Kadri GÜRSEL
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump’a neden gidiyor?
13 Kasım’da Beyaz Saray’da Trump’la birlikte fotoğraf vererek, Amerikan yerleşik düzeninde ve kamuoyunda kendisine ve Trump’a karşı ‘Barış Pınarı Harekatı’ nedeniyle görülmemiş seviyelere tırmanan olumsuz reaksiyonları daha da kışkırtıp, bu nedenle Türkiye aleyhinde başlatılan yaptırım süreçlerinin ateşine odun taşımak için mi?
Zannetmiyorum.
Ancak gözden kaçmasın: Trump’ın bir hayli dürtüsel, delibozuk ve öngörülemez bulunan dış politikası ABD Kongresi’nin Cumhuriyetçi üyeleri arasında infiale neden oluyor ama bunun negatif siyasi enerjisi dönüp Erdoğan’a yansıyor. 29 Ekim’de Temsilciler Meclisi’nden 16’ya karşı 403 oyla geçen yaptırım yasa tasarısı, Erdoğan ve Türkiye’yi külliyen cezalandırma arzusundaki büyük kabarmanın işareti.
Kongre’deki Yahudi lobisi ve Evanjelist Cumhuriyetçiler, Barış Pınarı Harekatı’na yeşil ışık yaktığı için Trump’a kızgınlar. Çünkü bu harekat, ABD’nin ve müttefiki YPG-PKK’nın Suriye’deki varlığını istikrarsızlaştırdı, Şam rejiminin Fırat’ın doğusundaki mevcudiyetini artırdı, İran’ı rahatlattı; böylece de İsrail’in çıkarlarına zarar verdi. Diğer taraftan Kongre’deki bu gruplar azil sürecinde aynı Trump’ın arkasında kale gibi duruyorlar. Dolayısıyla bu tutumları, Trump’ı harekata yol verdi diye hedef almalarını önlüyor. Bu nedenle de Trump yerine nişan tahtasına Erdoğan’ı ve dolayısıyla Türkiye’yi koyuyorlar.
Temsilciler Meclisi’nden Demokrat ve Cumhuriyetçi üyelerin büyük desteğiyle geçen ‘Türkiye kaynaklı çatışmaya karşı koruma’ (Protect Against Conflict by Turkey – PACT Act) adlı yasa tasarısının kapsamı siyaset dilinde ‘nükleer’ diye tarif edilebilecek türden.
‘PACT Act’ın menzili, Barış Pınarı Harekatı’yla ilgili üst düzeyli asker ve sivil karar vericileri hedefe koyan yaptırımlar ve harekatta kullanılan askeri teçhizata ambargo uygulanmasının çok ötesine geçiyor. Yasa tasarısını hazırlayanlar, Türkiye’deki iktidarın karar ve eylemleriyle ilgili rahatsız oldukları başka ne varsa yaptırım paketine almışlar.
Rusya’dan tedarik edilen S-400’ler nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanmasının yanı sıra İran’a karşı ambargoyu deldiği iddiasıyla Halkbank’ın da cezalandırılması isteniyor. Temsilciler Meclisi’nin meselesi gerçekten de Barış Pınarı Harekatı ise S-400 ve Halkbank yaptırımlarının pakette ne işi var diye sorulabilir. Cevap, “Trump ve Erdoğan arasındaki yakın kişisel ilişkilere duyulan tepki dolayısıyla” olacaktır. Temsilciler Meclisi, Trump’ın Erdoğan’a olan zaafı nedeniyle görevini bihakkın yapmadığını düşünüyor ve yürütmede teşhis ettiği boşluğu böylece doldurmaya soyunuyor. Kısacası, Trump ve Erdoğan arasındaki muhabbet, Türkiye’nin dünyadaki yalnızlığını artırıyor.
Dahası var, Temsilciler Meclisi aynı yaptırım yasa tasarısında Erdoğan ve ailesinin mal varlığının araştırılmasını da isteyerek tehdidin boyutunu kritik biçimde kişiselleştiriyor.
Hasılıkelam, bu tasarı Senato’dan da Temsilciler Meclisi’nde olduğu gibi Trump’ın veto yetkisini işe yaramaz kılan üçte ikilik çoğunluğun desteğini alarak geçerse, Türk-Amerikan ilişkileri üzerinde bir ‘nükleer bomba’ etkisi yaratacaktır. Bu durumda ikili ilişkiler, dünyanın bugünkü halinde onarılmayacak şekilde berhava olur. Yıkımın ‘radyoaktif serpintisi’ Atlantik’in doğu kıyısına ulaşmaz mı? Elbette ulaşır, ABD bu ‘nükleer etki’den mutlaka büyük zarar görür.
Amerika’daki hangi siyasi akıl, Erdoğan Türkiye’sinin dış politikasına karşı duyulan öfkenin tüm nedenlerini birer yaptırım silahına dönüştürüp ikili ilişkilerin üzerine tek seferde bir nükleer bomba olarak atmayı tercih edebilir?
Bu ancak, öfkeden gözü karardığı için neredeyse kızdığı Trump kadar sorumsuzlaşmış, iki adım sonrasını düşünmeyi ihmal eder hale gelmiş bir ‘akıl’ olabilir.
Aynı şekilde sakatlanmış bir ruh hali, ‘Türkiye’den kaynaklanan çatışmaya karşı koruma’ yasa tasarısının Temsilciler Meclisi’nde onaylandıktan sonra oylanmak üzere gönderildiği Senato’ya da hakim olmuş mudur?
Açıkçası, sanmıyorum.
Şimdilik Cumhuriyetçi çoğunluklu olan Senato, Beyaz Saray’a daha yakındır. Geleneksel olarak senatörler dış politika konularına Temsilciler Meclisi üyelerine nazaran daha hakimdirler. Senatörlerden bu yaptırım yasa tasarısının yaratacağı nükleer sonuçları öngörme hususunda daha yetkin olmaları beklenir.
Diğer taraftan, varsayılan bir salim akıl, mevcut koşullarda Kongre’nin Türkiye’ye yaptırım uygulama arzusunu ortadan kaldırmaz, en fazlası parçalara ayırır. Ezcümle, yaptırımlar bahse konu yasa tasarısında olduğu gibi külliyen değil de, dilimlere bölünmüş olarak gelebilir.
Bütün ya da parçalar halinde, nasıl gelirse gelsin, bu yaptırım süreçlerini ABD-Türkiye ikili ilişkilerinin kaderini belirler olmaktan çıkarmak da mümkün.
Erdoğan, Trump’a bu amaçla gitmiyorsa hiç gitmesin, Türkiye için daha iyi.
Trump, Amerikan askerlerini Suriye’den çekmeye çalışan ama yerleşik düzenin direnişi nedeniyle bir türlü çekemeyen bir Başkan. Elli Amerikan askeri Barış Pınarı harekatı bölgesinden çekilmişti ama sonuçta Amerikan ordusu Fırat’ın doğusundaki diğer mevkilerde ateş gücünü artırdı. Bu örnek bile artık sadece Trump’la iş tutarak sorun çözmenin imkansızlığını göstermek için yeterli.
Böyle liderle arka planı boş bir fotoğraf çektirmenin, yaptırımlar sath-ı mailinde Türkiye’ye faydadan çok zarar getireceği kesin gibidir.
Yaptırımlar dinamiğinin önünü kesmenin yolu, sorunun kaynağına inmekten geçiyor.
Dolayısıyla başlıktaki sorunun cevabına geliyor sıra…
S-400’lerden kurtulmak için değilse, Erdoğan neden Trump’a gidiyor?
Çünkü krizin kaynağında S-400’ler var. Barış Pınarı Harekatı sadece ‘taşma noktası’.
Cevabın ipucunu, 7 Kasım’da Macaristan’da Başbakan Orban ile düzenlediği ortak basın toplantısında bizzat Erdoğan vermiş.
Bir gazeteci “Trump ile bir araya geleceksiniz, bu görüşmeden beklentiniz nedir? Patriot ve F-35 konusunda yeni bir adım atılmasını bekliyor musunuz?” diye sormuş.
Erdoğan’ın verdiği cevap da şu olmuş:
“Doğmamış çocuğa don biçilmez. Her şeyden önce görüşmemizde ikili ilişkilerimiz başta olmak üzere bölgesel sorunları, bunları ele alacağız. İkili ilişkilerde özellikle S-400, Patriot ve F-35 konusu, bunlar da görüşme içerisinde yer alacak konulardır.”
Erdoğan’ın cevabındaki anahtar sözcük ‘S-400’.
Çünkü gazeteci S-400’leri sormamış ama Erdoğan S-400’leri de ele alacaklarını söylemiş.
Altı çizilmeli.
Erdoğan’ın aynı basın toplantısının devamında dediği gibi “ABD’nin vermediği Patriot’lara alternatif olarak S-400’lerin alınmasıyla iş bittiyse”, S-400’lerle ilgili konuşulacak ne kalmış olabilir?
Yoksa ‘S-400 işi’ henüz bitmedi mi?
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020