Ayhan ONGUN

Merhaba Sevgili Bodrumlular,
4.09.2012
2106

 Bodrum sevdalıları sizlere de merhaba!

        Cevat Şakir’in ünlü söylemiyle bir kez gelip aklını Bodrumda bırakanlara da buradan bir kez daha sevgi ve selamlar!

        Bodrum da yaşamanın bir ayrıcalık olduğu gerçeğinden hareketle bir yerlerden bir yerlere giden Bodrum’dan daha çok, bu gün burada duran, içinde yaşadığımız Bodrum’a ilişkin benim söyleyeceklerim.

        Bodrum’ da yaşama ayrıcalığını ne kadar hak ediyoruz. Bu güzel, yaşanası kent için ne yapıyoruz, Bodrum’un sorunlarına ne denli duyarlı davranıyoruz? Bu soruların yanıtını verebildiğimiz zaman Bodrum’ a en büyük katkıyı yapacağımıza inanıyorum.

        Diğer konuşmacılar tarihi, kültürel, doğal zenginlikleriyle geçmişte Bodrum’un nasıl bir cazibe merkezi olduğunu; bu gün de rant kaygısı ve siyasi çekişmeler yüzünden nasıl değer yitirdiğini, denizlerimizin kirlendiğini, koylarımızın yok edildiğini, teknoloji, ticaret ve kentleşme adına bu bakir kentin nasıl yozlaştığını anlattılar.

        Ben Bodrum’un yerlilerinden çok, yeni bir yaşama başlamak, huzur bulmak için Bodrum’u tercih eden aydın, sanatçı, entelektüel, işadamı, emekli, Bodrum sevdalılarına seslenmek istiyorum.

        Büyük kentlerin gürültüsünden, streslerinden, sıkıntılarından ve bir çoğunuz belki de yaşamdan kopup geldiniz buraya. Elbette sakin, huzur içerisinde, denize nazır balkonunuzda kitabınızı okuyup, içkinizi yudumlamak istersiniz.

Kuşkusuz bu, en doğal hakkınızdır ve yıllardır özlediğiniz bir yaşam tarzıdır. Hayata yeniden tutunmak, ruhlarınızı köhnemiş metropol kirliliklerinden arındırmak istemekte de sonuna kadar haklısınız. Aynı duyguları yaşamış biri olarak içinde bulunduğunuz psikolojiyi, umursamazlıklarınızı, boş vermişliklerinizi anlamamam mümkün değil.

İçimizdeki şeytanın rahat vermediği duygularımız, yalanlarımız, sevdalarımıza inat, sığınacak bir liman gibi gelip yerleştiğimiz bu kentin iç dünyamızda estirdiği fırtınaları, fırtına sonrası dinginliği bilirim elbet.

        Ancak Kumbahçe de kalenin o muhteşem manzarasını seyrederek içilen bir çayın, Gümüşlük te sahilde bir rastoranda bir kadeh kırmızı şarabın eşliğinde günbatımını izlemenin, Yalıkavak da rakı-roka-balık keyfinin bize sunduğu güzelliklerin bir bedeli olması gerekmez mi?

        Başkalarının da bizim yaşadığımız bu güzellikleri paylaşabilmesi için sorumluluklarımız yok mu?

        Ne kadar kaçsak da, peşimizden bizleri takip eden sorunlarımız, yarım kalan aşklar, ulaşamadığımız hayaller, aldatılmışlığın o derin hüznü, kavuşamamanın yüreğimizi yakan ateşi, tutkularımız, özlemlerimiz…….

        Tüm bu duygularımıza yön veren, insan olma halimizi nasıl unuturuz? Daha dün dünyanın her hangi bir yerinde aç kalan çocuklara, öldürülen masum insanlara yanan yüreğimiz, savaşın kirli yüzüne tüküren aklımız tatile mi çıktı?

        Her geçen gün bir beton yığınına dönen, koyları satılan, ormanları yakılan, bir dinlence kenti olmaktan çıkıp, alışveriş merkezleri üssüne dönüşen, içinde yaşadığımız; kimi zaman yalnızlığımızı, gecelerinde geçmişimizi, gündüzlerinde kendimizi gizlemeye çalıştığımız bu güzel, bu büyülü kente karşı borcumuz yok mu?

        İnanıyorum ki, tahmin edemeyeceğiniz denli müthiş projeler geliştirecek akla; doğaya, tarihe ve kültürel değerlere şekil verecek, korumaya alacak, yaşatacak estetik yeteneklere sahip, istediğinde yoktan var etmesini bilen, hayalleri, umutları olan bu yaşam küskünleri şöyle bir silkiniverseler, bu eşsiz kentin makus talihini değiştirecek güç ve birikime sahiptirler.

        Şimdi de sevgili Bodrum’ lulara seslenmek istiyorum.

        Onların yorgun bedenlerine, ezgin yüreklerine, hayata küsmüş hallerine bakmayın; yaratıcılıklarıyla eşyaya hayat verecek bilgi ve birikime sahip bu insanlardan yararlanmak için onları motive etmek, cesaretlendirmek gerekiyor.

        Bu değerleri yok sayarak, görmezden gelerek, dışarlıklı diyerek öteleyerek, onlara değil aslında bu kente kötülük yapıyorsunuz.

        Belki burada doğmadılar ama onların büyük bölümü sizlerle beraber burada ölecek, burada toprağa verilecek.

        Zaten de önemli olan Bodrum da doğmak değil, kendini Bodrum lu hissedebilmek!

        Durum böyle olunca feodal ilişkileri rafa kaldırmanın, insanları doğum yerleri, etnik yapıları, inançları üzerinden değerlendirmek, ilişkileri bu düzlemde oluşturmak yerine; Bodrum da yaşayan, Bodrum’a sevdalı, Bodrum’a karşı sorumluluk duyan herkesin hayallerini, yaşama dair umutlarını, projelerini birlikte ele aldığı bir ortamı, iklimi yaratmak, yaşatmak gerekmez mi?

        Kimi yasal ve idari tedbirlerle kente dair kimi alt yapı sorunlarını çözebilir, kimi yasaklarla belki görüntü, gürültü, doğa kirliliği gibi olumsuzlukları önleyebilirsiniz.

        Ama bu coğrafya da yaşayan Bodrum’lu ya da kimilerinin tabiriyle dışarlıklı herkesin öncelikle bir zihinsel değişime ihtiyacı var diye düşünüyorum.

        İsterseniz denizlerimizden, koylarımızdan, caddelerimizden, ormanlarımızdan önce zihinlerimizden başlasak temizliğe!

        Kendimiz gibi düşünmeyen, bizim gibi giyinmeyen, bizim gibi davranmayanı ötelemek, yok saymak, dışlamak yerine; onları da anlamaya, birlikte, barış çerisinde yaşama fikrini öne çıkarmaya, hakim kılmaya çalışsak!

        İnanın çok zor değil, yapmak istediklerimiz; önce hayal edelim!

        Hayallerinizin parlak, umutlarınızın engin denizler kadar geniş, Bodrum’ un hepimizin huzur ve mutluluk içerisinde, hayatı paylaşacağımız, yaşanası bir kent olması dileğiyle………..

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar