Tuncer KÖSEOĞLU

Tuncer KÖSEOĞLU
Tuncer KÖSEOĞLU
Serbestiyet.com Tüm Yazıları
Dereler Gezi’ye akar…
16.06.2013
2243

 Aktaranın yalancısıyım. Diyarbakır'da bir deli var, hayata dair olan biten her şeyi buğdaya bağlıyor. Diyarbakırlı deli kardeşimle aynı yerde durduğumu bilmek hoşuma gitti. Ben de yaşama dair olup biten olumlu ya da olumsuz her şeyi derelere bağlıyorum. Dereler üzerinden hayatı tanımlamaya çalışıyorum. Suyumuzu, hayatımızı kestikleri günden beri durum böyle...

Gezi direnişçilerine de dereler üzerinden bakarak selam gönderdim. Köylüler, derelerini çalan insanların karşısına dikildiler. Dozerlerin üzerine yürüdüler. Hiçbir siyasî amaçları yoktu onların. Sadece yaşadıkları yere sahip çıkmak istediler. Bundan daha yüce bir amaç olur mu? İmdat çığlıkları fazla duyulmasa da Gezi'de direnenlere ilham kaynağı oldular. Daha ne olsun...

Ceberrut devlet ve oyun oynamak isteyen çocuk

Cilimbulilerin (ateşböceği) geceyi aydınlattığı bir yaz gecesinde evimizin hemen arkasında çocukluk arkadaşlarımla oyunlar oynarken dedem kolumdan yakalayıp eve götürmüştü. 7-8 yaşlarındaydım. Aklım haytalık yapan arkadaşlarımda kalmıştı. Kapıya doğru her hamle yaptıkça, dedem tarafından dövülüp yere oturtuluyordum. Dedemin "bu gece bu kapidan çıkmayacaksun" bağırışlarına benim ağlamalarım karışıyordu. Bu duruma dayanamayan babaannem, " Bırak uşağı gitsun" diyordu.

İnatçıydı dedem, beni bırakmaya niyeti yoktu. Kilitli olan odanın kapsına her hamle yaptığımda beni dövüyordu. Bu dayaklara karşılık "Benim özgürlüğümü kısıtlayamazsın. Gideceğum..." diyordum ağlayarak. Bir saate yakın bu mücadele bu şekilde sürdü. Dedem bana dayak atmaktan yorulmuş, ben dışarı çıkma isteğimden geri adım atmamıştım. En son şöyle bir şey oldu; dedem beni evire çevire yorulana kadar dövmeye başladı. Kafa göz ne varsa. O vurdu, ben ağladım. "Gideceğum" dedim. Bir süre sonra durdu, kapıyı açtı "git" dedi... Odanın kapısından dışarı adımımı attığımda ne yediğim dayaklar, ne de gözyaşlarım kalmıştı... Hiçbirinin önemi yoktu benim için. Dedim ya, ateşböceğinin harman olduğu bir gecede sokakta oyun oynayan arkadaşlarımla ben, bahtiyardım.

Gezi Parkı'nda gençlerin başlattığı direnişi çocukluğumda yaşadığım bu olaya benzetiyorum çokça. Her karşı çıkışta ceberrut yanını gösteren devlet, bu eylemi de bastırabileceğini düşündü. Her türlü gaza ve şiddete direnen gençlerle ilgili, güvenlik politikalarıyla her şeyi bastırmaya alışık iktidarın unuttuğu bir şey vardı. Oraya çıkan gençler, oyun oynuyorlardı. Kendi hayatlarının oyununu. Bir insan kendi hayatını oynamaya başladı mı, onu hiçbir baskıyla durduramazsınız.

Gezi'den halk devrimi çıkarmaya çalışanlar, yaşanan devrimin farkında değil

Ne yaparsanız yapın, geri adamı atmak zorunda kalırsınız. Evet, Gezi direnişiyle birlikte bütün ezberler bozuldu. Gezi'den bir halk devrimi çıkarmaya çalışanlar, gözlerinin önünde yaşanan devrimin farkında değil. Gençler, yaşamın kendilerine ait olduğunu gösterdiler. Bundan daha büyük bir devrim mi olur...

Gezi Parkı direnişi başladığı ilk günlerde yazdığım bir yazıda sözümü "Belki Gezi Parkı'nda direnenler biber gazlarına, silaha, güce direnemeyecek, kaybedecekler. Ama ateş yakıldı bir kere. Geri dönüş yok. Bugün Gezi Parkı'nda direnerek kaybeden, kaybedecek binlerce insan şunu unutmasın. Bazen kaybetmek, kazanmaktır. Umudu ve yarınları kazandı orada ağaçlara sarılan binlerce insan. Daha aydınlık yarınları yaşam tarzı ne olursa olsun birlikte kurma adına..." diyerek bitirmiştim.

Şu aradan geçen 17 günde yanıldığımı anladım. Devletin ceberrut yüzünü fazla içselleştirdiğimden olmalı bu. Çok mutlu bir yanılgı oldu benim için... Gezi direnişi bana kaybetmekten korkmamayı öğretti. Kaybetmeye değer bir şeyleri bulabilmenin kazanmaktan çok daha önemli olduğunu da...

[email protected]

http://marksist.org/gezegen/117-ulasim/11876-dereler-geziye-akar

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar