çıkan bu sonuçları da, doğa bilimleri söz konusu olduğu zaman kabul etmek zorunda kalırsınız. Çünkü, “üzümünü ye bağını sorma” hesabı, onun sonuçlarından herkes yararlanır!. Ama, toplumsal düzeyde, özellikle de sınıf mücadeleleri alanında herkes dünyaya kendi varoluş koşullarını-çıkarlarını temel alan koordinat sistemlerinden bakmaya devam eder!. Bu nedenle, isterseniz biz gene öyle yapalım ve önce doğaya dönerek işe başlayalım, bakalım orada nasılmış bu “birey”-“bireysel özgürlük” anlayışı.
Evet, doğaya dönerek işe başlıyoruz:
Bu durumda altı çizilmesi gereken iki nokta var. Birincisi; “herhangi bir dış kuvvetin-iradenin- etkisi altında olmamak-herhangi bir bağımlılık ilişkisi içinde olmamak”. İkincisi de, “kendi nefsinle-kendin olarak karar verebilmek”. Önce birinciden başlayalım ve “herhangi bir dış kuvvetin etkisi altında olmamak-bir dış iradeye bağımlı olmamak” doğada ne anlama geliyor bunu bir görelim. Sonra da, “bağımsız olmakla” “kendin olarak varolup karar verebilmek” arasındaki ilişkiyi ele alacağız.
Bugün, fizik kitaplarındaki yerini halâ muhafaza eden anlayışa göre, doğada, “herhangi bir dış kuvvete bağlı olmadan”, yani “herhangi bir bağımlılık ilişkisi içinde olmadan” “özgürce yapılan hareket” deyince ilk akla gelen şey “atalet hareketidir”. Burada, atalet hareketinden kasıt ise, Galile’nin “düzgün doğrusal hareketi” oluyor : “Herhangi bir cisim, eğer bir dış kuvvetin etkisi altında değilse, duruyorsa durduğu yerde durmaya, hareket halindeyse de mevcut hareketini devam ettirmeye çalışır”..İlk bakışta, “hah işte bak, gördün mü, ‘kendinde şey’-‘objektif mutlak gerçeklik’ olarak varolmak budur işte” diyesi geliyor insanın, değil mi!!..Ama tabi bu yanıltıcı bir durum, çünkü aslında doğada bu türden bir hareket yoktur! Yani, herhangi bir dış kuvvetin etki alanı dışında “kendiliğinden varolan” bir hareket söz konusu olamaz. Çünkü, doğadaki bütün sistemler açık sistem olduğu gibi, bütün hareketler de karşılıklı etkileşmenin-ilişkinin sonucudur.. Sadece, günlük hayatımızın akışı içinde kısa mesafeli mekanik hareketler için böyle birşeyden bahsedilebilirdi! Bu nedenle, günlük hayatımızda işimize yaradığı için belirli bir kullanım değeri olan bu tanımı halâ muhafaza ederiz! Ama sonuç açıktır, doğada, varolmak için başka hiçbir etkene ihtiyaç duymayan, “objektif mutlak gerçeklik” olarak varolan “kendinde şey” varlıklar ve hareketler diye birşey yoktur!..
Peki, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektron ve onun hareketi ne oluyor o zaman? Bu durumdaki bir elektron belirli bir kuvvetin etkisiyle, ona bağımlı olarak mı hareket etmektedir?. Ya da, Dünyamızı ve onun Güneşin etrafındaki hareketini ele alalım; dünya hangi kuvvetin etkisi altında-hangi kuvvete tabi-bağımlı olarak hareket etmektedir?..
Bir ipin ucuna bir taş BAĞLAYARAK başımızın üstünde döndürmeye başlıyoruz! İşte, bir kuvvete tabi olarak, onun-başkasının iradesine tabi olarak- hareket etmek budur. Bu mudur yani şimdi herşey? Tıpkı elimizle ip aracılığıyla o taşı döndürmemiz gibi, elektron da, çekirdek tarafından uygulanan elektromagnetik bir kuvvete bağlı olarak mı-onun iradesine tabi olarak mı-dönmektedir!!. Ya da, Dünyamız da Güneşin uyguladığı bir “çekim kuvvetine” tabi olarak mı hareket etmekte-dönmektedir?
Elbette ki hayır!! Çünkü, kuvvet sarfetmek enerji harcamak anlamına gelir. Eğer atomun çekirdeği elektronu döndürmek için bir kuvvet sarfediyor olsaydı, bir süre sonra, enerji kaybından dolayı artık bu işi yapamayacak hale gelecekti ve bu durumda elektron da pat diye çekirdeğin üzerine düşecekti!.Ayrıca, böyle birşey, bir dış kuvvetin etkisi altında bulunan ivmelendirilmiş bir elektronun etrafa elektromagnetik enerji yayacağını söyleyen elektromagnetik teoriye de aykırı olurdu! Sonra eğer, Güneş de Dünyayı döndürmek için bir enerji sarfediyor olsaydı, o da gene bir süre sonra enerji kaybedeceği için bu işi yapamaz hale gelecekti ve Dünya da Güneşin üzerine düşerek yok olup gidecekti! O halde nasıl açıklayacağız bütün bu durumları? Elektron ve Dünya hiçbir dış kuvvete tabi olmadan “kendinde şey” varlıklar olarak mı dönmekte-varolmaktadırlar? Bu mudur sonuç! Gene kocaman bir hayır!
Elektron ve çekirdek-aynı şekilde Dünya ve Güneş de- karşılıklı ilişki- etkileşim sonucunda oluşan bir denge durumuna bağlı olarak, bağımlılık içinde bağımsızlık şeklinde tanımlayabileceğimiz izafi bir varoluşa-harekete sahiptirler. İşte, bir elektronun çekirdeğin etrafında (ya da, Dünya söz konusu olunca, Dünyanın Güneşin etrafında) belirli bir dış kuvvetin etkisine tabi olmadan yaptığı hareketin anlamı budur. Belirli bir anda, belirli bir uzay-zaman koordinatına tabi olmadan yapılan bu türden hareketler de (her ne kadar klasik fizikte bunlar “düzgün dairesel ivmeli” hareketler olarak tanımlansalar da) bana göre aslında gerçek anlamda atalet hareketidirler. Çünkü, doğada yön diye (sağ, sol, ön, arka, ya da “düzgün doğrusal” diye) birşey yoktur! Neden uzayda “düzgün doğrusal” bir hareket yapınca bir elektronun hareketine “bu bir atalet hareketi” diyoruz da, onun çekirdeğin etrafındaki hareketine ivmeli (“düzgün dairesel”) hareket gözüyle bakıyoruz? Neymiş, hız vektörel bir büyüklükmüşte, yön değiştiği için o da otomatikman değişiyormuş! Kafada hep o dönmekte olan ipe bağlı taş örneği olunca tabi bu türden yorumlar kaçınılmaz hale geliyor! Halbuki, yörünge hareketi yapan bir elektronla uzayda “düzgün doğrusal” olarak hareket etmekte olan bir elektron arasında hiçbir fark yoktur!.
İşte, doğada, bir dış kuvvete tabi olmadan özgürce gerçekleşen atalet hareketlerinin anlamı budur. Bu konuyu daha önce ayrıntılı olarak www.aktolga.de 3. Çalışma’da ele almıştık. İlgi duyanlar oraya dönebilirler. Burada işin ayrıntılarına girmiyorum, çünkü konu bu değil..
Bütün sistemler, evrensel varoluşun-hareketin- bütün biçimleri, daima, en genel hatlarıyla iki temel varoluş biçimine sahip olurlar: Belirli bir denge durumu içinde izafi varoluşu temsil eden atalet hareketi, ve bir durumdan bir başka duruma geçerken gerçekleşen, gene izafi ivmeli hareket. Bunun dışında başka birşey yoktur! Hareket denince bu, ya belirli bir denge durumu içinde (denge, karşıtların birliğiyle oluşur), izafi olarak kuvvetten arınmış bir ortamda gerçekleşen bir atalet hareketidir (yani, bağımlılık içinde bağımsız olarak gerçekleşen bir harekettir), ya da, iki denge durumu (state-zustand) arasındaki gidiş gelişler-iniş-çıkışlar esnasında gerçekleşen ivmeli bir hareket.
Doğada, bir dış kuvvete tabi olarak- onun zoruyla gerçekleşen hareketler:
Doğada, bir dış kuvvete tabi olarak-ona bağımlı bir şekilde, onun zoruyla gerçekleşen hareketlere en güzel örnek, o, ipe bağlı olarak dönmekte olan taş örneğidir (Sadece bu değil tabi, belirli bir kuvvete tabi olarak K = Kütle x İvme ‘ye göre gerçekleşen bütün diğer hareketler de son tahlilde bu kategoriye girerler). Burada herşey son derece açıktır. Dış kuvveti uygulayan kaynak sürekli enerji harcayarak kuvvetin uygulandığı nesneye bir ivme-hareket-kazandırmaktadır.
Dönmekte olan taş örneği üzerinde yoğunlaşırsak, bu durumda taş kendi özgür iradesiyle değil, onu etkileyen kuvvete tabi olarak hareket etmekte-dönmektedir. Taşa kalsa, taşın özgür iradesine kalsa, o bir an önce fırlayıp gitmek ister!. Nitekim, aradaki ipi kestiğiniz an olacak olan da budur!.. (Toplumsal düzeyde bütün o köleci sistemlerden tutun da, sömürge sistemlerine kadar, bunların hepsinin diyalektiği aynıdır).
Bağımlılık içinde bağımsız bir şekilde-özgürce gerçekleşen hareketlere gelince:
Doğada bir dış kuvvete tabi olarak gerçekleşen hareketlerin dışında, bağımlılık ilişkisi içinde bağımsız bir şekilde özgürce gerçekleşen ikinci türden (ivmeli) hareketler, bir sistemin çevreden gelen etkileri (madde-enerji-informasyon şeklinde) sahip olduğu bilgilerle değerlendirip-işleyerek çevreye karşı bir reaksiyon şeklinde (kendisi olarak) gerçekleşirken onun varoluş biçimi olarak ortaya çıkan hareketlerdir. Bu türden (“devrimci”) hareketler daima, iki durum arasında, birinden diğerine geçiş süreci boyunca meydana gelirler. Öyle ki, kendin olarak gerçekleşmeyle, özgür iradenle hareket etmek aslında bir ve aynı şeydir. Yani, kendin olarak gerçekleşirken bu işi özgürce yapmış olursun. Yoksa gene, kendi nefsiyle önceden mutlak bir gerçeklik olarak varolan varlıkların-nesnelerin (varlığı kendinden olan “kendinde şey” “profesyonel devrimcilerin”) daha sonra ortaya çıkan “değiştirici” hareketleri değildir burada söz konusu olan!
Burada bütün mesele, dışardan gelen madde-enerji-informasyon sistemin içindeki bilgiyle değerlendirilip-işlenirken, bu süreç içinde, sistemin, kendisi olarak, belirli bir varoluş biçimiyle-bir hareket şeklinde ortaya çıkmasına-gerçekleşmesine-yeniden yaradılışına-dayanıyor. Yani, dış kuvvetin iradesine-etkisine tabi olarak sürüklenmiyorsun da, bu etkiyi işleyerek, ona karşı bir reaksiyonla birlikte kendin olarak gerçekleşmiş-yeniden yaratılmış oluyorsun.
Buradaki, “kendin olarak gerçekleşerek özgürce hareket etmenin” bilişsel, ya da duygusal anlamda “bilinçle”, “bilinçli olmakla” falan alakası yoktur! Bu, canlı cansız bütün varlıkların çevreyle ilişki-etkileşme içinde yaratırken kendilerini de yarattıkları evrensel izafi varoluş halidir. Duygusal, ya da bilişsel anlamda bilinç dediğimiz şey daha sonra bunun üzerine geliyor.
Örneğin, doğada serbest olarak yaşayan bir hayvan özgürdür, özgürce hareket etmektedir; ama, hayvanat bahçesinde bir kafeste yaşayan hayvan özgür değildir! Niye? Çünkü o demir kafes onun özgür iradesini engelleyen zorlayıcı bir dış kuvveti temsil etmektedir de ondan. Doğal denge içinde hayvan, çevreden gelen etkileri sahip olduğu bilgilerle işleyerek kendine bir denge kurar ve bu denge içinde izafi bir özgürlüğe sahip olur, özgürce hareket eder. Aslında bu onun varoluş koşuludur zaten.
Bir elektronun, dışardan gelen bir fotona bağlı olarak başka bir kuantum seviyesine geçmesi hali de böyledir; bu durumda o da gene izafi objektif gerçeklik bir varlık olarak bağımlılık içinde bağımsız bir şekilde, özgürce, özgür iradesiyle hareket etmektedir!.(Bu konuda daha geniş açıklamalar için www.aktolga.de 3. Çalışma..)
“İrade”, çevreden gelen informasyonları sahip olduğun bilgilerle değerlendirip-işleyerek “kendini” yaratırken çevreye karşı reaksiyon oluşturabilme yeteneğidir. Aslında bu, bir yerde, varolabilme yeteneği-kabiliyeti anlamına geliyor. Çünkü, bu işi yaparken- yapabiliyorsan kendin olarak da gerçekleşerek varolabiliyorsun; bu şekilde, çevreyle kurulan etki-tepki dengesi içinde varlığını sürdürebiliyorsun. Bir atomdan, tek bir hücreye, çok hücreli bir organizmadan, topluma ve astronomik sistemlere kadar bütün sistemlerin “varoluş” hikayelerinin özü budur...
Bir başka tür özgürlük hali daha vardır!..
Birinci türden özgürlük, tıpkı o, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan elektronunki gibi, “farkında olmadan” sahip olduğumuz potansiyel varlığımıza ilişkin izafi varoluş halidir. Yani, kendimizden bile bağımsız olarak sahip olduğumuz özgürlüktür! Çünkü bu durumda (atalet halinde), çevreyle etkileşmede-ilişkilerde bir denge[2] sözkonusu olduğundan, çevreye karşı reaksiyon olarak ortaya çıkan bir benlikten-“kendimizden” de-self- bahsedilemez.[3](Derin uyku, ya da koma hali..)
Belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir hidrojen atomunu düşününüz. Bu durum, elektronla proton arasındaki bir denge halini ifade etmektedir. Bu durumda, elektron ve proton birbirlerini potansiyel-virtüel-kuvvetlerle (fotonlarla) eşit olarak etkilediklerinden, sonuç olarak her ikisi de biribirlerine karşı potansiyel bir bağımlılık ilişkisi içinde, birbirlerinden bağımsız bir şekilde özgürce hareket etmektedirler. Bu durumda artık, arada bir etkileşme-madde-enerji-informasyon alış verişi- olmadığı için, dışardan gelen etkiye karşı bir tepkiden-reaksiyondan (ve buna bağlı olarak anlam kazanan objektif gerçeklik anlamında bir varoluştan) da bahsedilemez. Bu haliyle elektron, onun potansiyel varlığını-gerçekliğini temsil eden bir “İhtimaldalgasından” başka birşey değildir[4]..
Burada altı çizilmesi gereken nokta, bu durumdaki bir elektronun, bizim düşündüğümüz anlamda, uzay zaman içinde objektif gerçeklik olarak varolan bir elektron olmadığıdır!. Bu haliyle o, sadece, belirli bir konfigürasyon uzayına yayılmış bulunan “potansiyel bir gerçekliktir”! Bu nedenle, artık onun “özgür iradesinden” bahsetmek de mümkün değildir.. Olmayan bir nefsin (objektif gerçekliğin) özgür iradesinden de bahsedilemez! Yani, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan “özgür” bir elektron, özgür iradeden yoksun bir elektrondur! Ne zaman, nerede, hangi noktada olacağı bilinmeyen-belli olmayan (bunu onun kendisinin de bilmediği, bu konuda bir iradesinin oluşmadığı!), belirli bir andaki enerjisi, momentumu belirsiz olan- potansiyel bir varlığın ne kadar özgür bir iradeye sahip olduğu söylenilebilir ki; ama bu süreç içinde o tam olarak özgürdür, bağımsızdır, bundan hiç şüphe yok! (Bir metafor olarak bunu, koma, ya da derin uyku halinde bulunan bir insanın varoluş biçimine benzetebiliriz! Bu durumda da gene insanın nefsi-benliği oluşmaz..)
Öte yandan, aynı elektron, dışardan gelen amaca uygun-belirli frekansta- bir fotonun etkisini değerlendirip işleyerek başka bir kuantum seviyesine geçerken de, o an ortaya çıkan izafi objektif gerçeklik varlığıyla, kendisi olarak, kendi iradesiyle özgürce bir harekete sahip olur. Dikkat ederseniz, bu durumda onun sahip olduğu “özgür irade” ve “özgürlük”, tamamen, dışardan gelen fotonun-informasyonun değerlendirilmesi sonucunda-bu değerlendirmeye bağlı olarak ortaya çıkan izafi bir varoluş halidir. Çünkü artık ancak o an ortada, etkileşme süreci içinde yaratılan objektif gerçeklik olarak bir elektron vardır!.(Kusura bakmayın, bu paragrafı daha anlaşılır şekilde, daha başka türlü yazmayı başaramıyorum!. İşin ayrıntılarına girmek isteyenler lütfen www.aktolga.de deki 3. Çalışmaya bakabilirler)..
Bu iki durumu, özgürlük ve bağımsızlığın bu iki biçimini biribirinden ayırabilmek gerekiyor. Aslında her iki durumda da mutlak “bağımsızlık” diye birşey yoktur. Söz konusu “bağımsızlık” daima “bağımlılık” ilişkisi içindeki bir “bağımsızlıktır”.
Atalet halinin potansiyel gerçekliği içinde benlik-nefs oluşmadığı için, bu durumda aslında “bağımlılığın” ya da “bağımsızlığın” da bir anlamı kalmaz; çünkü ancak objektif gerçeklik olarak varolan bir şeyin “bağımlılığından”, ya da “bağımsızlığından” bahsedilebilir!. Hani o, “dağ nerde, yandı bitti kül oldu” hikayesi var ya, aynen onun gibi birşeydir bu! Bu nedenle, mutlak anlamda “birey” diye birşey olmadığı gibi, bu şekilde, olmayan varlıkların-bireylerin “tam bağımsızlığı”, ya da “özgürlüğü”-“özgür iradeleri”- diye birşey de yoktur!.
Objektif gerçeklik alanı içinde bir anlama sahip olan “bağımlılık ilişkisi içinde özgürce-özgür iradeyle varolmak-davranmak” kavramını biraz daha açalım:
“Belirli bir amaca yönelik olarak davranmak” diyoruz, ne demektir bu? Bilinç dışı-bilinçli ayırımını bir yana bırakarak, olayı informasyon işleme süreci açısından genel olarak ele almaya çalışalım:
Herhanbir bir sisteme (canlı cansız farketmiyor) “dışardan”-çevreden bir informasyon (i) geliyor. Bu informasyonu alan sistemin içindeki bilgiyi tasarrufu altında tutan unsur (A) aslında sisteme ait olan bu bilgiyi kullanarak hemen bir reaksiyon-modeli hazırlar ve sonra da gerçekleştirmesi için bunu sistemin motor gücüne verir ki, o da (B) bunu hayata geçirerek “davranış” adını verdiğimiz çıktıyı oluşturur. Bütün o, “bilinçli” ve “bilinç dışı” davranışların işleyiş mekanizmalarının özü-esası budur. Bir elektron da bu şekilde davranır, tek bir hücre de, bir hayvan da (Sakın “atomun içinde de bilgi mi olurmuş” demeyin! Atomun içindeki bilgiden kasıt, elektronlarla çekirdek arasındaki elektromagnetik ilişkilerle kayıt altında tutulan bilgidir. Yoksa, dışardan gelen bir fotona karşı nasıl reaksiyon göstereceğini nereden bilecekti atom!.) . Çünkü, bütün varlıklar, son tahlilde, bir informasyon işleme sistemidir; çevreden gelen informasyonu kendi içlerindeki bilgiyle değerlendirip işlemek ve sonra da bir reaksiyon oluşturmak bütün varlıkların varoluş biçimidir-fonksiyonudur. Herşey, her an, kendince, bu işlemi-fonksiyonu yaparken varolmuş olur.
Şimdi, bu açıdan bakınca, yukardaki soruyu şöyle de formüle edebilirdik: Mademki herşey son tahlilde bir informasyon işleme sistemidir, o halde, çevreden gelen informasyonu işlerken varolan bir sistem (bir insan, ya da bir elektron) bu durumda-bu işi yaparken özgür iradesiyle mi hareket etmektedir?
Yukardaki mekanizmayı-işleyişi göz önünde tutarak soruya cevap arayalım: Bir sistemin çıktısı (cevabı), informasyonun sistemin içine girişiyle birlikte başlayan sürecin sonucudur. Bu nedenle, bir sistemin “karar vermesi” ve bu karar doğrultusunda bir davranış içine girmesi tamamen dışardan gelen informasyonla (i) ilgilidir. Burada “amaç” (objektif olarak), (i)’nin değerlendirilip-işlenmesi sonucunda ortaya çıkan hedefe ulaşmak oluyor. “Karar”, bu işin nasıl yapılacağına dair davranış modelinin geliştirilmesi, “davranış” da, alınan bu kararın motor sistem aracılığıyla uygulanmasıdır.
DEVAM EDECEK
" Şimdi tekrar başa dönerek soruyoruz, objektif izafi gerçeklik olarak varolma sınırları içinde “özgür irade” nedir, “özgürce davranmak” nedir? Ya da, var mıdır böyle birşey? "
[1]Pozitivizm, bilimi din haline getirerek Tanrının yerine bilimi koyan elitist ideolojinin ürünü zihinsel bir virüstür. „Batılılaşma“ adı altında başlayan kültür ihtilalinin ürünü olarak bu virüs daha sonra „hayatta en hakiki mürşid ilimdir“ sloganıyla bilime tapan batıcı yeni nesiller yetiştirme anlayışı olarak ortaya çıkar. Süreç içinde devamlı kılık değiştirerek kendini ifade eden bu virüsün her aşamada o anın sınıf mücadeleleri süreciyle de uyum halinde olduğunu görürüz. Şimdiye kadar „sağcı“, „solcu“, „liberal“ versiyonlarıyla yetinerek toplumsal hayatı etkileyen bu zihinsel virüsün, çevreye uyumun gereği olarak mutasyona uğrayıp daha „modern“-„çağa uygun“ kimlikler üretmeye çalıştığına şahit oluyoruz.
[2]Bu “denge”de tabi izafi bir dengedir! Bu konuyu daha önce ele aldığımız için burada her seferinde aynı şeyi tekrarlamıyoruz! Bu evrende yer alan bütün gerçek sistemler açık sistemlerdir. Bu nedenle, mutlak denge-atalet hali-diye birşeyden bahsedilemez. Herşey, izafi bir birlik zemininde dış dünyayla etkileşmeye bağlı olarak gerçekleşen bir mücadele halinden ibarettir.
[3]İnsan sözkonusu olunca, bu hal, derin uyku ve koma halidir. Bu durumda bir benlik-self- oluşmaz. Bu konuyu da daha önce ele aldık, www.aktolga.de 2,6.Çalışmalar..
[4]Bu konuda geniş açıklamalar için bak www.aktolga.de 3.Çalışma..
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023