Münir AKTOLGA
“YENİ-KÜRESEL DÜNYA DÜZENİ” ÇOK KUTUPLU-“DAĞINIK BİR SİSTEMDİR”...
Daha önce yazının ilk kısmını yazarken düşünmemiştim, ama sonra aklıma geldi; e, iyi güzel tamam, Cemil’in bahsettiği “Doğu’nun kuracağı yeni dünya düzenini” eleştiriyorsun; ama buradan çıkan sonuç şu mu oluyor: “Otur oturduğun yerde, yani, “Batı’nın”-ABD nin- başı çektiği eski-kapitalist dünya düzeninin içinde”?! Eski Devletçi statükonun-Kemalist muhalefetin dediği gibi, etliye sütlüye karışmadan kendi kabuklarının içinde geviş getirip dur!!.. Yazının ikinci kısmı için masa başına geçmemin nedeni bu konuya açıklık getirmek oldu!..
Eskiden, 70’lerde kendilerine “sağcı-milliyetçi” diyen o zamanın “anti-komünistleri” bize, “Amerika gitsin, Rusya mı gelsin, kahrolsun komünistler” diye küfrederlerdi!.. Şimdilerde ise roller değişti anlaşılan(!); öyle görünüyor ki, eskinin milliyetçi-anti-komünistleri, “üst akıl” falan derken şimdi adım adım “anti-Amerikancılığa” terfi ettiler!.. Hatta öyle ki, neredeyse Amerika’ya savaş ilan ederek (bizim eski Dev-Genç’in sloganlarını artık onlar devraldılar!!..) Amerika’nın başı çektiği “eski dünya düzenine” karşı “Doğu” adı altında Rusya ve Çin’in önderlik yaptığı “yeni bir dünya düzenini” önerir hale geldiler (aynı koroya dahil olmakla birlikte tabi burada Cemil’in konumu farklı, eskinin anti-komünistlerinden bahsederken onu bundan tenzih ederim!...)
Peki, nedir mesele o zaman? Hala varlığını sürdüren, Amerika’nın başı çektiği o “eski-kapitalist dünya düzenine” karşı, Cemil’in dediği gibi, “Doğu’nun temsil ettiği, yeni bir dünya düzeni mi” doğuyor? Küreselleşme adını verdiğimiz olayın-yeni bir dünya düzenine doğru gelişen sürecin özü bu mudur?Eski Dev-Genç’in “Al silahını eline ABD emperyalizmine karşı” sloganı gerçekleşiyor mu? “Yıldırım bora sükun bulacak, Amerika bize, Amerika bize selam (mı) duracak”?!.. Etrafımızda olup bitenlerden çıkarmamız gereken sonuç bu mudur, küreselleşme denilen olayın özü basit bir anti-Batıcılık olayı mıdır?!.. “Medeniyetler savaşına karşıyız” falan derken, adım adım “kapitalist medeniyete” karşı İslam’ın da içinde olduğu-Rusya ve Çin’i de kapsayan- bir “Doğu” medeniyeti savaşına mı şahit oluyoruz?.. (Daha önceki bir eleştiri yazısında bu konuyu ele almıştık aslında... ( http://www.aktolga.de/a52.pdf ) Tabi, “kapitalizm, Batı’nın icat ettiği bir sistem” olarak tanımlanınca, geriye ne kalıyor, ya “İslami bir sistem”, ya da “Doğu”dan yükselen “yeni bir dünya düzeni”!!.. Allah akıl fikir versin!..
Evet, konuya dönelim, küreselleşme süreciyle birlikte yaşanılmakta olan sürecin özü bir Doğu-Batı savaşı mıdır?
Tabii ki hayır!.. Cemil’in bugün “Doğu” adını verdiği ülkeler, Rusya’sıyla Çin’iyle ve hatta nereye koyacağını bilemediği o “İslam ülkeleriyle” birlikte, şu ya da bu şekilde, ulus devletlerden oluşan “eski dünya düzeninin” parçaları konumunda olan ülkelerdir... Eğer “eski dünya düzenini”-sistemini- merkez ve çevre ülkelerinden oluşan bir bütün olarak ifade edecek olursak, Cemil’in “Doğu” dediği ülkeleri merkezini “Batı”nın temsil ettiği bu sistemin içinde “çevre” unsurları olarak ele almak gerekecektir (yani bunlar kapitalist sistemin dışında olan “kapitalizme alternatif yeni bir dünya düzenini” falan temsil etmiyorlar!!)... E, ne oluyor şimdi? Rusya ve Çin (ve de, İslam ülkelerinin de içinde olduğu Cemil’in “Doğusu”) ABD’nin temsil ettiği eski dünyanın o merkezini ele geçirerek “devrim” mi yapıyorlar; Türkiye’nin de treni kaçırmadan önce bir an evvel bu trenin vagonlarından birine atlaması mı gerekiyor?!.. “Yeni dünya düzeni” denilen küreselleşme olayı bu mudur?...
KÜRESELLEŞME NEDİR?..
Günlük tartışmalarda kısaca “küreselleşme” deyip geçiverdiğimiz olayın altında, herşeyden önce, bilginin ve informasyonun demokratikleşmesine bağlı olarak, ulus devletlerden oluşan “eski dünya sisteminin” içinden, onun diyalektik anlamda inkarı olarak “yeni bir dünya sisteminin” çıkıp gelmesi yatar...Dünyanın tekleşmeye başladığı, ulusal sınırların eski fonksiyonunu kaybetmeye başladığı bir ortamda, ulus devletin kucağında varolan ve büyüyen, onunla adeta etle tırnak gibi olan sermayenin artık ulus devlet kabuklarına ihtiyacı kalmadığı için ulus devletten bağımsız olarak dünyanın dörtbir yanında kendisi için elverişli olarak gördüğü yerlere yatırım yapmaya gidebilmesi yatar...
Dikkat edilirse burada iki önemli nokta var:
1- Bilginin ve informasyonun demokratikleşmesiyle birlikte ulusal sınırların eski fonksiyonunu kaybetmesi,
2- Sermayenin ulus devletten bağımsız olarak hareket edebilmesi...
- Bilginin ve informasyonun demokratikleşmesiyle birlikte, herşeyden önce, güçlendirilmiş, yeni tipten bir “birey” ortaya çıkıyordu!.. Eskinin tebaa’sından-kul’undan- sistemin pasif üretici gücü olarak devletin karşısında ikincil role sahip insanından oyun kurucu konumuna yükselen yeni tipten bir sistem elementi olarak farklı bir “birey” ortaya çıkıyordu... Küreselleşmenin yarattığı en büyük devrimci dinamik budur...
- Buna ek olarak bir de tabi, güçlü hale gelen bireyin sahip olduğu bilginin sermayeyi kuşatmasıyla birlikte, sermayenin artık eski dünya içindeki ulus devlete bağlı fonksiyonundan farklı bir konuma yükselmesi geliyor... Eskiden, yani “eski dünya düzeninde” esas olan ulus devlet-sermaye birlikteliği olduğu için, ulus devlet gücü oranında nüfuz bölgeleri açıyor, sermaye de oralara giderek borusunu öttürüyordu!.. Ama şimdi -küreselleşme süreciyle birlikte- artık öyle olmuyordu. Bilginin ve informasyonun demokratikleşmesi olayı “soğuk savaşı” sona erdirirken ulus devlet sınırlarını da delik deşik ederek dünyayı tekleştiriyordu...
ESKİ DÜNYA SİSTEMİ İNFORMASYONUN MERKEZDEN ÇEVREYE DOĞRU TEK YÖNLÜ OLARAK AKTIĞI MERKEZİYETÇİ BİR SİSTEMDİ...
YENİ KÜRESEL DÜNYA SİSTEMİ İSE, ADEM-İ MERKEZİYETÇİ „DAĞINIK BİR SİSTEMDİR“...
(Bilişsel Tarih ve Toplum Bilimlerinin Esasları’nda olayı şöyle ifade etmeye çalışmışız. Konuyu açmak için oradan aktarıyorum: http://www.aktolga.de/t5.pdf s. 298 )
„Eylül 1997’de Malezya başbakanı Dr. Mahathir Mohamad, Hong Kong’daki Dünya Bankası toplantısında, küreselleşmeyi lanetleyen bir konuşma yaptı. Döviz alıp satan „moronlara“ verip veriştirdi; „büyük güçleri“ ve George Soros gibi finansçıları, ekonomilerini küresel spekülatörlere açmaları yönünde Asya ülkelerini zorlamakla ve onları rekabetin dışına atmak için para birimlerini manipüle etmekle suçladı. Günümüzün küresel sermaye piyasalarını „korkunç canavarlarla dolu bir cangıl’a“ benzetti ve bu piyasaların Yahudi fesat odakları tarafından yönetildiği imasında bulundu. Mahathir’in heyecanlı söylevini dinlerken, dinleyiciler arasındaki ABD hazine bakanı Robert Rubin’in, içinden geçenleri dışa vurma şansına sahip olsaydı Malezya başbakanına ne söyleyeceğini hayal etmeye çalıştım. Sanırım Rubin’in cevabı şuna benzer birşey olurdu: „Kusura bakma Mahathir, ama sen hangi gezegende yaşıyorsun? Küreselleşme sistemine katılıp katılmamak sanki senin tercihine kalmış bir şeymiş gibi konuşuyorsun. Küreselleşme bir seçenek değil, bir gerçek. Bugün dünyada bir tek küresel piyasa var ve halkını ulaşmak istedikleri büyüme hızına ulaştırmanın tek yolu bu küresel hisse senedi ve tahvil piyasalarına girmek, çokuluslu şirketleri ülkene yatırım yapmaya teşvik etmek ve fabrikalarında üretilen malları küresel ticaret sistemine satmak... Küreselleşmeyle ilgili en temel gerçek şudur: Bu sistemi kimse yönetmiyor- ne George Soros, ne „Büyük Güçler“, ne de ben. Küreselleşmeyi ben başlatmadım. Onu ben durduramam, ülkene ve ülkenin gelecekteki refahına çok ağır bir darbe indirmeden sen de durduramazsın. Şikâyet edecek, ülkendeki piyasaları rahatlatacak, suçlayacak birini arıyorsun. Ama sana birşey söyleyeyim mi, Mahathir, telefonun öbür ucunda kimse yok. Kabullenmesi zor biliyorum. Tanrının olmadığını söylemek gibi birşey. Hepimiz, ipleri elinde tutan, sorumlu birinin varolduğuna inanmak isteriz. Ama günümüzün küresel piyasası birbirlerine ekranlarla ve iletişim ağlarıyla bağlı, çoğu zaman adlarını bile bilmediğimiz, hisse senedi, tahvil ve döviz takasçılarından ve çokuluslu yatırımcılardan oluşan bir elektronik sürü.. Biliyorum, beni her şeye gücü yeten ABD hazine bakanı olarak görüyorsun. Ama ben de tıpkı senin gibi yaşıyorum, Mahathir- elektronik sürünün korkusuyla. Medyadaki geri zekâlılar sanki her şeyi ben yönetiyormuşum gibi gazetelerin ilk sayfalarına resmimi basıyorlar (bizdeki “üst akıl” mucitlerinin kulakları çınlasın); halbuki Kongre, başkana serbest ticareti genişletme iznini vermezse, ya da bütçe tavanını delerse, sürü bana düşman olacak, doları ve Dow Jones’u çiğneyip geçecek diye benim de ödüm kopuyor. Ben sana küçük bir sır vereyim Mahathir-ama sakın kimseye söyleme. Ben artık masama telefon koymuyorum bile, çünkü herkesten iyi bildiğim bir şey var: Arayacak kimse yok“. (Friedman, T. (2000), “Küreselleşmenin Geleceği.”, Boyner Holding Yayınları, İstanbul)
Soğuk Savaş döneminde ikiye bölünmüş bir dünyada yaşıyorduk. Başında ABD’nin bulunduğu bir „kapitalist dünya“ ve başında Sovyetlerin bulunduğu bir „sosyalist dünya“ vardı. Bu iki ülkenin liderleri arasında da bir kırmızı telefon hattı bulunuyordu. Dünya’yı yöneten mekanizma pratik olarak buydu. Ama artık „telefonun öbür ucunda kimsenin olmadığı“ bir dünya’da yaşıyoruz! „Kimsenin yönetmediği“ bir dünya’da.
Konuyu biraz açalım: „Yönetmek“ nedir? Yöneten ve yönetilen nedir? İlk bakışta cevabı çok basit sorular bunlar! Çevreden alınan madde-enerjinin-informasyonun değerlendirilerek işlenmesi sürecinde neyin yapılacağını belirleyene, (yani eylem planını oluşturana) yöneten-yönetici, bu yöneticinin oluşturduğu planı hayata geçirene de yönetilen-“motor sistem” denilir. Daha başka bir deyişle ifade edersek; bir sistemin içindeki madde-enerjiyi-informasyonu “değerlendirerek işleme” sürecini kontrol eden, yani sistemin karar verme ve feedback mekanizmasını elinde tutan-temsil eden merkezi instanz’ın varoluş biçimidir yönetim ve yöneticilik...
Peki bu evrensel bir kural mıdır? Yani her sistem mutlaka bir “yöneten” ve bir “yönetilenden” mi oluşmaktadır? Cevabı çok zor sorular bunlar! Organizmayı ele alalım. Beyin ve organlardan oluşan bir sistem bu. Hemen diyeceksiniz ki, “beyin yöneten, organlar da yönetilendir”. Ya da, bir ülke yönetimi söz konusuysa eğer, burada da “devlet başkanı, ya da başbakan yönetici konumundadır, halk da yönetilen”...
Peki ilkel komünal toplum nasıl „yönetiliyordu“?Bir kan-anayasası vardı burada, sistemi birarada tutan değerler-bilgiler olarak. Ama aslında bu değerler-bilgiler bütün komün üyelerinin bilincine kazınmış durumda idi. “Bireyler”, çevreden gelen informasyonu bu değerlerle işleyerek toplumsal kimliğin içinde kendi kişiliklerini-varlıklarını oluşturabiliyorlardı. Bunun yanı sıra bir de, sembolik olarak bu değerleri-bilgileri temsil eden bir komün şefi-yönetimi vardı. Bu komün şefinin yöneticiliği, kuralların uygulanması konusunda bir anlaşmazlık durumunda ortaya çıkıyordu. Yani bir tür hakemdi burada yönetici... Aslında sistem, kendi kendini yöneten-otonom dağınık bir sistemdi, işin özü bu...
İşte, küresel-dünya sistemi-ya da, Cemil’in deyimiyle “yeni dünya düzeni” de- böyledir. O da aynen internet gibi dağınık bir sistemdir.
Bu sistemin esasını oluşturan bilgiler-kurallar bellidir. Serbest piyasa ekonomisinin kurallarıdır bunlar. Dünyanın dörtbir yanına dağılmış, herbiri kendi içinde bağımsız agent-oyuncu- konumunda olan sistemin elementleri, kendilerine gelen her türlü informasyonu sistemin sahip olduğu ortak bilgilerle değerlendirerek karar verirler ve işlerler. Bir ülkenin kurallara uyup uymadığına, yeteri kadar şeffaf olunup olunmadığına, o ülkede işlerin serbest piyasa mekanizması içinde rekabetle mi, yoksa rüşvetle mi yürüdüğüne karar veren bu otonom oyuncular-agentlerdir. Sistem, bütün bu oyuncuların-agentlerin kollektif iradeleriyle hareket ettiği için, onu yöneten ayrıca bir el’in bulunmadığını söyleriz. Yönetici instanz o kurallardır, sistemi birarada tutan ilkelerdir...
Daha başka bir deyişle küresel yeni dünya sistemi adem-i merkeziyetçi bir sistemdir...
“Eğer küreselleşme bir spor olsaydı, durmadan tekrarlanan bir yüz metre koşusu olurdu” diyor Friedman! Ve devam ediyor: “Soğuk Savaş’ın tanımlayıcı endişesi, dünya çapında sabit ve istikrarlı bir mücadelede çok iyi tanıdığınız bir düşman tarafından yok edilme korkusuydu; küreselleşmenin tanımlayıcı endişesi ise göremediğiniz, dokunamadığınız ve hissedemediğiniz bir düşmandan gelebilecek hızlı değişim karşısındaki korkudur- işinizin, topluluğunuzun ya da işyerinizin en küçük istikrar taşımayan, adı sanı konmamış ekonomik ve teknolojik kuvvetlerce her an değiştirilebileceği korkusu... Soğuk Savaş zamanında, Beyaz Saray’ı Kremlin’e bağlayan özel telefon hattına uzanırdık- bölünmüş de olsak, en azından birilerinin, yani bu iki süper gücün idareyi elinde tuttuğuna ilişkin bir semboldü bu. Küreselleşme çağında internete uzanıyoruz- hepimizin birbirine bağlı olduğuna, ama idarenin kimsenin elinde olmadığına ilişkin bir sembole.” (a.g.e)
Küresel serbest rekabetçi kapitalist dünya sisteminin “dağınık bir sistem“ olduğunu söylemiştik...
Belirli bir merkezi-yöneticisi olmayan bu “multiagent sistemin” oyuncuları- “agent”leri sadece devletler olmadığı için bir tür Birleşmiş Milletler-Devletler örgütü değildir bu! Devletleri, küresel faaliyet gösteren şirketleri, “süper güçlenmiş bireyleri”, hatta sivil toplum örgütlerini de saymak gerekir bu arada.
Ama küreselleşme çağının esas aktörü-unsuru bireydir. Hem de “süper güçlenmiş birey”! Bu ne mi demektir?
Bu, bilginin ve teknolojinin bu kadar demokratikleştiği bir ortamda, birgün, hiç ummadığınız bir yerden birinin karşınıza yeni bir bilgiyle- buluşla çıkarak, çok kısa bir zamanda rekabet mücadelesinde sizin o ana kadar elde ettiğiniz bütün başarıları yok edebilecek bir güce erişebilmesi mümkündür demektir! İntel’in eski patronu Andy Grove’un küreselleşme çağı için, bu çağda “Yalnız Paranoyaklar Ayakta Kalır” demesinin anlamı budur!Yani, o an için pazar payı en büyük şirket siz bile olsanız, gene de kendinize fazla güvenmeyeceksiniz! Acaba birisi beni takip mi ediyor diye durmadan arkasına bakarak yürüyen paranoyaklar gibi, mecbursunuz bir gözü arkada yürümeye! Etrafınızda görünen bir rakip olmasa bile, sanki varmış gibi hareket etmeye, kendi kendinizle rekabet etmeye mecbursunuz bu sistemde! Çünkü, hiç umulmadık bir köşeden her an bir rakip ortaya çıkabilir. Böyle bir süreçte ayakta kalabilmenin tek yolu herkesten daha çok araştırmaya geliştirmeye para ayırmak, bilgi üretimi sürecinde her zaman en önde koşmaktır. Ama bütün bunları yapsan bile gene de yüzde yüz garantisi yoktur bu işin!..
Bir örnek verelim. Tam ben bu satırları yazıyordum ki (2005), o gün gazetede bir haber: 27 yaşındaki Ajlan Mengü adında bir Türk genci, sağır ve dilsizlerin iletişim kurmalarını sağlayan bir alet geliştirmiş. Sessizliğin sesi -SOS- adı verilen bu cihaz bileğe takılıyormuş. Tırnaklara yapıştırılan kum tanesi büyüklüğündeki nano çipler de, sağır-dilsizin el hareketleri ile konuşmasını ses ve yazıya dönüştürebiliyormuş.[1] Hadi gelin de siz böyle bir ortamda “bilgi tekeli” oluşturun bakalım! Bu gence üç-beş kuruş verip elinden buluşunun patent hakkını satın alsan ve sonra da bunu eskiden olduğu gibi çekmeceye atsan ne olacak, bu şekilde üretici güçlerin gelişme sürecini engelleyebilecek misiniz! Buna “kargalar bile güler”! Hadi A firması bunu yaptı diyelim, yani aldı bu bilgiyi ve çekmeceye attı! Bilginin bu kadar demokratikleştiği bir ortamda, benzer bir aleti bu sefer de Hans bilmem ne adında başka birinin geliştirmeyeceğini kim garanti edebilir? Onun da tutup bu bilgiyi B firmasına sattığını düşünelim. Ve diyelim ki, B firması da bu aleti üretip satış rekorları kırmaya başladı, A’nın sahip olduğu eski teknolojiye dayalı eski ürünü piyasadan sildi süpürdü! Ne olacak şimdi A’nın hali! O bilgiyi alıp da çekmeceye atarken bütün bunların başına gelebileceğini hiç düşünmeyecek mi peki o! Eskiden bilgiyi çekmeceye attın mıydı ya iş bitiyordu. Çünkü üretici güçler daha bugünkü kadar hızlı bir şekilde gelişmiyordu. Bilgi demokratikleşmemişti. Bilgiye ulaşabilenlerin sayısı sınırlıydı. Ve de en önemlisi, ulusal sınırlar içinde, ulus devlet gücünü kullanarak kontrol mekanizmasını çok iyi çalıştırabildiğin bir alanda olup bitiyordu bütün işler. Ulusal sınırların ötesindeki “dünya pazarları” denilen pazarlar ise nüfuz bölgeleriydi. Buralarda da zaten bilginin değil ulus devletin sözü geçiyordu!
İçinde bulunduğumuz küreselleşme çağında kendine fazla güvenmeyeceksin! En iyisi bende, onu ben üretiyorum, çünkü en yeni bilgilere sahip olan benim diyerek arkana bakmayı bıraktığın an’da bitersin bu çağ’da!.. Bill Gates, Microsoft’ta „tek bir şey bildiklerini” söylüyor; o da, „dört yıl içinde yaptıkları her ürünün piyasadan silineceği”! Ve ilave ediyor, “tek sorun, onu piyasadan silenin Mocrosoft mu, yoksa rakipleri mi olacağıdır”! Eğer Microsoft olursa şirket zenginleşecektir. Eğer rakipleri olursa Microsoft’un başı derde girecektir...
“Eski dünya düzeni” merkeziyetçi bir sistemken, “yeni dünya düzeni” adem-i merkeziyetçi bir sistemdir!...
Serbest rekabetçi kapitalist bir işletme sisteminin gereklerine göre varolan, örgütlenen bir şirketle, tekelci kapitalist bir şirket arasında yapısal olarak da çok büyük farklar vardır. Bu nedenle, bugün serbest rekabetçi işletme sistemine göre örgütlenmek zorunda olan küresel bir şirketin, yarın yapısal bir değişikliğe uğrayarak tekelci bir sistem haline gelebileceğini söylemek çok zordur.Üretici güçlerin, bilgi üretimi sürecinin gelişmesini değil, tekel egemenliğini esas alan tekelci kapitalist bir şirket, yapısal olarak merkeziyetçi olmak zorundadır.Çünkü informasyon yukardan aşağıya doğru tek yönde akar böyle bir şirkette. Çevre, merkezin aldığı kararları uygulamakla yükümlüdür.
Serbest rekabetçi işletme sistemiyle çalışan küresel bir şirket ise, tam tersine, mümkün olduğu kadar demokratik olmak, karar verme mekanizmasını tabana yaymak zorundadır. İnformasyon, yukardan aşağıya olduğu kadar, aşağıdan yukarıya doğru da akabilmelidir böyle bir yapıda. Çünkü, „günümüzün olağanüstü hızlı, olağanüstü karmaşık, olağanüstü geniş küreselleşme sisteminde, sorunların çoğunu çözmek için gerek duyulan informasyonun büyük bölümü şirketlerin merkezlerinde değil, daha dış kademelerindeki insanların elinde bulunuyor.“
Tekelci bir örgütün „sorun çözme“ anlayışı-yöntemi „dikte etmekdir“. Demokratik bir ortamda olduğu gibi, etkileşerek sentez oluşturmak değildir. „İstenilen sonuç“ dikte edilerek elde edilir. İnformasyonu istediği gibi işleyen-değerlendiren merkez, yapılması gereken işleri belirler ve çevre de ancak kendisine verilen bu emirleri yerine getirmiş olur.
Müşteriyle olan ilişkilerde de aynı esasa uyulur. Müşterinin hangi malı, hangi fiyata alacağını ona dikte eden tekelci şirkettir. Serbest rekabet ortamında gelişen küresel-demokratik bir şirkette ise, her düzeyde elde edilecek sonuçlar karşılıklı etkileşmelerle, sürece demokratik „katılım“la gerçekleşir. Çevreden alınan informasyon şirket içinde her düzeyde işlenerek merkeze doğru gider, öyle ki, giderekten böyle bir merkezin varlığı bile tartışmalı hale gelir! Pratik olarak merkez, multiagent bir sistemde informasyon işleme sürecinin koordine olduğu bir „merkez“-instanz- haline gelir...
Buradan çıkan sonuç şu oluyor:
Bugün artık sadece informasyona ulaşmanın, onu işlemenin ve bilgi sahibi olmanın demokratikleşmiş olması açısından değil, küresel dağınık bir sistemin esas elementinin gelişmiş birey olması açısından da, tekelci-merkeziyetçi bir örgüt (ve bütün bunlardan oluşan “yeni bir dünya düzeni”) yapısını ayakta tutmak mümkün değildir. Küresel olarak örgütlü bir yapıda yerel sorunlar ancak yerel düzeyde karar verme yetkisine sahip gelişmiş bireylerle çözülebilir. Tekelci bir örgütlenmede ise bireyin hiçbir önemi yoktur. Herşey merkezde başlar ve orada sona erer. Şirket hakkındaki bilgilerin şeffaf olduğu, en alttaki bir görevlinin bile bu bilgilere dayanarak kendi çapında karar mekanizmasına katıldığı bir yapıyla, bu bilgilerin bir sır gibi saklandığı tekelci bir yapı arasında uçurumlar kadar fark vardır.
SONUÇ:
Küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkmaya başlayan “çok kutuplu yeni dünya düzeni” bir olgu, kimsenin isteğine bağlı olmadan gelişen, geri döndürülmesi mümkün olmayan objektif bir süreç. Özü itibariyle rekabetçi, adem-i merkeziyetçi bir yapıya sahip olan bu sistem, merkeziyetçi-tekelci ulus devletlerden oluşan “eski dünya düzeninin” içinde onun diyalektik anlamda zıttı-inkarı olarak gelişiyor. Onu, “yükselen Doğu” adı altında, Rusya-Çin gibi gene eski dünyanın içinde yeralan bir grup ulus devletlerden oluşan bir birlik olarak tasavvur etmek doğru değildir.
Küreselleşmeyle birlikte ulus devletlerden oluşan eski dünya düzeni bir bütün olarak değişiyor. Tamam, bu değişim öyle birden bire, bir anda olmuyor, bu açık! Eskiyle yeni uzun bir süre içiçe birlikte varolmaya devam edecekler. Burada önemli olan gelişmenin yönünü görebilmek ve artık “çok kutuplu” hale gelen dünyada eskinin içinde “yeni” alternatifler arayarak kendini gidipte illa birilerinin kucağına oturmak zorunda hissetmemek!
Bugün Türkiye’nin tarihsel gelişim süreci içinde oluşan bir yeri var. Siz bunu tutupta öyle “Doğu-Batı” falan diyerek bir anda değiştiremezsiniz. Buna gerekte yoktur zaten. Bir yandan varolan pozisyonunuzu muhafaza ederken, diğer yandan da artık “çok kutuplu” hale gelen geçiş döneminde bütün ülkelerle ona göre ilişkiler geliştirerek kendinizi bilgi üreten özgür bireylerin oluşturacağı “yeni bir dünya düzenine” hazırlayabilmeniz gerekiyor... Yapılması gereken budur... Yeniyi, eskinin içine sığdırarak, onu alternatif bir ulus devletler bloğu olarak düşünmek kimseye birşey kazandırmaz. Türkiye kendi tarihsel gelişme süreci içinde sahip olduğu mevzileri koruyarak daha ilerisi için mücadeleye yönelmelidir!..
[1]Hürriyet Gazetesi, 17 Ekim 2005
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023