Sezin ÖNEY
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının Türkiye’yi bağlayıp bağlamadığını sorgulamak, aslında Türkiye ile Avrupa’nın ilişkisini temelinden değiştirmeyi, yeniden kurgulamayı tartmak demek. Diğer bir deyişle, AİHM kararlarının aleyhine karar verilen ülkeyi “bağlamadığını” öne sürmek, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nden de vazgeçmeyi göze almak demek.
Öncelikle, “AİHM kararlarının bağlayıcı olduğu”, Mahkeme’nin kendini tanıtan el kitapçıklarında bile yer alan en temel, basit bilgilerden biri. “50 Soruda AİHM” gibi, Avrupa’nın en üst düzey yargı kurumlarından birini hiç bilmeyenlere tanıtmayı amaçlayan kitapçıklarda bile açıkça yazdığı üzere:
“İhlal bulan kararlar bağlayıcıdır. Muhattap, devletlerdir ve kararların gereğini yerine getirip, kararları infaz etmekle yükümlüdürler. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, kararların icrasını izlemek; özellikle de, başvuranların uğradıkları zararlara karşılık kendilerine verilmesi öngörülen tazminat miktarlarının ödenmesini sağlamakla görevlidirler.”
Şu söylenebilir: AİHM kararları, taraf ülkeleri bağlamakla beraber, elbette bu kararlara uymamak da bir seçenektir -ancak, sonuçlarına katlanmak koşuluyla... Eğer ki, AİHM kararları “yok sayılırsa”, o zaman Avrupa kurumları da, söz konusu ülkeyi “yok saymaya” başlar. Sonuçta, AİHM’nin tutup da, kararlarına uymayan ülkelere atom bombası atacak hali yok -fakat, AİHM ile inatlaşma, Türkiye için “nükleer” etkisi yaratabilecek bir zıtlaşma sürecinin başlamasına neden olabilir.
Denebilir ki, AİHM kararlarına uymayan mı yok? Şimdiye kadar ne gibi bir yaptırımla karşılaştılar ki, şimdi Türkiye karşılaşsın? Hele ki, “mülteci kartını” elinde tutan, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in hep son dakika jokerini uzattığı Türkiye mi bir yaptırıma maruz kalsın?
Haksız mı Ankara'da yapılan hesap?
AİHM’nin mahkumların oy verme hakkının ihlal edildiğine hükmeden 2005 tarihli “Hirst/Birleşik Krallık” davasına yönelik kararının, “en hafif biçimde uygulanmaya konması”, neredeyse 15 yılı bulan bir süre almıştı. Üstelik de, kararı uygulamayı reddeden, demokrasinin beşiği kabul edilen bir ülkeydi. 2012’de dönemin Britanya Başbakanı David Cameron, AİHM’ye hitaben Strasbourg’da yaptığı bir konuşmada “Mahkeme, ulusal düzeyde ele alınabilecek sahte davalara karşı kendini tam olarak koruyabilmelidir” diyerek Hirst/Birleşik Krallık davasını küçümsemişti.
Ama işin şurası da var...
Bugün, David Cameron siyasetten “erken emekli” oldu; unutuldu gitti. Selefi Theresa May, 2016’da ülkesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olmaktan çekilmesi gerektiğini düşündüğünü söylemişti. May de silindi gitti. Birleşik Krallık, yaklaşık bir hafta sonra Brexit ile Avrupa Birliği’ne veda edecek olmanın sancısını yaşıyor.
Bir de Avrupa Birliği dışından AİHM ile çatışan örneklere bakalım:
AİHM’nin 2010 tarihli, Moskova’da “Onur Yürüyüşü”nün yasaklanmasını konu eden Rusya/Alekseyev davasının kararı da hâlâ uygulanmaya konmadı. Dahası Rusya, LGBTİ+ kesimine yönelik hak ihlallerini arttırarak sürdürüyor. Dava, AİHM’ye gittikten sonra Onur Yürüyüşleri Moskova’da “bir asırlığına” yasaklandı.
Rusya’nın AİHM’ye karşı “bizi bağlamaz” tavrını sergilediği ne ilk dava, ne de sonuncusu Rusya/Alekseyev oldu. Ancak, bu gibi davalar, AİHM ve Rusya arasında kırılma yaratacak büyüklükte restleşmelerden çok “ayak sürüme” biçimindeydi.
Rusya’nın en büyük gaz ve petrol şirketi Yukos’a, 2004-2007’de “vergi kaçakçılığı” başta olmak çeşitli suçlamalarla el konulması ve sonunda şirketin iflas ettirilmesi konusu da, AİHM’ye giden davalardandı. Yukos’un iflasına giden süreci, en büyük hissedarı ve yöneticisi Mikhail Khodorkovsky’nin Kremlin ile ters düşmesi ve Devlet Başkanı Vladimir Putin’e muhalif olması tetiklemişti. 2014’te AİHM, Rusya’yı Yukos hissedarlarına 2 milyar Euro’ya yakın tazminat ödemeye mahkum etti.
İşte bu dava, AİHM ile Rusya’nın arasındaki asıl kırılma noktası oldu.
Rusya’da, 2015’te yerel mahkemelerinin kararlarının AİHM’ninkilerin üstünde olduğunu öngören bir kanun yasalaştırıldı; 2017’de de Yukos tazminatını ödemeyi tamamen reddetti.
Tabii, bu arada Rusya ve Avrupa arasında çok büyük bir kırılma yaşanmıştı: 2014’te Kırım’ın ilhâkı. Bu sebeple, Rusya’nın Avrupa Konseyi’ndeki oy hakkı alınmıştı.
2019’da, Rusya ile diyalog penceresini açık tutmak isteyen Fransa ve Almanya’nın ortak inisiyatifinin de etkisiyle, Rusya’ya Avrupa Konseyi’ndeki oy hakları geri verildi.
Bu örneğe Ankara’dan bakınca, “biz de yapabiliriz” diye düşünmek herhalde, “2+2” kadar basit bir denklem gibi geliyor.
Son dönemde Karabağ Savaşı üzerinden iyice bütünleşilen Azerbaycan’ın da, AİHM ile, neredeyse Avrupa Konseyi’nden atılmaya gidecek ölçüde restleşmesi örneği de var -ki, bu konu üzerinde başka bir yazıda ayrıca duracağım.
Ancak, Türkiye, ne Rusya ne de Azerbaycan.
AİHM de, dünyanın en eski ve köklü bölgesel mahkemelerinden biri. 1959’dan beri, insan hakları alanında içtihat oluşturuyor ve Avrupa Konseyi üyesi olark tarafı olup da mahkum etmediği ülke de yok. Rusya ve Azerbaycan bile, hiçbir zaman AİHM ve Avrupa Konseyi’ne sırtlarını tamamen dönemediler; dönmediler.
Dahası, Türkiye ve Avrupa’nın çok yıpranmış olsa da, farklı tarihsel göbek bağları var. Bu bağlar da, taraflarca seçilerek, isteyerek, uzun zaman zarfında oluşturulmuş.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın kendisi web sayfasında, övünçle Avrupa Konseyi’nin “kurucuları” arasında olduğundan bahsediyor:
“Türkiye AK’nın kurucu üyeleri arasında sayılmaktadır. AİHS’nin denetim sürecine bireysel başvuru hakkını 1987’de ve AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini 1990’da kabul etmiştir. Ülkemiz, ulusal düzeyde yürütülen reform çalışmalarında, Sözleşme hükümlerini ve Mahkeme içtihadını temel almaktadır. Anayasa Mahkemesi de, AİHM kararlarının ulusal yargı sistemimiz tarafından esas alınmasını öngören bir karar kabul etmiştir. Gerçekte AB’nin Kopenhag kriterleri olarak tanımlanan demokrasi ve insan hakları ölçütlerinin temeli de büyük ölçüde bu Sözleşme hükümleri ve Mahkeme içtihadıdır. Dolayısıyla, bu ölçütlere uyum ile esasen AB’ye üyelik hedefinden kaynaklanan yükümlülükler de yerine getirilmiş olmaktadır.”
Sadece Dışişleri’ninki değil, Türkiye’nin valilikler de dahil olmak üzere pek çok resmî makamlarının internet sitelerinde Avrupa Konseyi ve AİHM’ye gayet pozitif atıflar yer de alıyor.
Yalnızca Avrupa Konseyi değil, Avrupa Birliği’nin kendisiyle bağlarını kesmeyi göze almak, Türkiye için o kadar kolay mı? Avrupa ile bağlarını, tamamen pragmatik alışverişe bağlamış bir Türkiye’nin, ne devletinin ne de toplumunun hiçbir şey kaybetmeyeceğini söyleyebilir miyiz?
Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilişkilerini, ABD’de 20 Ocak’ta göreve başlayacak Joe Biden yönetimine endeksleme kararı aldığından bahsetmiştik.
Kırılgan ve kartların yeniden dağıtılacağı bir üç ay var Türkiye’nin önünde; 2021 Mart’ı Nisan’ına değin...
10-11 Aralık’ta AB için 2020’yi kapatma ve 2021’in ilk gündem maddelerini oluşturma zirvesinden çıkan kararlardan birini şöyle özetlemiştik:
“Türkiye-AB ilişkilerinin sapacağı rota için ABD’de Joe Biden’ın başkanlık görevini devralması ve Washington ile ilişkiler de dikkate alınacak. Yani, AB-Türkiye ilişkileri, ABD-Türkiye ilişkilerine endekslenecek.”
Uluslararası ilişkiler boyutunu geçelim: Bir de, Türkiye devleti ve toplumu açısından bakalım konuya...
AİHM, son kertede; Türkiye’nin taraf olduğu günden bu yana, devlete kendi içinde temizlenmeyi ve aşırı noktalara giden-hatta devletin, iktidarların varlığını tehlikeye atacak hak ihlallerinden kurtulmayı sağlamadı mı? Eksikliklerine ve bana kalırsa hiç de “ilerici” bir mahkeme olmamasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti devleti yargısı için bir nevi “Kuzey Yıldızı” gibi pusula görevini görmedi mi?
İnsan hakları ihlallerinin aslında, insan haklarının kendisinin olabildiğinden daha eşitlikçi bir yönü var: Bir kere ihlallerin önü alınmadı mı, herkes kendini eninde sonunda hedefte bulabiliyor. Herkesin hakkı bir şekilde yeniyor.
Pusulasını şaşırmak isteyene son kertede kimse engel olmaz; her şey bir seçimdir. Seçimler yapılır, sonuçlarına da katlanılır.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024