Hilâl KAPLAN

Başbakan adayım
18.08.2014
1697

 Ak Parti, hem kemikleşmiş seçmen sayısını %40'lara çıkarmış görünen hegemonik bir parti, hem de Kürtlerden milliyetçilere, İslâmcılardan gayrimüslimlere pek çok kesimi kendine çekebilen bir kitle partisi. Ayrıca geçmiş on yılda siyaset alanını vesayet güçlerinden demokrasi içi yollarla temizleyen Ak Parti, önümüzdeki on yılda, beklendiği gibi hakimiyetini korursa devlet alanını baştan inşa etme ve rejimi bugünün ve toplumun ihtiyaçlarına göre modifiye etme fırsatını elinde bulunduruyor. Bu yüzden Ak Parti'nin 2015-2019 arası süreçte yapacakları çok önemli. Ve yine bu yüzden, Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasıyla fiilen yarı-başkanlığa geçecek Türkiye'de yeni başbakanın kim olacağı çok önemli.

Erdoğan'ın başdanışmanı ve Ak Parti milletvekili Yalçın Akdoğan, kuruluşundan itibaren Ak Parti'de olan, parti içi dinamiklere hakim bir isim. Bir açıklamasında, önümüzdeki sürece ilişkin ipuçlarını veriyor:

'Belirlenecek isme geçici bir Başbakan ve yönetime geçici bir yönetim olarak bakmak doğru değildir (...) 12 yıllık bir müktesebat, birikim var. Aynı hareket, aynı kadro ve ruhla, aynı dinamizmle 2015 seçimlerine de gidecek. Tek fark, hareketin lideri Cumhurbaşkanı olarak sürecin bir parçası olacak. 2015 seçimleri elbette önemli. Ondan sonra 4-5 yıllık kesintisiz bir dönem var. Ondan sonra hem genel seçimler, hem Cumhurbaşkanlığı seçimi aynı yıla denk geliyor. Güven ve istikrar içinde Türkiye çok ciddi hamleler yapabilir. Türkiye için altın yıllar olacaktır, 2015-2019 arası.'

Bu açıklamadan çıkan sonuçlar:

1. Üç dönem şartından taviz yok. 2015 genel seçimlerine kadarki süre bir geçiş olarak tasarlanmadığına göre, kuruluştan beri partide olan isimler Başbakan olamayacak. Başka alanlarda hizmete devam edecekler. Nefse oldukça ağır geldiğini tahmin ettiğim bu durum parti içinde herhangi bir maraza yol açmazsa, bu Ak Parti'nin siyasî olgunluğunun sanılandan da yüksek olduğunu, bir makam ve şahıs partisi olmadığını kanıtlayacaktır.

2. 'Tek fark, hareketin lideri Cumhurbaşkanı olarak sürecin bir parçası olacak' sözünden hareketle, Erdoğan'ın genel seçimlere ve sonrasında muhtemel bir anayasa değişikliği referandumunda halkın önüne partiyi temsilen olmasa da, onun ideallerini paylaştığını gizlemeyen bir Cumhurbaşkanı olarak çıkacağıdır. Belki de 'Yeni Türkiye' idealini anlatacağı mitinglerle kitlelerle etkileşimini sürdürecektir. Bu yüzden yeni Başbakan'dan, Erdoğan'ın halkla irtibatı derecesinde bir performans beklemeye gerek olmayacak. Ancak yine de hitabeti kuvvetli, teşkilatları etkileyecek, onları hareketlendirecek br ismin olması şart.

3. Yeni Başbakan, Erdoğan'ın sağladığı güven ve istikrar duygusunu konsolide etmek zorunda. Dolayısıyla gerek paralel devletle mücadele gerek ekonomik istikrarı sürdürme, gerekse devleti reform yeteneği ve tabanı değişime angaje etmek noktasında aktif olmalı.

Bu üç madde göz önüne alındığında, tüm şartları kendinde barındıran kişi olarak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan başka bir seçenek kalmadığını düşünüyorum.

Öncelikle Davutoğlu, birikimli bir entelektüel ama halkın dilinden anlamayan, elitist bir isim değil. Bilakis hem hitabet hem de insanlara dokunma noktasında başarılı bir sınav verdiği görülüyor. Başbakan'ın sesindeki rahatsızlıktan ötürü katılamadığı Konya mitingindeki performansı buna örnek gösterilebilir.

Ayrıca, hem güçlü bir kişilik olduğu, hem de her konuda Erdoğan'la uyum içerisinde olduğu bilindiği için 'emanetçi' algısı orataya çıkmayacak, partinin karizmasına halel gelmeyecektir.

Dahası, Ak Parti'nin üzerinde yükseldiği sac ayaklarından birisi olan kişilikli dış politikanın teorisyeni ve yürütücüsü olarak, bu hususta da temsil kabiliyeti yüksek bir performans sürdürmeye devam edecektir. 'Ortadoğu'ya bataklık dedirtmeyeceğiz' başlıklı konuşmadaki ruhu kitlelere aktarabilecek az isim vardır.

Sykes-Picot düzeni yıkılırken, İslâm coğrafyası diktatörlüklerle kuşatılmış olduğu için bir asır gecikmiş yüzleşmeleri ancak ve ne yazık ki kanlı biçimde gerçekleştirirken Türkiye'nin eli kolu bağlı oturması hem tarihine hem de insanlığa ihanet olurdu. Türkiye, kurucu aktör olmaya çabalarken, hem bunun ‹nimet'lerinden yararlanacak hem de kaçınılmaz bedellerle yüz yüze gelecektir. Gazze'den Arakan'a kadar bayrağımızın tanınırlığı ve anlamı yükselişe geçtiyse, bunu kişilikli dış politikamıza borçluyuz.

Davutoğlu Başbakan olursa, Batı ile gerilen ilişkilere mutlaka yumuşatıcı bir katkısı olacaktır. Ancak buna, bazı yazarların önemsediği kadar kıymet vermiyorum doğrusu. Türkiye, Mısır'daki darbeye darbe, Suriye'deki katile katil dediği, Gezi'den beri ABD'nin devreye soktuğu operasyonel gücü ifşa ettiği için aylarca Erdoğan'la telefonda konuşmayan Obama, Cumhurbaşkanlığını seçimini müteakip 'tıpış tıpış' Erdoğan'ı aradı. Güçlü olduğunuz müddetçe Batı size sırtını dönmeyi karşılayamayacağı bir lüks olarak görecektir. Davutoğlu da Erdoğan gibi gerektiğinde 'one minute' demeyi bileceği için, bence bu hususta da doğru isim kendisidir.

Ülkemiz için hayırlısı ne ise, o olsun.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar