Münir AKTOLGA
KUANTUM TEORİSİ VE REALİTE ANLAYIŞI
Kuantum teorisine göre (ki, Kopenhang yorumcuları da böyle düşünüyorlar) ölçme nesnesi olan bir elektronun gözlemciden bağımsız objektif-mutlak bir varlığı söz konusu olamayacağından, olmayan bir şeyin belirli bir andaki yerinden ve hızından da bahsedilemeyecektir..Buraya kadar tamam; ama işte tam bu noktada bazı sorular ortaya çıkmaya başlıyor, şöyle ki;
“Ne yani, ölçme işlemine başlamadan önce o elektron yok muydu”? “Elektronun varlığı gözlemciye mi bağlıdır”? “Bu, tıpkı, arabanın varlığının trafik polisinin yaptığı hız ölçme işlemine bağlı olduğunu iddia etmek gibi bir şey olmuyor mu”? “Soruna bu şekilde yaklaşırsak, bunun ucu bir tür idealizme-sübjektif idealizme varmaz mı”?. Eğer şeyler, ancak biz onlarla etkileşmeye girdiğimiz an bir varlığa, gerçekliğe sahip oluyorlarsa, ölçme işleminden önceki durum nedir”?..
İşte meselenin özü, canalıcı noktası burasıdır! Öyle ki, bu nokta, klasik fizikle kuantum fiziğinin ayrıldığı nokta olduğu gibi, aynı zamanda, kuantum fiziğinin de tam olarak çözemediği problemlerin gelip dayandığı nokta oluyor!
Bir şey daha! Daha sonra göreceğimiz gibi, benim geliştirmeye çalıştığım “Sistem Teorisi’nin” ve “İnformasyon İşleme Teorisi’nin” önemi de gene tam bu noktada ortaya çıkıyor. “Varoluşun Genelİzafiyet Teorisi”de gene tam bu noktada-bütün bu problemlerin çözümü olarak ortaya çıkıyor (www.aktolga.de 4. ve 3. Çalışmalar).
Önce, yukardaki temel soruya klasik fiziğin -ve de eski tipten klasik pozitivistlerin- verdiği cevabı hatırlayalım: “Şeyler, her türlü gözlemciden bağımsız olarak var olan, bizatihi, mutlak, objektif gerçeklikler oldukları için, onların sahip oldukları özellikler de kendilerine ait (“intrinsic”) mutlak değerlerdir. Bunlar, değişik gözlemciler tarafından çeşitli ölçme işlemleriyle farklı biçimlerde belirlenebilirler, ama özünde gözlemcilere göre değişmezler. Çünkü bu değerler ölçme işleminden önce de var olan gerçeklerdir”..
Kuantum teorisi ise olaya şöyle bakar: “Bir elektronun belirli bir andaki yerini ve hızını tam olarak ölçemeyeceğimiz gerçeği ilkesel bir sorundur. Ve bu, sadece onun yerine ve hızına ilişkin bir olay olmayıp, aynı şekilde, kütlesi-enerjisi vb. yani, elektronun bütün özdeğerleri için de geçerlidir. O halde, belirli bir “an’a” ilişkin olarak, söz konusu bu değerlerini tam olarak bilemeyeceğimiz (ölçerek elbette) bir elektronun, bu değerlere ölçme işleminden önce de sahip olduğunu söylemek metafiziktir. Çünkü, bilmek için ölçmek lazım. Ölçmek ise, ölçme nesnesini en azından bir fotonla etkilemektir. Ama etkileyince de “zaten var olan değerleri” tesbit etmiş olmuyorsun. Ölçme-etkileme işlemi esnasında yaratılan, bu etkileşmeye bağımlı olan değerleri elde ediyorsun. O halde, elektronun ölçme işleminden önceki varlığına ilişkin hiçbir objektif gerçeklikten bahsedemeyiz. Bu haliyle elektron sadece potansiyel bir gerçekliktir ve bir ihtimal dalgası (“Wahrscheinlichkeitswelle”) olarak ifade edilebilir. Bu ise sadece, ilerde elektron üzerinde herhangi bir ölçme işlemi yapıldığı taktirde ortaya çıkabilecek mümkün sonuçlara ilişkin ihtimalleri temsil eder. Yani, örneğin bir elektronun belirli bir andaki yerini belirlemeye ilişkin bir deney yapmak istiyorsak eğer, önceden sadece şunu söyleyebiliriz. “Şöyle şöyle yaparsak, büyük bir ihtimalle elektron şurada olabilir”. Bunun dışında hiçbir şey söyleyemeyiz. Yani, bu durumda bile, ihtimal dalgasının içinde önceden var olan mutlak değerleri açığa çıkarmış olmuyoruz. Elektronun objektif varlığı, ihtimal dalgası’nın içindeki potansiyel değerlerle, bunlar üzerine gerçekleşen etkinin sonucu olarak gerçekleşmektedir”..
Bakın, bu noktaya kadar tamam, bu noktaya kadar herşey bilimsel verilere göre tanımlanıyor; ve de bütün bu söylenilenlere ben de aynen katılıyorum! Ama!..
KRİTİK SORU
Şöyle ifade edelim: Uzayda, herhangi bir yerde bir elektron var ve herhangi bir foton geliyor, bu elektrona çarpıyor! Ama bütün bu olup bitenler bizden, bizim o meşhur “gözlemcimizden” bağımsız olarak cereyan ediyor! Yani bizim gözlemcinin böyle bir olayla ne bir ilişkisi var, ne de bu olaydan haberi!. Şimdi, bu çarpışma, etkileşme anında o elektron objektif bir realite olarak gerçekleşiyor mu, gerçekleşmiyor mu? Biz onu bilemediğimiz halde, bu elektronun belirli bir varlığı oluşuyor mu, oluşmuyor mu? Böyle bir olay karşısında kuantum teorisinin konumu nedir? Kuantum teorisini ve onun “realite” anlayışını eleştirenler, onu idealizme kaymakla suçlayarak kendi materyalist-pozitivist dünya görüşlerini haklı çıkarmaya çalıştıkları için, önce bu noktanın açıklık kazanması gerekiyor. “Ne yani, Paris şehri bizden bağımsız mutlak objektif bir gerçeklik değil midir” mantığıyla kuantum teorisine karşı çıkanlara cevap vermek gerekiyor!.
Bizden ve bizim bilincimizden bağımsız olarak gerçekleşen olayların ve süreçlerin varlığını kabul etmemek diye birşey söz konusu olamaz!. Böyle bir mantığın kuantum teorisiyle de (bana göre,M.A) bir ilişkisi yoktur! Kuantum teorisinin altını çizdiği şey, bir olayın, ya da bir nesnenin, bizimle ilişkiye girmeden önce, yani bize göre objektif bir gerçekliğe sahip olmadan önce, bizim için potansiyel bir gerçeklik olduğudur. Çünkü, şeyleri, ancak bizimle olan ilişkileri BİZE GÖRE objektif gerçeklikler haline dönüştürür. Bizimle ilişkileri olmadan önce, başka koordinat sistemlerine (KS) göre objektif gerçeklikler olarak ortaya çıkan-varolan nesneler bu halleriyle bizim için potansiyel gerçekliklerdir. Ve bir ihtimal dalgasıyla temsil olunurlar. O halde, kuantum teorisinde bir elektronun ancak ölçme işlemi esnasında gerçekleşen objektif varlığından, ölçü değerlerinden bahsedildiği zaman, bunun, “bu evrende bizimle -gözlemciyle- ilişkiye girmediği sürece hiçbir şeyin varlığı gerçek değildir” gibi bir saçmalıkla alakası yoktur. Bu tür sübjektif idealist bir yaklaşımla kuantum teorisinin ilişkisi olamaz-! Bütün mesele, hangi KS’ ne göre belirleme yaptığımızla-konuştuğumuzla ilgilidir.
İtiraf etmek gerekir ki bu konu, yani objektif gerçeklik olarak var oluşun izafiliği konusu, ve de tabi, “potansiyel gerçeklik” denilen şeyin ne olduğu konusu Heisenberg ve Bohr’da biraz farklıdır! Bu yüzden de, onların açıklamalarından, sanki her şey, bütün bir varoluş süreci, sadece “gözlemciyi” temel alan KS açısından bir anlama sahipmiş gibi bir sonuç çıkıyor; ondan öncesi hem “önemli değildir”, hem de zaten daha önce “varolan” sadece bir idee den ibaret olan bir ihtimal dalgasıdır! Yani onların, ölçme işleminden önce varolan “potansiyel gerçeklikten” anladığı sadece bir idee’den ibaret olduğu için haklı olarak Einstein da diyor ki sizin bu ihtimal dalganız bir hayalet dalgasından başka birşey değildir! Gözlemci olarak “bizzat etkileşerek yarattığımız” şeyler “gerçek” olduğu için, “daha önce varolan potansiyel gerçeklik” gerçek olarak kabul edilmiyor! An’ın içindeki objektif gerçekliğin öncesi basit bir illüzyon olup, bizim için önemini kaybediyor!..
Bir yanda materyalist, diğer yanda ise, sübjektif idealist bir metafizik, hangisini tercih ederdiniz?..
Şu sınıflı toplum insanı ne kadar kolay sapabiliyor yoldan değil mi! Sınıfsal duruşla sınırlı olan dünya görüşü her alana yansıyor; bu nedenle, “bilim, bilim” derken bu gerçeği hiç unutmayalım!. O Heisenberg ve Kopenhang’cılar ki, onlar, kuantum fiziğinin kurucularıdır, ve onlar, Einstein’ın da içinde bulunduğu eski materyalist anlayışlara -dünya görüşüne- karşı mücadele içinde geliştirmişlerdir kuantum fiziğini. Ama bir yerde onlar da tam oturtamıyorlar süreci yerine. Bir yanlışa karşı çıkarken başka bir limana doğru yelken açmış görünüyorlar.
Bu ön açıklamalardan sonra, şimdi artık bizi ilgilendiren esas konuya, kuantum teorisinde etkileşme öncesine izafe edilen (ve sadece idealistler ve materyalistler için değil pozitivistler için de maddi bir gerçeklik olarak yok varsayılan) o meşhur “potansiyel gerçekliğin” gerçekliği konusuna geçebiliriz. Bu konu, kendi içinde “madde nedir, maddenin potansiyel ve objektif gerçeklik halleri arasındaki ilişki nedir?” sorularının cevabını da taşıyor..
DIŞ KUVVET VE KUANTUM DALGALANMALARI
Her biri başka objelerle ilişkileri içinde var olan, henüz etkileşme halinde olmadıkları için, biribirlerine göre potansiyel gerçeklik durumunda olan A ve B gibi iki obje biraraya geliyorlar. Bunlar ilişkiye geçtikleri an, yani aralarındaki etkileşme başladığı an biribirleri için objektif gerçeklik haline gelirler. Önce, o ilk “an”da, “başlangıç durumu” (initial state) dediğimiz bir ilişki zemini oluşur. Ve bu zemin üzerinde gerçekleşen etkileşmelere bağlı olarak da sistem “son duruma” ulaşır.
Bir örnek verelim: Gene gözlemciyle o elektron arasındaki ilişkiyi düşünüyoruz. Gözlemcinin gönderdiği foton geliyor, etkileşme oluyor, elekton yeni bir kuantum seviyesine çıkarken gözlemciye göre objektif bir gerçeklik haline geliyor, sonra da yeni bir denge kuruluyor. O andan itibaren, yani, belirli bir kuantum seviyesine ulaştığı andan itibaren elektron gözlemci açısından potansiyel bir gerçekliktir, bir ihtimal dalgasıdır artık[1]. Yani, içinde bulunduğu kuantum seviyesinde atalet halindedir. Peki nedir bu “atalet hali”, hiç mi dış etki yoktur o an elektronun üzerinde? Yani dış kuvvetin mutlak anlamda sıfır olduğu “kendinde şey” kapalı bir sistem haline mi dönüşmüştür artık atom-elektron!!. Bu mudur onun potansiyel gerçeklik olarak varoluş hali?
Hayır tabi! Şunu hiç unutmayalım. Bir kere, dış kuvvetin mutlak anlamda sıfır olması hiç bir zaman mümkün değildir. Sadece, izafi olarak, belirli bir etkileşmeye göre oluşan bir denge-atalet söz konusu olabilir. Yoksa aynı anda, “dışardan” etkilenme gene devam etmektedir. Ancak, sistem gerçekliği kuantize bir yapıya sahip olduğundan, bu etkiler sistem denge halindeyken belirli bir eşiği -atalet direncini- aşarak onun bir durumdan başka bir duruma geçmesine neden olamazlar. İşte biz, bu türden, belirli bir eşiğin altında kalan, sistemin başka bir duruma geçmesi için yeterli olmayan etkilenmeleredir ki, bunların neden olduğu sonuçlara “kuantum dalgalanmaları” diyoruz.
İki nöron arasındaki sinaptik bir bağlantıyı düşününüz. Normal koşullarda belirli bir “denge durumu potansiyeline” (“Ruhepotential”) sahiptir buradaki nöronlar. Ve öyle, presinaptik nöronun aksonlarından gelen her impuls da bu dengeyi bozamaz. Dengenin bozularak (depolarisation) sistemin aktif hale gelebilmesi için sisteme “dışardan” gelen impulsların (girdi) belirli bir eşiği aşması gerekir. Ancak bu eşiğin aşılması durumundadır ki, bu, postsinaptik nöronun aksonlarında bir aksiyonpotansiyelinin oluşmasına yol açabilir. Sistem dışardan gelen informasyonu işleyerek bir reaksiyon modeli oluşturur (sinaptik aralığa belirli bir miktar nörotransmitter dökülür) ve sonra da buna uygun bir aksiyonpotansiyeli ortaya çıkar.
Bir insanın var olmasının ne anlama geldiğini daha önce ele almıştık. Var olmak, dış dünyayla ilişki içinde, karşılıklı etkileşmelere bağlı olarak her an yeniden yaratılan organizmal varlığın, self-nefs adını verdiğimiz nöronal bir modelle temsil edilerek gerçekleşmesi idi.
Buna benzer bir durum bir elektron için de geçerlidir! Tabi bir elektronun da insan gibi bir benliği-selbst’i yoktur, ama o da gene, ancak dışardan gelen bir nesneyle etkileştiği zaman, etkileştiği bu nesneye karşı belirli bir reaksiyonu gerçekleştirirken objektif bir gerçeklik olarak ortaya çıkar (gerçekleşir). Yani, bir elektronun objektif varlığı da, gene her seferinde, etkileşme anında gerçekleşen, etkiye karşı bir tepki, bir reaksiyonla birlikte ortaya çıkan izafi bir oluşumdur. Fizik kitaplarından bir elektronun objektif varlığına ilişkin öğrenebileceğiniz şeyler, tamamen, onun etkileşme anında gerçekleşen-ortaya çıkan varlığına ilişkin bilgilerdir; yoksa öyle, varlığı kendinden menkul-mutlak bir elektrona ait bilgiler değildir bunlar!. Elektriksel ve manyetik alanıyla, uzay içindeki konumuyla, belirli bir momentumu, hızı, elektriksel yüküyle, hatta kütle-enerjisiyle objektif bir gerçeklik olarak bir elektron ancak etkileşme anının ürünüdür. Etkileşme sona eripte belirli bir kuantum seviyesine çekilerek atalet hareketine başladığı an, objektif bir gerçeklik olan “elektronun” yerini onun potansiyel gerçekliği ve bunu temsil eden ihtimal dalgası alıyor. Böyle bir ihtimal dalgasının içinde potansiyel bir gerçeklik olarak var olan bir elektronun ise, artık ne objektif bir kuvveti temsil eden bir elektriksel-manyetik alanı vardır, ne de uzay-zaman içinde tanımlanabilir objektif bir varlığı! Peki elektron “yok mu olmuştur”! Elbette ki HAYIR!!.Herhangi bir kuantum seviyesinde atalet halinde olan potansiyel gerçeklik bir elektron, belirli bir konfigürasyon uzayının her tarafına yayılmış vaziyette, zamana bağlı olmadan hareket halinde olan bir madde-enerji alanından ibarettir..İşte pozitivistlerin anlayamadığı-kabul etmedikleri-potansiyel gerçekliğin gerçekliği budur ; çünkü, onlar sadece o an varolan-ölçülerek bilinebilir olan- “objektif gerçeklikle”-olgularla- ilgilenirler! Öyle “potansiyel gerçeklikmiş” falan!!.. böyle şeyler yoktur onların lugatlerinde!
Gene araba örneği gibi makroskobik bir örnekle -metaforla- olayı anlaşılır hale getirmeye çalışalım: İnsanın derin uyku halini düşününüz! Ya da koma halindeki bir insanı! Bu durumda insanın bilişsel anlamda nefsi (self) oluşmaz. Yani organizmal varlığı temsil eden bir “temsilci” (bir nöronal etkinlik, bir aksiyonpotansiyeli) yoktur ortada. Çünkü, dış dünyayla (obje) etkileşme yoktur. Ki bu da bir tür atalet halidir. Nefes alıyorsun (dış dünyayla olan tek etkileşme budur, ki bu da otomatik-bilinçdışı olarak gerçekleşir), iç organlar çok yavaş da olsa çalışmaya devam ediyorlar. Yani belirli bir “durumun” (state) içindeki yaşam devam ediyor. Az önce “kuantum dalgalanmaları” olarak tanımladığımız düzeyde bir yaşam bu. Ama self-nefs oluşmuyor. Yani bilinç yok. Şimdi, bu durumdaki bir insan “var mıdır”-yoksa artık “yok” mu olmuştur? Koma halindeki, ya da derin uyku halindeki bir insanın “varlığı” ne anlama gelmektedir sizce? Peki ya “beyin ölümü” halindeki bir insanın “varlığı” sizin için ne ifade ediyor? İki durum arasındaki fark nedir?
Tıbben “beyin ölümü” halindeki bir insan ölmüş kabul ediliyor. Derin uyku, ya da koma hali ise atalet hali oluyor; bu durumda insanın potansiyel “varlığı” henüz devam ediyor yani; ölüm olayı henüz gerçekleşmiş değil. İşte, derin uyku hali ya da koma durumundaki bu “varlık”, bu varoluş hali, tıpkı bir ihtimal dalgası olarak var olan elektronun potansiyel varlığı gibidir! Çünkü “var olmak”, bir moleküller yığını olmak değildir. Bir sistem içinde gerçekleşmektir. Bunun da iki yolu vardır; ya, atalet halinde “var oluyorsunuz” (ki bu durumda bir dış gözlemci için sizin varlığınız potansiyel bir gerçekliktir), ya da, etkileşme esnasında objektif bir gerçeklik olarak.
DIŞ KUVVET NEDİR?
Klasik fizikte (mekanik dünyada) “dış kuvvet”, “dış gözlemci” deyince bundan ne anlaşıldığı açıktır. Burada çıkış noktası “kendinde şey” anlayışıdır. Gerçekte ise, mutlak anlamda “dış kuvvet” diye birşey yoktur!Çünkü, gerçekte mutlak anlamda “dışarısı” diye bir şey yoktur!. Belirli bir sisteme göre -izafi olarak- o an için potansiyel bir dış kuvvet olarak “dışardan” gelen ve onu etkileyen kuvvete “dış kuvvet” diyoruz biz. İlişkinin -etkileşmenin- başladığı o ilk “an”dan itibaren ise bu kuvvet artık bir dış faktör -“dış kuvvet”- olmaktan çıkar. Sistem içi KS’lerine göre tanımlanabilen bir etken -girdi- haline dönüşür. İlişki başlamadan önce de, zaten öyle “dış kuvvet” diye tanımlayabileceğimiz mutlak bir “kuvvetin” bulunmadığını düşünürsek, bu anlamda, bizim “dış kuvvet” olarak tanımladığımız şeyin, sadece etkileşme anında objektif bir gerçeklik olarak bir anlama sahip olduğunu, bunun dışında onun ilerde bizimle ilişkiye girme ihtimali olan potansiyel bir gerçeklikten başka birşey olmadığını anlarız. Bizim dışımızdaki başka sistemlerin içindeki etkileşmelerin sonuçları (çıktı-output) bizim için potansiyel dış kuvvet unsurlarıdır. Bunlar, bizim için gerçek bir kuvvet, etken-girdi haline geldikleri an, çıktıkları kaynak açısından bir çıktı-output olarak gerçekleşirlerken, aynı anda bizim için de, etkileşmenin bir bileşeni olarak girdi-input- olurlar. Yani her çıktı-output, ancak başka bir nesneyle ilişkiye girerek onun için bir girdi-input haline geldiği an bir çıktı olarak gerçekleşir (objektif bir gerçek olarak ortaya çıkar). Belirli bir sistem açısından “son durum” olarak ifade edilen gerçekliğe hemen çıktı-output diyemiyoruz öyle!. O, çıktı-output olarak gerçekleşirken, aynı anda, ilişki içine girdiği nesneyle birlikte yeni bir AB sisteminin oluşumunda girdi-input rolünü de oynuyor.
Şimdi, bütün bu açıklamaların ışığında, bir kere daha gözlemci-elektron ilişkisinin nasıl geliştiğini görelim.Gözlemci (A) ve elektron (B), bunların her ikisi de, ilişkiye geçmeden önce biribirleri için potansiyel gerçekliklerdir. Gözlemci, ölçme aleti aracılığıyla elektronun üzerine bir foton gönderdiğinde, bu foton elektrona değdiği zaman, o an bu foton gözlemcinin ölçü aletleriyle birlikte oluşturduğu sistem açısından bir çıktıdır-output’tur. Ama o, aynı anda, elektronu temsil eden sistem için de bir girdi-input olarak gerçekleşir. Ve bu zemin üzerinde bir etkileşme başlar. Ne olur yani? Elektron fotonu belirli bir informasyonu taşıyan bir girdi olarak kabul eder, bunu sistemin içindeki bilgiyle değerlendirip işleyerek, diyelim ki bir üst enerji seviyesine çıkar ve sonra da aldığı enerjiyi dışarıya vererek tekrar eski seviyesine iner. Evet burada sistemin çıktısı-output’u dışarıya verilen bu fotondur, ama bu çıktı-output da, çıktı-“output” olarak (yani objektif bir gerçeklik olarak) gözlemciyle olan ilişki içinde, gözlemciye göre bir girdi olarak gerçekleşirken bu sıfatı kazanır. Yani, gözlemciye gelene kadar yol boyunca henüz daha objektif bir gerçeklik değildir o!. Sonuç: Gözlemcinin gönderdiği mesaja-fotona karşılık, elektrondan gelen cevabı taşıyan foton-mesaj, ölçme işlemi başlamadan önceki elektrona ait objektif değerleri getirmemektedir. Gözlemcinin gönderdiği fotonla-mesajla etkileşerek değişen, değişirken de, bu ilişki esnasında, bu ilişkiye göre var olan elektronun sahip olduğu son durumu yansıtmaktadır o.
Ama bitmedi! O an, yani gelen mesajı aldığı an, gözlemci de artık eski gözlemci olmaktan çıkar!. Gelen fotonu bir informasyon olarak alan gözlemci, bunu, daha önceden sahip olduğu bilgilerle değerlendirip-işler ve örneğin, eğer bu etkileşme sonucunda yeni bilgiler oluşuyorsa da, onun beyninde bunları temsil eden yeni sinaptik bağlantılar oluşur. En baştaki gözlemci değiştirerek öğrenirken, öğrenerek değişmiş olur..
DEĞİŞTİRMEK Mİ DEĞİŞMEK Mİ?
Bu “değiştirmek” kavramı çok tehlikeli! Eğer dikkat edilmezse bir anda kendinizi pozitivizmin mekanik dünyasının içinde kaybedebilirsiniz!
Biraz evvelki “gözlemci+elektron” ilişkisine dönersek, gözlemciye göre, yani gözlemciyi temel alan KS’ ne göre, dış kuvvetin kaynağı kendisi olduğu için, o, kendisini hep değişimin nedeni-değiştirici olarak görür. Yani onun gözlemci olarak varlığı mutlak bir gerçeklik olarak değiştirici rolünü oynamaktadır! Ancak olayı bir de elektronu temel alan KS açısından ele almak gerekir.[2] Gözlemciden gelen fotonun sistemin (“gözlemci-elektron” sisteminin) içinde bir “girdi” olarak gerçekleştiği andan itibaren elektronun yaptığı iş, “gözlemci-elektron” sisteminin bu girdiyi işleyerek oluşturduğu cevabı gerçekleştirmekten ibarettir (aynen postsinaptik bir nöronun aksonundan bir aksiyonpotansiyelinin oluşması gibi! Bu durumda, sistemin dominant unsuru gözlemci, motor unsuru da elektron oluyor. Ama, daha sonra o, yani gözlemci, elektrondan gelen cevapla birlikte kendisi de değişir. Yani, değiştirirken (değiştirdiği için) kendisi de değişmiş olur. Gözlemci açısından sadece değiştirmek olarak görünen süreç, “gözlemci+elektron” sistemi açısından bir informasyon işleme, değiştirirken değişme-yeni bir denge durumuna erişme sürecidir.
Peki, gözlemciden gelen foton elektron tarafından nasıl tanınıyor? Bir atomu bir “refleks agent”[3] olarak düşünürseniz, elektronlarla çekirdek arasındaki ilişkiler ve kuantize yapı, sistemin bütün özelliklerini olduğu kadar, onun bir dış etkiye karşı nasıl reaksiyon göstereceğine dair dispozisyonel davranış modellerini de içinde barındırır. Yani atom, kendi içinde saklı tuttuğu bilgiyle tanır gelen fotonu. Ve gene onu bu bilgiyle işleyerek ona karşı bir reaksiyon oluşturur. Elektronların üst seviyelere inip çıkmaları, sistemin bir bütün olarak geliştirdiği reaksiyon modellerinin hayata geçirilmesinden başka birşey değildir. Yani elektronlar bir tür “motor sistem” rolünü oynarlar atomun içinde. O halde, öyle tek yanlı “değiştirmek”, ya da “değiştirilmek” diye bir şey yoktur!.Değiştirirken değişmektir esas olan. Değişerek ve değiştirerek var olunuyor çünkü.
[1]Pozitivistler için böyle birşey hem “yoktur”, hem de zaten varolsa bile bunun bir önemi yoktur. Onlar için önemli olan anın içinde varolan objektif-mutlak gerçekliktir..
[2] Atomun içinde belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektronla, atomdan kopmuş uzayda bir ihtimal dalgası olarak yol alan bir elektron arasında hiç bir fark yoktur.
[3]“agent” bilişsel bilim dilinde otonom bir informasyon işleme birimi demektir.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023