Ümit KIVANÇ
Perşembe geceyarısını biraz geçtiğinde alınan sonuçlar şöyleydi:
YSK 1 - BDP 0; YSK 2 - CHP 0; AKP 1 - TBMM 0; YSK 4 - TBMM 0. Bugün siz bu yazıyı okurken, YSK 6 - BDP 0, YSK 1 - MHP 0, YSK 7 - TBMM 0 veya 6 -1, 5 - 2, 4 - 3 falan olmuş olabilir. Belki de ortalık öylesine karıştı ki, içinizden yazı okumak bile gelmiyor. Ya da KCK 5 - YSK 0 oldu, ortalık hiç yatışmaması gerektiği şekilde yatıştı, bu defa da pek çok siyasetçi ve bürokrat Habur sendromundan hastaneye kaldırıldı. Nasıl bileyim; bir gece boyu tv ahkâmlarına maruz kalmışım, cezaî ehliyetim bile yok.
Anlayabildiklerim şunlardı:
83 14’e gönderme yapmasa sorun çözülebilirdi fakat 74’ü ne yapacaktınız? 100’den sonrakiler zaten sorunluydu ancak burada 269’un 4’ü ve 5’i özellikle durumu güçleştiriyordu. Zaten 176’nın böyle şeylere yolaçması mukadderdi, hep söylemişlerdi. Hele 55, 79 ve 86, öylesine kesindi ki, yargıçlar ne yapabilirdi?
Bu arada anlayabildiğim şeyler de oldu. Diego Forlan gelmiyordu, Halil Altıntop Trabzon’la anlaşmıştı, Elazığ depreminde ölen olmamıştı ve bu yüzden İstanbul’a mazallah bişey olmayacaktı.
Çıkıp ahkâm kesenler arasında favorim AKP’li Bekir Bozdağ oldu. Bülent Arınç’ın “baba gelin, bi çözüm bulunur”larıyla falan geçiştirilemeyecek olan, AKP’nin olaydan sonraki ilk resmî tutum açıklaması denebilecek hadise Bozdağ’ın demeciydi. Ve şahıs bize –mealen– dedi ki: “Hatip Dicle olayı bitmiştir, üstüne su içsinler.”
Bozdağ’ın açıklamasıyla Diyarbakır’dan YSK Milletvekili Oya Hanım’ın yemeyip içmeyip koşa koşa hak etmediği milletvekilliğinin mazbatasını alması arasındaki ortak nokta, işte, Türk sağcı siyasetçisinin ahlâk, vicdan, izan gibi değerler açısından ortalama halini gösterir. Oya Hanım’ın eyleminden partisini sorumlu tutmamalı mıyız?
İyi olan şu ki, bu –üstelik pek naif– fırsatçılıktan pek çok insan, yüzünde hafif bir mide bulantısı ifadesiyle sözetti. Şaşılacak şekilde, Hatip Dicle’ye oy vermiş 70-80 bin kişi de sık sık, “iyi ama bu insanların hakkı yendi” diye anıldı. Yani sonunda Türk medyasında Kürtler en azından bir kerelik empatiye hak kazandılar. Hepsi değilse de sözkonusu 70-80 bin seçmen. O da bir şey sayılır... Tabiî YSK bunu da iptal etmezse. “Milletvekilliği düşürülmüş şahsa oy verenlerin hakkını savunanların kamuya açık yerde alenî demeç vermesine dair” 755, 672, 916 ve 67. Ceza Yasası maddelerinin Anayasa 187’ye göndermesi falan gibi şeyler mutlaka vardır.
Olay sahiden nedir diye anlamaya çalışıp hukukçulara kulak verenlerimiz, memlekette hukuk diye bir şeyin olmadığını bir defa daha idrak etmişlerdir herhalde. Hepsi aynı özgüvenle konuşan sayısız hukukçu, o an için seçip biraraya getirdikleri Anayasa ve yasa maddeleri bileşimine göre, bütünüyle farklı sonuçlara varıyorlar. Ama bu yorum ve yaklaşım farklarından kaynaklanmıyor. Sayıp döktükleri maddeler sahiden de istendiği gibi çekiştirilmeye imkân tanıyorlar, üstelik birbirleriyle çelişiyorlar.
Ama bunu bir arıza ya da şuursuzluk neticesi sayanlarımız aldanır. Ortada, devlet ve rejimin kendini topluma karşı ne pahasına olursa olsun savunmasını garanti altına almış bir sistem var.
Günümüzün en büyük siyasî garabeti bu konuda yine karşımıza çıkıyor. Başlıca derdi bu sistemle mücadele etmek olması gerekenlerin sistem hakkında neredeyse tek laf etmeyip sadece iktidar partisiyle uğraşmaları ne ilginç! Bu memlekette yaşadığımız için tek garabetle yetinemeyiz: buna bizzat iktidar partisi de çanak tutuyor. Otoriter bir devlet rejimi o anki iktidar partisine bu otoritenin kırıntılarıyla beslenme şansı tanıyor ve ahalinin yarısının oyunu alan bir parti bundan gocunmuyor, aksine, fırsatların üstüne atlıyor. Bu arada kırıp döktüklerini de hiç umursamıyor, çünkü nasılsa toplum çoğunluğu arkasında ve rakibi yok. Kürtleri kırıp dökmek de Anayasa ve Ceza Yasası’nca yasaklanmamış zannederim.
Sanki Kürt sorununu başkası çözecek ya da bu memlekette bu savaş ebediyen sürecek.
Dayanağım yok, tahminen söylüyorum, ama iktidar partisinin önderleri sanırım rakipsizliğin ve alternatifsizliğin siyasî başarılarında, sevecekleri ifadeyle, kendilerine gösterilen teveccühte ne kadar rolü olduğunu küçümsüyorlar. CHP ve MHP, niye kuruldukları, nasıl varoldukları, neye dayandıkları beş dakika sâkin düşünüldüğünde kolayca görülür ki, hiçbir zaman hiçbir koşul altında hiçbir yenilikle, değişimle şununla bununla, sahici muhalefet partileri haline gelemezler. AKP’ye sahici muhalefet sadece soldan gelebilirdi, ama solun da devletle, düzenle, rejimle, kapitalizmle bir derdi kalmadı, tek derdi AKP. Bütün potansiyel muhalefeti de AKP’ye çalışıyor.
Şu anda muhalefet sıfatını hak eden tek güç, “Kürt siyaseti”. Fakat iktidar partisi hâlâ ona nasıl davranacağını bilemiyor. Elbette burada da bir ikiyüzlülük, arkasını çoğunluğa dayamış olmaktan gelen bir nobranlık, küstahlık var. Sen, aylarca, Ahmet Türk gibi bir insanın elini sıkmıyorsun. Sonra büyük iddialarla “İmralı”yla görüşmeye başlıyorsun. Tepkilerini bahane ettiğin “millet” sana bir referandumda bir de seçimde ne verebilecekse veriyor. Kabaca, “Kardeşim çöz de nasıl çözersen çöz, biz bakmıyoruz” diyor. Fakat –çoğu abartılı yorumların aksine– hâlâ esas devlet olan devlet Kürtlere yeni bir tuzak kurduğunda, sinsice, kurnazca sabotajlar yaptığında, “Efendim, kanun maddeleri açık...” teraneleriyle riya yoluna sapıyorsun. Ve gidip milletvekilliklerini çalıyorsun. Diyarbakırlı Oya Hanım aracılığıyla yapılanın adı budur.
Siz bu yazıyı okurken hiç değilse KCK tutuklusu milletvekillerine haklarının verilmiş olmasını diliyorum.
(Bunları, “Kürt siyaseti”ne yanaşma modasına kapılıp yazdığımı sanmayasınız diye şu notu ekleme ihtiyacı duyuyorum: “Kürt siyaseti”nin içeriğinden, yürütülüş tarzından şikâyetçi ve rahatsızım, ama ölmeden, Kürtlere yapılmış bunca zulmün hesabının görülebilmesini, bu memleketin Türk-Sünni çoğunluğunun, zulme bazen katılmış, hep göz yummuş olmanın gizli manevî azabı ve kompleksinden kurtulabilmesini, Kürtlerin her neyi Kürtçe yapmak istiyorlarsa yapabilmelerini, böylece kültürümüzün, hayatımızın zenginleşmesini, ileride Türk çocuklarının konu komşudan Kürtçeyi de “haliyle” öğrenerek büyümesini çok istiyorum.)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024