Eylem YILMAZ

Değişimin Kişisizleştirilmesi
11.07.2012
2373

 “Gerçekler” ve “Doğrular” dediğimiz şeyler sağlıklı toplumlarda bireylerin ifade edebilip yorumlayacağı şeylerdir. Fakat kendisini toplumuyla güreşmeye adayan devletin “doğruları” ve “gerçeklerini” tartışıyoruz.

Devletin böyle kanlı, kepaze ve pespaye adaletini de, doğrularını da, gerçeklerini de tartışmıyorum artık. Bıktım. Böyle sürekli kendi tarihini tekrar eden bir ülke şu yerkürede başka nerede vardır merak ediyorum. Hayır, benden söylemesi tarihi tekrar etmek için önce onu tarih yapmak lazım. Belki Ermeni Soykırımında işi tarihçilere atmak o zaman “yerini” de bulabilir.

Şimdi öyle bir dünya da yaşıyoruz ki, tüm devletlerin “doğruları” ve “gerçekleri” ulus zihniyetinden uzaklaşıyor ve “doğrular” ile “gerçekler” toplumla eş değer oluyor. Bir başka deyişle, devletler salt kendi gayeleri uğuruna hareket edemiyor, bizzat kendi toplumlarının tercihleri yani onların doğru ve gerçekleri üzerinden işlemeye başlıyorlar. Peki, bu dünyamız bugün insan odaklı bir değişim içindeyken biz neden “o” dünyanın o zamanki sermaye çıkarları doğrultusunda işlenmiş, düzenlenmiş katliamları özgürleştiriyoruz? Bu soru kafamdaydı bütün gün Bahçelievler Katliamının “sanıkları” tahliye edildiğinden beri. Tamam, bana sanki sanıkları içer demiydi ki serbest kalmalarına kızıyorsun diye sorabilirsiniz? Hatta Madımak Otel’inde insanların diri diri yakılmış olmalarını takmayan, HrantDink’in öldürülmesinin neredeyse HrantDink’in kabahati sanan hatta alelacele davayı kapatacak diye sanık unutan yine bu adalet değil midiye de sorabilirsiniz.

Ama işte neylersin ki umut fakirin ekmeğidir ve umut, umut umut… Umutlanacak çokça da gerekçemde vardı zaten hatta inanılır gibi gelmeyecek ama hala var. Önce haklı umutlanışımı anlatmak isterim. Bir zamanların Anap Partisi gibi bir AKP çıktı. Türkiye’yi hızlı reformlarla Avrupa Birliğine aday üye hale getirdi. Türkiye’nin kapılarını dünyaya açtı. Anayasa Reformu ise balı kaymağıdır. Kapalı bir devlet iken hatta bu kapalılık salt dünyaya değil bizzat kendi toplumunaydı ve AKP ile toplumuyla hareket eden bir devlet haline dönüşmüştü. Birçok “sol” ezberin bozulmasına da işte böylece sebep olmuştur. Devletin yıllarca uyguladığı şiddetle ancak onunla savaşarak yok olacağına o zamanların umutsuzluğu ile inanlar, aynı devletin şiddetine maruz kalmış bir iktidar görünce şaşırdılar. Üstelik AKP’nin de yapmak istediklerini ancak bu devletle kavga ederek yapacağını da adları gibi biliyorlardı. Dolayısı ile bugün AKP beni ve benim gibi insanlardan ziyade en çok onu tuzağa düşürmeyi kendilerine iş edinmiş insanları mutlu ediyor. Ergenekon davasına sahip çıkmayan ve onu ciddiyetsizleştirmek için elinden geleni yapanlara “Avukatıyım” diyerek rest çeken Başbakan neredesin?

Reformlara ve Ergenekon soruşturmasına hız vereceğini sağlayacağını düşündüğüm MİT “krizi” de işe yaramadı. Cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş adımlar atan bir Başbakan vardı ve bu ülkenin “savcısı” tarafından resmen ifadeye çağrıldı, alelacele çıkarılan yasa ile savuşturulan darbe süreci Cumhuriyet tarihinin bildik adımlarını atmaya başlayan aynı Başbakan ile yine yürürlüğe girdi. Daha önce MİT Krizi Değil Darbe başlıkla yazımda şöyle demiştim;

“Çok muhtemel ki, Tansu Çiller’de yöneten bir Başbakan olduğunu düşünüyordu ama yönetilen bir Başbakan olduğunu gördük. Özetle bu ülkenin tarihi bize her zaman göstermiştir ki, her kim ise iktidar koltuğunda oturan eğer bu Devletle aynı masaya oturup, pazarlık yaparak yönetimi eline almaya kalkmışsa hep kendi iktidar koltuğunun altını kendi oymuştur.”

Küçük bir çocukken çok sevdiğim, dünyada ne olup bittiğinden habersiz söylediğim bir şarkı geliyor aklıma. “Bumbumbum dön dolaş burada durdum, burada durdum yoruldum dokuz köyden kovuldum ooo” Yoruldum. Yoruldum insanlara ve beni yönetmeye sevdalıları beni ancak benimle olabilir, anlamaya çalışabilirseniz “biz” olabiliriz demekten. Yoruldum hem geçmişin hemde bugünün bitmek tüken bilmeyen “adaletli” cinayetlerinden, yoruldum katliamlar içinde demokrasi çığlıkları atmaktan ve yeter çocuk masumluğu ile söylenen şarkıların bile masumiyetini yok etmenizden.

Ama neyse ki, salt ülkemin kendi kısır iç politikaları ile açıklayamayacağımız bu elleri kanlı “adalet” dış konjonktürün dayatması ile kanlı kasap önlüğünü çıkarmaya mahkûm olacak. Çünkü Gorbaçov ve Clinton’dan sonra kitleleri peşinden sürükleyen Obama var. O ki, bir zamanlar zencilerin kırbaçlandığı, dövüldüğü, bir an dahi duraksamadan öldürüldüğü bir ülkenin Başkanı. Küreselleşmede oldukça fazla yol alan bu dünya iki temel sorununu Obama ile çözecek. Birincisi emeği de özgürleştirecek, ikincisi kapitalistleri eski alışkanlıklarından kurtarıp yeni bir kapitalist anlayış ve kadro yaratacak. Hem teknoloji, hem para, hem de nüfus olarak böyle bir atılımın öncülüğünü yapma rolünü üstlenen Amerika’da bu tarihî dönüşümü Bush ve onun ekibi gibi “eski” çağın insanlarıgerçekleştiremeyeceği için Obama şarttı ve oldu.

Sevgili ülkemin sevgili insanları çok karamsar bir yazıydı ama hala umutlanacak çok fazla nedenimiz ve gerçeklerimiz var. İşte dünya yanı başımızda ve daha çok geliyor. Geldikçe bugün özgürleşen ve özgür olan katillerimiz yerini toplumun soracağı hesaba bırakacak. Kimbilir belki o zaman bizimde bir Ermeni Cumhurbaşkanımız olur, Olur mu? Amerika’da oldu burada neden olmasın.  Son söz, değişim kişisel tercihlerle olmuyor ki kişilerin kısır döngüleri ile kişisizleştirilsin.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Haydar Eren

    Haydar Eren

    12.09.2012 10:22

    Aazini niye acmis?

Yazarlar