Ferhat KENTEL
Uludere köylüleri yeniden “kaçağa” gitmişler... Bu sefer gündüz gözüyle gitmişler; “yanlış anlama”olmasın diye...
Çünkü 34 insana, cana rağmen, geride kalanların hâlâ umutları var, yaşayabilmek için...
Emir-komuta zinciri içinde, etkili ve yetkililerin eşgüdümü (ya da koordinasyonu) içinde, plan ve program dahilinde, Heron’larla, bombardıman uçaklarıyla, askerî olarak gayet “etkili” ve “başarılı” bir biçimde gerçekleşen operasyonun ardından, belki bu kadar sofistike olmayan bir nefes alma kanalı kalmıştır diye belki...
Irak’ta, Pakistan’da, Afganistan’da insan avlayan Gringo’ların (Yankee’lerin, Top Gun’ların)“başarılarını” TV’lerdeki siyah beyaz radar görüntülerinde “Yeah man!”, “OK boys!” gibi kutlama nidaları eşliğinde gördüğümüz gibi, herhalde radarlarından ya da ısı duyarlı başka birtakım alet ve edevatlarından yerde hareket halinde olan “insan şekillerini” (yani “hedefleri”) onikiden vurmak üzere eğitilmiş pilotlar bu sefer çıplak gözle “insanları” görürler diye belki...
Nasıl bir duyguyla tekrar yollara çıktılar acaba? Nasıl bir duygudur onlarınki? 34 kişinin öldürüldüğü yere vardıklarında etraftaki izleri görünce ne hissettiler? İçlerindeki korkuyla nasıl baş ettiler? Ya dahangi güçlü duygu içlerindeki ölüm korkusunu bile aşabilecek bir güce sahip?
Tam olarak hiçbir zaman bilemem ben o duyguyu. Ama Uluderelilerin ve bu memleketin Kürtleri içinhayat ve ölümün ne kadar iç içe olduğuna dair bir şeyler olmalı. Ölümün içinde hayat; hayatın içinde ölüm...
Modern ve ehlileştirilmiş dünyaların net bir biçimde ayırdığı hayat ve ölüm Kürt coğrafyasında el ele, kol kola... Hayata tutunmak için, ölümü uzağa, hastanelerin alt katlarındaki morglara, cenaze levazımatçılarına, belediyelerin “çok organize” mezar hizmetlerine bırakan bir dünyadan baktığımız zaman, ölümün Kürt coğrafyasında neden bu kadar “gündelik” olabildiği hakkında yeteri kadar kafamız basıyor mu?
“Her canlı bir gün ölümü tadacaktır” gibi, “mutlaka” ama “belirsiz” bir zamanda gelecek ölüm değil burada söz konusu olan... O “bir gün”ün, her an “bir saat” olarak da gelebileceğini tecrübe ettiler Kürtler.
Kürtlerin hafızasında ölüm sadece hastanede, evde, trafik kazasında, morgda falan karşımıza çıkan bir şey değil... Ahirete inanmayan bir dünyadan bakıldığında görünen bir “yokluk” da değil. Onların önemli bir kesiminin hafızasında ölüm, gerçekten, kelimenin tam anlamıyla bir “yokluk”... Sevdiğin bir insanın alenen “yok olması”... Yani yası tutulabilen bir ölüm bile değil... Ölü beden bile yok... “Bir yerlerde” gömülü belki... “Belki”... O kadar...
Ölüm ve hayatın bu kadar iç içe olması demek belki şu demek: asit kuyusunda erimiş ve geriye artıkları, bir-iki damatlık elbise parçası, bir-iki kemik kalmış bir beden bulmayı ummak... Ve JİTEM’in marifetleri ortaya çıktığında, topraktan kafatasları ve kemikler fışkırdığında, koşa koşa gidip, ölüsünü bulmaya çalışmak... “Artık mezarı belli olacak” diye sevinmek belki...
Devlet devamlılık demektir; en azından devamlı olduğunu anlatmak zorundadır. Bizim “yüce devletimizin” devamlılığı ise asla su götürmez. Ürettikleri söylemlerle nakarata dönmüş darbeleriyle, faili meçhulleriyle, silahlı operasyonlardan kurtulanlara dönük yargı operasyonlarıyla, yargıdan kurtulanlara dönük silahlı operasyonlarıyla devletimiz kolay kolay pes etmez. Sadece Kürt mevzuunda değil, düşman gördüğü herkesi alt edebilmek için, kafaya taktığı zaman, inatla sonuna kadar gider. Hrant için yaptığı gibi...
Aykırı gördüklerini ıslah etmekten vazgeçmeyen devlet, hayat ve ölümün anlamlarını tamamen kaydırmış durumda... Düşünsenize, öldürmek için planladığı operasyona bile “Hayata dönüş operasyonu” adını veriyor.
Ve şimdilerde “Hayata dönüş” sefaletinin 28 Şubatçı ayağı, yani dindar tutuklulara yönelik “Noel baba operasyonu” da devam ediyor. 14 yaşında Çeçenistan için yapılan bir eyleme katıldığı için idamla yargılanıp, 10 yıl hapis yatan Yakup Köse ve arkadaşları için eziyet yeniden başlıyor.2000 yılında hapishaneleri tutukluların başlarına geçiren “hayata dönüşçüler”, içeriden sağ kurtulanları “isyan ettiler, kamu malına zarar verdiler” diye dava ediyorlar! Geçen sene, zaman aşımından düşmüş olan davayı savcı Yargıtay’a götürüyor. Aynı davanın başka bir ayağından ise Bandırma 2. Asliye Mahkemesi Yakup Köse dâhil 32 kişiyi yedi yılla 11 yıl arası değişen cezalara mahkûm ediyor.
Yani yargı marifetiyle Yakup Köse’nin “çocukluğunu çalan” devlet, şimdi de “iki kızının çocukluğunu çalmak istiyor”. Yakup Köse, tahliye edildikten sonra kendine nihayet bir hayat kurmuşken, cezası onaylanırsa, bunca yıl hukuksuz bir şekilde yattığı cezaevine geri dönecek...
Yakup Köse’yi gerçekten hayata döndürebilecek miyiz?
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020