Neşe Düzel
“Beni, İsrail lobisinin beyni Bernard Lewis’le, post-modern darbe kavramını ilk kullanan kişi olarak tanıştırdılar. Lewis, ‘Bu kavram nereden sana ait oluyor? Ben bunu hep Genelkurmay’da duydum’ dedi.”
“ABD post-modern darbeyi destekledi. Meğer 28 Şubat’tan iki hafta sonra, 12 Mart cumartesi günü Washington’da Dışişleri Bakanı Albright’ın çağrısıyla bakanlığın yedinci katında, Türkiye toplantısı yapılmış.”
“Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi orada. Türkiye’ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o gün konuşulmuş. Toplantıdan çıkan sonuç, ‘doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli’ olmuş.”
***
NEDEN CENGİZ ÇANDAR
Bu ülkede sivillerin desteklemediği hiçbir darbe olmadı. Her darbe sivil ayaklarıyla toplumun üzerine yürüdü ve halkı ezdi geçti. Ama darbelerin içinde en açıkça hazırlananı herhalde 28 Şubat oldu. 1997 yılından başlayarak, merkez medya, büyük iş dünyası, yargı, üniversiteler, sendikalar, işveren örgütleri, dönemin cumhurbaşkanlığı makamı ve bir kısım siyasiler, askerlerle el ele verip koca ülkeyi, bir çadır tiyatrosuna çevirdiler. Halkı irticayla korkutmak için yapmadık rezillik, alçaklık bırakmadılar. Her akşam televizyon ekranlarında hu çeken adamların görüntüsünün arkasında, kendileri aşağılık işler çevirdiler. Topluma karşı psikolojik savaş yürüttüler. İnsanların hayatlarını kararttılar, cinayetler işlediler, tuzaklar kurdular, iftiralar attılar, fişlediler, işten attırdılar. Anadolu sermayesini bir süreliğine öldürdüler, bankalara ve ihalelere saldırdılar, ülkeyi soydular. Sonra da çaldıklarının parasını 2001 kriziyle halka ödettiler. Belki de yapılan soygunun büyüklüğünden ve katılımcılarının yaygınlığından olmalı, 28 Şubat darbesi en yavaş soruşturulan darbe oldu. Ve nihayet geçen Perşembe 28 Şubat’la ilgili ilk operasyon, darbenin beyni denen Batı Çalışma Grubu’na yönelik yapıldı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir’le birlikte otuza yakın emekli asker gözaltına alındı. Biz de bu hafta, 28 Şubat’ta andıçlanan ve darbenin en mağdurlarından biri olan Cengiz Çandar’la konuştuk. Yılların gazetecisi Cengiz Çandar’la, Genelkurmay’da andıç adı altında hazırlanan tertipleri, 28 Şubat’ın medya ayağını, o dönemde asker-medya ilişkisini, birtakım sivillerin askerlerle birlikte yürüttüğü psikolojik harbi ve 28 Şubat’ın dış bağlantılarını masaya yatırdık. Cengiz Çandar, Timaş Yayınları’ndan çıkan “Çıktık Açık Alınla” kitabında, 28 Şubat post-modern darbe sürecini, öncesi ve sonrasıyla çok çarpıcı bir biçimde anlattı.
***
NEŞE DÜZEL: 28 Şubat darbesiyle ilgili operasyon başladı. Siz, o dönemde andıçlanmıştınız, iftiraya uğramıştınız. 28 Şubat davasına müdahil olacak mısınız ileride?
CENGİZ ÇANDAR: Henüz karar vermedim. Siyasi terminolojimize andıç ilk bizimle girdi ve andıç yüzünden büyük bedel ödedim ama gene de bireysel meselem olarak görmüyorum ben bunu. 28 Şubat öyle tuhaf bir süreç ki! 1998 yılında Genelkurmay da bize yönelik yapılan tertiplerin adının henüz andıç olduğu bilinmiyordu o sırada. Gerçek ancak 2000 yılında ortaya çıktı. Babam düzmece haberlerin yayınlandığı yılın sonbaharında öldü ve ölümüne kadarki süre içinde büyük kahır çekti. Çünkü...
Evet çünkü...
Çünkü bize yapılan ideolojik bir suçlama değildi. Akçalı bir suçlamaydı. Düşünün, PKK’dan para alıyorum ve karşılığında yazı yazıyorum. Andıçla atılan iftira bu! Babamı kahreden şey, çok yakın arkadaşlarının bile, “Hiç beklemezdik. Nasıl yaptı bu çocuk bunu? Çok üzüldük” demeleri oldu. Oysa biz andıçlanmıştık!
Siz 28 Şubat’ta, Şemdin Sakık’a ait olduğu söylenen düzmece bir ifadeyle andıçlandınız. Bununla ilgili bir dava açıldı mı?
Açılmadı. Aksine dava kapatılsın diye çağırıldım ben DGM’ye.
PKK’nın iki numaralı ismi Şemdin Sakık’ın bu konuda resmen ifadesi alındı mı peki?
Onu bilmiyorum ama, Sakık bana avukatıyla haber gönderdi ve kesinlikle ifadesinde bizim adlarımızdan söz etmediğini söyledi. Zaten andıç işinin özeti şudur. Bazı isimlere karşı bir psikolojik savaş yapılmak isteniyor ve bu operasyonun bir parçası olarak Sakık’ın ifadesi manipüle ediliyor. İfadesine bizim isimlerimiz yapıştırılıyor.
Siz o dönemde andıçla ilgili bir dava açtınız mı peki?
Bir karanlık noktası da budur işin. Hukuk dışı ne varsa yapıldı bu konuda. Mehmet Ali Birand, DGM’de dava açmaya çalıştı, kendisiyle ilgili suç duyurusunda bulundu, “Ben suçluyum, ifademi alın” dedi ama mahkeme hiç oralı olmadı. PKK’dan para almakla suçlanıyor ve DGM oralı olmuyor. Bir ay sonra 1998 haziranında DGM’ye çağırıldım ben. Dosyayı kapatacaklarmış! Dosyayı kapatabilmeleri için de benim ifademi almaları gerekiyor. Savcı ifadeye başlarken bana Sakık’ın ifadesini uzattı. “Ne diyorsunuz?” dedi.
Ne dediniz?
İfadeye baktım gazetelerde bizimle ilgili yer alan suçlamalara ilişkin hiç bir şey yok. Aksine şöyle bir şey var. Ona bizim isimlerimiz sorulmuş. O da, “Biz bu kişileri genel olarak devlet yanlısı görürüz. Yalnız onların bir farkı var. Bunların, Kürt sorununun çözümü konusunda resmî politikadan farklı çözüm önerileri var” diyor. İfadesinin sonlarında da Öcalan’ın basını nasıl gördüğüyle ilgili bir başka soruya, “Öcalan, Türk basınını satın alınabilir kişiler olarak görür” diyor. O söylediklerinin bizimle alakası yok. Savcıya, “Bu ifadede bizi suçlayan bir şey yok ki” dedim. Savcı, “Basında çıkan yazılar var ya” dedi.
Şemdin Sakık’ın, yakalandıktan sonra verdiği ifadesinde, sizin isimlerinizi vererek, PKK’dan para aldığınızı söylediği haberleri çıkmıştı medyada. Bunu mu söylüyor savcı?
Evet. DGM savcısına, “Sakık’ın ifadesi bana verdiğiniz mi yoksa basında çıkanlar mı?” dedim. “Benim verdiğim” dedi. “O zaman ben niye buradayım? Benim değil, benimle ilgili iftiraları atanların, yayımlayanların burada olmaları ve ifade vermeleri gerekir” dedim. Bana, “Burası Türkiye, böyle şeyler olmaz” dedi. Dava böylece kapatıldı. İki yıl sonra da bu işin andıç olduğu ortaya çıktı! Size bir özet yapayım. Çünkü olaylar şöyle gelişti. 28 Şubat kararlarının bildirildiği Milli Güvenlik Kurulu toplantısı 1997’de yapıldı. Bizim hedef olduğumuz andıç tertibi ise bir sene sonra 1998’in ilkbaharında gerçekleşti. İki yıl sonra da bunun Genelkurmay’da hazırlanmış andıç olduğu ortaya çıktı.
Andıçlanan gazeteciler kimlerdi?
Ben, Mehmet Ali Birand, Akın Birdal... Andıçta, bizim itibarlarımızı yok etmek üzere bize karşı operasyonel bir adım atılması gerektiği belirtiliyordu. Bunun, medyada kendilerine yakın şahsiyetlerle temas edilerek yapılacağı söyleniyordu. Ve gerektiğinde, “Altanlar” denerek, “Ahmet Altan ve Mehmet Altan’la da ilgili aynı operasyon yapılabilir” deniyordu. Yani bizimle ilgili yapılacak olan tertipler, icap ettiği takdirde Altanlara da yayılacaktı.
Hangi gazetelerde çıktı bu haber?
28 Şubat döneminde Sabah gazetesinde çalışıyordum. Sabah ve Hürriyet’te manşet oldu bu haber. Bir gece önce de Kanal D ana haberlerde, Uğur Dündar tarafından bizim isimlerimiz verilerek birinci haber olarak okundu aynı metin.
28 Şubat soruşturması ve davası, sadece askerlerin soruşturulmasıyla ve sanıklığıyla sınırlı kalabilir mi?
Tarihimizle ilgili ciddi bir soruşturma ve yüzleşme yapılacaksa askerlerle sınırlı kalamaz. Mesela 28 Şubat darbesine çok önemli bir katkısı var Demirel’in. Zaten 28 Şubat’ın özelliği post-modern darbe olmasıdır. Yani bunu, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’den ayırt eden bir özelliği var. Arkasında askerin olduğu, fakat siviller tarafından icra edilmiş bir darbedir bu.
Siviller kim?
İş dünyası, siyasetçiler, yargı, üniversite camiası, üniversite öğretim üyeleri, kitle örgütleri, sendikalar, odalar ve en önemlisi medya! Medya bu ülkede her zaman darbelerin meşrulaştırıcısı, savunucusu olmuştu ama yürütücüsü olmamıştı. 28 Şubat’ta yürütücüsü oldu. Önceki darbelerde Ankara ve İstanbul Radyoevi’ne ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne tankları gönderir, iktidara el koyardınız. 28 Şubat böyle olmadı.
Nasıl oldu?
28 Şubat, zamana yayılarak yapıldı. Adına onun için 28 Şubat süreci deniyor zaten. Bu sürecin her aşamasında medya kullanıldı. Darbe, toplumun beyni yıkanarak hazırlandı ve icra edildi. Biliyor musun? Post-modern darbe sözcüğünü ilk ben yazdım. O dönemde bir köşe yazımın başlığı olarak “post-modern darbe” kullandım. Ondan sonra post-modern darbe denmeye başladı zaten. Mucidi ben değilim ama...
Mucidi kim?
28 Şubat MGK’sı olmuş. Haziran ayıydı, gazeteye yazımı yazıyordum. İlnur Çevik aradı. “Daily Newsiçin Çevik Bir’le röportaj yaptım, çok ilginç” dedi. Biraz anlattı ve laf arasında da “Çevik Bir, 28 Şubat’a post-modern darbe diyor” dedi. Telefonu kapattıktan sonra İlnur’u tekrar aradım, “Post-modern darbe lafını yayımlayacak mısın? Off the record olabilir, başını belaya sokma” dedim. “İyi ki uyardın, sorayım” dedi. Aradı, “O bülüm ‘off the record’muş” dedi. Ben de ona “Çok iyi. O zaman ben bunu isimsiz olarak kullanayım” dedim ve post-modern darbe lafını kendi gözlemim olarak yazdım. Sonra bu laf yayıldı. Amerika’dayken...
Amerika’ya da mı yayılmış bu sözcük?
Beni bir davette Bernard Lewis’le , “post-modern darbe kavramını ilk kullanan kişi” olarak tanıştırdılar. Bernard Lewis bana, “Bu kavram nereden sana ait oluyor? Ben bunu daha önce duydum” dedi. Lewis’in bizim Genelkurmay’la çok sıkı ilişkileri var malum. “Ben bu sözcüğü hep Genelkurmay’da duydum” dedi.
Bernard Lewis bir tarihçi. Onun ne işi var Genelkurmay’da?
Kendisi Neo-conların... Amerika’daki İsrail lobisinin beyni. Bizim Genelkurmay’la hep sıkı ilişkileri oldu onun.
28 Şubat’la ilgili geçen hafta gözaltına alınanların hepsi Batı Çalışma Grubu’yla ilişkili askerler. Size yönelik andıç operasyonunu da BÇG mi yaptı?
Kuvvetle muhtemel. BÇG diye hudayinabit bir istihbarat örgütlenmesi oluştu orada. BÇG’nin sadece askerlerden ibaret olmadığı kanısı var bizde. BÇG’nin sivil ayakları da var. Medya ayağının da olması icap ediyor. Bakın... Medyaya bizimle ilgili çıkan düzmece haberi bir bilgi notu olarak gönderdiler! Haber, Genelkurmay’da hazırlanmıştı ve iki gazeteye verildi. Aynı metin hem Kanal D’de okundu hem de iki gazetede yayımlandı. Rahmetli Ufuk Güldemir, bana, “Haber Milliyet’e de geldi ben direndim, koymadım” dedi ama...
28 Şubat sırasında medya böyle mi kullanıldı? Medya ile darbeci askerler arasındaki ilişkiler böyle mi yürüdü?
O dönemde Tümg. Erol Özkasnak Genelkurmay sözcüsüydü. Çevik Bir’in sağ koluydu. Ona aşk derecinde hayranlık duyan biriydi. Medya ile ilişkiyi, basının manipülasyonunu Özkasnak yürütüyordu. O sırada Sabah’ta çalıştığım için yazı işlerine haberler nasıl geliyor görüyordum.
Haberler nasıl geliyordu?
Haberler iki koldan geliyordu. Ankara bürosundan Fatih Çekirge üzerinden de geliyordu. Zaten diğer gazetelere de haberleri Ankara temsilcileri üzerinden veriyorlardı. Kimi durumlarda da doğrudan İstanbul’a telefon ediyorlardı. Bizimle ilgili andıç haberi çıktıktan sonra Mehmet Ali Birand’ın Sabah’la ilişkisi kesildi. Benim ise gazeteyle ilişkim sürdü ama yazılarım durduruldu. Ben tanığım, Erol Özkasnak gazeteye o dönemde ciddi baskı yaptı, bu adamı atsanıza diye telefonlar etti. Genel yayın müdürü Zafer Mutlu o sırada beni savundu.
Birand’ı niye korumadılar?
Birand’la başka sorunları da vardı ama bir de Dinç Bilgin, iki kişi için direnmemiz çok zor diye düşünüyordu.
Niye zor?
Bunu bana Zafer Mutlu o zaman açıklamıştı. O dönemde gazeteler banka ve ihaleler alıyorlardı. 28 Şubat’ın en ayıp yönlerinden biri budur. Sabah, o sırada Etibank’ı alıyordu. Türkiye öyle bir yer ki, iktidarda olan size imkân veriyor ya da vermiyor. O sırada iktidar askerdeydi. Dolayısıyla bazı işlerin yapılabilmesi için askerlerin onayı gerekiyordu. Zaten askerle iyi geçinebilmek için bütün şirketlerin yönetim kurullarında askerler vardı.
28 Şubat’ta Cumhuriyet tarihinin en büyük soygunu oldu. Bu soygunun bedelini vatandaş 2001’de feci bir ekonomik krizle yoksullaşarak ve işsiz kalarak ödedi. Sadece bankaların içinin boşaltılması, vatandaşa 380 milyar liraya mal oldu. Vatandaş bu faturayı fakirleşerek ödedi.
Öyle... 28 Şubat sürecinde yaşananlar o kadar aleniydi ki! Ama medya kontrol altında tutulduğu ve manipüle edildiği için bunlar yazılmadı. 28 Şubat darbesi göstere göstere yapıldı! Herkes belli roller üstlendi. Demirel, hükümet kurma görevini Mesut Yılmaz’a verdi. Aradan 10-15 gün geçti, parlamento aritmetiği birden değişti ve DYP’den istifalar başladı. Yılmaz’ın partisi ANAP aniden Meclis’te en büyük parti oldu. Hüsamettin Cindoruk ve Ecevit’le koalisyon yapıldı.
Bu milletvekilleri hangi tehditlerle DYP’den ayrıldılar? DYP’nin içi nasıl boşaltıldı? ANAP’ın içi nasıl dolduruldu? Bütün bunlar sizce 28 Şubat soruşturmasıyla ortaya çıkacak mı?
28 Şubat soruşturmasının çok ciddi yapılması gerekiyor. Çünkü hâlâ çok itibarlı bir sürü ismin dâhil olmasını gerektiren bir içeriğe ve doğaya sahip bu darbe. 28 Şubat’ın yıldızı Çevik Bir’di ama beyni, düşünen adamı dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ydı. O dönemde Hürriyet’e, “Sıra sivil kuvvetlerde!” demişti.
Sivil kuvvetler kim?
TESK, TİSK, DİSK, TOBB... Bu örgütlerin o zamanki yöneticileri hangi telkinlerle böyle bir blok kurdular? İşçi sendikalarıyla işveren sendikaları müştereken hareket ediyor. Olabilecek şey mi bu?
28 Şubat darbesinin yürütücüleri olarak başka kimler var?
Bir şekilde ABD var. ABD, doğrudan askerî darbeyi desteklemedi ama 28 Şubat darbesini destekledi. Post-modern darbeyi destekledi.
Neye dayanarak söylüyorsunuz bunu?
Ben buna tanık oldum. 1999-2000 yıllarında Amerika’daydım. Türkiye’yle ilgili müşterek bir kitap yazımı projesine katıldım. Kitabın çeşitli bölümlerinin yazarları toplantı yapıyoruz. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz kitabın editörü. İsrail lobisinin düşünce kuruluşu Washington Institute’ın Türkiye bölümünün başında olan Alan Makovsky de toplantıda. Makovsky sık sık Ankara’ya gider gelir, Genelkurmay’a girer çıkardı. Kahve molasında Makovsky Abramowitz’e “Sen yedinci kattaki toplantıda niye yoktun” diye sordu. Ben “ne toplantısı” diye merak ettim.
Ne toplantısıymış?
Meğer 12 Mart 1997’nin cumartesi günü Washington’da dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın çağrısı üzerine Bakanlık binasının yedinci katında Türkiye ile ilgili bir toplantı yapılmış. Bu toplantı, 28 Şubat kararlarının alındığı MGK toplantısından hemen iki hafta sonra düzenlenmiş. Hatırlayın... RefahYol, haziranda iktidardan gitti. Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi toplantıdaymış. Türkiye’ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o toplantıda konuşulmuş. O toplantıdan çıkan genel eğilim, “doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli” olmuş.
Amerika niye RefahYol’un gitmesini istedi?
Ben de sordum. “Amerika, tekerine çomak sokanı ekarte eder ama Erbakan size bir şey yapmadı. Amerika’nın büyük ulusal çıkarlarını tehdit etmedi. Aksine onun zamanında İsrail’le ilişkiler gelişti. En önemlisi Saddam kuvvetlerini Kuzey Irak’a soktuğu zaman, CIA ile irtibatlı olduğu iddia edilen beş bin Kürt’ün Türkiye üzerinden çıkartılıp Guam Adası’na gönderilmesinde size destek verdi” dedim. Abramowitz, “Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerde yazılı olmayan bir kod vardır. Erbakan bu kodu bozdu. Amerika, ne yapacağı kestirilemeyen, kontrol edilemeyen müttefikten hoşlanmaz” dedi. Erbakan ilk dış gezisini, kendisine yapma dendiği halde İran’dan başlattı. İkinci gezisini Mısır, Libya ve Nijerya’ya yaptı.
28 Şubat sadece iç güçlerle yapılmış bir darbe değil mi?
Hayır. Amerika’nın en İsrail yanlısı çekirdeği de dâhil bu darbeye. O dönemde iktidarda Clinton yönetimi var. O yüzden doğrudan askerî darbeyi istemediler. 28 Şubat’ın simge ismi olan Çevik Bir o dönemde çok muteber biriydi. Amerika’da iki tane aleni, kote edilmiş İsrail lobisi var. Çevik Bir’in bunlarla o kadar yoğun ilişkisi vardı ki, 2000 yılında ilk kez ihdas ettikleri “uluslararası devlet adamı” ödülünü Bir’e verdiler. Bir’in Demirel’den sonra cumhurbaşkanı olması gerektiği fikrini yaydılar. Çevik Bir’in İsrail askerî sanayileriyle de çok sıkı ilişkileri vardı.
Emekli olduktan sonra İsrailli silah firmalarının temsilcisi olmadı mı?
Evet. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri ile İsrail establisment’ı ve Amerika’daki İsrail yanlısı çekirdek kadrolar arasındaki çok yoğun ve yakın ilişkiyi görmeden 28 Şubat’ı anlayamayız. Bir de tabii dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın hiç mi haberi ve onayı yok olup bitenlerde? Mesela dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, o sırada Londra Büyükelçisi olan Özdem Sanberk’e, “Andıç sırasında ben Çevik Bir’e söyledim. Bunu yapmayın dedim. Bu iş sızar ve Bumerang gibi dönüp bizi vurur, yaralar, dedim. Ama dinlemediler” diyor.
28 Şubat neden sizi hedef seçti?
Ben andıçlandıktan sonra Paris’e gittim. Sönmez Köksal da MİT Müsteşarlığından yeni ayrılmış ve Paris Büyükelçisi olmuştu. Eşi Filiz Akın’la birlikte üçümüz konuşuyoruz. Andıçla ilgili olarak bana, “Her birinizin değişik nedenleri var” dedi. “Sana askerler, Kürt meselesindeki rolünden ötürü öteden beri diş biliyordu.” Talabani ve Barzani’yle Cumhurbaşkanı Özal arasındaki ilişkilerin kurulmasını sağladım ben. Yani Irak Kürtleriyle ilişkilerin kurulmasının mimarıyım. Bir tabunun Cumhurbaşkanı üzerinden yıkılmasıydı bu. Bir de tabii ben 28 Şubat’a başından beri çok sert karşı koydum.
Peki, darbeci paşalar Mehmet Ali Birand’a niye kızmışlar?
Birand’ın iki büyük kusuru oldu askerî algılamaya göre. Bir, Abdullah Öcalan’ı ve Osman Öcalan’ı ekrana çıkarttı. İki, Emret Komutanım kitabının son halini yayımlanmadan önce göstermedi. Kitaptaki maaş bordroları, astsubay maaşları onları çok rahatsız etmiş.
Erol Özkasnak, Mehmet Altan’ı da, yazısında maaş konusuna girdiği için Zafer Mutlu aracılığıyla tehdit etmemiş miydi?
Onun da yazıları azaltıldı o dönemde Sabah’ta zaten.
Gazetenizin bu andıçlama karşısındaki tutumu ne oldu? Sizin suçsuz olduğunuzu biliyorlar mıydı?
Beni kendi tarzlarına göre korumaya çalıştılar. Zafer, “Zerre kadar inanmıyoruz ama yayımlamaya mecburuz” dedi. Ben “niye” diye üsteleyince de “Bankam var” dedi. O günkü gazete benim gözümün önünde hazırlandı. Bazıları yakın arkadaşlarım... Sayfayı yapıyorlar... Kendilerini işe vermişler. Arada bir gözleri bana takılıyor. “Yaa, şu rezalete bak” diyorlar ve sonra bizimle ilgili haberi koymaya ve işlerini yapmaya devam ediyorlar.
28 Şubat’ta medyanın rolü neydi?
Zafer Mutlu ve Ertuğrul Özkök merkez medyanın iki genel yayın müdürüydü. Sabah ve Hürriyet, 28 Şubat’ın meşrulaştırılması ve kamuoyuna enjekte edilmesinde başrolü oynayan iki ana gazete oldu. Zafer Mutlu andıcı, oradaki iftiraya inanarak yayımlamadı. Kendisini bunu yapmaya mecbur hissetti. Bir yandan da beni korumaya çalıştı. Özkök, “Bunun ayıbını hayatım boyunca taşıyacağım” dedi. Bakın... Bu konuyu medya etiği açısından tartışabilirsiniz ama bu kişileri, andıcı ve darbeyi yapanlarla aynı yere koyamazsınız. Çevik Bir’le, Erol Özkasnak’la ve Demirel’e aynı muameleye maruz bırakamazsınız onları. O zaman iş, cadı avına dönüşür. İş, McCartizm’e doğru kolaylıkla gider.
Peki, sizce ne yapılmalı?
Medyada şunların açığa çıkması lazım. Bir, Batı Çalışma Grubu denen ve aslında illegal muamele görmesi gereken yapıda medyadan insanlar var mı? İki, Andıçta, “Operasyon bize yakın gazeteciler aracılığıyla yürürlüğe sokulacak” deniyor ya. Bu gazeteciler kim? İşte o zaman darbe örgütlenmesinin belli kademeleri çıkar ortaya. Üç, Milli Güvenlik Akademisi’nde ders alan ve ders veren gazeteciler kimler? Dört, MGK’nın Toplumla İlişkiler diye bir dairesi vardı. Orada da gazeteciler vardı. Onlar kim? Beş, Toplumla İlişkiler Dairesi, psikolojik harbi nasıl yürüttü? Kimleri istihdam etti? Bunların arasında bir sürü üniversite hocası, akademisyen var mesela. Bunlar somut olarak ortaya çıkmalı.
Sizce neden 28 Şubat davası en yavaş ilerleyen dava oldu?
28 Şubat’ın diğer çıplak darbelerden farklı olarak çok daha girift dış bağlantıları var. İnce dengeleri var. İşin, Amerika’ya ve İsrail’e giden bir boyutu var.
İsrail destekli bir darbe miydi 28 Şubat?
Tabii öyleydi. Türkiye-İsrail işbirliği ve askerî ilişkileri 28 Şubat’la nereden nereye gitti, hangi rakamlara ve mali boyutlara vardı görmek gerekir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012