Hakan AKSAY
Üçüncü Dünya Savaşı çıkmadı. Hatta tek bir ölüm bile olmadı.
Ama koskoca ABD, İngiltere ve Fransa’nın askerî güçleri ta nerelerden geldi ve Suriye’yi bombaladı.
Önemli bir olay mı? Evet, öyle gibi... Ama yakından bakınca biraz tuhaf...
Ne oldu?
Doğu Guta’da 7 Nisan’da kimyasal saldırı yapıldı mı yapılmadı mı? Bilmiyoruz (oradaki hiçbir devlet ve siyasi örgütle ilgili olarak “Hayır, kesinlikle yapmaz!” diyecek güvenimiz yok). Yapıldıysa bu suçun öznesi Suriye midir, yoksa suçu ona yüklemek isteyen prokovatif güçler mi? Bunu da bilmiyoruz (gerçi “Rusya destekli Suriye zaten oralara neredeyse tamamen hâkim olmak üzereyken bunu niye yapsın?” sorusu akla geliyor ama yine de bilemeyiz).
Bilmediklerimizi nasıl öğrenebiliriz? Uzmanların araştırmalarıyla. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nden uluslararası uzmanlar dün Suriye’de bu araştırmaya başlamak üzereydiler. Ama ABD Başkanı Trump araştırma sonucunu beklemek istemedi.
Neden? Bu sabırsız saldırganlık, fazlaca kuşkulu bir durum ortaya koymuyor mu? (Tabii saldırının uluslararası hukuku ve BM Tüzüğü ile kurallarını ayaklar altına alması da bir başka mesele.)
Trump bir süredir “Vurdum, vuracağım, fena yaparım” türü garip bir konuşkanlık sergiliyordu. Twitter’den Rusya’ya sataşarak “Bekle, füzelerimiz gelecek”dediğinde yanında ABD Dışişleri’ni ve Pentagon’u göremedik. Böyle “farklı” (!) bir lider sonunda bir şeyler yapmazsa iyice rezil olacaktı. Ve galiba büyük ölçüde Trump’ın hatırına sınırlı bir harekât düzenlendi.
Tabii Rusya’nın Suriye’de aşırı derecede güçlenmesine karşı biriken tepkilerin de önemli rol oynadığı inkar edilemez.

Hem operasyon çok güzel, hem de direniş!..
ABD, Suriye’de Rusya ile karşı karşıya kalmayı göze alamadı. Hatta aralarında bir koordinasyonun olduğu da söylenebilir. Saldırıda tek bir Rusya askerinin burnu kanamadı, tek bir Rus tankı bile vurulmadı. (Bazı Rus gazetecileri, ABD’nin değil, “ABD ve İngiltere’nin yanında ne yaptığı başlangıçta tam olarak anlaşılmayan” Fransa’nın Rusya’ya saldırılarla ilgili önceden bilgi verdiğini, Rusya’nın da tabii ki bu bilgileri Suriye ile paylaştığını, dolayısıyla hedefteki her yerin erkenden boşaltıldığını savunuyorlar.)
Dahası saldırının pek fazla bir askerî sonucu olmadı.
Rus kaynakları, toplam 103 füze atışının 71’inin Sovyet yapısı Suriye hava savunma sistemleri tarafından etkisiz hale getirildiğini duyuruyor. Hatta bazıları “Bizim 30 küsur yıl önce ürettiğimiz S-125, S-200, Buk ve Kvadrat tipi füze savunma sistemleri, ABD saldırısını büyük ölçüde etkisiz hale getirdiyse, bir de S-400 kullanılsaydı herhalde tüm ABD füzeleri yok edilirdi”diye coşkulu anlatımlar kullanıyor.
Amerika uzaktan füzeleri salladı, bazı hedefleri vurdu, bazı füzeleri yolda vuruldu. Ve bütün bunların ardında o garip Devlet Başkanı “Çok güzel bir operasyon oldu” diyerek geri çekildiklerini memnuniyet verici bir yüz ifadesiyle açıkladı.
Harekâtın devamı gelir mi? Gelebilir. Burada da kalabilir. Ama her durumda bugünün sonucunu çıkarmak gerekirse öncelikle Suriye’ye dikkatle bakmakta yarar var.
Şam’da bayram havası var. Esad’ın reytingi daha da yükseldi. Zaten birkaç askerî ve bilimsel araştırma merkezini tahrip eden füze saldırıları can kaybına yol açmadı. Eh, füzelerin de çoğu vuruldu. Bundan daha kolay bir “savaş zaferi” mi olur? Emperyalizme karşı 1,5 saatlik şanlı bir direniş!..
Batılı devletler şu ya da bu biçimde ABD’yi destekledi. Son zamanlarda miskinleşen NATO kenetlenir gibi oldu. Elbette herkes ABD ile Suriye’deki askerî ortakları İngiltere ve Fransa gibi aktif tutum almadı. Çoğu – Almanya gibi – desteği “sözle” verirken savaşa girmeye niyetli olmadığını ortaya koydu.

Moskova’dan Ankara’ya ilk tepkiler
Görünen o ki Trump yönetiminin Suriye (belki Ortadoğu demek daha doğru olur) ile ilgili bir stratejisi yok. Gelgitleri, duygusal açıklamaları, kabadayı tehditleri, gövde gösterileri, riskli tutumları... Bütün bunlar var, ama strateji yok.
Bölgede en köklü, sürekli ve öngörülebilir stratejiye sahip devletler Rusya ve İran (işbirliği içinde davranan bu iki devlet arasında da ciddi çelişkiler var, o da ayrı konu). Ve bu ikili, oldukça enteresan bir denklem içinde yanlarına aldıkları Türkiye ile birlikte uzun süredir Suriye’ye ağırlığını koymuş durumda.
Sahi, bu iki devletle birlikte Astana Süreci’nin üçlü ittifakı içinde yer alan ve “Suriye’deki barış çabalarının garantör ülkeleri”arasındaki Türkiye ne alemde?
Daha 4 Nisan’da Ankara’da bu üç ülkenin liderleri samimi fotoğraflar çektirerek Batı’nın sinirlerini bozuyordu. Bugün ne oldu?
Kısa sürede bir açıklama yapma gereği hisseden Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin harekâtı desteklediğini bildirirken “insanlığın vicdanına tercüman oldu” gibi abartılı bir ifade kullanmakta beis görmedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yapılan operasyonu doğru buluyoruz”dedi.
AKP sözcüsü Mahir Ünal, operasyondan önceden haberleri olduğunu söyledi. Acaba öyle miydi? Öyleyse ne kadar önceden? Çünkü Erdoğan önceki gün “Bölgede yumuşama söz konusu”diye bir demeç vermişti. Belki de Rusya ile Batı arasında kalmanın sıkıntısıyla yumuşama olmasını istemişti. Ama olmadı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu çıtayı daha da yükseltti: “Rejime yönelik müdahale” olarak gördüğü operasyonu desteklerken “Suriye'yi bu rejimden kurtarmamız gerekiyor” dedi. Ama Trump ve ortaklarının sınırlı harekâtının böyle bir amaç gütmediği ilan edildi.
Dün Rusya’nın etkili senatörlerinden Konstantin KosaçevTürkiye’nin saldırıyı desteklemesinin “hata” olduğunu söylemekle yetindi.
Rus siyaset ve devlet insanlarından Ankara’ya yönelik yeni ve daha sert açıklamalar geleceğine bahse girerim. Hele hele medyadan...
Daha dün akşam Rusya internet sitelerinde bazı başlıklar gözüme çarptı: “Türkiye bir kez daha Rusya’ya ihanet ediyor”(www.svpressa.ru) “Türkiye, Rusya ve İran’la dostluğuna zarar verme pahasına ABD hava saldırılarını destekledi”(www.tsargrad.tv) Arkası yarın...
Ankara’nın bu tavrının şimdiki aşamada Moskova ile ilişkilerini aniden bozacağını düşünenlerden değilim. İşbirliği zaten pragmatizm basamaklarından hassas bir ilerleme içinde ve “ne de olsa NATO üyesi” olduğumuz Rus yetkililer tarafından akılda tutuluyor. Ancak “uçak hadisesi” ile dibe inen “güven atmosferi”ni bu ortamda onarabilmenin eskisinden daha zor olduğu da ortada.
E, sen Aralık 2016’da Moskova Deklarasyonu’nu imzalayarak “Suriye ihtilafına askerî çözüm bulunamayacağına emin olduğunu” ilan edeceksin, dahası Suriye barışı için Rusya ve İran’la birlikte “garantörüm” diyeceksin. Sonra da Suriye’ye karşı (fiilen “Rusya’ya karşı” olarak da okuyabilirsiniz) fırlatılan ABD füzelerine alkış tutacaksın. Zor!..

Suriye iyice karışırsa kim bilir neler olur?
Ha, bir de işin iç politika yanı var tabii (Aslında son zamanlarda “bütün dış politikalar iyice iç politika oldu”, biliyoruz).
İktidar, Rusya ile ABD/Batı arasında belki de bir dizi gerekçeyle mantıklı bulunabilecek bir denge çizgisi bulmak istiyor olabilir. Olabilir de...
Halkımız çok fazla “ABD ve Batı karşıtı” oldu. Bunda AKP’nin de büyük katkısı var. Şimdi “Ortadoğu’nun mazlum milletlerini kurtarmak”, “Müslüman dünyasının liderliğini yapmak”, “İslam karşıtlarına hak ettikleri cevabı vermek” falan derken ABD’nin Suriye’yi vurmasına onay vermek “içerde” nasıl karşılanıyor acaba?
Dün SP lideri Karamollaoğlu’nun “Saldırıyı memnuniyetle karşılıyoruz’ ifadesi Müslümanların yüreğini sızlatmıştır. Biz hükümetten ABD şakşakçılığı değil, İslam dünyasına öncülük edecek şahsiyetli bir duruş bekliyoruz” açıklaması ilginçti.
Halkımız, yani seçmenler, Suriye’deki gidişten iktidarın beklentisi ölçüsünde memnun değil. Ne Fırat Kalkanı, ne de Zeytin Dalı Operasyonu AKP’yi “Ortadoğu fatihi” yapabildi. Bundan sonra ne olur, göreceğiz.
ABD ve müttefiklerinin Suriye saldırılarının devamı gelebilir, Batı ile Rusya’nın arası çok daha gerginleşebilir (Ankara’nın PYD/PKK’yı ve FETÖ’yü desteklediğini söyleyerek eleştirdiği Washington ile yeniden sıkı müttefik olabileceği şüpheli, bu arada bir “kaza” çıkarsa Moskova ile yeniden tehlikeli gerginlikler yaşayabilir), teröristlerle ve Suriye’den göçlerle mücadele bugünkünden daha zor bir aşamaya ulaşabilir, ekonomi bütün bunlardan olumsuz etkilenebilir vs. vs.
Velhasıl Ortadoğu fatihi olacağım derken evdeki bulgurdan olmak da var.

Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları




























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025