Besim F. Dellaloğlu
Bu yazının Perspektif’te geçen hafta yazdığım “Tanpınar ile Auerbach Birlikte Türk Kahvesi İçmiş midir?” başlıklı yazının devamı olduğunu belirtmek isterim. Bu nedenle bu yazıyı okumamaya başlamadan önce geçen haftaki yazıma bir göz atmanız oldukça faydalı olabilir. Geçen hafta iki önemli yazarın, hocanın karşılaşamamaları üzerinde durmuştum. Hatta bu karşılaşamama Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi ile Auerbach’ın Mimesis’i için de geçerliydi büyük ihtimalle. Bu yazıda yine bu noktadan başlayarak meseleyi biraz daha üniversiter bir çerçevede bölümlerin, disiplinlerin karşılaşmaları açısından ele almak istiyorum.
Yazar ve hoca olarak Tanpınar ile Auerbach’ın, kitap ve yapıt olarak 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi ile Mimesis’in, disiplin ve bölüm olarak Romanoji ile Türkoloji’nin İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde (İÜEF) pek karşılaşmamış olması bir tesadüf müdür? Yoksa bunun böyle olmasında üniversiter yapılanma, uygulama ve teamüller etkili olmuş mudur? Üniversitelerin bölümlerinin feodal derebeylikler şeklinde yapılanmış olması bu sürecin böyle işlemesine neden olmuş olabilir mi? Mesela Tanpınar Romanoloji’de, Auerbach Türkoloji’de ders vermiş midir? Tanpınar’ın Türkoloji’deki derslerini Romanoloji’den kaç öğrenci seçmeli ders olarak almıştır? Spitzer’in 1933-1936 ve Auerbach’ın 1936-1947 arasında Romanoloji’de verdikleri dersleri Türkoloji’den seçen öğrenci var mıdır? 1933-1947 arasında sözünü ettiğim Romanoloji hocalarının derslerini izlemiş ve daha sonra Türkoloji’de hoca olmuş kaç kişi vardır? Aynı Türkoloji hocaları fakültenin koridorlarında muhtemelen karşılaştıkları Spitzer ve Auerbach’ın en azından fakülte dergisinde yazdıkları makaleleri okumuşlar mıdır? Örneğin Leo Spitzer’in “Türkçeyi Öğrenmek” yazısını Türkoloji’den okuyan var mıdır?
Leo Spitzer’in bu yazısı ilk kez Fransızca olarak “En apprenant le turc: Considerations psychologiques sur cette langues” başlığıyla Bulletin de la Société Linquistique de Paris dergisinin 1934 tarihli 35.1 sayısında yayımlandı. Spitzer’in İÜEF öğretim üyesi iken yazmış olduğu bu yazının Türkçe versiyonu Varlık dergisinin 1934 tarihli 19 ve 35, 1935 tarihli 37 numaralı sayısında çıktı. Kayıtlarda ikinci ve üçüncü bölümün Sabahattin Eyüboğlu tarafından çevrilmiş olduğu görülüyor. Eyüboğlu aynı zamanda Spitzer’in İstanbul Üniversitesi’ndeki derslerinde tercümanlığını yapan kişiydi. Spitzer bu yazısında Türkçe öğrenmeye çalışan Avrupalı bir Romanoloji profesörü olarak oldukça teknik denebilecek dilbilimsel ayrıntılara yoğunlaşıyordu. Ancak yazıyı okurken benim en çok ilgimi çeken şeylerden birincisi Türkçede Spitzer’in en çok ilgisini çeken şeylerdi. Bu yazıda bunun ayrıntılarına girmek istemiyorum. Belki başka bir yazıda da bunlara değinirim. Bu yazıda değinmek istediğim konu ise Spitzer’in Türkçeye yoğunlaşırken, onu karşılaştırdığı dil grubu, dil, diyalekt çoğulluğu idi. Bunları arka arkaya sıralıyorum: Portekizce, İspanyolca, İtalyanca, Fransızca, Yunanca, Katalanca, Sicilya diyalekti, Mallorca Katalancası, Bask dilleri, Almanca, Macarca, Farsça, Ermenice, Altay dilleri, Semitik diller, Normandiya diyalekti, İngilizce, Avusturya Almancası, Fince, Ural dilleri.[1] Yani Spitzer boşuna dünyada Karşılaştırmalı Edebiyat’ın kurucularından biri olarak bilinmiyor. Karşılaştırmalı edebiyat ancak bu kadar farklı dile aşina olan biri tarafından kurulabilirdi zaten. Spitzer’in aklına karşılaştırmalı edebiyat fikri belki de bu yazıyı yazarken düşmüştür! Ancak bugün bile Türkiye üniversitelerinde Spitzer gibi donanımlı bir akademisyeni, bildiği ve aşina olduğu dillerin çokluğu nedeniyle öncelikle “ajan” olarak değerlendirecek ya da en azından kısaca “oryantalist” olarak itibarsızlaştıracak epey bir “akademisyen” vardır.
Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi Emily Apter, Karşılaşmalı Edebiyat’ın Spitzer ve Auerbach tarafından 1933’ten itibaren İstanbul’da icat edildiğini söylüyor. Ancak bu kurumda bir Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü yok. Çünkü İstanbul’da Karşılaştırmalı Edebiyat bir bölüm olarak vücut bulmuyor. Ancak kendisinden bir Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü istenen Spitzer, Avrupa geleneğinde Romanoloji diye bilinen alandan geldiği için bu başlığı öneriyor. Ancak önce kendisi ve sonra yerine gelen Auerbach zaten karşılaştırmalı bir uygulama olarak hayata geçiriyorlar edebiyat eğitimini. Bir anlamda karşılaştırmalı edebiyat, Romanoloji’nin kapsadığı alanın Goethe’nin “Dünya Edebiyatı” kavramsallaştırması üzerinden genişlemesi olarak da okunabilir. Zaten Edebiyat Fakültesi’ndeki Fransız Dili ve Edebiyatı, İtalyan Dili ve Edebiyatı, İspanyol Dili ve Edebiyatı gibi birimler bu bölümden çıkacaktır. Yani bir süre sonra herkes kendi dükkânını açacak ve uygulamada da karşılaştırmalı edebiyat sahneden çekilecektir. O dönem ve sonrasında İÜEF’nin üniversiter kadrosunun bundan ne kadar haberdar olduğunu bilemiyorum. Bunu ne kadar önemsiyor, ciddiye alıyor, sahipleniyor onu da bilmiyorum. Ancak en azından kurumsal hafıza ve gelenek açısından bunun üzerinde durulması gereken bir konu olduğu aşikâr.
İÜEF’de ya da Türkiye’nin herhangi bir üniversitesinde dünyanın ilk Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü zaten kurulamazdı. Çünkü cari YÖK mevzuatına göre yeni bir bölüm kurulabilmesi için dosya hazırlarken Türkiye’den, yoksa dünyadan en az üç örnek göstermeniz gerekir. Bunun anlamı Türkiye’den üniversiter bir yenilik, katkı imkânının tamamen seçenek dışı haline getirilmesidir. Yani hiçbir zaman ilk olmazsınız, hatta ilk üçe bile giremezsiniz. Türkiye’nin olası zirvesi, teneke madalyadır (dördüncülük).
Bölümler Arasındaki Hendekler
Türkiye üniversiter tecrübesinde fakülte alanı, üniversite alanı yeterince gelişmiş değildir. Daha önce ifade ettiğim gibi bölümler, disiplinler feodal kaleler şeklinde bir mimariye sahiptir. Bölümler arasında hendekler vardır. Disiplinlerarası, disiplinleraşırı alanlara girerseniz suya düşüp boğulursunuz. Birbirine yakın olsa da farklı disiplinlerde yayın yapmak pek makbul görülmez. Yüksek lisans ve doktora başvurularında başka disiplinlerden gelebileceklere kapı daha en baştan kapatılır. Bu aslında çok yerleşik, genetik bir muhafazakârlıktır. Burada siyasi bir muhafazakârlıktan söz etmiyorum. Üniversiter, disipliner bir muhafazakârlıktan bahsediyorum.
Türkiye üniversitelerinden yolu geçmiş, en azından beşerî çalışmalar alanlarında muhtemelen en kıymetli isimlerden olan Spitzer ve Auerbach’ın yakın çevrelerindeki birkaç öğrenci dışında, kurumsal harca, geleneğe, hafızaya pek fazla katkı yapması sanki pek istenmemiştir. Benzer zamanlarda Ankara’da Niyazi Berkes, Muzaffer Şerif, Behice Boran ve Pertev Naili Boratav’ın başına gelenler herkesin malumudur. Bu çok önemli isimlerden üçü akademik hayatlarını ancak yurt dışında sürdürebilmiş; biri de siyasete atılmak zorunda kalmıştır. Kaybeden ise Türkiye üniversitesidir.
Mesela dünyanın ilk Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü neden İÜEF’de değil de, ABD’de kurulmuştur? Mevcut üniversiter yapı bu tür girişimlere yeterince açık mıdır? Bildiğim kadarıyla bugün hâlâ Karşılaştırmalı Edebiyat mezunları öğretmen olamıyor. Çünkü MEB müfredatında böyle bir ders yok. Üniversiter disiplinlerin ufkunun mesleklerle sınırlandırılması nasıl bir akademik zihniyetin tezahürüdür?
Bir Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nün bugün bile İÜEF’de kurulabileceği kuşkuludur. Üstelik bu disiplinin kurucularının bu fakültenin geçmişinde hocalık etmiş olmalarına rağmen. Bu bile aslında bu hocaların fakültenin hamurunda yeterince etkili olamadıklarını gösterir. Çünkü Türkiye üniversitesinde özellikle beşerî alanlarda öncelik alanın kendisi değil, siyasi aidiyetlerdir. Burada siyasi muhafazakârlık, üniversiter muhafazakârlıkla kol kola girer. Mevcut iktidar ağları; şahsi, bölümsel, disipliner çıkarlar çoğu zaman akademik ilgi-çıkara üstün gelir. Birileri mutlaka bir yerlerden “icat çıkarmayın” diye seslenir. Her şey kuşaklardır olduğu gibi, siyaseten olması gerektiği gibi devam eder.
“Her Dil Milli Olmaktan Önce İnsanidir”
Bu yazımda ve geçen haftaki yazımda adını sürekli andığım Emily Apter, “Küresel Translatio” başlıklı yazısında Spitzer’in yine andığım “Türkçeyi Öğrenmek” yazısından bir pasajı epigraf olarak kullanıyor. Bu pasaj bence de yazının en vurucu bölümünü oluşturuyor. Burada Spitzer şöyle diyor: “Her dil milli olmaktan önce insanidir: Türkçe, Fransızca ve Almanca dilleri önce insanlığa, sonra Türk, Fransız ve Alman halklarına aittir”.[2] Böyle bir ufka sahip olmayanlar nasıl Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü kurabilir?
Sonuç olarak İÜEF’deki Romanoloji tecrübesi bir tür karşılaştırmalı edebiyat tecrübesi olarak başlamasına rağmen Fransız, İtalyan ve İspanyol dili ve edebiyatlarının ayrılması sonucunda devam edemiyor. Daha önce ifade ettiğim gibi Türk Dili ve Edebiyatı’nın (TDE) ise bu tecrübeyle pek ilgisi, ilişkisi olmuyor. Yani TDE ve Romanoloji, aynı kurumda olmalarına rağmen karşılaşmıyor! Bu karşılaşma olabilseydi İÜEF/TDE’nin bugün olduğundan çok daha farklı bir bölüm olması mümkün olabilirdi belki.
Kıssadan hissemiz de şu: Spitzer ve Auerbach sonunda Amerika’ya gidiyorlar. Karşılaştırmalı Edebiyat orada kuruluyor ve gelişiyor. Bugün Türkiye üniversitelerinde var olan birkaç Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü ise bu bölümler ABD’de (dünyada) var olduğu için açılmasına izin verilen bölümler. İçimden “kaderin cilvesine bak” demek hiç gelmiyor.
_
[1] Leo Spitzer; Learning Turkish, çeviri ve giriş yazısı: Tülay Atak, PMLA, vol: 126, No:3, Mayıs 2011.
[2] Emily Apter; “Küresel Translatio: Karşılaştımalı Edebiyatın ‘İcadı’”- I, çeviren: Savaş Kılıç, Yasakmeyve Dergisi, Aralık, 2003.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2022
17.11.2022
7.11.2022
19.09.2022
26.08.2022
29.07.2022
12.06.2022
12.06.2022
6.05.2022
25.04.2022