Halil BERKTAY
Bu, Okuma Notları’nın 500’üncüsü (arada sırada benimle yapılan röportajları, verdiğim demeçleri,HerTaraf’ta çıkanları, 1 Mayıs 77 tanıklıklarını ve benzeri derlemeleri, Watergate - Ergenekon karşılaştırması gibi özel sayfaları ya da Şu Korkunç Otuz Yıl’ın tefrika edilmesini saymıyorum). 500 köşe yazısı, herhalde tek aralıklı 1000 sayfa ve iki milyon küsur sözcük. Belki bu yüzden bitiril(e)memiş üç akademik kitaba bedel. Ne yapalım. Taraf yaşıyor, özgür eleştirelliğini değişen koşullarda çok yönlü olarak sürdürüyor ve ben de yazmaya devam ediyorum.
100 küsur yıl öncesinin proto-faşizminde “nüfus gücü” vurgusu çok önemliydi. Henüz devletleşmemiş milliyetçilikler, burası bizim (olmalı) dedikleri “vâdedilmiş topraklar”da kendilerini (icabında manipüle edilen nüfus sayımları yoluyla) “çoğunluk” gibi göstermeye ve pratikte de öyle olmaya çalışıyordu. Mevcut ulus-devletler, “hayat alanları”nı başkaları aleyhine genişletip “daha büyük olma,” hattâ tutturabilirlerse mini-imparatorluklar kurma peşindeydi. Bu hedeflere kâh daha hızlı üreme ve kolonizasyon, kâh “istenmeyen öteki”lere yönelik etnik temizlik yöntemleriyle ulaşmak söz konusuydu.
Hepsi meşru ve mübahtı, çünkü Sosyal Darwinizme göre, adına millet dediğimiz insan toplulukları arasındaki ilişkiler bir çeşit “orman yasası”na tâbiydi. Ömer Seyfeddin’in Primo’da kozmopolit geçmişinden koparak Türkçüleşen Kenan’a, Beyaz Lâle’de onun Bulgar muadili Radko Balkaneski’ye kullandırttığı ifadelerle, ahlâk zaten palavraydı ve hak diye bir şey de yoktu; ölmemek isteyen öldürecek, kuvvetli zayıfı altedecekti. Ve nasıl doğada, hayvan türleri arasındaki hayat mücadelesinde başarı, çoğalıp yayılmak ve giderek daha geniş bir alan kaplamakla; başarısızlık ise o türün yokolması, nüfusunun tamamen tükenmesiyle ölçülüyorduysa, uluslar ve ulus-devletler arasındaki “hayat mücadelesi”nde zafer ve yenilgi de nüfus üzerinden kavramlaştırılıyor; büyük bir nüfus üstünlüğün, buna karşılık küçük bir nüfus zayıflığın hem nedeni, hem sonucu ve somut ifadesi sayılıyor; özellikle nüfusun sürekli azalması, milleti yeryüzünden silebilecek bir felâket trendi gibi görülüyordu.
Aksiliğe bakın ki, toplumlar gelişip refaha kavuştukça, önce ölüm oranları düşer ve bu, (doğum oranları yukarıda seyretmeye devam ettiğinden) ilk ağızda hızlı bir nüfus artışına yol açar. Derken, insanlar geleceğe daha fazla güven duydukça daha az çocuk yapmaya başlar; doğum oranı da aşağı çekilir ve nüfus artışı yavaşlamaya hattâ durmaya yüz tutar. Bu da iddialı ve ihtiraslı devletlerin gözünde bir tehdide dönüşür.
Nitekim Karanlık Kıta’da Mazower, 19. yüzyıl sonu Avrupa’sında “beyaz ırkların” doğum oranlarının giderek düştüğünü; Birinci Dünya Savaşı kayıplarıyla da birleşen bu uzun vâdeli trendin, hep o proto-faşist düşünce ortamı çerçevesinde, çeşitli genel ve özel korkuları tetiklediğini anlatıyor. Giuseppe Sergi adında bir İtalyan öjenikçisi, 1916’da verdiği bir konferansta, “üstün ırk”larındaki gerileyişin Avrupa’yı korkuttuğunu söylemiş. Fransızlar kafayı Alman nüfusunun daha hızlı artmasına, Almanlar ise daha doğudaki “habire çoğalan Slav sürüleri”ne takmış. Slavlar, Germenler ve Romenler karşısında “halk ölümü”ne uğrama tehlikesi, Macar milliyetçilerini “umutsuz bir kavga”ya sevketmiş. Hele Boer Savaşları’ndan (1880-1881, 1899-1902) sonra İngilizler, “eriyen bir ırk”ın dev bir imparatorluğu elinde tutup tutamayacağının derdine düşmüş.
Mazower’ın da işaret ettiği gibi, bu fobiler iki savaş arası dönemde (1918-39) “annelik ve aile değerleri ideolojisi”nde çok belirgin bir tırmanışa yol açtı. Ulusun “ırk sağlığı” yerinde, çok sayıda çocuğa ihtiyacı olduğu kanaati, devletin özel hayat alanına giderek daha fazla müdahelesini ve halka nasıl yaşanacağını gösterip öğretmeye kalkışmasını beraberinde getirdi. Sağlık bakanlıkları kuruldu, konut ve yaşam koşulları iyileştirildi, belediye hizmetleri arttı ve daha fazla çocuk yapması istenen halkın rağbet etmemesi gereken doğum kontrolü ile kürtaj giderek suç sayılır oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında birçok lider “kadınların aktif cephe hizmeti hamileliktir” diye konuşur olmuş; Fransız kartpostalları izne çıkan askerleri “yeniden nüfus artışına katkıda bulunma” (!) ve genç kadınları da “Fransa için çalışma”ya (!) çağırmış; İngiltere’de “ceninin hayat hakkı” savunucuları The Menace of the Empty Cradle (Boş Beşiğin Arzettiği Tehlike) ve Cradles or Coffins ? Our Greatest National Need (1916; Beşik mi, Tabut mu? En Büyük Millî İhtiyacımız Nedir) gibi kitaplar yayınlamış; Alman parlamentosu kürtajı kısıtlayıp doğum kontrolünü yasaklayan kanunlar çıkarmıştı.
Fakat asıl 1918’den sonradır ki bu dalga, modern kadın tipi ve özgürlüğüne duyulan tepkiden de beslenerek, Faşist İtalya, Nazi Almanyası, Stalin dönemi Sovyetler Birliği ve Tek Parti Türkiyesi gibi diktatörlük rejimlerinde doruğuna ulaştı. Özellikle son nokta iki açıdan önemlidir : Türkiye’nin yakın tarihine izole bir olay gibi değil, uluslararası bağlamı içinde, bir karşılaştırmalı tarih yaklaşımıyla eğilmek ve aynı zamanda, Başbakan Erdoğan’ın ne kadar kötü bir mirasa sahip çıktığını daha iyi görmek bakımından.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024