Kemal CAN
Televizyon ekranlarında artık çok alışık olunan sahnelerden biri: Bölünmüş bir ekran, ekranın bir tarafında deprem, çığ veya uçak kazası gibi anlık bir gelişmenin sıcak görüntüleri, diğer tarafında Erdoğan veya bir başka iktidar sözcüsünün yayınlanması mecburi konuşmaları. İki gün önce Murat Yetkin bu konuyu gündeme getiren “Erdoğan’ın Van haberine tepkisi ne oldu” yazısında, Arakan’dan Kırım’a, TOKİ hamlelerinden duble yollara kadar bambaşka bir gündemle konuşmasıyla Cumhurbaşkanı’nın yarattığı tezada dikkat çekiyordu. Geçtiğimiz günlerde böyle çok örnek yaşadık. Mesela Erdoğan kalabalığa çay poşetleri atıp, “akşam keyifle yudumlayın” dediği sırada, ekranın altındaki haber bandında giderek büyüyen felaket bilançosu akıyordu. İktidar sözcülerinin esip gürlediği dakikalarda, Suriye’den söylenenin aksine bilgilerin akışı hızlanıyordu. Bu durum, iktidarın kendi dışında gördüğü ötekiler yanında, giderek kendi tabanının da yadırgayabileceği bir tablo yaratıyor.
Suriye’deki veya Libya’daki askeri hareketliliği, diplomatik hamleleri -görevi ve sorumluluğu olmayan bağlayıcı ifadelerle anlatan- bir parti sözcüsünden dinlediğimiz sahnelere de şahit olduk. Sanki oradaki gözlem noktalarında AKP gençlik kolları görevliymiş gibi. (Genelkurmay Başkanı’nın adaylıktan vazgeçirmek için siyasi ziyaretler yaptığı bir ülke için şaşırtıcı olmamalı belki) Ancak bu acayiplikler, kimsenin özel olarak dikkat çekmesine gerek olmadan, iktidarın iletişim stratejisinin zorunlu sonucu olarak ve üstelik iktidarın en güçlü olduğu propaganda mecralarında ortaya çıkıyor. Normal şartlarda felaket görüntülerinin yanındaki bölünmüş ekranda “keyifli çay partisi çağrısı yayınlanmasını engellemek için elinden geleni yapması gerekenler, yayınlanması mecburi konuşmalar için kronometre tutmakla yetiniyor. Sözünü taşıtma kolaycılığı, kimin neyi, nasıl anlatması gerektiğini düşünme tembelliği yaratıyor. Dolayısıyla, çoğu zaman iktidarın kendi eliyle yarattığı ve aleyhine olacağı açık zıtlıkları göstermek veya vurgulamak için, kimsenin bir şey yapması gerekmiyor. Aslında değişen şartlara ve imkanlara göre kendini yenileyememiş bir kapasite zafiyeti bu.
AKP iktidarı, bazı kesimlerce hâlâ “muhafazakar demokrat” çizgide sayılırken ve AB sürecine bağlı sanılırken bile, iletişim stratejisinin nasıl bir tahayyülle buluşacağının işaretleri mevcuttu. 2004 yılında Pamukova’daki hızlandırılmış tren faciası sonrasında medya üzerinde oluşturulan baskı, bu tahayyülün sınırlarını göstermesi açısından önemli bir eşikti. Bugün her türlü felakette geçerli “hesap sorma” yasağının temelleri orada atıldı. Sorumlulukları açık olanlar adli veya siyasi bedel ödemedi. 2007-2011 arasındaki -içinde bir dizi ittifak ve hesaplaşmanın yaşandığı- gerilimli süreçte de, iktidar-medya ilişkilerinin sınırlarının nasıl çizilebileceği görüldü, gösterildi. Yapabilirlik sınırları kolay denemelerle genişletildi. Aynı dönemde medya sahipliği alanında da önemli adımlar atıldı. Meselenin medyadaki yansımaları, sermaye yapısının siyasi süreçle nasıl bağlandığı ayrı bir yazının konusu. Bu yazıda, hadisenin siyasi iletişim tercihleri tarafında kalmaya devam edelim.
AKP iktidarının “aşırı otoriterleşmesi” için işaret edilen milatların en eskisinden bile önce, iktidarın eşitsizlik üzerine kurulu siyasi iletişim stratejisini pek saklamadığı söylenebilir. Epey uzun süren ama sonunda restleşme ile kabul ettirilen AKP’ye AK Parti deme mecburiyeti önemli örneklerden biriydi. “Kendi isimlendirmesine saygı” talebi olarak meşrulaştırılan -kabul ettirilen- bu ısrar, açık bir üstünlük ve fark tescili olarak zorlandı. İktidarın çok erken döneminde başlayan, Erdoğan’ın bütün dünyada bir siyasi iletişim klasiği olan liderlerin canlı yayın tartışmalarını reddetmesi de, önemli bir başka göstergeydi. Erdoğan’ın “ben kimseyle eşit değilim” havası kurmasını sağlayan bu yaklaşım, süreç içinde bütün AKP’lilerin (bakanların, yöneticilerin) televizyon yayınlarına siyasi rakipleriyle çıkmamaları şeklinde genişletildi. Başta Erdoğan olmak üzere iktidar sözcülerinin her konuşmalarının canlı yayınlanması mecburiyeti de, önce yöneticilere sonra doğrudan patronlara açılan telefonlarla iyice yerleştirildi.
Bugün CHP’nin CNNTürk boykotuna gerekçe olan rahatsız edici (medya) ekran performansları, epey uzun sürede kurulmuş bir pratiğin mahsulü. İktidarın eşitsizlik üzerine kurulu siyasi iletişim stratejisine önce teslim olan sonra da doğrudan parçası haline gelen medya, siyasi tartışma alanını -önce mecburiyetten, sonra bilinçli olarak- “vekil aktörlerle” doldurarak bu eşitsizliği daha da derinleştirdi. Tıpkı günümüzün moda dış politika kavramı olan “vekalet savaşı” meselesinde olduğu gibi, “vekillerin” kalibresi muhatap aktörlerin statülerini belirler hale geldi. Muhalefet, iktidarın belirlediği veya uygun izinlerle kanalın tercih ettiği vekillerle eşitlendi. İktidar temsilcileri muhalefet sözcülerini muhatap almayıp, onlarla eşit olmadıklarını sürekli vurgularken, pek çok televizyon kanalında kadrolu hale gelen iktidar savunucularının seviyesi bilinçli olarak düşürüldü. “İktidar, bu insanların kendisini temsil etmesine nasıl izin veriyor” diye hayrete neden olabilecek, tam olarak hangi vasıflarıyla seçildikleri anlaşılamayan bazı isimler ortaya çıktı. Fakat hayrete gerek yok, çünkü buradaki asıl motivasyon iktidarın temsili değil muhalefete sunulan denkliğin düzeyiydi.
Kendini ifade kanalı bulmakta zorlanan muhalefetin seçeneksizliği hafifletici neden olarak düşünülse bile, “ekran vekilleri” aracılığıyla yürütülen itibarsızlaştırmaya gereğinden uzun katlandığı söylenebilir. Bir süre bu stratejinin iktidarın epey işine yaradığı, muhalefet seçmenini de her anlamda –benzer bir simetri yaratmaya yönelterek- hayli bozduğu ortada. Ancak yerel seçim sırasında Ekrem İmamoğlu’na yapılmaya çalışılanların geri tepmesinde de gördüğümüz üzere, bu eşitsizlik stratejisinin artık iktidarın amacına hizmet etme kabiliyeti iyice azaldı. Ekranlarda muhalefete saldırmakta kullanılanların artık iktidar tabanı tarafından da bir kalite sorgulamasına konu olmaya başladığı anlaşılıyor. Yazının başında örneklerini sıraladığım gibi tek yanlı propaganda aygıtına dönüşen yayın organları, yetersiz malzeme yüzünden artık avantaj yerine skandal sınırına ilerleyen olumsuzluklar üretiyor. Hikayesini, kendisini, “yönetme becerisini” tazeleyemeyen, hemen her alanda “inatla” direnebileceğine inanan iktidar, siyasi iletişim konusunda da benzer bir çıkmazda.
Yazarlar
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025