Murat BELGE
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda ordu en önemli kurumdu. İkinci önemli kurumun da yargı olduğunu söyleyebiliriz. Polis elbette, her yerde olduğu gibi önemliydi ama, bu ikisinin talimatlarını yerine getiren fiziksel güç olarak önemliydi. Sistemin "kas" yapısı olarak düşünebilirsiniz: Beyin, kalp, karaciğer gibi değil.
Bunları bir araya getirdiğimizde (asker-polis ve adli mekanizma), Althusser'in yaptığı ayrımla, "devletin baskı aygıtları"nı tanımlamış (tadat etmiş) oluyoruz. Son analizde "şiddet" temelinde kurulmuş güçler bunlar. Max Weber'in tanımıyla toplumun "silâh kullanma" tekeline sahip kurumu olan devletin, bu silâhların fiilî sahibi olan güçleri. Türkiye Cumhuriyeti'nde düzen, öncelikle bu güçler üzerinde durdu.
Bir de, Althusser'in, "devletin ideolojik aygıtları" diye tanımladığı alan ve kurumlar var. Burada "devlet" kavramını kullanmanın ne kadar geçerli olduğu tartışılır. Ağırlıkla düşünce, ideoloji dünyasıdır burada kastedilen. Şüphesiz "eğitim," bu dünyanın bir parçası, önemli bir parçasıdır ve "eğitim sistemi ve örgütlenmesi" ile devlet burada bir rol oynar. ama ideolojiyi bütünüyle devletten üreyen bir şey olarak görmek bir abartma olabilir. Althusser örneğin "aile"yi de bir "ideolojik devlet aygıtı" olarak görüyor ki bu bana şüpheli görünüyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda, devlet, bu ikinci alanda zayıftı. Yani devlet toplumun tamamında, ideoloji üstünde bir denetim kuramamıştı.
Bunun başlıca nedenini şöyle açıklayabiliriz: Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı enkazı üstünde kuruldu. Daha ilk adımında bir "dönüşüm programı"ydı; batılı bir toplum olmak üzere bir cumhuriyet. Bu eğitimi almamış, bunun gerekli olduğuna ikna olmamış, hattâ çeşitli kesimleriyle böyle bir projeye muhalif bir toplum ve bir ideolojik yapı üzerinde kuruluyordu. Kısa zamanda yeni cumhuriyetin ilke ve amaçlarını topluma duyuracak ve toplumu ikna edecek maddî araçlardan, imkânlardan yoksundu. Öte yandan, burada sayamayacağımız nedenlerle "proje"ye muhalif olanların da eli armut devşirmiyordu. İslâmî değerlere oturan geleneksel ideolojik dünyanın (bu dinin yanısıra ahlâkı ve her türlü gündelik davranışı yönlendiren dünya görüşünü de biçimlendiren kocaman bir sistem) bu dönüşüm programına karşı bir direnç göstermesi doğaldı.
Ancak, devleti kuran güç kendi ideolojisinde kararlı ve bunu topluma benimsetmekte ısrarlıydı. Bunun için kurduğu kurumlar (örneğin, Halkevleri) istendiği kadar etkili olamadı. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin aynı coğrafya üstünde yaşayan iki farklı millet olma görüntüsü bir türlü değişmedi.
Yazıya, belli başlı kurumları sayarak başladım. Bugün asıl konum, bu kurumların "yeniden-üretim mekanizmaları." Toplumsal kurumlar da, canlı organizmaları andıran bir biçimde, kendilerini yeniden üretmek zorundadır. bu, loncalardan, "usta-çırak" ilişkisinden beri bildiğimiz bir şey. Çağdan çağa biçimler değişiyor ama temel değişmiyor: Yapılan işin mahiyeti, amaçları ve bunu yapmanın yöntemleri ocak içinde kuşaktan kuşağa aktarılıyor, öğretiliyor. Bir nedenle öğrenemeyenler eleniyor. Öğrenenlerle ocak devam ediyor.
Bir aşamada Türkiye'de bu anlattığım misyona daha uygun bir biçim olan "tek-parti rejimi"nden çok-partili seçime dayalı bir parlamentarizme geçiş, bu gibi konularda karşılıklara yol açtı. bir misyonla kurulmuş devletin kurucu kadroları, yukarıda söylediğim gibi, toplumun ideolojisini istedikleri şekilde denetlemeyince, kendi ideolojileri sertleşiyor, katılaşıyor. Bir yandan, siyaset sahnesine, istenen eğitimden geçmemiş, hattâ o eğitime muhalif ögelerin girmesi, (en genel ifadesiyle bütün seçmen yığınını düşünün), devletin kuruluş felsefesini tehdit edebiliyor. Bilanço ortada: 1950'de çok-partiye geçişle iktidar değişiyor; on yıl sonra ilk darbe. "Memleketin sahipleri" seçimin getirdiği sapmayı düzeltiyor. Ve sonra on yılda bir bir darbeyle yolumuza devam ediyoruz.
Bu yeni koşullarda devletin temelini oluşturan baskı aygıtlarının kadrolarını meydana getiren bireylerin devletin temel felsefesine sadakatları daha da fazla önem kazanıyor. Bu da, "kurumların yeniden üretimi" sürecinde ko-optasyon ilkesini güçlendiriyor. Ne demek bu? Kurum, kendini devam ettirecek kadroları, kendi kurum-içi teamül ve değerler, ilkeler çerçevesinde, kendisi seçer. bu bir "seçim"den çok bir "ayıklama" sürecidir.
Bir "kulüp" düşünelim: "Abdülhak Hamid'i Sevenler" kulübü olsun. Bu kulüp üyeleri Abdülhak Hamid'i sevme çerçevesinde etkinlik yapmaya ve bunları iyi yapacağına inandıkları kişileri yönetime seçmeye sittin sene devam edebilirler. Kimsenin uzun boylu itirazı olmaz.
Ama söz konusu olan kurum "Abdülhak Hamid'i Sevenler Kulübü" değil de, söz gelişi, Anayasa Mahkemesi olunca, iş değişir. Çok-partili rejime geçmişiz. Partiler var, farklı parti ideolojileri var. Farklı hedefler var. Anayasa Mahkemesi'nin üyelerinin seçiminde siyasî otoritenin payı olmalı mı, olacaksa ne kadar olmalı?
Türkiye Cumhuriyeti'nin "darbeler tarihi"ni başlatan 27 Mayıs devletin kuruluşu misyonunun bozulmadan devamı için, "jüristokrasi" diyebileceğimiz bir sistem getirmişti. Çok-partili sistem devam edecekse (ki bazı nedenlerle öyle olmak zorunda), denetim altında tutamayacağımız bir seçmen kitlesi var ve kuruluş değerlerimiz her an gürültüye gidebilir. O halde, bu tehlikeye karşı güçlü bir yargı denetimi getirelim. Böylece kuruluş yıllarının güçlü yürütme olması için "kuvvetler ayrılığı"nı kenara iten bir anayasal düzenden, bu anlattığım türden "defansif" bir kuvvetler ayrılığı getiren bir anayasal düzene geçildi.
Bu dönemle birlikte Türkiye'de siyaset çeşitlendi ve hızlandı. Bu da, bozulan rotayı düzeltme mazeretiyle yapılan darbeleri sıklaştırdı vb, vb.
12 Eylül bir dönüm noktasıdır. 12 Eylül her alanda merkezileşmeyi güçlendirme ve her alandaki kararlarda ordunun payını genişletme girişimiydi. Yargı gibi sadakatına güvenilir kurumlarda ko-optasyonu takviye etti; üniversite gibi, denetim sağlamakta güçlük çekilen kurumlarda merkezi siyasî otoriteye daha fazla müdahale imkânı sağlandı ("rektör seçimi" kurumunu düşünün).
12 Eylül'ün restore etmeye çalıştığı düzen, otuzların Türkiye düzeniydi. O yıllarda tek-partinin oynadığı rolü ordu üstlenecek, görünürdeki "çok-parti" rejiminin gerisinde toplumun yönünü o belirleyecekti (Cumhurbaşkanı'na verilen yetkileri de düşünün).
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine uymayan her türlü ideoloji (öncelikle sosyalist düşünce) kazındı. Kurumlar buna göre yeniden elden geçti ve...
28 Şubat gibi çeyrek darbelerden de sonra 2002'de AKP seçim kazanarak iktidara geldi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi kendisinin tepede oturduğu ve alttaki toplumu kendine benzetmeye çalıştığı (ve beceremediği) bir düzen içinde yaşamaya iyiden iyiye alışmıştı. Bu felsefenin "tehlike" olarak, "tehdit" olarak algılandığı şey, aşağıdan gelecek şeydi. Bütün tedbirlerini buna göre almıştı. Gayretlerine rağmen, İslâm kanalını tıkamakta sosyalizm kanalında olduğu gibi başarılı olamamıştı.
Bu "kuruluş ideolojisi"nin kendi sağı ve kendi solu vardı (tabiikendine göre tanımlanan bir "sağ" ve bir "sol"-gerçek anlamda ise "iki sağ"). 2002 ve onu izleyen seçimler bu "kuruluş ideolojisi"nin kendi "sağ" versiyonlarıyla bile artık toplumu kavrayamaz hale geldiğini gösterdi. (AP çizgisinin de, ANAP çizgisinin de geldiği yeri düşünün).
2002'de AKP iktidara gelince, "vesayetçi" dediğimiz "ancien régime"den evrensel bir demokrasiye yol alma imkânını da eline geçirmiş gibi oldu. Ama AKP kendisi (ya da tartışılmaz önderi) bu imkânı kullanmak istemedi. Çünkü o da kendi diktatörlüğünü kurma iradesiyle hareket ediyordu. "Evrensel demokrasi" falan gibi nesnelerle işi yoktu.
AKP de bir "proje" ve "misyon" partisi. TOKİ inşaatlarının ya da kullanılmayan köprü projelerinin yanısıra, yeni ve yerinde deyimle "dindar ve kindar nesiller yetiştirme" misyonu var. Bu aşamada, kendi kadrolarını bir yandan yetiştirmek, bir yandan yerleştirmek derdinde. Henüz yetişmeden yerleştirilmiş kadrolarının sakarlıklarına, cehaletine, kaba sabalığına göz yummaya kararlı. "Bazı saçmalıklar yapabilirler, ama zamanla öğrenirler."
Bu kadrolar yerleştikten sonra (orduda, yargıda, poliste, eğitim aygıtında) kurumların kendilerini yeniden-üretme yöntemlerini yeniden ko-optasyona bırakabilir AKP. Çünkü nasılsa ko-optasyonu güvenilir kadrolar yapacaktır. Ama büsbütün boş bırakmak olmaz, çünkü kimseye çok fazla güvenmeye gelmez. Dolayısıyla, her şeyin tepesinde, her şeyi gören ve her şeye müdahale etme hakkına sahip bir "tek-adam" iktidarını kurumlaştırmak gerekir.
15 Temmuz ne idüğü belirsiz darbe girişimi bu yeniden-yapılanmanın uvertürü olacak temizlik-tasfiye harekâtına büyük bir imkân açtı; son derece elverişli bir zemin yarattı. "Elverişli zemin" derken, bu olayı izleyen OHAL'li baskı, tasfiye ve "istibdat" döneminin yasal dayanakları olduğunu söylemek istemiyorum. Ama zaten epeyce bir süredir yapılan işlerin yasal dayanağı olmayan bir tuhaf evreden geçmekteyiz. Darbe girişimi iktidara, meşruiyeti çiğnemenin meşru olduğu bir yeni evrenin kapısını açtı.
Kral XV. Louis "Benden sonra tufan" ("après moi le déluge") sözüyle tarihe geçmişti. Tayyip Erdoğan, "Tufandan sonra ben" diyor.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025