Osman CAN
Demokrasilerde anayasa toplumsal talep, toplum güvenliği, adalet ve özgürlük ihtiyaçları konularına cevap verebilen ve bu bağlamda kendini meşrulaştırabilen bir devletin şemasıdır.
Bu bağlamda adaletin birincil muhatabı ve konusu bir bütün olarak sistemin kendisidir. Sistemin kendisi demokratik değilse, sadece adalet teşkilatı adaletin garantisi olamaz. Zira adalet teşkilatı sadece “yargısal karar” veren bir mekanizmadır. Öncesinde adaletsiz sonuçlara yol açma potansiyeli bulunan bir devlet iktidarı, yani yürütme ve kısmen de yasama vardır. Dünya tarihi anlatılırken genelde “adil yargıç”tan değil, “adil hükümdar”dan söz edilmesi bu yüzden boşuna değildir. Zira adil bir yargıç ihtiyacı, adil olmayan bir hükümdar varsa ortaya çıkar.
İkinci olarak da yargı teşkilatının verdiği karar, yine devlet mekanizması tarafından icra edilmez veya infaz edilmezse, bu kararın yine herhangi bir hükmü olmaz.
Bu yüzden sistemin demokratik olarak denge ve denetim mekanizmasıyla donatılmış olması ve yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu sistem içinde kendi alanlarıyla sınırlı işlev üstlenmiş olması hayatidir. Yargının siyasallaşması hem siyaseti hem de yargıyı bitirir.
Yargının siyasallaşmasını tespit etmenin yolu nedir? Buna verilecek pek çok cevap olabilir. Ancak en doğru ve sağlaması yapılabilecek cevap şudur: Eğer yargıç yargılama yaparken, herhangi bir siyasal nedene dayalı olarak, yasal sınırların dışına taşıyorsa, anayasanın veya yasaların açıkça yasakladığı bir eylemi “serbest”, serbest bıraktığı bir eylemi de “yasak” hale getiriyorsa, siyasallaşma başlamış demektir. “Siyasal neden” tespit edilemese de, yasal sınırlar dışına taşma kolaylıkla tespit edilebilir.
Siyasallaşma, yargıcın bir siyasal ideolojiye veya siyasal bir dünya görüşüne sahip olması demek değildir. Öyledir dersek, siyasallaşmamış yargıç bulmak mümkün olmaz. Her bir yargıç siyasal bir görüşe sahip olabilir, ancak önemli olan yasaların çizdiği çerçeve dışına taşmamaktır. Yorum kurallarını ihlal etmemektir.
Erkler ayrılığı dediğimizde, yasama, yürütme ve yargının eşit ve aynı iktidar gücüne sahip olduğu anlamına gelmez. Örneğin yargı bağımsızdır, ancak bu yargıcının yasadan ve kurallardan bağımsız olduğu anlamına gelmez. Yargıç bağımsızdır, ancak yasamanın ortaya koyduğu irade çerçevesinde hareket eder, o iradeye bağlıdır.
Kötü yargının yol açtığı yıkımlardan biri tam da bu ilişkinin bozulduğu yerde karşımıza çıkıyor. Yargı yasama iradesini tanımayıp, Meclis hangi kanunu çıkarırsa çıkarsın yine kendi bildiğini okumaya devam ettiğinde, bağımsız davranmış olmaz. Aksine anayasayı ve yasaları ihlal etmiş olur. Çok daha önemlisi kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı davranmış olur. Siyasallaşma budur.
Yıkım burada kendini gösterir. Zira yasama organı her defasında yargıcın bu hukuk tanımazlığını yeni yasalar çıkarmak suretiyle aşmaya çalışır. Yargıç direndikçe Meclis yargıca tanınan takdir yetkisini ortadan kaldırma noktasına kadar gider. O noktaya kadar gitmek zorunda; zira toplumsal sorunları çözme ve taleplere cevap verme fonksiyonu yargıya değil, daha çok yasama ve yürütme gibi siyasal alana ait bir fonksiyondur.
Peki bu döngünün sonucu nedir?
Bu döngünün sonucu bireysel adaletin imkânsızlaşması, toplumun güvenlik ihtiyacının karşılanamaması ve siyasetin toplumsal dinamiklere uyum sağlama kapasitesinin zayıflamaya başlamasıdır.
Adalete güvenden zaten eser kalmaz.
Balyoz Davası’nın sonucu ile peş peşe çıkarılan yargı paketleri arasındaki ilişkide bu döngünün etkisi yok mu?
Devam edeceğiz.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- HDP iddianamesi: Kapatma çok zayıf ihtimal
24.03.2021 - Mesele Rektörlük Seçimi Değil: Kaybediyoruz, Hepimiz!
9.01.2021 - Affet, Sevgili Adalet Ağaoğlu!
20.07.2020 - Avukatlık Kanunu Değişiklik Teklifi
12.07.2020 - Almanya Anayasa Mahkemesi Kararı: Hükümet, kamu imkanlarını kullanırken tarafsız davranmalı!
23.06.2020 - Berberoğlu, Güven ve Farisoğulları için çıkış yolu var mı?
20.06.2020 - TBMM’nin Tükenişi-Berberoğlu Vakası
20.06.2020 - 31 Mart Seçimleri: Sorunun yapısal temelleri
24.04.2019 - Anayasal düzenin temel tercihlerine dokunulmuyor
18.01.2017 - Sokak ve demokrasi
1.02.2015
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Mirza Arabacı
Barışı sadece para,zenginlik,büyüme,bölgesel-küresel güç olarak görenlerin,demokrasiden ne anladıkları çok açık!Son örneği dün İstanbulda yaşandı.Evet barış çok iyiBarışı savunmayan bir insanı tahayyül edemiyorum.Lakin barış sözcüğünün arkasına sığınarak ülkede yaşatılan vahşetimazur göstermeye çalışanları hiç ama hiç anlamıyorum...
celal demir
ergenekoncuları,milliyetçileri,statükocuları,barış ve demokrasi düşmanlarını sevindirdiniz...bravo,helal olsun size...üstelik bu kadar basit nedenlerle...yazıklar olsun size...