Murat BELGE
Geçen gün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çeşitli kimselerle giriştiği polemiklerde kullanmayı adet edindiği aşırı derecede suçlayıcı ve kırıcı (ama "suç"un kendisi sabit falan değil) dilden söz ediyordum. Davutoğlu, Babacan ve Gül hakkında "dolandırma" fiiline de varan sözleri, örneğin. Erdoğan’ın "işleri" medyasının toplumu inandırmaya çalıştığı kadar parlak yürümüyor. Bu belli. Yürümemesi polemik üslubunu da etkiliyor, sağa sola savurduğu suçlamaların "sahihlik" derecesini değil de "dozaj"ını yükseltiyor. Geçen gün hedefte Nobel vardı.
Davutoğlu, Babacan ve Gül parti hazırlığı çalışmaları içindeler diye okuyoruz. Bu, Erdoğan’ın ve iktidarının geleceğini dolaysız olarak etkileyecek bir faaliyet. O ve medyası, adı geçen kişilerin itibarını düşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Söylediklerine inanmak ya da üsluplarını onaylamak ayrı konu ama bunu niçin yaptıklarını anlamak mümkün. Fakat Nobel konusu açıldığı zaman Erdoğan’ın söylediklerini niçin söylediğini anlamak pek de kolay değil.
Ama "söyledikleri" dendiğinde bu da tartışmalı bir hale geldi. Elbette Orhan Pamuk’u ilgilendiren kısmından söz ediyorum. Erdoğan’ın o konuşmasında Nobel verilmesinden rahatsızlık duyduğu "terörist"in Orhan Pamuk’tan başka biri olması mümkün değil. Başka Nobel verilmiş bir Türk yok ve Erdoğan "verilen" bir Nobel ödülünden söz ediyor. Bu arada, evet, şimdi ("çevir kazı" deyimini akla getirecek şekilde) ileri sürülen Osman Kavala konusu var ama bu bir ödüle birini önermenin ötesine geçen bir şey değil, "verilen" bir ödül falan yok. Ayrıca, "barış ödülü falancaya verilsin" diye yaptığınız önerme de Nobel kurulunun kendi önerisi değil, birilerinin onlara yaptığı öneri. Adamın biri "Barış Ödülü" Mavi Sakal’a verilsin diyebilir ama bunu Nobelciler’e mâl edemezsiniz.
Öyle anlaşılıyor ki Nobel ödülünü aldığı zaman Orhan Pamuk’u tebrik eden Tayyip Erdoğan daha sonraki yıllarda Orhan Pamuk’un kendisi hakkındaki değerlendirmelerinden mutlu olmadı. "Terörist nedir?" sorusuna hepimiz birbirinden fazla uzak düşmeyecek tanımlar getiririz; ama bugünün Türkiye’sinde verilmesi gereken cevap "Terörist, Tayyip Erdoğan’ın hoşlanmadığı kişi demektir" olmalıdır. Dolayısıyla Erdoğan, Nobel münasebetiyle konu açılır gibi olunca yüreğinden geçeni ağzından da çıkardı.
Erdoğan’ın ağzından çıkan sözün uzun boylu yorum gerektirir bir yanı yok; adresi yeterince açık. Gel gelelim, sözün söylenmesinin hemen ardından Fahrettin Altun atılıp bunun muhatabının Orhan Pamuk olmadığını söyledi; derken Tayyip Erdoğan da bu doğrultuda birkaç kelam etti. Bu durumda, "Eh, demek ki biz yanlış anlamışız" dememiz mi gerekiyor. Ne tuhaf, hepimiz de aynı şekilde yanlış anlamışız!
"Hepimiz" diyorum, çünkü sabah T24 yazarlarının söylediklerine baktım, bu konuda yazan çok ve herkes de böyle anlamış ve hiçbiri de "kastedilen Orhan Pamuk değildir" açıklamasına inanmamış. Tayfun işin psikolojisine inmiş ve "lapsus" kavramıyla açıklıyor durumu. Olur mu? Olabilir elbet.
Tayyip Erdoğan gerçekten tuhaf konuşuyor. Şu anlamaya çalıştığımız durumda diyelim ki "teröriste verilen Nobel" konusunda Orhan Pamuk’u değil de, barış ödülü için önerilen Osman Kavala’yı kastetti… O zaman doğru bir laf mı etmiş olacak? Birinin terörist olup olmadığını böyle kesinleştirecek makam Erdoğan’ın makamı mıdır? Bir Cumhurbaşkanı’nın ona buna böyle suçlamalar savurarak ortalıklarda dolanması kabul edilebilir bir şey midir?
İlle birilerini suçlaması gerekmiyor Tayyip Erdoğan’ın. Söyledikleri genellikle bir tuhaf oluyor. Geçen gün NATO toplantısında gerçekleşen küçük toplantıyı anlatırken "Fransa, Almanya, İngiltere ve şahsım" diyebildi. Bunun da, bilinen ölçüler içinde anlaşılır bir yanı yok. "Şahsım" kelimesi bu şekilde bir ülke adı olabildiğine göre, Tayyip Erdoğan’ın konuştuğu dilin de "şahsımca" dili olduğu söylenebilir herhalde.
Bu örnek, sonuç olarak, bir "kelime"nin alışılmadık biçimde kullanılmasının örneği. Ama konu galiba böyle örneklerle sınırlı da değil; daha geniş semantik alanlarda da işler karışabiliyor. Olayı ben atlamışım, Mehmet Yılmaz’ın yazısından öğrendim: NATO toplantısının öncesinde Macron’la Erdoğan arasında sevimsiz bir atışma olmuştu. Dönüşte Erdoğan’a bunun toplantıya bulaşıp bulaşmadığını sormuşlar. O da, orada bu konulara hiç girilmediğini söylemiş. İyi. Zaten çok anlamlı bir tartışma değildi. Ama iş bununla bitmiyor. Tayyip Erdoğan bundan sonra bir de kendi partisinin adamlarına NATO zirvesi anlatıyor ve orada Macron’a, yüzüne karşı, nasıl sözünü esirgemeden konuştuğunu, Macron’un da onun bu sözlerini yalayıp yuttuğunu hikaye edebiliyor. Aristo mantığında bir temel kural vardır: Bir kişi bir anda ancak bir yerde bulunabilir, iki ayrı yerde bulunamaz. Buna paralel, şöyle bir kural da saptayabiliriz belki: insan aynı anda birbiriyle tamamen çelişen iki ayrı söz söyleyemez.
Ama böyle bir kural herhalde saptanamaz, çünkü Tayyip Erdoğan bunun doğru olmayacağını kanıtladı bile.
Tayyip Erdoğan son zamanlarda çok konuşuyor. Her türlü vesileyi kapsayıcı sözler söyleme babında kullanıyor. Ama, herhalde onun kusuru olduğundan değil de bizim anlayışsızlığımızdan, habire bir "yanlış anlama" durumu oluşuyor. Örneğin Fahrettin Altun’a iş çıkıyor. Cumhurbaşkanı’nın çevresinde korumaları, danışmanları, yardımcıları, bakanlarının yanısıra bir de "Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarını doğru anlama müdürlüğü" ihdas etmek düşünülebilir belki.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBİRİNCİ PARTİ KARASIZLAR... 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBu kadar şirket kanunsuz iş yaparken ‘devlet’ neredeydi? 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTCMB'den gelen itiraf 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan, DEM Parti, dağda kart kurttan Kürde 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATOPLUMSAL BARIŞIN HUKUKSAL TEMELLERİ; DEMOKRATİK TOPLUMUN İNŞASI... 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan siyaseten hata mı yaptı? 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTotalitarizmin meşrulaştırılması Müslümanların adalet tasavvurunu zedeledi 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMuhsin Batur’un utanıp anlatamadığından gururlananlar... 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKendi yaptığınla muhalefeti suçlama yeteneği 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞHUKUKTAN UZAKLAŞAN NEYE TUTULUR? 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALAnton Çehov’un silahı gibi… 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025