Ali Türer
Geçen haftaki yazımda, anayasa'da devletin niteliğinin “Türk” olarak kalmasını Anadolu'yu yurt tutan Türklere “Kul Hakkını” teslim etmenin gereği olduğunu dile getiren Alev Alatlı'nın söylemini eleştirmiştim. Daha çok sosyal ilişkilerin İslami değerler ışığında düzenlenmesi ve sürdürülmesi ile ilgili kullanılmakla birlikte bu kavramın siyasi bir yönü de var kuşkusuz. Fakat siyaset oluşturucu bir etik değer olarak bu kavramın ulusalcıların elinde kullanılmasına pek tanık olmuyorduk, bu da oldu. Bu kavramın geleneksel siyasi yaşantımız içindeki yeri ve rolü üzerinde bu hafta da biraz sesli düşünmek istedim.
“Kulluk” bilindiği gibi İslami düşünce içinde bireyin Allaha özgür iradesi ile bağlanmasında anlamını bulur. Bu bağlanmayla birlikte insan yaşantısını Allah'ın gösterdiği yolda sürdürmeyi kabul etmiş olur. Karşılığında da Allah'tan ölümden önceki yaşamında velayetine bırakılanlar üzerinde tasarrufta bulunma ve korunma, sonraki yaşamında da huzur talep eder. “Kul hakkı” olarak tanımlanabileceğimiz hak özünde budur. Fakat velayetine bırakılan kendi yaşamı ve vücudu dâhil insanın sahip oldukları üzerindeki tasarrufu koşulsuz ve sınırsız da değildir. Bir kul olarak bu velayeti Allahın gösterdiği yolda kullanacağını Allaha inanmakla baştan kabul etmiştir. İslam hukuku içinde buna “velayet-i Hassa” denir.
Öte yandan İslam toplumunda seçici kullar tarafından icma yolu (İcma-i Ümmet) ile seçilmiş ve biat edilmiş toplumun içindeki en iyi inan olarak Halife, velayet-i ammeyi üstlenir. Yani Halife kullanılacak bütün dünyevi nimetler (mülk) ile birlikte inanlardan oluşan toplumun Allah nezdinde koruyuculuğunu ve sorumluluğunu üstlenmiş olur. Velayet-i Ammeyi kontrol eden Halifenin bütün mülkü yönetirken ve kullanırken yararlanacağı temel kaynaklar (referanslar) bellidir. Bunlar başta Kuran olmak üzere, Sünnet, İçtihat ve İcma-i Ümmettir.
Halife'nin davranışları keyfiyetten tümüyle uzaktır ve şeriatla sınırlandırılmıştır. Şeriatı değiştiremez, hatta tefsir bile edemez. Ancak Halife üzerinde fiili bir kontrol de yoktur. Sadece şeriata aykırı davranışların yol açabileceği isyan tehdidi gibi dolaylı bir kontrol aracından söz edilebilir. Bu da Osmanlı devletindeki isyanların hemen hepsinin neden dini bir içerik taşıdığını, sonuçta şeriat yolundan sapmaları düzeltmeye yönelik olduğunu yeterince açıklar.
Padişah velayeti altındaki kulların hakkını gözetmek durumundadır. Huzuruna “yolunuzda boynum kıldan incedir” diye giren vezirin hatası büyükse boynunu vurdurabilir. Kul için Padişahın yolunda ölmek Allah yolunda ölmek ile eş değerdedir. Ama padişah da kulunu küçük düşüremez, kulun onuruyla oynayamaz. Hiyerarşideki yerine göre ona değer vermek ve ona rant (akar) aktarmak durumundadır. Yoksa kul'a isyan hakkı doğar.
Aynı zamanda bir İslam devleti olan Osmanlı Devleti bir anlamda da, Padişah-kapıkulu, pir-mürit, usta-çırak, hoca-talebe arasında şekillenmiş Allah ile kul arasındaki ilişkiden kaynağını alan bire bir ilişkiler toplumudur. İlmiye sınıfının asıl görevi ilişkilerin hangi kurallara göre şekilleneceğini belirlemek ve ilişkilerin bu kurallara göre sürdürülmesini sağlamak, sisteme bu açıdan meşruiyet kazandırmaktır.
Toplumun velayetini elinde bulundurmaya meşruiyet kazandıran bir başka olgu da kan yolu ile örfün taşıyıcısı olma durumudur. Varoluşu sürdürme amacını İslam’da bulsa da devlet kurucu ilk irade budur. Kanın taşıyıcısı olarak Han (han ve kan sözcükleri aynı kökten, khan’dan gelir) mefkûreyi ve örfü korumakla mükelleftir. Bu da ona yasa koyma hakkı verir.
Dolayısı ile örfü korumakla mükellef olan padişah aynı zamanda İslam’ı yaşam biçimi olarak seçmek ve Allaha kul olarak bağlanmakla aynı zamanda ilahi bir görev ve hak sistemini kolaylaştırmak üzere toplumun velayetini de üstlenmiş olur. Hükmetme yetkisini de sadece örfün taşıyıcısı olmaktan değil Allaha karşı yüklendiği bu sorumluluktan alır.
Nasıl kul ile Allah arasında bir sözleşmeden söz edilemezse Padişah ile Kapıkulu, hoca ile talebe, pir ile mürit, usta ile çırak arasında da batılı anlamda bir sözleşmeden söz edemezsiniz. İki özgür ve bağımsız kişi arasında bir akit değildir söz konusu olan. Burada söz konusu olan İslam hukuku içinde özgürce kabul edilmiş kulluktan doğan yükümlülükler ve sorumluluklardır. Bu ilişkinin bir yanında koruyuculuk, adalet ve hakkaniyetle davranma, diğer yanında ise otoriteyi kabullenme, biat ve tevekkül bulunur.
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız sosyal ve siyasal ilişkilerde üretilen değerler içinde insani ve etik yanlar kuşkusuz vardır. XVI.-XVII. Yüzyıl Avrupa’sı din savaşları ve Aristokratların kendi aralarında ve kiliseyle sürdürdükleri savaşlarla alt üst olur, bir trajediyi yaşarken Osmanlıda görece bir sükûnet ve huzur vardı. Ama bu karmaşa, devinim ve mücadelenin içinde Avrupa geçmişini sorgulayabildi. Avrupa’da sanayi devrimleri, felsefe, bilim, teknoloji üzerinden bir modernleşme yaşanırken; sahip olduğumuz moral ve düşünsel alt yapı ve yaşam biçimi bizim böyle bir değişim geçirmemize izin vermek şöyle dursun ayak bağı oldu. Geleneksel yaşam biçimimizi sorgulamaktan hep kaçtık, geleceğe taşıyabileceklerimize sahip çıkıp ayağımıza bağ olanları ayıklayamadık.
Tanzimat ile birlikte Fransa’yı örnek alarak “Osmanlılık” temelinde siyasi birlik arayışı içine girdik, Gayri Müslim unsurları da denkleme dâhil etmeye çalıştık. Fakat geleneksel yaklaşımımızı hep koruduk. “Osmanlılık” temelinde siyasi birlik kurmanın mümkün olmadığını anlayınca II. Meşruiyet ile birlikte bu sefer Almanya’yı örnek alarak etnik kültür temelinde siyasi birlik arayışı içine girdik. Ancak Jön Türk liderlerin bu dönemde ortaya koydukları görüşlere bakarsanız, Türkçülüğe yönelen başta Ziya Gökalp olmak üzere Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet, Mizancı Murat gibi liderlerin Türkçülükle İslamcılığı bir biçimde hep uzlaştırmaya çalıştıklarını görürsünüz. Buna Mustafa Kemal’de dâhildir.
O nedenle Alatlı’nın ülkeyi yönetirken İslam’ı referans aldıklarını söyleyen yeni siyasi kadroları örfün taşıcılarına “kul hakkını” teslim etmeye davet ederken, İslami bir argüman kullanması şaşırtıcı olmamalı.
Böyle bir siyasi kültürün mirasçıları olarak bugün yaşadığımız coğrafya’da normalleşmeye çalışıyor, çağdaş demokratik yaşamın temellerini atmaya, toplumsal barışı ve huzuru tesis etmeye çalışıyoruz.
Fakat bunu yaparken hala “kul hakkı” üzerinden, örfün taşıyıcısı olmanın verdiği yetki üzerinden mi tartışıp sorunlarımıza çözüm arayacağız. Geleneksel olan içinde kalarak ve davranarak çağdaşlığı, toplumsal huzuru barışı, sivil toplumu, demokratik yaşamı kurmak ve güçlendirmek mümkün müdür? Aramızda oluşturacağımız yeni sözleşmeyi her türlü dini ve örfi etkinin üzerine çıkıp evrensel etik değerler üzerinden oluşturmanın başka bir yolu yok mudur?
Yazarlar
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024
9.03.2024