Münir AKTOLGA
Oral, “Özerklik mi, özyönetim mi? Demirtaş mı, Kandil mi” diye soruyor ve diyor ki:
“HDP'nin en yüksek oy oranlarına ulaştığı kentlerde; KCK, "özyönetim" ilanında ısrarlı. HDP'li seçilmiş yöneticilerin, belediye başkanlarının, "özyönetim" ilanından haberleri yok.
Sur Belediyesi Eşbaşkanı Fatma Şık Barut: “Benim metinden herhangi bir bilgim yoktu. Basın açıklaması olduğundan haberim yoktu. Biz son 15 gün içinde meydana gelen olayları önlemek için kaymakamlık, emniyet, il yönetimimiz ve milletvekillerimizle çalışma içindeydik”
Özgür Kadın Kongresi aktivisti (ve bildiriyi okuyan kişi) Güneş Ölmez: "Bildiri okunan yerde bulunan bayanlar süreçte yaşanan çatışmaların sona ermesi ve müzakere sürecinin tekrardan başlaması açısından toplanmışlardı. Ben de o esnada kalabalığa dâhil oldum. 35-40 yaşlarında bir teyze elindeki metni, bizden okumamızı istedi. Ben de bunun üzerine okudum. İçeriğini tam olarak bilmiyorum.” (Cumhuriyet, 27 Ağustos)
Oral diyor ki; “Bu kadar açık bir siyasi çıkışın içindeki insanların ifadeleri, bir “savunma gerekçesi” olarak da gerekçelendirilebilir”!!..
İşte kırılma noktası tam bu noktadır!.. Çünkü, pratikte, “çözüm”le “çözüm yolu” arasındaki çelişki olarak ortaya çıkan ve Kürt Hareketini yol ayrımına getiren nokta tam bu noktadır...
Önce bu konuda Demirtaş ne diyor ona da bir bakalım, sonra devam edeceğiz. Gene Oral’ın yazısından aktarıyorum:
“HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, son günlerde Avrupa’da yaptığı toplantılarda, özerklik talebini de ele aldı. Bu talebi, "devletin baskılarına karşı sivil bir isyan ve itaatsizlik" olarak değerlendirdi. Demirtaş’ın ayrıştığı nokta ise, silah kullanılarak özerklik ilan edilmesi: "Tabii ki kentlerde silah kullanılmasını, bazı yerlerde göstericilerin eline silah alarak 'özerklik ilan ettik' demesini doğru bulmuyorum. Bu bir sivil inisiyatiftir. Doğru olan tutum budur. Sivil alanda kalmasında her halükârda fayda görüyorum."
Demirtaş, yine bu konuşmalarında; "özerklik" ilan edilmesiyle ilgili gelişmeleri, "yerel yönetimlerin güçlendirilmesi" olarak anladıklarını, bunun da, tüm Türkiye için geçerli olduğunu; vurguluyor“.
Bir yandan doğru bir söylem (yani o da biliyor neyin doğru neyin yanlış olduğunu), ama diğer yandan da minareyi kılıfına uydurma çabası!...
Özerklik mi özyönetim mi?...
Oral, peki gerçekten durum böyle mi diye sorarak devam ediyor: „Öncelikle şunu belirtelim: Kürt kentlerinde ilan edilen; “özerklik” değil, "özyönetim“.
„Özyönetim bildirilerine baktığımızda, “yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin ötesinde, bir yönetim bağımsızlaşmasının hedeflendiğini” görebiliyoruz. Bildiriler, "Burada devletin kurumlarını tanımıyoruz" diyor. HDP'li siyasetçiler, böylesine radikal bir çıkışın anlamsızlığının farkında oldukları için; "bunlar devleti tanımıyoruz anlamına gelmiyor" diyerek, durumu başka türlü anlatmaya gayret etseler de; KCK'nın bakış açısını kavramak için, aslında çok da fazla çabaya gerek bulunmuyor“.
Oral, „HDP’li belediye başkanlarının, „özyönetim“ ilanı açıklamasının içeriğinden haberimiz yoktu“ deyişlerini onların „savunma gerekçesi“ olarak açıklıyor!!.. Bu mümkün müdür? Nasıl bir „savunmadır“ bu, neyi, kime karşı savunuyor HDP’li başkanlar?... Hem „devletin kurumlarını tanımıyoruz“ diye bildiri okuyarak „özyönetim“ ilan edeceksin, hem de sonra, „kurumlarını tanımadığın“ o devletin adalet mekanizmasına karşı kendini savunabilmek için „okuduğum bildirinin içeriğinden haberim yoktu“ diyeceksin!!… Bu, basit bir „kendini savunma“ gerekçesi-olayı olamaz. Bu, çok açık bir şekilde, legal zeminde durarak siyaset yapan HDP’li yöneticilerin ayaklarını bastıkları zemini kendi elleriyle-sözleriyle yok ederek düştükleri çaresizlik halidir… HDP’li yöneticiler öyle bir ikilem içinde kalıyorlar ki, bir yandan KCK’lı bir duruş ve söylemle HDP’li olarak kendi varoluş gerekçelerini yok ediyorlar, ama öte yandan da, pratikte halâ legal zeminde bulundukları için, yani hala legal siyaset yapar konumda oldukları için, kendilerini „tanımadıkları o devlet kurumları“ karşısında „savunma„ yapar durumda buluyorlar!..
Bu çelişki öyle basit bir „savunma yapıyorlar“ gerekçesiyle açıklanamaz. Bu uzlaşmaz bir çelişkidir. Ve tartışmasız bir şekilde Kürt hareketi içinde bir yol ayırımına işaret etmektedir…Ya „devrimci halk savaşı“ veriyoruz diyerek silaha başvurur, varolan zeminle olan köprüleri atarsın, ya da elde olanı, kazanılmış mevzileri koruyarak sürecin kendi dinamikleri içinde gelişmesine uygun adımlar atarsın…
Ne olacak şimdi, hem diyorsun ki „özyönetim ilan ediyorum, devlet kurumlarını tanımıyorum“ ama hem de kendini o devlete hesap vermek zorunda hissediyorsun. Nasıl değerlendirecek halk bu durumu.Sana güvenipte nasıl „ayaklanacak“… Sonra onlar da sizin gibi „savunma yapmak“ zorunda kalacaklarsa nasıl atsınlar şimdi köprüleri? Ayaklanmak, topyekün silahlı mücadele çocuk oyuncağı değildir. Bir kere bunu ağzına aldınmıydı ya artık geriye dönüş yolu bırakmazsın kendine. Peki şu an Kürt Hareketi böyle bir noktada mıdır?
Neye güveniliyor?
Hepsi bir yana, „silahlı mücadele“ falan derken neye güveniliyor biliyor musunuz? Ya da şöyle açıklamaya çalışayım: Gazetelerde hergün barikatlar ve o barikatların üzerinde yüzleri kapalı nöbet tutan militanların fotografları yayınlanıyor, nasıl mümkün oluyor böyle birşey dersiniz? Çok daha güçlü-ağır silahlara sahip olan devlet-tıpkı Esed gibi- bir anda bunları kullanarak o barikatları ve onların üzerindekileri yok edemez mi? İşte işin ince noktası burasıdır!! Demek ki „hayır“ diye düşünüyor o insanlar-ve KCK- bizim devlet her ne kadar kötüyse de o kadar da değil, böyle birşeyi yapamaz, varolan demokratik yapı ve küresel sistemle olan bağlantılar buna imkan vermez“ diye düşünüyorlar!... Ve de bu düşünce doğru aslında. Ama çok tehlikeli bir oyun bu oynanan. Çünkü son tahlilde kendi gücün değil burada güvendiğin, karşındakinin sınırlarına güveniyorsun, daha ileriye gidemez diye düşünüyorsun!… Varoluş anlayışının ve sınırlarının, yaşamı devam ettirme mücadelesine bağlı olarak oluştuğunu düşünemiyorsunuz!… Osmanlı artığı antika bir yapı da olsa, Devlet dediğimiz o yapı hala varolan bir özneyi temsil ediyor. Zorla, silahla onu yok etmeye kalktığınız an o da kendini koruyarak işi gittiği yere kadar götürmeye çalışacaktır… Suriye’ye, Esed’e bakın, olayların bu noktaya gelebileceğini kim düşünebilirdi…
21.Yüzyılda değişim zorla-pozitivist mühendislik faaliyetiyle kuvvet kullanarak olmuyor; değişimin, sistemin kendi iç dinamikleriyle, 21.Yüzyıl paradigmasına uygun bir şekilde gerçekleşmesi gerekiyor…
Oral şöyle devam ediyor:
„Türkiye'nin batısında, milliyetçi öfkenin yükseldiği koşullardayız. Dün, hükümete yakın bir gazete; "Komando timi Bolu'yu inletti" diye başlık attı. Tam anlamıyla militarizm kokan bir dilin, her geçen gün daha da somutlaştığı, görülebiliyor. Karşılıklı tırmanış sürüyor, milliyetçilik her iki tarafta da prim yapıyor.
KCK, Batı'da böyle bir dilin yükselebileceğini, herhalde öngörememiş olamaz. Bu sürecin, iki halkın arasına ekebileceği düşmanlık tohumları, hatta militarizmin körüklenmesinin kaçınılmazlığı; hesap edilememiş olamaz.
Manzarayı, herkes gibi, HDP'liler de görebiliyor, hissedebiliyor. Silahla ilan edilen "özyönetim"lere karşı, ılımlı da olsa, bir tutum geliştirilmeye çalışılıyor. "Özyönetim" ilanı süreci, HDP'yi daha da sıkıştıracak gibi görünüyor. Bu yöndeki gelişmelere karşı, yeterince hazırlıklı olunmadığı, anlaşılabiliyor. KCK'nın üstten konuşan dili karşısında, HDP’lilerin durumu anlatmakta zorlandıkları, açık“.
Oral yazısını H.Berktay’ın sözleriyle bitiriyor:
"Kürt hareketinin aynı anda hem PKK hem HDP ile, ya da hem silâhlı mücadele hem barışçı siyaset ile yürüyemiyeceği (daha doğrusu, bu objektif imkânsızlığın artık bilince yansıdığı) bir noktaya geliyoruz. Selâhattin Demirtaş, Cemil Bayık ve Duran Kalkan arasında alenen, kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden kısmî zıtlaşma, bence bir kayıkçı dövüşü değil. Er ya da geç, işler kaçınılmaz bir yol ayırımına doğru gidiyor."
Evet, süreç kaçınılmaz olarak bir yol ayırımına doğru ilerliyor.
Ama bu yol ayırımı sadece Kürtler ve HDP için söz konusu değil. Aynı şekilde AKP’ siyle CHP’ siyle Türkler için de böyle bu. Halâ eski Türkiye’ye dönüş özlemini muhafaza eden bir CHP ile, ve de her geçen gün biraz daha MHP’ lileşen bir AKP ile Türkiye nereye gidebilir?... Düşünsenize, bir yanda Türk öte yanda Kürt milliyetçiliği ve bunlar kıyasıya birbirlerini yok etmeye çalışıyorlar!... Bu türden bir kör dövüşünün bir darbeye bile neden olabileceğini söyleyenler var... Eğer PKK’nın amacı süreci bu noktaya getirerek “görüyor musunuz bakın artık legal mücadele yolu kalmadı” diyebilmekse, eğer küresel dinamikleri bu şekilde arkalarına alabileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar!.. Önce demokratik mücadele olanaklarını yok et, sonra da “görüyor musunuz bakın barışçı olanaklar kalmadı” diyerek dünya kamu oyunu arkana almaya çalış!.. O zaman demezler mi adama, “sizin 80 milletvekiliniz vardı parlamentoda, niye bu gücünüzü kullanarak ilerlemeye çalışmadınız”!...
Bilişsel bilim dilinde “çözüm” plan yaparak problem çözme anlamına gelir.
Burada “çözüm” ulaşılmaya çalışılan hedefe-amaca işaret ederken, bu amaca ulaşmak için yapılan plan ise hedefe giden yolu gösterir. Bu nedenle, amaçla, yani ulaşılmaya çalışılan hedefle çözüm yolu arasında bire bir ilişki vardır. Demirtaş diyor ki; “biz sadece Kürtler için değil Türkler için de özerklik-yani yerel yönetimlerin güçlendirilmesini- istiyoruz”. Bitti!.. Doğru olan budur, hedef bu olmalıdır... Ve sen bu hedefe giden yolda son derece önemli bir adım atmış, parlamentodaki milletvekili sayını 80’e çıkarmışsın. O halde nedir bu ikirciklilik, nedir bu KCK’nın diktiği minareyi kılıfına uydurma çabaları?...
Düşünün, eğer HDP isteseydi-yani üzerindeki vesayet olmasaydı- 7 Haziran sonrasında AK partiye, “hadi gelin birlikte hükümeti kuralım ve gene birlikte yerel yönetimleri daha da güçlendirecek yeni bir anayasa hazırlayarak devleti yeniden yapılandırma konusunda adımlar atalım”... Ne diyecekti AK Parti buna? Hayır dediği an “yeni Türkiye’ye” ilişkin bütün varoluş gerekçesini kaybederdi ve bu durumda HDP bir anda “devrimin ikinci aşamasının-tarihsel uzlaşmanın” öncü kuvveti, lokomotifi haline geliverirdi. Ama yapamadı bunu! Ne mi yaptı? AK Parti bir Erdoğan vesayeti altında ne yapmaya çalışıyorsa, o da PKK vesayeti altında onu yapmaya yöneldi... Varılan nokta budur!...
Ama halâ geç kalınmış değil, şurda iki ay sonra 1 Kasım’da gene seçim var... AK Parti de, HDP de-bunların heri ikisi de- içine hapsoldukları ideolojik vesayet çıkmazından kendilerini kurtararak “hadi gelin problemi birlikte çözelim” dedikleri-diyebildikleri an büyü bozulur!...
Enseyi karartmayın, ne AK Parti MHP’ lileşecek, ne de HDP kendini inkar ederek PKK’ lileşecek!... Bunlar kendileri isteseler bile bunu başaramazlar!... Başaramazlar çünkü Türkiye’de bugün artık gelişmiş bir kapitalist sivil toplum var. Ama sadece bu da değil, Türkiye’nin iç dinamiklerine işaret eden bu güçler küresel demokrasi güçleriyle-küresel dinamiklerle çok güçlü bağlara da sahipler. Bu nedenle, Türkiye gibi küresel süreçler açısından stratejik önemi olan bir ülkeden kimse vazgeçemez...
Bakmayın siz o “stratejik zihniyetlerini” hortlatarak “kefenle dolaşıp” dünyaya meydan okumaya çalışanlara; ya da, 20.Yüzyıl kalıntısı bir “komün”-“sosyalizm” anlayışıyla “devrimci halk savaşı” verdiğini sanarak konjonktürel çelişkilerden yararlanıp sesini duyurmaya çalışanlara!.. Bunlar, savaşın- Yüzyılın- bittiğinden habersiz bir ruh hali içinde dağlarda dolaşan o Japon askerlerine benziyorlar! Birbirlerinin varoluş gerekçesini yaratan antika bir kavga içinde bir yerlere varabileceklerini sanıyorlar... Kendilerine, bu kavga bizi daha iyi kalitede malları daha ucuza üretme hedefine daha fazla yaklaştıracak mı, ya da bu şekilde kavga ederek “katma değeri daha yüksek mallar üreten” bir noktaya varabilecek miyiz diye sormayı akıl edemiyorlar?...
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023