Bülent KORUCU

YÖK dar değil, yanlış elbise
11.12.2012
2481

 Yükseköğretim Kurulu, 12 Eylül’den miras kalan müesseselerden. Bizzat Kurul kaynaklı hummalı bir çalışma ile o kalıntının da temizlenme ihtimali konuşuluyor.

YÖK’ün hazırladığı taslak metin birçok platformda konuşuluyor. İki gündür sayfalarımızda takip ettiğiniz müzakere, en kapsamlı ve tatmin edici görüşmelerden biri. Bunu bizzat katılımcılar dile getirdiği için kullanmakta beis görmüyorum. Temsil ve çoğulculuk itibarıyla ideale yakın bir topluluk teşkil edilmişti. Konunun bütün taraflarının aynı masada buluşması, herkesin diğer bakış açılarına da birinci ağızdan şahitlik etmesini sağladı.

Taslak metin ve müellifi YÖK, sıkı eleştirilere tabi tutuluyor. Hakkı teslim etmek lazım; Kurul’un değişime direnmek yerine bizzat gündeme getirmesi önemli. Daha da kıymetli olan ise her zeminde müzakereye açık durması. Başkan Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’yı süreci yönetme şeklinden dolayı kutlamalıyız. Şimdiye kadar iki farklı oturumda takip ettim, müsademe-i efkâr’ı engelleyecek kırmızı çizgiler çizmiyor. http://yeniyasa.yok.gov.tr/ adresinde bütün görüşler, yazılı ve görüntülü olarak kendine yer bulabiliyor. Kanuna, Bakanlar Kurulu ve Meclis’te son şekli verilecek. O aşamadan önce kamuoyu duyarlılığı oluşturması ve üretilen fikirlerin derlenmesi açısından yerinde bir misyon eda ediliyor.

Taslakla ilgili tabir yerindeyse anladıklarımı paylaşmak istiyorum. Öncelikle şu tespitle başlamalıyız: YÖK, eski ya da dar elbise değil, yanlış elbise. Bu noktadan hareket etmezsek, yama ve tadilatlarla aynı elbiseyi giymeye çalışırız. Konuşmacıların en büyük endişesi; pirince giderken evdeki bulgurdan olma riski. Çeşitlilik arayışı destek buluyor, fakat basit sınıflandırmaların çeşitlilik biçiminde sunulması tenkit ediliyor. Bütün üniversiteleri aynı çuvala doldurmak yanlış, basit nicel ölçülerle ayrıştırmak ikinci yanlış olabilir. Mesela 2006’dan sonra kurulmak kategorileştirmede belirleyici olmamalı. Ayrıntılı uzun yasalar yerine ana iskeleti kuracak çerçeve kanun talebi yüksek sesle dile geliyor. Ayrıntı ister istemez merkeziyetçiliği güçlendiriyor. Çoklu sistemi mümkün kılan bir esneklik arayışı göz ardı edilmemeli.

Sistemi kurarken belirleyici olacak iki unsur öne çıkıyor: Finansman ve denetim. Doğrudan kamunun malî kaynakla beslediği ‘devlet’ üniversiteleri ve müteşebbislerin maliyeti yüklendiği iki tür var karşımızda. İkinci türe vakfın yanına ‘özel’ ve ‘yabancı’ alternatifleri de eklenmek isteniyor. Tartışmanın kilitlendiği nokta ise denetim. Taslak neredeyse bütün aşamaları bir şekilde denetlemeyi öngörüyor. Talep ise kalite ve çıktı denetiminin çağdaş usullerle yapılması onun dışında yönlendirici pozisyonda kalınması. Kamu üniversitelerinde düzenini oturtmuş olanlar yeni mekanizma ihtimalinden hoşnut değil. Özeller ise bazı atama ve görevlendirmelerle yönetime ortak olma girişiminin devletleştirmeye yol açacağını savunuyor. Konseylere ‘en çok vergi veren’ gibi kişilerin atanması biraz latife konusu oluyor. Öyle ya, Matild Manukyan’ı kim üniversitesinde yönetici görmek ister!

Tartışmaların uluslararası yayın, patent ve Ar-Ge gibi ‘çıktı’lar üzerinden yürümesine itiraz ettim, hizmet alanları temsilen. En önemli çıktı: insan. Üniversitelerimizden hangi kaliteden insan çıkıyor, biraz buna odaklanmak gerekiyor. Ayrıca çabaların kanunlaşması için toplumda bir dip dalga meydana getirilmeli. Bunu da ancak akademik camia yapabilir. Arayışlar onları heyecanlandırabilirse başarılı olur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar