Atilla YAYLA
16 Nisan referandumunda “yetmez ama evet” diyeceğim. Gerek dersleri gerekse yazıları aracılığıyla kamuya hitap etme imkânına sahip bir vatandaş olarak, bu tavrın gerekçelerini bir kere daha kısaca açıklamak istiyorum. Hattâa bunu yapmayı bir sorumluluk telakki ediyorum. İşimi kolaylaştıracağı ve mevzunun dağılmasını önleyeceği için, ara başlıklar altında ve madde madde ilerleyeceğim.
Neden evet?
(1) 16 Nisan paketi, odağında hükümet sisteminin olduğu bir anayasa değişikliği. Bu değişiklik rejimi değiştirmeyecek ama elbette tüm sistem üzerinde tesir icra edecek. Daha önce de halk oylamasına sunulan veya parlamentoda gerçekleşme süreci tamamlanan anayasa değişiklikleri yapıldı. Bunların çoğu temel hak ve özgürlüklerin AB mevzuatına uyarlanmasına yönelik müspet adımlardı. Devlet yapılanmasına etkileri ise ya hiç olmadı ya da çok az oldu. Bu sefer durum farklı. Teklif kabul edilirse devlet yapılanmasında ciddî bir değişiklik gerçekleşecek. Yani 12 Eylül cuntasının tasarladığı devlet yapılanmasının hükümet sisteminde önemli bir yenilik yapılmış olacak. Bu yüzden paket bir reform niteliğinde ve desteği hak ediyor.
(2) Paket demokratik siyasetin meşru aktörlerinin ilgili kurallara ve demokrasi teorisine uygun insiyatifinin eseri. Bu hâliyle, askerî cuntanın yarattığı sistemde önemli bir değişiklik yapılması, gedik açılması anlamına geliyor. Siyasetçiler ilk defa bu kadar cesur ve kararlı şekilde ilerliyor. Bunun demokrasimize büyük katkıda bulunacağı aşikâr. Bu yüzden de teklifin desteklenmesi uygun olur. Diğer taraftan, anayasa değişikliği demokrasilerin tabiatında var. Mühim olan, anayasada belirtilen değiştirme usullerine uymak ve demokrasinin genel çerçevesi içinde kalmak. Buna rağmen “ülkenin esası biziz, yüzde 95 olsanız bile bu gerçeği ortadan kaldıramazsınız” havasında gezinen ve “asla değişiklik yaptırtmayız” diyenler, ilerde başkalarının da onlara değişiklik yaptırtmamasının yolunu açmış ve bu tavı meşrulaştırmış olur.
(3) Türkiye’nin hâlihazırda bir hükümet sistemi yok. Mevcut sistem ne kuşa benziyor ne deveye. Yani ne parlamenter sistem ne başkanlık sistemi, ne de kuralları ve kurumları belli herhangi bir hükümet sistemi. Hükümet sistemsizliğinde memleket el yordamıyla, kişiler arasındaki şahsî hukuka ve yakınlığa dayanarak ilerliyor. Bu durum ağır krizler üretme potansiyeline sahip. Oysa paket iyi kötü bir sistem tanımı yapıyor ve bu sistemin kurallarını koyuyor. Bu, ülkenin sistemsizlikten kurtulması anlamına geliyor. Bana göre bu da bir diğer destek sebebi. Bu sebeple destek, münhasıran cumhurbaşkanlığı adı verilen sistemi desteklemek anlamına gelmez. Ondan çok, mevcut sistemsizlikten çıkmayı destekleme anlamına gelir. Kuşku yok ki, tek çıkış yolu önerilen sistem değil. Standartlara uygun bir parlamenter sistem de aynı şeyi yapabilirdi. AK Parti artı MHP’den oluşan siyasî irade parlamenter sistemi tercih edebilirdi. Böyle olsaydı bu satırların yazarı sağlam bir parlamenter sistem önerisine de evet derdi.
(4) Türkiye’deki cari hükümet sistemi (aslında sistemsizliği), bürokratik vesayet sisteminin ve geleneğinin bir sonucu olarak çift başlı; etkinsiz parlamenter sistemin sonucu olarak istikrarsız. Bunları görmemek için, ülkemizin siyasetiyle ilgili tüm tarihsel bilgiyi unutmuş ve hayaller âleminde yaşıyor olmak gerekir. Paket yürütmede çift başlılığı ortadan kaldırıyor. Yürütmede istikrarsızlığı tarihe gömüyor. Bunların her ikisi de istenecek şeylerse, paket desteklenmeli.
(5) Paket muhteşem değil. Türkiye’ye her alanda mucizeler yaşatacağı iddiaları da abartılı. Buna karşılık, “hayır” kanadının hemen tüm eleştirileri ya geçersiz ya da en kötü durum senaryosuna dayanmakta. Muhalifler korku yaratmayı amaçlayan berbat durum senaryoları üretmekte. Pakete karşı çıkan kimi aydınlar bile usulüne uygun tartışma ve değerlendirme yapmıyor. Soyut ifadelerle, aşırı genelleştirmelerle yazıp konuşuyor; teklif metnine dayanmayan, daha ziyade önceden bir şekilde oluşmuş antipatileri, öfkeleri, hatta nefretleri yansıtan yorumlarla ortaya çıkıyor. Oysa yapmaları gereken, ya mevcut sistemin önerilenden daha iyi olduğunu ispatlamak, ya da toplumu referandumda “hayır” çıkmasından sonra daha iyi bir önerinin hazırlanmasının kesin yahut kesine yakın olduğuna inandırmak. Muhalefetin bunların birine veya her ikisine yönelik bir çabası yok. Bu yüzden bilineni bilinmeyene, mümkünü belkiye tercih ederek de paket desteklenebilir.
(6) Yürütmede iki başlılık, bürokratik vesayetin araçlarından biriydi. Yetkili ama sorumsuz, demokratik meşruiyete sahip olmayan fakat demokratik meşruiyeti olan organlardan daha yukarda tutulan devlet başkanlığı makamı, bürokratik vesayetin en önemli sacayaklarından biriydi. Bu makamın bu özelliklerinin tasfiyesi ve yürütme yetkilerinin halk tarafından doğrudan seçilen yürütme organında birleştirilmesi, bürokratik vesayet alanlarını daraltacak, demokratik siyasete gayrimeşru müdahale imkânlarını azaltacaktır. Bu az şey değil.
Kimse vesayet bitmiştir, bundan sonra böyle bir şey olmaz hayaline kapılmamalı. 1980’lerin sonlarında ve 1990’ların başlarında “bu ülkede artık darbe filan olmaz” diye geziniyorduk. Meğer tespit yapmıyor, temennide bulunuyormuşuz. 1990’ların ortalarından itibaren tekrar tekrar siyasete bürokratik müdahalelerle ve sonunda 15 Temmuz kalkışmasıyla karşılaştık.
Tabloyu doğru okuyalım. Kimse Türkiye’nin sorunsuz bir demokrasiye sahip olduğunu iddia edemez. Ancak, Türkiye’nin şu anki problemi, liberal demokrasi ile otoriter siyasî sistem arasında bir tercih yapmak değil; liberal olmakla kısmen illiberal olmak arasında gezinen bir demokrasi (çünkü tamamen illiberal bir demokrasi zaten var olamaz) ile otoriter sitem arasında bir tercih yapmak. Mevcut demokrasiyi illiberal diye yıkarsak, yerine gelecek olan muhtemelen daha liberal bir demokrasi değil, otoriter bir rejim olacaktır.
Başka bir şekilde ifade edersek, bu ülke seçilmiş sivillerin mi yoksa elinde silah bulunan bürokratların mı memleketi yöneteceği sorununa hâlâ kalıcı bir çözüm getiremedi. Bürokratik vesayet odakları azalmadı, dağılmadı, bitmedi; çoğalarak çeşitlendi ve pusuda beklemeye devam ediyor. Ordu mensuplarının siyasî kompozisyonunu inceleyenler (http://www.sabah.com.tr/yazarlar/kutahyali/2017/04/10/askeriyede-guncel-durum; http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/nagehan-alci/tsk-da-614-kisilik-dev-sorusturma-2428980/) ne demek istediğimi daha iyi anlar. Türkiye’nin bu alanda daha alması gereken epeyce bir mesafe var. Değişiklik bu alanda da müspet katkılar yapacaktır.
(7) Son olarak, Almanya gibi emperyal; Avusturya, Belçika ve Hollanda gibi İslamofobinin, ırkçılığın ve PKK terörüne desteğin tavan yaptığı ülkelerde, sanki bizim referandumumuz bu ülkelerin iç meselesiymiş gibi, uluslararası teamüllere aykırı olarak, adeta devlet eliyle “hayır“ kampanyası yürütülmesi ve değişikliğe cephe alınması da “evet” demek için bir sebep teşkil ediyor. Soyut değerlere bağlılık ifade eden, ama diğer ülkelere ve halklara bu değerlere bağlılığı telkin etmekle kalmayan; onları kendi ulusal menfaatlerini gözeten bir dış politikanın aracına dönüştüren Batı dünyasının çifte standartlılığı, Gezi olaylarından beridir çok aşikar. Mısır’daki Sisi darbesine destek veren, Türkiye’deki 15 Temmuz kalkışmasına karşı ciddî ses çıkarmayan ve FETÖ’ye sahip çıkan bu Batı ülkelerinin tuhaf tavrı birçok vatandaşımız gibi beni de hayrete düşürüyor. Beni “evet” demeye teşvik ediyor.
İşte bu sebeplerle beyaz oy kullanacağım.
Niçin yetmez?
Benim “evet”im diğer bazı vatandaşlarınki gibi kayıtsız şartsız değil. “Evet”i önceleyen veya takip eden bir “yetmez ama” var. Yani “yetmez ama evet” veya “evet ama yetmez” diyorum. Bu durumda, hâliyle, neden “yetmez” dediğimi de açıklamam gerekiyor.
“Yetmez”leri iki kısma ayırabilirim. İlk gruptakiler münhasıran paketle, ikinci gruptakiler genel olarak anayasamız ve demokratik sistemimizle ilgili. İlki, belki “hayır” kanadına ciddî ve dikkate alınacak bir eleştirinin nasıl yapılabileceği hakkında fikir verebilir. İkincisi ise hem iktidara hem de muhalefete bundan sonra neler yapılması gerektiği hakkında ipuçları sağlayabilir.
Paketin “Yetmez”leri
(1) Paket cumhurbaşkanlığının boşalması veya cumhurbaşkanının görevini yapamayacak duruma düşmesi hâlinde cumhurbaşkanının (birden çok olacaksa birinci) yardımcısının bir “care-taker” olarak ona vekâlet etmesini öngörüyor. Yardımcının ana görevi 45 gün içinde seçimleri gerçekleştirmek olacak. Böyle bir durumda bir demokratik meşruiyet sıkıntısı ortaya çıkacağı açık. Çünkü seçilmemiş yardımcı seçimle gelinen makamın yetkilerini kullanacak. Sürenin kısa olması sorunu hafifletiyor ama tamamen ortadan kaldırmıyor. Oysa, madem ki bir melez sistem kuruluyor, cumhurbaşkanına vekâlet hak ve görevinin seçimle gelecek olan TBMM başkanına verilmesi daha uygun olabilirdi.
(2) Seçilmiş cumhurbaşkanın AYM ve HSK’ya üye ataması uygun. Böylece toplumun eli onun üzerinden yargıya da dokunmuş olmakta. Bu, yargının toplumda egemen adalet nosyonuna yaklaşmasına yardımcı olacak ve yargının demokratik meşruiyetini güçlendirecektir. Ancak, cumhurbaşkanının HSK’ya atayacağı üye sayısı daha aşağıda, TBMM’nin atayacağı üye sayısı daha yukarda tutulabilirdi. Bu çerçevede HSK üyelerinin bir kısmının (meselâ üçte birinin) Yargıtay ve Danıştay tarafından belirlenmesi önerisi, bilinen sebeplerle bu aşamada bana uygun görünmüyor. Kooptasyon ve bürokratik vesayet zihniyetinden kurtulduğunu ispatlamış bir yargı cihazı, bu hususu ilerde tekrar düşünmemizi kolaylaştırabilir.
(3) Yargı kurumunda savcılar daha çok kamuyu (devleti: Cumhuriyet savcısı), hâkimler ise toplumu temsil eder. Hâkimler ile savcıların kurullarının birbirinden ayrılması yerinde olurdu. Basit gibi görünen bu problem bir mihenk taşıdır. Savunma adalet zincirinin en mühim halkasıdır ve mahkemelerinde savcıları savunma hizasında oturtamayan bir yargı asla tam bir hukuk devleti olma niteliğini kazanamaz. Paket keşke bu istikamette değişiklikler ihtiva etseydi.
Genel “Yetmez”ler
(1) Paket Türkiye’nin hem yapımı hem de içeriği itibarıyla daha demokratik bir anayasa ihtiyacını ortadan kaldırmaz. Bu yüzden paketin bir reform zincirinin ilk adımı olarak sunulması ve başka paketler tarafından izleneceğinin taahhüt edilmesi çok iyi olurdu.
(2) Hükümet sistemi değişikliği, seçim sisteminde değişiklikle takviye edilmeli. Tek adaylı dar bölge veya ciddi ölçüde daraltılmış seçim bölgeleri sistemine geçilmeli. Baraj ya tamamen kaldırılmalı ya da örneğin yüzde 5’e düşürülmeli. Siyasî partiler kanunu yenilenmeli. Partilere hem örgütlenme tarzı ve iç işleyiş serbestisi tanınmalı, hem de onlara resmî ideoloji dayatmaktan, yani tüm partileri Atatürkçü olmaya zorlamaktan vazgeçilmeli.
(3) Kürt problemi ülkenin en büyük ve en acil sorunu. Ona bu ismi vermemek onu yok kılsaydı işimiz çok kolaydı. Ama olgular ortada. Türkiye Kürt probleminin hâlli için çözüm sürecindekilere benzer adımlar atmak zorunda. Kürtlerin özellikle kültürel haklarını PKK’ya doğrudan veya tersinden endekslemekten kurtulmalıyız. Siyasî talepler için de, şiddeti sadece Türkiye değil tüm dünya nezdinde tamamen gayri meşru duruma düşürecek geniş bir ifade ve siyaset yapma özgürlüğü sağlamalıyız.
(4) Yeni bir anayasada ideolojik merkeziyetçilik ve tekçilik ortadan kalkmalı. Kemalizm resmî ideoloji tahtından indirilmeli ve sistem içindeki yeri normalleştirilmeli. Başka bir deyişle, Kemalizm resmî ideoloji olmaktan çıkarılıp yarışan ideolojilerden biri hâline getirilmeli. Benzer şekilde, anayasadaki vatandaşlık tanımı ya tamamen kaldırılmalı ya da etnisiteye atıftan arındırılmalı.
(5) Devleti bir taraftan küçülten bir taraftan güçlendiren bir anayasa yapılmalı. Devlet sivil toplum alanlarından çekilmeli, topluma ait olması gerekeni topluma iade etme sürecine girmeli. Buna karşılık, mutlaka üstlenmesi gereken fonksiyonlarda gayet etkili kılınmalı, yani güçlendirilmeli. Devlet güvenlik ve adalet işlerinde çok başarılı olmalı, ama toplum hayatını hep olageldiği gibi açık veya gizli yollarla işgal etmekten uzak durmalı.
(6) Kamu idaresinde reform yapılmadan Türkiye fazla yol alamaz. Sadece Kürt probleminin çözümü değil, ona ilâveten hemen hemen her problem ve bizatihi demokrasinin güçlenmesi ciddî bir kamu idaresi reformunu şart kılıyor. Türkiye adem-i merkeziyetçilik çağrısı yapan toplumsal sorunlara ve güçlere kulak kabartmalı. Bu, ille de ülkede federalizmin tesis edilmesi anlamına gelmez. Kamu idaresinde reform birçok yolla gerçekleştirilebilir. Örneğin mahallî idareler güçlendirilmesi bunlardan biri.
(7) Alevi toplumunun sorunlarının çözümü bilinmeyen baharlara ertelenmemeli, açılamayan açılımlara bağlanmamalı. Alevilerin tanınma ve eşitlik talepleri mutlaka karşılanmalı ve bunun tüm sonuçlarına rıza gösterilmeli. Devlet ister Kemalist hakikati ister bazılarının “gerçek İslam” hakikatini esas almayan, eşitliğe dayanan bir hukuk ve siyaset düzeni tesis etmeye doğru yürümeli.
İşte bir kısmı değişiklik paketine bir kısmı genel tabloya ilişkin bu sebeplerle “yetmez” diyorum.
Sonuç: Önemli olan doğruluk değil meşruiyet
Referandumda “evet” diyeceğim ama bu değişikliğin daha kapsamlı bir reform sürecinin ilk adımı olmasını temenni ediyorum. Bu yüzden, yukarda belirttiğim hususlarda yeni adımlar atılmasını talep ediyorum, edeceğim. İnanıyorum ki, diliyorum ki, hem bu yeni ihtiyaçlar, talepler başka insanlar ve çevreler tarafından da gittikçe artan yoğunlukta dile getirilecek hem de ülkenin genel gidişatı bu reform hamlelerini yapmayı zorunlu kılacak.
Son olarak çok önemli bir hususa temas edeceğim. “Evet” diyecekler de “Hayır” diyecekler de kendi pozisyonlarının doğru olduğuna inanıyor. Referandumda çıkan sonuç bu kanaatlerini değiştirmeyecektir. Referandum doğruya ulaşmamızı sağlamayacak. Zaten bu hedefimiz olamaz. Gezi isyanlarından beridir her vesileyle vurguladığım üzere, siyasî sistemimizi doğruluk değil meşruiyet üzerinde kurmak ve işletmek orundayız. Doğruda hemfikir olmakta ısrar netice vermez ve çatışmalara yol açar. Önemli olan meşruiyet sınırları içine kalmak, yani usul kurallarına sadakat ve rıza göstermek. Referandumdan %50 artı 1 oyla çıkacak sonuç, hangi istikamette okursa olsun, meşru sonuçtur. Herkes bu sonuca saygı göstermeli, kimse sonucun meşruiyetini kendi doğru anlayışına dayanarak sorgulamaya kalkmamalı ve meşruiyet dışı yollarla reaksiyon gösterme hatasına düşmemelidir.
Referandumun halkımız, milletimiz, toplumumuz, demokrasimiz ülkemiz için faydalı olmasını diliyorum.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019