Tayfun Atay
40 yıllık arkadaşım Can Dündar’ın davetiyle oldu bu.
Can, Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni olarak göreve başlar başlamaz beni hem popüler kültür hem de din-siyaset-kültür ilişkisi üzerine yoğunlaşacak katkılarda bulunmam için gazeteye çekti.
Geldiğimin üçüncü ayında da bir yazı dizisi istedi benden… İktidarını “dinbazlık”la toplumsal rızaya dönüştüren bir partinin, cemaatler ve tarikatlarla “al takke ver külah” halde memleketin kaderine hâkimiyeti üzerine sosyal-antropolojik bir “röntgen” çekip tahlillerde bulunmam için… Böyle bir çalışmanın 7 Haziran 2015 seçimlerine giderken ilgi çekeceği, hatta gündem oluşturabileceği düşüncesiyle…
23 Mayıs 2015’te başlayan “Parti Tarikat Cemaat” yazı dizisi 7 gün sürdü. Dizinin son bölümünün yayımlandığı 29 Mayıs günkü gazete, aynı zamanda Can Dündar imzalı “MİT Tırları” haberi sekiz sütuna manşet ve “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” başlığıyla çıktı.
***
O günden itibaren korkunç bir iktidar gadri altında, kâh Silivri bahçelerinde ve görüşmelerinde, kâh Çağlayan koridorları ve duruşmalarında akıp giden bir cehennem hayatı içinde bulduk kendimizi.
Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmadı.
Tabii ki farklı dozlarda; kimimiz çok derinden, adeta bıçağın (kemiğe değmek ne kelime!) kemiği delip geçtiği bir eza ile; kimimiz de yakınlarının, arkadaşlarının, meslektaşlarının haksız yere kendilerinden kopartılmış olmasının üzüntü ve endişesi ile bu zulüm sürecini deneyimledik.
Kabaca özetlemek gerekirse, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmalarıyla başlayan ve Can’ın hayatına kastedilmesine yol açacak derecede resmi kışkırtmalarla katmerlenen;
15 Temmuz “Dabbe”si ardından da Akın Atalay’ın icra kurulu başkanlığı ile Murat Sabuncu’nun yayın yönetmenliğinde sürdürdüğümüz gazeteciliğe yönelik mesnetsiz suçlamalarla 12’si tutuklu 15 arkadaşımızın yargılanmalarıyla devam eden;
Nihayetinde vicdanları yaralayan, adaleti karartan kararlar ve bunların üst mahkemelere taşınmasıyla bugünlere kadar gelen bir süreçtir bu...
***
Yaşananların sonucu net: Kimi aylarca, kimi bir yılı aşkın süre mahpus tutulup özgürlüklerinden koparılmış arkadaşlarımız…
Sevdiklerinden, canlarının yongalarından koparılmış arkadaşlarımız…
Neşelerinden, sevinçlerinden, sağlıklarından koparılmış arkadaşlarımız…
Ve tabii sürecin bir noktasında, 7 Eylül 2018’deki gazete yönetim değişikliği ardından bizim de Cumhuriyet’ten kopuşumuz var.
Gel gelelim biz Cumhuriyet’ten kopsak da Cumhuriyet bizden hâlâ kopmadı! “Resmiyet”, buna izin vermiyor!..
İşte o yüzden, yerel seçim sonrası süreçte ülke çapında inandırıcılığını iyiden iyiye yitirmiş iktidarın taptaze bir “müjde”siyle karşı karşıyayız biz: Tarihe adalet adına yüz kızartırcasına geçecek bir mahkeme süreci sonunda 5 yıla kadar cezaya çarptırılmış sekiz arkadaşımıza; Güray Öz, Emre İper, Musa Kart, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Bülent Utku, Kadri Gürsel ve Önder Çelik’e, istinaf mahkemesinde onaylanan cezalarının UYAP’a yüklenmesiyle cezaevi yolu gözüktü bugün, yarın, öbür gün!..
***
Kritik nokta şu ki bu isimlerinin hiçbirinin şu anda Cumhuriyet Gazetesi ile bir bağı yok.
Onlar da ben de ve başka bir dolu isim de 7 Eylül’de vakıf ve gazete yönetim değişikliği sonrası gazeteden koptuk.
Cumhuriyet Gazetesi Davası’ndan hüküm giyip şimdi infaz edilen ama Cumhuriyet’ten kopmuş bir yumak iyi insan söz konusu.
Bir de onlar sanık olarak savcı ve hâkim karşısında canla başla, yüreklice, alınları ak, göğüsleri dik savunma yaparken, tanık olarak savcı iddianamesini, hakim kararlarını besleyenlerin denetim ve yönetiminde bir “Yeni Cumhuriyet” var.
***
İşte böyle bir şey!..
Cumhuriyet’ten kopmuş olsalar da Cumhuriyet’in “Gazetecilik” adına onuru ve yükü hâlâ omuzlarında olarak kimi hapse, kimi de hapis yolu gözlemeye koşulu yaşam sürenler var aramızda…
Bugün saat 12’de İstanbul Barosu’nun İstiklal Caddesi’ndeki binasında onlarla birlikte “Cumhuriyet Gazetesi Davası”nın (aynı şekilde “Cumhuriyet’siz” kılınmış) diğer sanıkları ve avukatları basın açıklaması yapacaklar.
Sonra da koptukları/koparıldıkları gazetenin tarihine hiç kuşkusuz büyük bir onur nişanesi olarak geçecek gazetecilik pratiğinin bedelini an itibarıyla en ağır şekilde ödemek durumundaki arkadaşlarıyla, onları ceza evine uğurlamadan önce son bir kez kucaklaşıp helâlleşecekler.
Arkadaşlarımla kucaklaşmak ve onlara “Uğurlar olsun!” demek üzere ben de orada olacağım.
Eğer insanın iyiliğinden, doğruluğundan, güzelliğinden hâlâ ümidi kesmeyenlerdenseniz, lütfen siz de orada olun!..
Sonrası mı?..
Sonrası malûm; elbette devam edecek.
Aynen, Nâzım’ın “vatan hainliği” nasıl devam ettiyse…
“Eski Cumhuriyet”in “yeni mi yeni cezaları” da devam edecek!..
Kılıçdaroğlu’na saldırı
Cumhuriyet Gazetesi Davası’yla ilgili yukarıdaki yazıyı kaleme alma sürecinde haberdar oldum Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik Çubuk’taki saldırıdan… Ve bu yazıyı zor bitirdim!..
Daha doğrusu “Çubuk Linç Girişimi”ni değerlendirecek bir başka yazı yazıp yazmama arasında gittim geldim.
Yine de bu yazıyı yazmaya devam edip sona yaklaştığımda bu defa Devlet Bahçeli’nin, “Ne işin vardı senin orada Kılıçdaroğlu?” demeye getiren korkunç sözleri de düştü önüme…
Ülkenin Cumhurbaşkanı’ndansa ana muhalefet liderinin maruz kaldığı linç girişimine karşı ne bir kınama ne de Kılıçdaroğlu’na yönelik bir “Geçmiş olsun” mesajı geldi bu yazı editör masasına gönderilene kadar…
Bir tarafta Çubuk’ta, akla bu ülkenin yakın tarihinden Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı getiren kalabalıklar…
Diğer tarafta İstanbul-Maltepe’de, Ankara-CHP Genel Merkezi önünde toplanmış kalabalıklar…
“Örtülü faşizm”i yaşadığı da “açık faşizm”in ayak seslerinin duyulduğu da söylenebilecek, ortasından “iki ayrı toplum”a yarılmış bir ülke…
“Kutuplaşma”ya oynayarak iktidar bekası peşinde olanların, ektiklerini biçtiklerini düşündüren bir sivil-faşizan şiddeti, kaybettikleri seçimin öfkesi eşliğinde hiçbir kaygı duymaksızın neredeyse meşrulaştırırcasına sarf ettikleri, insanı alabildiğine karamsarlığa sevk eden sözler…
Ve kutuplaşma siyaseti karşısında “melezleşme” seçeneğini hayata geçirme yolunda birleştirici-kucaklayıcı mahiyette 16 milyonluk bir mega şehrin bütününe yönelik, iyimserliği teşvik eden mesajlar…
Tam bir, “Yaprak döker bir yanımız//Bir yanımız bahar bahçe” tablosu…
Çarşamba günü irdeleyelim!..
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019