Kemal CAN
Ekonomik ve siyasi yönleri olan çok boyutlu krizler, ortaya çıktıkları koşullara ve zamana bağlı olarak herkesi farklı etkiliyor. Dünyada daha önce yaşadığımız küresel krizlerin çoğunda, ülkeden ülkeye, insandan insana değişen sonuçlar gördük. Kimse bu krizlerin dışında kalamadı belki ama tam olarak aynı şeyi yaşadıkları da söylenemez. Ülkeler, bölgeler seviyesinde de, sınıflar ölçeğinde de, tek tek insanlar için, hatta hayatın çeşitli yönleri açısından da durum böyle. Bu genel kurala rağmen, korona sürecinde meselenin ortak algılanışında tuhaf bir grafik yaşanıyor. Salgının çok hızlı biçimde (5-6 hafta içinde) bir dünya meselesi olacağı anlaşılınca, önce virüsün herkese aynı muameleyi yaparak “eşitlikçi” olduğu düşünüldü. Sonra, devletlerin-insanların etkilenme ve cevap üretme kapasiteleri yüzünden durumun “eşitlikle” yakından uzaktan ilgisi olmadığı fikri öne çıktı. Rakamlar belirginleştikçe ölüm oranlarından ekonomik etkilere kadar her şey ayrıştı. Ancak krize cevap kapasiteleri ne kadar farklı olursa olsun, salgının -başta sağlık sistemi olmak üzere- kapasite duvarlarını kolayca aşabileceği anlaşılınca, konu yeniden “herkesin başındaki ortak felaket” haline dönüştü. Virüsün saraylara kadar sızması, ünlülere ve meseleyi hafife alan siyasetçilere bulaşması, iddia edildiği gibi sadece yaşlıları öldürmediğinin anlaşılması işin rengini değiştirdi. Krizi “herkes için aynı” olarak tarif etmeye dönülmesinin bir diğer nedeni, yöneticilerin performanslarının sorgulanmasını önleme ihtiyacı.
Korona salgınının henüz tepe noktasına varmadığı, dünyanın henüz en kötüyü görmediği konusunda geniş bir mutabakat var. Salgın bir şekilde bitse veya kontrol altına alınabilse de etkilerinin ne kadar süreceğini kimse tam olarak kestiremiyor. Krize cevap verme kapasitesi bakımından, eldeki imkanların tek parametre olmadığı giderek daha net anlaşılıyor. Mesela sağlık sisteminin çürüklüğü yanında, ekonomik kapasite açısından daha avantajlı olabileceği düşünülen ABD’nin, en ağır ekonomik hasarı alacak ülke olabileceği söyleniyor. Buna karşılık salgının ilk darbesini yiyen Çin’in, beklenenden hızlı toparlanmasının mümkün olduğu değerlendiriliyor. Büyük bir karmaşa ve belirsizliklerle ilerleyen süreç, öngörülerin çok sık değiştirilmesine yol açıyor. Giderek daha da artması beklenen bu dalgalanma, sorunun algılanma biçimini de, tariflerini de değiştiriyor. Türkiye’deki iktidarın da çok kısa bir zaman aralığında meseleyi tarifte sert dönüşler yapmak zorunda kaldığını izledik. Önce mesele başkalarının sorunu olarak ele alındı; “biz farklıyız, bizi etkilemez” denildi; hatta fırsatlardan söz edildi. Sonra cevap verme kapasitesini abartan “biz virüsten güçlüyüz” sloganı kullanıldı, buna “biz bize yeteriz” eklendi. Yavaş yavaş “herkesin başındaki ortak bela”, “bütün ülkeleri çökerten kriz” teması yürürlüğe girdi. Şimdi ise “İyimserlik tutmadı, suçlamaya dönüş başladı” başlıklı yazıda işaret etmeye çalıştığım, savunmadan saldırganlığa dönen bir iletişim stratejisi devreye giriyor.
İktidarın CHP’li büyükşehir belediyeleriyle yaşadığı kampanya gerilimi, üst üste oturan iki siyasi ihtiyacın izlerini taşıyor. Öncelikle iktidar, krize cevap verme kapasitesi ve cevap öncelikleri açısından giderek büyüyen sıkıntıları yüzünden, meseleyi hızla siyasileştirmeye ihtiyaç duyuyordu. Ekonomik krizde ve Suriye meselesinde olduğu gibi -dış düşman ve onların destekçisi içerdeki hainler üzerinden- teyakkuza geçirilememiş tabanını hareketlendirmesi ve dikkati kendi sorumluluklarından uzaklaştırması, en bildiği baş etme stratejisini meseleye uyarlaması gerekiyordu. İkincisi, ekonomik çarkların -ki iktidar bunlar üzerinde duruyor- çevrilmesinde ortaya çıkacak acil sorunlar, açık bırakılmış siyasi hesapların hızlıca kapatılmasını gerektiriyordu. Krizin niteliğinden dolayı hızla inisiyatif alabilecek yerel yönetimlerin -ve bu sayede hareketlenebilecek muhalefetin- önünün acilen kesilmesi ihtiyacı doğdu. Bu iki ihtiyaç, meseleyi toplumsallaştırıyormuş havasında bir siyasileştirme ve siyasi zarar yönetimine geçme şeklinde formüle edildi. Hiçbir veriyle doğrulanmayan “dünyadaki diğer ülkeler arasında daha iyi bir durumdayız” iddiasının, hızla tırmanan olumsuz tabloyla kullanılamaz olmasının hemen öncesinde, yardım kampanyası bir fırsat gibi görüldü. Salgın önlemleri konusunda da yapıldığı gibi, yine sorumluluğu millete yükleyerek yaratılan toplumsallaştırma görüntüsüyle avantaj üretmek istendi. Diğer taraftan cevap kapasitesinin yetersizliğini daha görünür hale getirecek alternatif hamlelerin önü kesilecek hatta bu gerilim sayesinde bir de suçlama/kutuplaştırma zemini yaratılabilecekti. Yani mecburiyet ve fırsat üst üste geldi.
Önlemler paketinin de çıktığı kriz zirvesine, sadece AKP yöneticilerini çağıran; her gün kayıplar vererek mücadeleyi yürüten sağlık çalışanlarının meslek örgütlerini muhatap almayan; dağıtılan yardımlara aceleyle makam forsu bastıran iktidar, daha önceki sorunlarda olduğu gibi yine biat koşuluna bağlanmış bir “toplumsal birlik” tarif ediyor. Sorunu “siyaset üstü” ilan edip, herkese itirazı yasaklayan bir “toplumsallaştırma” iddiası, önemli bir kalabalığın seçtiği aktörleri yok sayan, hatta suçlayan bir siyasileştirme ile gölgelendi. CHP’li belediyelerin başlattıkları yardım kampanyalarının hesapları bloke edildi. İçişleri Bakanı, “ben devletim, işkillenirim” dedi. Cumhurbaşkanı, “83 milyonun kampanyasının dinamitlenmesine izin vermeyiz” dedi. Bu sözleri de kendi partisine mensup belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda söyledi. CHP’li belediyeleri üzerlerine vazife olmayan işler yapıp, “devlet içinde devlet” olmakla suçlarken, kendi başkanlarına yoksullara yardım talimatı vermeyi de ihmal etmedi. Salgına dönük yeterli önlemlerin alınmaması, bazı önlemlerin gevşek uygulanması, krizin ekonomik etkileri için çok dar kayırmalarla yetinilmesi, iktidarın önüne getirilen bazı eleştiriler. Tablo ağırlaştıkça yeni başlıklar da eklenecek. Şimdi her türden eleştiri, uyarı ve taleplerin hepsini “nifak” saymayı mümkün kılacak, yeni bir “biz-onlar” parantezi açılmış durumda. Daha ileri önlem taleplerinin hepsi komplo arayışı olarak etiketleniyor. Yerel yönetimler -elbette muhalefette olanlar- “devlet” dışında tanımlanırken, “devletin birliği yani şahsım” şeklinde bir ifade normalleştiriliyor.
Bütün bu gelişmeler, iktidarın “krizden fırsat yaratma” refleksinin yeniden harekete geçmesi şeklinde yorumlanıyor. Krizin ilk günlerindeki kayyım uygulamaları, acele imar değişiklikleri, Kanal İstanbul gibi sorunlu ihalelerde hız kesilmemesi bu şüpheyi güçlendiren unsurlar. Ekonomik pakette “keyifleri” korunanlar ve “çarkların dönmesi” önceliği de; iktidarın lütuf ve kayırma döngüsünü, itaat sopasına dönüştürme niyetini gösteriyor. “Biz bize yeteriz” kampanyasına “bağış” toplama pratikleri, dağıtımında kullanılan etiket önemli işaretler. Tüm bunlar kurumsallaşma zorlukları yaşayan “yeni sistemin” kökleşmesi için krizin fırsat olarak kullanılabileceği düşüncesini güçlendiriyor. Bu görüş, Gazete Duvar’da yayınlanan Doç. Dr. Daphne Halikiopoulou’nun yazısında ifade edilen -ve pek çok siyaset bilimci tarafından paylaşılan- dünyadaki olası trendle de uyumlu: “İnsanlar özgürlüklerini kolektif güvenlikleri için mübadele etmeye razıdırlar. Ama bu rızayı ne zamana kadar sürdüreceklerdir?” Popülist liderleri açığa düşürürken otoriterliği yükselten bu “mübadele”, alıntının son cümlesindeki soruda altı çizildiği gibi, endişe içindeki kalabalıkların çare arayışı ve buna verilebilen cevaplarla ilgili. Olmayan çözüm üretme ve kurumsal kapasitesini otoriterlik fırsatçılığıyla telafi etmek isteyenler, hiç beklemedikleri bir tepkiye de hazırlıklı olmalı. Berbat bir kriz yönetimi sergileyen Trump’ın desteğini artırmış olmasına da bu pencereden bakılabilir.
Yazarlar
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025