Neşe Düzel
|
||
![]() “Lozan’ın imzalanmasından sonra, İsmet İnönü’ye, ‘Musul ve Kerkük’te çok büyük bir Kürt nüfusu var’ denince, o da, ‘Kürtler de aslında Türklerden geldi’ diyor. ‘Kart kurt’ Türk tezinin ilk resmî ifadesidir bu.”
“O, Mustafa isminden hoşlanmıyor. Mustafa’yı sadece Milli Mücadele sırasında kullanıyor. Peygamber’in ismi de Mustafa ve halkın dinî hassasiyetini dikkate alıyor. Sonra Mustafa’yı atıyor Kemal Atatürk oluyor.”
“Laiklik, Hilafet kaldırıldıktan sonra değil, Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra militanlaştı. Kürt milliyetçiliğinin tekke-tarikat ilişkisini kullandığı fark edildi. Tarikat-tekke kaldırılıp, Kürt milliyetçiliği zayıflatılmak istendi.”
*** NEDEN MEHMET Ö. ALKAN Yakın tarih, en çok tartıştığımız konular arasında yer alıyor. Tartışmalarda yeri neredeyse futboldan sonra geliyor. Acaba neden bu toplumda yakın tarihle ilgili tartışmalar hiç bitmiyor? Her toplumda tarih bu kadar güncel bir konu mudur? Niye biz geçmişle bitmeyen bir hesaplaşma içindeyiz? Bu ülke görünürde çok hızlı değişiyor ama acaba temelde durmadan aynı geçmişi mi yaşıyor? O yüzden mi biz bugünü anlamak için geçmişteki iktidar odaklarını, güç kavgalarını, siyasi ilişkileri, devlet-toplum çatışmalarını anlamaya muhtaç durumdayız? Peki, yakın tarihimizi bütün gerçekleriyle öğrenebiliyor muyuz? Cumhuriyet tarihimiz hakkında bizden hâlâ gizlenen çok şey var mı? Niye en çok hâlâ Atatürk’ü tartışıyoruz? Atatürk hayattayken durum neydi? Ona en çok hangi konularda muhalefet edildi? Atatürk’ü eleştirmek ne zaman imkânsız hale geldi? M. Kemal’le birlikte Milli Mücadele’yi yapan ekiplere ne oldu? Onlar susturuldu mu? Hain diye suçlananlar gerçekten hain miydiler? Atatürk kendini nasıl tarif ediyordu? Siyasi hamlelerini nasıl planlıyordu? Atatürk’e rakip biri var mıydı? Ondan farklı düşünenlerin başına ne geliyordu? Atatürk’ün Kürtlerle ilişkisi neydi? Dine bakışı nasıldı? Türkiye Cumhuriyeti hangi geçmişi bugüne taşıdı? Hangi geçmişi yok etti, hangi geçmişin izinden gitti? Bütün bu konuları Türkiye’nin 19. yüzyıl başından günümüze kadarki siyasal ve toplumsal tarihi üzerine çalışan, araştırmalarını Cumhuriyet’in kuruluş dönemi üzerine yoğunlaştıran ve bu konuda yayınlar yapan tarihçi Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan ile konuştuk. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Tarih Ana Bilim Dalı Başkanı olan Mehmet Ö. Alkan, A Habertelevizyon kanalında tarihçi Cemil Koçak ve Hakan Erdem’le birlikte “Eski Defterler” adıyla haftalık tarih konuşmaları programı yapıyor.
*** *** NEŞE DÜZEL: Atatürk’ün Hilafet’i kaldırması nasıl siyasi ve sosyal sonuçlar yarattı? MEHMET Ö. ALKAN: Karabekir gibi muhalifler şunu söylerler. “Hilafet’in hemen kaldırılması gerekmiyordu. Bu değişim, bıçakla keser gibi değil, bir evrimle yapılmalıydı. Bütün hanedan üyelerini yurtdışına gönderip mağdur etmek yerine, bunu, Türkiye’nin kendi iç gelişmelerinin akışına bırakmak gerekirdi” derler. Bir bakıma doğrudur bu. Ama Hilafet 3 Mart 1924’te kaldırıldı. Yani henüz tek parti rejiminin kurulmadığı ve basının susturulmadığı bir dönemde kaldırıldı. Gene de kaldırılmasına çok büyük bir tepki gelmedi.
Çünkü Tanzimat’tan beri Türkiye’nin evrildiği bir yön var. Bu yönde gidildikçe muhtemelen Hilafet ve Saltanat bir müddet sonra sembolik bir konuma gelecekti. Osmanlı zaten şeriatla yönetilmiyordu! Kaldı ki 31 Mart Olayı’ndan sonra padişah olan Mehmet Reşat da sembolik bir padişahtı. Keza Vahdettin de silik, sönük bir padişahtı. Dolayısıyla...
Dolayısıyla Hilafet’in kaldırılması zamana bırakılabilirdi. Tanzimat’tan beri gelen akış sonucunda zaten etkisizleşmiş bir makam Hilafet. Abdülmecit gibi mayoyla denize giren, resim yapan, neredeyse monogami yaşayan bir halife var. Üstelik halifeyi de Meclis seçiyor.
Evet. Abdülmecit Efendi’yi Meclis halife seçti. Çok ilginçtir, oylanarak seçildi Meclis’te... Dört-beş aday vardı ve biri de oydu. İslam tarihinde ilk kez bir meclis halife seçti! O sırada Vahdettin de hâlâ halife üstelik. Kaçıyor ama halife unvanı devam ediyor, imzasını öyle atıyor.
Çeşitli yorumlar var ama ben Mete Tunçay’ınkine katılıyorum. Tunçay, Atatürk’ün deist olduğunu söyler. Bir yaratıcının, Allah’ın, tanrının var olduğuna inanıyor ama onun dünyayı yaratıp ilk hareketi verdiğini, fakat daha sonra her şeyin insanlara kaldığını düşünüyor. Mustafa Kemal, dinin, toplumsal ve siyasal yaşamdan, kamusal alandan çıkarılmasından ve özel hayata sokulmasından yana duruyor. Neden dini dışlama bu kadar militanca benimsendi derseniz... Bunun Şeyh Sait Kürt isyanıyla çok yakın ilgisi var.
Çünkü Kürt milliyetçiliğinin, büyük ölçüde tarikat-tekke ilişkisini kullandığı fark ediliyor o isyanla. Dolayısıyla bir etnik ve milli muhalefeti, tarikat-tekke ilişkisi büyük bir dinî organizasyonla ve kutsiyetle gerçekleştiriyor. Kürt ahaliyi, tekke-tarikat ilişkisi mobilize edebiliyor. Dolayısıyla Kürt milliyetçiliğinin, tekke ve tarikatlar kaldırılarak zayıflatılacağı düşünülüyor. Zaten irtica ve etnik bölücülük suçlamalarının bu ülkede hep birlikte ele alınmasının bir anlamı da budur.
Daha çok Sünni İslam’ı kullanan bir milliyetçilikti bir bakıma o. Şu bir gerçek ki, bu ülkede laikliğin militanlaşması Şeyh Sait İsyanı’ndan sonradır. Hilafet’in kaldırılmasından sonra değildir. Tekkeleri, zaviyeleri, türbedarlıkları kapatalım düşünceleri hep Kürt isyanından sonradır.
Cuma namazından sonra, dualarla açıldı Meclis. Zaten 1925’e dek Mustafa Kemal’in konuşmalarında hep İslam yer alır. Çünkü din, aynı zamanda iktidarı meşrulaştırmanın çok iyi bir aracıdır. Şu unutulmamalı, Mustafa Kemal çok iyi bir siyasetçi. Toplumun Osmanlı’dan beri dinî söyleme çok alışık olduğunu biliyor. Oysa o, Mustafa isminden de hoşlanmıyor.
Peygamber’in ismi de Mustafa aynı zamanda. Muhammed Mustafa... Mustafa Kemal’in en erken aktardığı, hepimizin bildiği bir anısı vardır. Öğretmeni, “Senin adın Mustafa, benim adım Mustafa, bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun” der. Sizce bir öğretmenin verdiği isim kayıtlara nasıl geçer? O, bu ismi, M. Kemal olarak Harbiye’den itibaren kullanmaya başlıyor. Çünkü Mustafa ailesinin verdiği isim. Gazi Paşa ise ikinci kez evlendiği için anneye tepkili. Askerî okulda yatılı okuyor. Ve Milli Mücadele’ye kadar ismini M. Kemal diye kullanıyor. Ama Milli Mücadele’yle birlikte ismini Mustafa Kemal olarak kullanmaya başlıyor.
Milli Mücadele’ye İslami bir destek ve meşrulaştırma arandığı çok açık. Milli Mücadele’nin en baştan beri tezi, bunun kısmen dinî bir savaş olduğudur. İlk baştan itibaren, “Biz Hilafet’i, Saltanat’ı ve Başkent’i kurtaracağız” denmiştir. 6 Ekim 1923’te İstanbul kurtarıldı. Peki, Ankara ne zaman başkent oldu? Bir hafta sonra! İstanbul’a dönmek istemediler.
Çünkü orada İstanbul basını, Saltanat, Hilafet ve bürokrasi vardı. O yüzden de hemen Ankara’yı başkent yaptılar. Gazi Paşa’nın, Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal ismini kullanmasına tekrar dönersek...
Bunu yaparak, toplumun din hassasiyetini dikkate alıyor. Daha sonra nüfus kâğıdında ise Mustafa ismini atıyor artık Kemal Atatürk oluyor.
Atatürk ismini de kendisi seçiyor. “Ona, Atatürk ismini Meclis verdi” denir. Bu teknik olarak doğrudur ama Çankaya’daki sofraya soyadı Türk atası mı olsun yoksa Atatürk mü olsun önerisini kendisi getiriyor. “Atatürk olsun” diyorlar ve durumdan vazife çıkartılıp bu bir kanun haline getiriliyor.
Çünkü 1930’ların başından itibaren rejim Türk kimliği üzerine kurulmaya başlıyor. Aslında Güneş Dil Teorisi’yle ve Tarih Tezi’yle bulmaya, uydurmaya çalıştıkları çözüm aslında hep şu: “Hepimiz kardeşiz. Hepimiz Orta Asya’dan geldik. Sonra göç yollarımız farklılaştı. Bize bu isimler sonradan verildi. Hepimiz Türk’üz..”
Başlangıçta normal ama 1925’ten itibaren iki taraf için de ipler koyuyor. Bu tarihten itibaren Kürtler de, Ankara da bu meseleyi barışla çözme umudunda değiller artık.
İzmit’te gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bu düşünülebilir” gibi bir ifadesi var. Cumhuriyet arşivleri açıldıkça bu konuyu anlayacağız. Lozan’ın imzalanmasından sonra, İsmet İnönü’ye, “Musul ve Kerkük’te büyük Kürt nüfusu var” denince, İnönü, “Kürtler de aslında Türklerden gelmiştir” diyor. Meşhur “Kart kurt” Türk tezinin ilk resmî ifadesidir bu! İsmet İnönü bunu muhtemelen Atatürk’ün de bilgisi dâhilinde söylüyor. Daha sonra yaşanan Şeyh Sait İsyanı da zaten bir manada “biz Türk değiliz, Kürt’üz” demekti.
Beş, altı ayaklanma var. 1919’dan itibaren başlıyor ayaklanma. Sorun şu... İttihat Terakki döneminden itibaren bir Türk milliyetçiliği hikâyesi başlıyor. Aslında 1924 Anayasası’nda ve ondan sonra çıkan vatandaşlık kanununda da, “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” diyen o meşhur ifade var. Yani Türklüğü bir hukuki kavram, bir kimlik olarak tanımlamak var. Ama bu, 1925’ten itibaren bir kenara bırakılıyor ve etnik kimlik ön plana çıkmaya başlıyor.
Meclis’e sunduğu belgenin ekine bakıldığında, hakikaten müthiş bir mal varlığının olduğu görülüyordu ama öldüğünde büyük bir servete sahip değildi çünkü ölmeden bir buçuk yıl önce mal varlığını belediyelere, partiye ve devlet üretme çiftlikleri gibi bazı kurumlara bağışladı.
Bunu bir cumhurbaşkanı ve asker maaşıyla yapmayacağı çok açık. Muhtemelen çok çeşitli bağışlar ve hediyeler yoluyla geldi bu para. Mesela Milli Mücadele’nin başında paranın bir kısmı Hint Müslümanlarından geliyor. Mete Tunçay, “M. Kemal hiç olmazsa aldığını millete veriyor. Peki diğerleri ne yaptı? Bilmiyoruz” der.
Vardı tabii. İngiltere ve Amerika bunlardan birkaçı. Ama şunu da görmek lazım, iki dünya savaşı arasında Batı Avrupa’da İngiltere dâhil bütün rejimler totaliter hale gelmeye başladı. İngiltere daha devletçi oldu.
Tartışmalı konulardan biri de bu... İnönü 1937 yılına dek kısa bir süre dışında aralıksız başbakanlık yaptı. M. Kemal’le 1937 yılında başlayarak ölene dek hiç görüşmediler. 1937’de ne oluyor, bilmiyoruz.
Milli Şef’ti en azından. Milli Şef’lik ne anlama geliyor? Bir cumhurbaşkanlığı, iki Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığı, üç Meclis’teki bütün milletvekillerini belirleme yetkisi anlamına geliyor. Bakın, hep şu yaşanır... Türk sağı, Atatürk’e ve İnönü’ye kızdığı zaman Abdülhamit’i yüceltir. “Sizler küçüksünüz” demeye çalışır. Aynı şey İnönü döneminde de yaşanıyor. Kendisine direkt olarak “sen küçüksün” denmiyor ama “Atatürk büyüktü” şeklinde bir söylem kullanılıyor.
İsmet Paşa’nın Atatürk’ün öne çıkarılmasından çok fazla hoşnut olacağı düşünülemez tabii. Atatürk’ü geçmişte bırakmayı tercih eder o.
Mesela... Kazım Karabekir gibi Atatürk tarafından tasfiye edilmiş isimler onun döneminde tekrar siyasete döndüler, Meclis’e girdiler.
|
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012