Ümit KIVANÇ
Mevcut koşullarda, ülkeyi kimin yöneteceğini belirleyebilecek herhangi bir seçimin yapılmayacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Yapılırsa, bu, Lider’in mevcut ittifaklarının kalıcı iktidar için yetmemesi, yeni destekler aranması durumunda, bir nevi taviz ve yeniden onay alma hamlesi niteliğinde olacak, asla adil ve dürüst seçim özellikleri taşımayacak.
Cumhurbaşkanı, CHP Genel Başkanı’na, “Sen kendi işine bak!” dedi. Kemal Kılıçdaroğlu, seçilmiş (AKP’li) belediye başkanlarının aynı zamanda devlet başkanı da olan parti lideri eliyle görevlerinden atılmalarına tepki göstermişti; Tayyip Erdoğan buna kızdı. İşin iki yanı var, ikisi de birbirinden sinir bozucu.
Hayır, ülkede solunan havayı birbirimizin üzerine püskürteceğimiz zehirli gaz haline getirmeye, böylece toplumdaki bölünme, kutuplaşma ve karşılıklı cepheleşmeye büyük katkısı olan siyaset üslûbu, bunlardan biri değil. Onun üzerinde duramayacağım. Soluğu içeride almamak için, cumhurbaşkanının üslûbu hakkında gerekeni söyleyemiyoruz.
İki yan derken, bir tarafta Kılıçdaroğlu’nun demokrasiye, seçmen iradesine sahip çıkma amaçlı, çok ama çok gecikmiş ve ‘seçmen iradesi’ kavramını anlamsızlaştıracak ve geçersizleştirecek şekilde özenle sınırlanmış performansını, öbür tarafta Tek Adam’ın neleri başkalarının karışamayacağı, kendi ‘işi’ olarak gördüğü meselesini kastediyorum.
NELER CHP’NİN ‘İŞİ’ DEĞİLDİ?
7 Haziran 2015’te bu ülkede genel seçimler yapıldı, bir sonuç doğdu. Tayyip Erdoğan, bir tür devlet koalisyonu oluşturdu, beraberce seçim sonuçlarını geçersiz kıldılar. Bu, millî iradeye vurulmuş muazzam bir darbeydi. Kemal Kılıçdaroğlu ve partisi bu hamleye katıldı. O yılın 1 Kasım’ında yeni seçimlerde aynı sonuç doğmasın diye iç savaş ortamı yaratıldı. Devletin, resmî emir altında bulunan, yasal çerçeve içerisinde davranmakla yükümlü güvenlik kuvvetleri, üniformalarıyla duvarlara ırkçı sloganlar yazdılar, ölümlü bir oyunda rakiplerini alt etmiş takım gibi davrandılar, akıl almaz insan hakları ihlalleri yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu ve partisi bu ‘harekât’a da ses çıkarmadı, belli ki bu onların ‘işi’ değildi. Şehirlerin yakılıp yıkıldığı, ülkenin bir bölümünde doğrudan, öbür kısmında da dolaylı etkisiyle, yaratılan dehşet ortamı ve bunun yol açtığı travma, sağlıklı, güvenli, adil seçimlerin yapılmasına engeldi.
Bunu sorun etmek de Kemal Bey ve partisinin ‘işleri’ arasında değildi. Heyhat, 1 Kasım’da da Erdoğan, AKP ve faşizan-ırkçı siyaset ile devlet koalisyonunun arzusu tamamen gerçekleşemedi. Bunun üzerine, seçilmiş milletvekillerinin milletvekilliklerine el atıldı. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmaya, milletvekillikleri düşürülmeye başlandı. Kemal Bey ve partisine burada ‘iş’ düştü, onlar da gereğini yerine getirdiler. Önce altı, sonra beş milyon insanın oyunu alıp Meclis’e üçüncü parti olarak giren HDP’nin eş genel başkanları hapse atıldı. CHP liderinin ‘işi’ değildi, karışmadı. HDP milletvekillerine, bir içeri atıp bir bırakma, bırakıp akşamına veya ertesi günü veya birkaç gün sonra yeniden alma gibi, hakikaten katil soğukkanlılığıyla üretilmiş işkence şekilleri uygulanmaya başlandı. HDP ve BDP’li seçilmiş belediye başkanları görevlerinden alındı, yerlerine kayyımlar atandı, belediyeler altüst edildi. Bu başkanların bir kısmı da hapse atıldı. Bunların hiçbiri Kemal Kılıçdaroğlu ve partisinin ‘işi’ değildi, uğraşmadılar.
Belediye başkanları meselesi özellikle önemli. Zira Melih Gökçek’in gadre uğramasına millî iradenin çiğnenmesi bakımından fena içerleyen CHP genel başkanı, bundan önce tam yüz bir (101) belediye başkanına reva görülen muameleyi sorun saymamıştı. Sekizi ‘FETÖ’, doksan üçü PKK ‘iltisakı’ gerekçesiyle seçildikleri görevlerinden atılan, bir kısmı hapse konan belediye başkanlarının hali Kemal Bey ve CHP’nin ‘işi’ değildi.
Yani rastgele toparlanmış bu döküme şöyle bir göz atınca, Kılıçdaroğlu’na “Kendi işine bak” diyen Erdoğan’a hiç hak vermemek zor görünüyor. Yüz biri sorun olmamışken üçüyle niye uğraşıyorsun, değil mi?
PEK TEHLİKELİ BİR ‘İŞ’ TARİFİ
Öte yandan, Erdoğan’ın burada yaptığı ‘iş’ tarifi de, demokrasi, kurumlar, seçim, milli irade vesaire mevzularında elde kalan son kırıntıların da en küçük rahatsızlık duyulmadan yerlere saçılacağını, üzerlerinde tepinileceğini gösteriyor. Haydi demokrasi aslında bünyemize uymayan, dışarıdan dayatılmış, İslamcısı, laikçisi, mecburen katlandığımız bir gavur icadı veyahut emperyalizmin oyunu; kurumlar, ümmet liderinin atacağı adımı çelmeyle engellemek için böğrümüze sokulmuş hançerler; hukuk, dünyada göreceğimiz muameleyi nispeten güzelleştirmek, ne bileyim, kredi almak, ticaret yapmak vesaire için yüklendiğimiz bir fuzulî ağırlık… ve fakat millî irade!? O da mı böylesine kolaylıkla gözden çıkarılabilecek bir şeymiş meğer!?
Aynı zamanda cumhurbaşkanı olan, bütün toplumu, ülkeyi, devleti temsil etmekle yükümlü zat, başşehrin seçilmiş belediye başkanını herhangi bir gerekçe göstermeksizin, onu seçenlere en ufak izahat yapmaksızın koltuğundan kovuyor ve kendisine bunu yapamayacağını söylemeye her nasılsa cesaret eden ana muhalefet partisi liderine, “Sen kendi işine bak!” diyor; bunun manası, haydi şöyle diyelim, daha yakışıklı olsun: açılımı nedir?
Şu: Bir ilde belediye başkanı seçilmiş kimseyi, herhangi bir yasal zemini, kağıt üzerinde bile olsa tanımlanmış, kabul edilmiş, kurumsal sayılabilecek bir temeli olmaksızın, Lider (devletin + partinin başkanı) istediği anda görevinden azleder, yerine istediği kimseyi getirir. Fakat bu açılım daha da açılım gerektiriyor. O da şöyle: Bundan böyle Türkiye’de herhangi bir makam için yapılacak herhangi bir seçimin anlamı, önemi, geçerliliği, güvenilirliği kalmamıştır. Daha da açılım ister miyiz? Buyuralım: Türkiye’de seçim denen müessese kapısına kilit vurmuş, kepengi kapamak üzeredir. Bu sürecin başlangıcı, 7 Haziran seçimlerinin iptal edilmesi operasyonlarıdır.
Kepengin tam kapatılmamış olmasının sebebi, eğer yeterli garanti önceden sağlanabilirse, âdetâ bir kapanış partisi kimliğiyle son bir defa sandıkların kurulması ihtimali. Ne de olsa, seçimsiz, fiilen el koyarak değil çoğunluk oyuyla oturulacak ‘Lider’lik koltuğunun küçümsenmeyecek getirileri var. Saddam ile Hafız-Beşar Esad bile oyların yüzde doksan bilmem kaçını aldıkları seçimler düzenliyorlardı. Şu andaki siyasi yelpaze bu garantiyi sağlamıyor. Aksine, Lider’in çoğunluk oyu alamaması, hatta seçimi kaybetmesi tehlikesi var. Bu yüzden, mevcut koşullarda, ülkeyi kimin yöneteceğini belirleyebilecek herhangi bir seçimin yapılmayacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Yapılırsa, bu, Lider’in mevcut ittifaklarının kalıcı iktidar için yetmemesi, yeni destekler aranması durumunda, bir nevi taviz ve yeniden onay alma hamlesi niteliğinde olacak, asla adil ve dürüst seçim özellikleri taşımayacak.
Belediyeler, özellikle büyükşehir belediyeleri ve iktidar partisinin yetki barındıran konumları, kurulları için de aynı şey geçerli. Artık gerçek anlamda seçim olmayacak. Girilen yol bu. Zira Lider’in iktidarını sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğu, artık kendisinin dışındaki her türlü iradeyi tesirsiz kılmak.
Eğer “Seçilmiş başkanı bu şekilde görevden alamazsın” demek muhalefet liderinin ‘işi’ değilse, başkasının ‘iş’ine karışmaksa, görünen o ki, Lider için ‘milli irade’ye de kıyak yapılmayacak: o da tesirsiz kılınacaklardan herhangi biridir, Lider, ona atfedilen meşru kudreti devralmıştır artık.
Askeri vesayet altındaki Türkiye, milli iradenin türlü kısıtlama altında bulunduğu, bir yere kadar oynamasına izin verildiği, yaramazlık yaptığında odaya kapatılabildiği, sonra yeniden ortaya salındığı bir melez rejime sahipti. İslâmcı-Türkçü-Teşkilat-ı Mahsusa koalisyonu yönetimindeki yeni rejimde ‘milli irade’nin herhangi bir oyun alanı olmayacak. Bu, bilinen karakter çizgileriyle Türk sağ siyasetinin sonudur. Tayyip Erdoğan, CHP genel başkanını “İşine bak!” diye azarlarken, herkesi Türk sağ siyasetinin cenaze namazına çağırdı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024