Markar ESAYAN
Geçenlerde bizim Etraf ekinin psikanaliz dosyasında okuduğum o cümle kafama kazınmış. İlgili uzman “herkes hastadır” diyordu. Ben de bu konuyla ilgilendiğimden beri bunun böyle olduğunu düşünmüştüm. Hasta olmak.. ideal durumda olmamak, istenen noktaya uzak düşmek.. hassasiyetimiz olan konularda incinmiş ve zayıf hissetmek. İyi hissetmemek, endişe ve korku dolu olmak. Güven eksikliği.. sevmeyi becerememekten çok, sevildiğini seçememek, hazmedememek, iyi olma ihtimalleri belirdiğinde, o ihtimalin mekânına enlem ve boylam olarak en uzak noktaya kaçma dürtüsüne kapılmak, sonra kaçmak, bazen donup kalmak. Ömür boyu bir eksik duygusuyla boğuşmak, o eksiğin adını bir türlü çıkaramamak. Hatta çıkarma ihtimalleri belirdiğinde onu yok saymak, alıştığını yaşamaya eğilimli olmak. Bir sürü bir sürü kapaklar, zırhlar edinmek. Onların otomatik olarak devreye gireceği düzenekleri ruhumuzun derinliklerine Patriotlar gibi yerleştirmek. Öyle ki hiçbir şey bizi hazırlıksız yakalamasın.
Aslında, bildiğiniz yaşamak bu. Doğmak hastalanmak demek. İyi olmaya çalışmak kadar insani.
Sabahları gözlerimi açtığımda, haliyle önce odamın beyaz tavanını görüyorum. Tabula Rasa’yı çağrıştıran bir sembol. O sırada sanırım bilinçdışım ön belleğe hayatımın devamlılığını sağlayacak bilgileri yüklüyor. Dünkü gecede hangi noktada kalmışsam... Önce kim olduğumu hatırlıyorum. Sonra nerede yaşadığımı, uyandığım bu odanın hangi ülke, hangi semt ve hangi caddede olduğunu ayrımsıyorum. Peki, hangi çağlardayız? Tarih ne? Hızlı bir envanter çıkarmak lazım. Yerinde bulduklarınıza bir tik atıyorsunuz, eksilenlerin yanına bir kısa yatay çizgi. Ortaya son hâliniz çıkıyor. Kendinizi sürükleyerek getirdiğiniz bu son gündeki son hâliniz. Windows’un açılması gibi...
Derken kısa bir şaşkınlık yaşanıyor. Her gün aynı hayata uyanmak ve bıraktığın yerden devam etmek hep bir mucize gibi geliyor. Uyku gerçekten mucizevî ve sırlarla dolu bir yolculuk.
Kutsal Kitap’ta en çok geçen sözcük “Korkma!”...
Sonra yine ilk sıralarda “Sevgi” geliyor.
İnsanların en çok reddettikleri iki duygu. Korktuğunu da, sevdiğini de ne kadar zor ifade eder insan değil mi? İkisinde de zayıf ve çıplak. Sevildiğini fark etmek ise çok daha yakıcı bir duygudur. Kendinize o kadar olumsuzluk, değersizlik yüklemişsizindir ki, Almanya yenildiği için Osmanlı’nın da yenilmiş sayıldığı zırvası gibi, sizi seven kişi birden gözünüzden düşer. Ya da, bu haksızlığı ona yapmamak adına başka bir uca savrulur insan, “Beni çözecek ve terk edecek. İyisi mi, önce ben gideyim” der. Hazzı ertelemenin tersi, kontrollü felaket karşılaşmaları.
Hayat ne kadar zor ve bu şeyler ne kadar karmaşık değil mi?
“Zorluk varsa kolaylık da vardır” diyor başka bir kutsal kitap. Sadece, bir nebze ferahlık verir diye söylüyorum, son derece “sıradan” şeyler bunlar. Benim başıma geliyor, sizin başınıza geliyor. Mahalle bakkalı, Prens Charles’tan daha az rafine yaşamıyor bu duyguları. Herkes bunlarla boğuşuyor, sadece söylemiyorlar. Zayıf görünmek, saldırı almak istemiyorlar. İncinmek ve üzülmek istemiyor insanlar. Ne kadar saygıdeğer bir duygu bu. O yüzden dostlarımız, sırdaşlarımız çok ama çok kıymetli.
Ama bazen, bir adım öteye geçiyor, sevmeyi, güvenmeyi, yaşam potansiyellerimizi hayata geçirmeyi de yasaklıyoruz kendimize. Bu iyi bir şey olmayabilir. Böyle yaşamak sizi mutlu ediyorsa, yargılayanları boş verin, bildiğiniz gibi devam edin. Herkes çok özel ve herkesin sadece kendinin yazabileceği tek bir yaşam reçetesi var.
Ama etmiyorsa...
Denemeye devam edeceksiniz. Her sabah uyanıp, o güne kadar getirdiklerinizi kolaçan edecek, yatağınızdan kalkan o son kişi olarak, devam edeceksiniz. İyi hissetmek istiyorsunuz. Bundan daha iyi ne olabilir? Haz kötü bir şey değildir. Tüm yapıp etmelerimizin merkezinde acıdan kaçmak ve hazza ulaşma dürtüsü var. Hatta daha çok acılara atıldığımız kısa devrelerimizde bile, hazzın en çoğunu elde etme dürtüsü var. Tersinden dibini bulmayı ve acıyı, düş kırıklığını tüketmek istediğimiz şövalyelikler.. ya hep, ya hiç. Fırtınanın gözüne bakmak gibi. Ama en nihayetinde, iyi hissetmek, hazzetmek istiyoruz. Yani sevilmek, güvende hissetmek, başarılı olmak. Kendimizi gerçekleştirmek, soğukta kalmamak, iyi yemekler yemek, gezmek, tembellik yapmak, çocuk sevgisini tatmak, tanınmak, hayatımızda bir kerecik olsun bir olayın kahramanı olmak ve bir sürü şey daha.
“Korkma” diyor metinler. Kaybedeceğiniz kuruntularınızdan başka bir şey değil. Korktuğumuz olayların sadece yüzde sekizi başımıza geliyor, biliyor muydunuz? Onlar olduğunda da öyle bir güç geliyor ki insana, kendimizi en geliştirdiğimiz dönemleri yaşayabiliyoruz.
“Yetkin” bir yazı için, sekiz milyar insanla ayrı ayrı ve uzun zamanlar geçirmek gerekirdi belki. Demek istediğim, bu yazdıklarım, tekin olmayan bilgiler, lütfen evde tek başınıza denemeyiniz.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Operasyon çökünce...
9.05.2019 - Kızgın demiri soğutma yöntemleri...
2.05.2019 - Müzik ve terör örgütü listelerinin benzerlikleri...
24.04.2019 - Taşın altına elini yine Erdoğan koydu...
21.04.2019 - Millet İttifakı neye kuluçka oldu?
18.04.2019 - Organize kötülüğün peşini bırakmayacağız...
16.04.2019 - CHP'nin 2019 resmi
13.04.2019 - Mazbata fetişizmi neye delalet?
10.04.2019 - 31 Mart’ta Türkiye neyi başardı?
3.02.2019 - Bu seçimin adaletsizliği…
28.03.2019
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
halit ayarcı
Hayri irdal doğru söylemiş. Alper bey de ödülünü ancak 2027 de Tayyip beyin anıları yayınlandıktan sonra alacak herhalde...
hayri irdal
bakalım alper görmüş bu yazdıklarını nasıl "darbe günlükleri"ne bağlayacak. (hani şu aynen balyoz delilleri gibi sadece bilgisayar dosyası olan ama nedense "günlük" denen yazılar var ya) adam senelerdir darbe günlükleri diye diye dilinde tüy bitti, şuna bir ödül mödül verin de dinlensin artık..