Ümit KIVANÇ
Spiker “finallerde en erken golü atma payesi bize ait” diyemedi. Niye? Çünkü o golü bugün tarihten kazınmak istenen bir futbolcu atmıştı. Yarın ne olacak? “Kupa finallerinde en erken golü atmıştık” bahsi, geçtiği yerden silinecek, görüldüğü her yerde ezilecek. Belki millî gol krallığı istatistiklerinde de “düzenleme”ye gidilecek. İki kuşak sonra, belki, Galatasaray taraftarları, kulüp tarihinin en önemli futbolcularından birinin adını bile duymamış olacak.
Hile, entrika, düzenbazlık, riya bir pakettir. Bu bazı insanların resmen karakteridir, doğru. Genellikle değildir. Kendini mecburiyetten, çaresizlikten başvurulur yol gibi takdim eden bir gönül ve akıl çelicidir. İşten kaçınmaya, yükten kurtulmaya bakılırken, zorluğun üstesinden gelinmek istenirken, canım, kimseye dokunmayacak ufak tefek çıkarlar elde etmeye çalışılırken, başkalarının zararına kendini kollamanın câzip ve zehirli tadını damağında hissetmeyle beraber bünyeye katılır. Kısa zamanda kana karışır. Mekanizmaya hızla öylesine hakim olur ki, bünye onsuz edemez, çalışamaz, zehri kendine katmış bünye için şüphesiz daha mühimi, sonuç alamaz olur.
Hattâ hastalığın ileri safhalarında bünye onu kendi orijinal parçası sanır.
Hani yevmiyesi günde yüz lira olması gerekirken yirmi lira olan, o paraya çalışmaya mahkûm geçici işçilerce merdiven altında üretilmiş taklidi onda bir fiyatına satılan ama üç yıl yerine anca beş ay giden ve dağıldığında bozulduğunda satıcının “abi, orijinalini alacan o zaman” diyerek sorumluluğunu üzerinden attığı parçanın orijinali gibi. Esas olan. Kıymetli olan. Yalnız parası olanın ve yeterince uyanık olmayanın ulaşabildiği. Bünye artık kendini ona uyarlayacaktır.
Uyanık olan, gider taklidi alır. Onda bir fiyatına. Ve başkalarınınki üç yıl yerine beş ayda dağılıyorken kendininkinin başına aynı şeyin gelmeyeceğini, taklidin pekâlâ orijinalin yerini tutabileceğine kendini inandırır. Kolu çevirince açılmayan pencereyi aynı kolu yüz defa aynı yöne tekrar tekrar çevirerek açabileceğini ummak, -Rusya karşısındaki oyunlarına bakarak söyleyebileceğimiz üzre, öyle anlaşılıyor ki, İspanyollara da bulaştırdığımız- millî hasletlerimizdendir.
Taklidi kullanan, aslında elbette bilir, mutlu sona ulaşamayacağını. Daha büyük oyunun içindedir. Birileri kulağa hoş gelen bir yalan ortamı hazırlamış, o hevesle içine atlamış, kendini yalana inandırıp rahat etmeyi öğrenmiş, çıkarabileceği kadar, bunun tadını çıkarıyordur. Elindeki parça dağılana kadar, taklidin pekâlâ orijinalin yerini tuttuğunu tekrarlamaktan geri durmayacaktır. Parçayı üreten ve en fazla beş ay gideceğini baştan bilen, ucuza kaçak işçi çalıştıran imalatçıyla, müşterinin beş ay sonra elinde dağılmış parçayla dükkâna geleceğini ve cüssesine, gözü pekliğine göre, ya biraz sızlandıktan veya yüksek sesle tehditler savurduktan sonra muhtemelen aynısından bir tane daha alıp gideceğini bilen satıcıyla birlikte.
Söz konusu parçanın üretimi ve beşte bir yevmiyeyle merdiven altında çalıştırılan işçiler ve parçanın alımı-satımı, ekonomi istatistiklerinde o yılın üretimi, ticareti, kişi başına ortalama yıllık millî gelir bahislerinde geçeceklerdir. Riya büyük oyundur.
Veya geçmeyeceklerdir. Ekonomi istatistiği, çoğumuz için, “şu paraya aldım, şu kadar gitti” denkleminden ibaret. Dünyanın en normal hali kabul edegeldiğimiz taklit parça hikâyeleri karakter aynaları yerine geçer mi? Bir toplum için?
Yalana, riyaya bunca düşkünlüğümüz, basbayağı elle tutulur sebeplere dayandığı kolayca anlaşılabilecek olan hakikat korkusundan mı? Gerçekle uğraşmanın insana bolca meşakkat ve bolca dert ve tabiî böyle bir devlet geleneği ve devlete tapınma göreneği altında yaşanıyorsa, bolca bela çıkarmaya aday oluşundan mı? Orijinalini satın alacak paranın olmayışı geçerli bir sebep midir? Müşevvik sayılmalı herhalde; fakat durum bununla izah edilebileceğin çok ötesinde.
Güne hangi arkadaşımın, eşimin dostumun hâlâ hapiste olduğunu gözümü açar açmaz listeleyerek başlayan, henüz yüzümü yıkamadan “acaba yine sokak ortasında birilerini vurmaya başlayacaklar mı?” sorusunu lavabonun oraya bir yerlere, havluların yanına asan, daha çok mutluluk getirecek onca iyilik imkânı varken insanın neden ısrarla kötülüğü yeğlediğini bir türlü izah edemediği için kendini oyalama çaresini kendine eziyet etmekte bulan aklım Cuma’da buluşan imalatçıyla satıcının ara sıra tavla attığı kahveye nasıl uzandı?
Hırvatistan-Danimarka maçının beşinci-altıncı dakikası falan olmalı. TRT spikeri, bir Dünya Kupası karşılaşmasında skorun bu kadar erken 1-1 oluşundan ötürü kapıldığı haklı heyecanla, “erken gol” konusunda birkaç söz etmeye niyetlendi. Üstelik bunu yapması özel sebeple de hem gerekli hem meşruydu, çünkü Dünya Kupası tarihinde atılmış en erken golün sahibi Türkiye millî takımıydı. Lâkin söz buraya gelemedi. Spiker, birden kendini gerçekle yüz yüze bulup kapıldığı haklı korkuyu belli etmemeye çabalayarak -burasını uyduruyorum tabiî-, izlediğimiz maçta “en erken karşılıklı iki gol” gibi bir hadiseyle karşı karşıya olduğumuzu filan geveleyip sahaya döndü. Terden sırılsıklam olmuştu muhtemelen – yine uyduruyorum.
Peki, üstelik ünvan bizdeyken, dolayısıyla, Türkiye’nin başarısız kalıp katılamadığı Dünya Kupası’nda, övünecek şey bulmak için Türkiye liginde oynayan Japon veya Nijeryalı futbolcuya sarılacak hale gelmişken, Uruguay kalecisi Muslera’yı kendimiz yetiştirmişiz gibi takılıyorken, Türk millî takımının kupanın tarihindeki en erken golün sahibi oluşundan kasıla kasıla söz edilemeyişi nedendi?
Öyle bir sebep ki, işbu yazının başlığını zihinlere kazıyabilir. Kazımalı.
Çünkü o golü atan, tarihten kazıyıp çıkarılmak istenen biri: Hakan Şükür. Kendisi Fethullahçı. Onları iktidara taşıyanların şimdi kullanmamızı istediği resmî tanımla “FETÖ Terör Örgütü” mensubu sayılıyor. Golleri sıraladığı, ülkeye “millî gurur”lar kazandırdığı dönemde kendisi Fethullahçılar teşkilatı adına hem yakınındaki futbolcuları örgütlüyor hem de kim bilir başka ne haltlar yiyor ve devlet katında itibar görüyordu. O vakit Fethullahçılar iktidarın ortağıydı, her yerde boruları ötüyordu, ne istedilerse veriliyordu, filan; hikâyeyi biliyorsunuz.
Devam etmeden araya katayım: Hakan Şükür’ün 2002 Dünya Kupası’nda Güney Kore maçının onuncu (10,8) saniyesinde attığı gol, Dünya Kupası “finalleri”nin en erken golü. Finaller öncesi eleme gruplarını işin içine katınca, “Dünya Kupası” adlı organizasyonda en erken golü atma payesi Belçika’ya, Christian Benteke’ye gidiyor. Benteke, halen izlemekte olduğumuz kupanın eleme gruplarında Cebelitarık’a sekizinci (8,1) saniyede attığı golle bu payeyi -salise farkıyla- elde etti. Elemelerdeki en erken gol rekoru, ondan önce, futboldaki en büyük başarısı belki de bu olan bir takıma aitti: San Marino! Davide Gualteri 1994 Dünya Kupası elemelerinde, hem de İngiltere’ye, yine sekizinci saniyede -ama 8,3- gol atmıştı.
Dönelim tarih yazımımıza. Daha doğrusu üretimimize. Spiker “finallerde en erken golü atma payesi bize ait” diyemedi. Niye? Çünkü o golü bugün tarihten kazınmak istenen bir futbolcu atmıştı. Yarın ne olacak? “Kupa finallerinde en erken golü atmıştık” bahsi, geçtiği yerden silinecek, görüldüğü her yerde ezilecek. Belki millî gol krallığı istatistiklerinde de “düzenleme”ye gidilecek. İki kuşak sonra, belki, Galatasaray taraftarları, kulüp tarihinin en önemli futbolcularından birinin adını bile duymamış olacak. Hakan Şükür’süz Türk millî takımı tarihi yazılacak, yeni nesiller bu tarihi belleyecek, “Yahu bir Hakan Şükür varmış,” diyen vatan hainliğiyle suçlanacak.
Futbolculuğunu, oynadığı mevkiye kattığı özellikleri takdir etmeme rağmen Hakan Şükür’ü şahıs olarak sevdim mi? Hiç sevmedim. Sevdim de ondan mevzu ediyorum sanılmasın. Çok sevimsiz bir genç adamdı. Kişisel hikâyesinde bu sevimsizliğini başka olumsuz özelliklerle bezediğinden emin olmamıza yol açan ayrıntılar var. Fethullahçılığı, sevimsizliğine tekinsizlik kattı.
İyi de, kardeşim, o golü o attı.
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024