Alper GÖRMÜŞ
Kendilerini bu ülkenin “aslî sahibi” oldukları vehminden bir türlü kurtaramayanlar, 80 yıl boyunca aynı filmi aynı entrikayla döndüre döndüre seyrettirdiler bize...
Entrikanın adı “öcüyle korkutmak”tı...
Filmin yönetmeni, her dönemde farklı korku nesneleri, farklı “öcü”ler üzerinden (komünizm, irtica, Kürtler, misyoner tehdidi, vb.) toplumun bazı kesimlerini kendilerine mecbur hissettiriyorlar, kendileri olmasa “öcü”nün onları “ham yapacağını” söylüyorlardı.
Korkutulanlar dönem dönem öylesine kıvama geliyorlardı ki, “öcü”nün bazı haklardan mahrum bırakılması uğruna kendi haklarından bile feragat edebiliyorlardı...
Bu durumu anlatan çok güzel bir politik fıkramız var:
Bir Kürt ve bir Laz işledikleri suçlardan ötürü idama mahkûm edilmişler. Fıkra bu ya, cezalarının infazının aynı cezaevi avlusuna kurulan iki darağacında gerçekleştirilmesine karar verilmiş.
Önce Kürt’e, ardından da Laz’a son arzuları sorulmuş. Cevaplar:
Kürt: “Anamı görmek istiyorum.”
Laz: “Kürt anasını görmesin!”
***
İnsan, tanımadığının düşmanıdır...
Sözünü ettiğim entrikanın işlemesi için, korkutulanların, korku nesnesi olarak kullanılan toplumsal kesimlerle temasının mümkün olduğu kadar engellenmesi gerekiyordu.
Mesela üniversitelerde 30 yıl boyunca hükmünü sürdüren baş örtüsü yasağının ilan edilmemiş temel gerekçesi buydu.
Düşünün, başörtülü kız öğrencilerin üniversiteye girişlerine izin verildiği takdirde başı açık kız öğrencilerin üniversiteye devam etmesinin imkânsız olduğu varsayımı üzerine bir paradigma kurmuşsunuz...
Örneklemek için hatırlatayım:
“AKP üniversitelerde türbanı serbest bırakırsa, iki sene içinde, hiçbir üniversitede başı açık kız göremezsiniz. Çünkü toplumsal baskı yaratılır. Çok kısa bir zaman sonra da insanlar başörtüsü takmamazlık, üniversiteye başörtüsüz gidememezlik edemezler” (Tarhan Erdem, Radikal, Neşe Düzel’le söyleşi, 10 Eylül 2007).
Böyle bir varsayıma, böyle bir paradigmaya sahipseniz, başörtülü öğrencilerin üniversitelere girmeleri, onlar üzerinden kurduğunuz öcü entrikasının sonu olabilir.
Nitekim öyle oldu. Aşağı yukarı iki yıldır üniversitelerde baş örtüsü serbest, oralardan “mahalle baskısı”na dair en küçük bir haber bile çıkmadı ve sonuçta bu “öcü” üzerinden yürütülen paradigma çöktü...
***
Toplumsal kesimlerin birbirleriyle temaslarının kesilmesinin, bu mümkün olmuyorsa asgariye indirilmesinin ve buradan kutuplaşmaların, düşmanlıkların üretilmesinin en verimli alanlarından biri de, hiç kuşkusuz medya...
Yukarıda tanımlamaya çalıştığım “entrika”, burada her “mahalle” mensubunun sadece kendi mahallesinin gazetelerini, yazarlarını okumaları; başkalarına “düşman medyası” muamelesi çekmesi gerektiği üzerinden yürüyor...
Entrikanın medyadaki uygulamasının bir vechesini de başka “mahalle”nin yazarlarını zinhar “bizim” mahallenin medyasına dahil etmemek oluşturuyor.
***
Ben, medyada yönetici olarak çalışırken de yazar olarak çalışırken de bu uygulamaya karşı her zaman mücadele ettim.
1990’ların ortalarında, “laik kabarma”nın en yüksek olduğu anlardan birinde Nabi Avcı ve Ali Bulaç’ı, genel yayın yönetmeni olduğum Aktüel dergisine bu düşüncelerle davet ettim.
Yine, Aktüel’in ikinci genel yayın yönetmenliği dönemimde (2005) bu defa Nihal Bengisu Karaca’yı davet ettim; Karaca, “laik-seküler” medyada yazan ilk tesettürlü yazar oldu.
2003-2004’te Yeni Şafak’ın yazarlık teklifine aynı düşünce ve duygularla icabet ettim.
Şimdi, Türkiye’de yazacağımı öğrenen birileri sosyal medyada şaşkınlık içinde bunun doğru olup olmadığını soruyorlar...
Onlara topluca cevap vereyim:
Benim hikâyem ve düşüncelerim böyle; gördüğünüz gibi ortada şaşıracak bir şey yok!
***
Merhaba Türkiye gazetesinin sevgili okurları; sizinle konuşmaya geldim!
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025