Yıldıray OĞUR
192,500... 2003-2006 yılları arasında FBI’nın ABD vatandaşlarına gönderdiği Ulusal Güvenlik mektuplarının sayısı. Bu mektuplar, bayram ya da Noel tebriki değil. FBI, 2001’de çıkan Vatanseverlik Yasası’na dayandırarak gönderdiği bu 192.500 mektupla resmi kurumlardan, şirketlerden, vatandaşlardan müşterilerinin bilgilerinden, kütüphaneden kimin hangi kitabı aldığına kadar milli güvenlik için gerekli bilgileri istedi. Bu mektuptan ve içeriğinden birine bahsedersen cezayı yersin diye de tehdit ederek.
Bush’un çılgınlıkları olarak kalmadı bu Amerikan usulü muhaberat devleti. 2011’de Nobelli Obama da Vatanseverlik Yasası’nı son dakika Fransa’dan imza makinesiyle imzalayıp uzattı. Obama’nın Bush’a fark attığı alan ise terörle mücadelede drone saldırıları oldu. Obama iktidarında dış ülkelerde El Kaide’ye yönelik 390'dan fazla drone saldırısında 273’ü sivil 2400 kişi öldü. Bushlu yılların sekiz katıydı bu.
Obama, Pentagon’u aradan çıkarıp doğrudan CIA’yle iş tutmakla suçlandı. Yemen’deki saldırıda öldürülen El Kaide lideri ve 16 yaşındaki oğlunun ABD vatandaşı olduğu ortaya çıkınca ise hem Obama hem de ilk siyahi Adalet Bakanı, saldırıyı Kongre’ye karşı “her şeyiyle yasal ve adil bir savaş bu” diyerek savundu.
16 istihbarat örgütünden oluşan Amerikan istihbarat teşkilatının en gizemli üyesi NSA’nin Davos toplantılarından, Karayip ülkelerindeki otellere kadar aralarında Merkel’in de olduğu 35 müttefik lideri dinlediği, dünyadaki bütün sanal trafiği elden geçirdiği ortaya çıkınca da kimse Amerika demokrasisi bitti, Obama diktatörlüğe yürüyor demedi NSA yalnız da değildi, demokrasinin beşiği İngiliz GCHQ’nun, Yeşillerin iktidar ortağı olduğu Alman BND’sinin de banka hesaplarından, internet yazışmalarına kadar her yerde gözleri olduğu ortaya çıktı.
Dünyada istihbarat örgütlerinin yasal sınırlar içindeki derin işlerinin Snowden vakasıyla deşifre olmasıyla büyük bir istihbarat tartışması ortaya çıktı. Obama, “ne yapalım yani bizim istihbarat daha yetenekliyse” dedi. Cameron, Guardian’a bodrum katında baltayla gizli istihbarı bilgilerin içinde olduğu hard diskleri parçalattı.
Tabii ki çok ciddi eleştiriler yükseldi. Ama kimse ABD, Büyük Britanya’da ya da Almanya’da demokrasinin bitişini ilan etmedi, muhaberat devleti analojisi yapmadı, muhalefetlerin aklına istihbarat şeffaflaşmalı çağrısı yapmak gelmedi.
Ama Türkiye’de iktidarın Meclis’ten çıkardığı her yasa meşruiyetinin, ülkede demokrasinin bitişinin ilanına neden olabiliyor. Son örnek MİT yasası.
Alkol yasasıyla alkol yasaklanmıştı. İnternet yasasından sonra internetin fişi çekilip, HSYK yasasıyla da adalet bittiğine göre zaten bu ülkede yaşamanın bir anlamı da kalmamıştı. O yüzden son olarak MİT’e hepimizi fail-i meçhullerle ortadan kaldırma hakkı da verildi işte…
Muhaberat devletine gidiyoruz’la, yanı başımızdaki muhaberat devletine muhabbetleri bilinenlerin utanıp yaptıkları “NAZİ rejimi” analojileri arasında hüküm gidip geliyor.
Halihazırda asker ve poliste mevcut olan yetkilerle, silahlarla Norveç gibi yaşayıp giderken, bunlardan bir kısmı MİT’e de verilince Suriye mi ya da Nazi Almanyasına mı döneceğimizin kararı henüz verilemedi.
Haklı eleştirilerin sesini kısan, yasalardaki makul tarafları görmeyi engelleyen bir perde bu klişe abartılar.
Peki, 1984’te darbecilerin çıkardığı MİT yasasıyla “pürü pak” bir 30 yıldan sonra MİT, dünyanın pek çok ülkesindeki istihbarat örgütünün elindeki yetkileri Meclis’ten alınca sapık bir seri katile mi dönecek?
Değişen maddelere bakalım.
Değişen Dördüncü madde MİT’in görevlerini düzenliyor. 1984’te askerlerin hazırladığı MİT yasasında 7 görev sıralanmış. MİT’in görev tanımında Milli Güvenlik Kurulu dört kez, Genelkurmay 3 kez, Başbakan 2 kez, Cumhurbaşkanı 1 kez geçiyor. MİT’ten kimler talepte bulunabilir sorusuna cevap veren maddelerde sivil makamlar her zaman askeri makamlarla birlikte anılırken, TSK için ayrı bir madde konmuş. Bütün bunlar yetmezse de son bir görev daha verilmiş MİT’e: Milli Güvenlik Kurulunda belirlenecek diğer görevleri yapmak.
“Diğer görevler.” 30 yıldır mevcut yasadaki MGK’da belirlenecek “diğer görevlere” takılmayanlar, bütün bu maddeleri koruyan yeni yasaya eklenen şu maddede muhaberat devletini buluveriyor: “Dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda Bakanlar Kurulunca verilen her türlü görevi yerine getirmek.”
Yani 30 yıl MGK’dan çıkacak “diğer görevler” ifadesiyle suç makinesine “dönmeyen” MİT, atanmış Bakanlar Kurulu’nun “her türlü göreviyle” bir çeteye dönebilir. O muğlak değildi, bu muğlak.
Yine Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu, mevcut 84’ten kalma yasada MİT Müsteşarı başkanlığında, MGK Genel Sekreteri, Genelkurmay İstihbarat Başkanı ve bakanlık müsteşarlarıyla toplanınca güvenilir ama yeni yasada “Başbakan başkanlığında ve onun tarafından belirlenen bakanlar ve üst düzey kamu görevlilerinin katılımıyla” toplanınca Başbakan’ın suç örgütüne dönüşüveriyor? Siyasete güven sahiden göz yaşartıcı. Neyse ki bundan geri adım atıldı.
Askerler 1984’te MİT’e hiçbir operasyonel yetki ve hukuki güvence vermeyerek onu arka bahçelerine çevirmeyi amaçlamıştı. MİT de, bu hukuki muğlaklıktan sırtını askere dayayarak, onun talimatlarını yaparak kurtuldu. Hukuksuzluklarını öyle meşrulaştırdı.
Benzerleri Batı’daki istihbarat örgütlerine tanınmış bu hukuki çerçeveyle MİT, ilk kez bir kurum olarak hukuki güvenceye sahip oluyor.
Ayrıca kanuna eklenen elektronik dinleme, takiple ilgili maddelerle 2011 yılında MİT’e geçen yerli NSA ya da GCHQ, GES Komutanlığı’nın uzun bir süredir yaptığı işlere hukuki bir çerçeve oluşturulmuş oluyor. Yani fiili durumlarla zaten süren işlerin bir hukuki çerçevesi oluyor. İstersek müdahale edebileceğimiz bir çerçeve, halihazırda ucu bucağı görülmeyen yetkilere bir sınırlama.
Ama bu kanunun 30 yıl sonra şimdi ve bu kadar acil çıkarılmasının tek nedeni bu değil tabii.
Birincisi, 7 Şubat kriziyle başlayan TIR kriziyle devam eden MİT’in talimat ve yönetmeliklerle meşrulaştırılmaya çalışılan fiili durumlarla idare edilen işlerine hukuki bir çerçeve çizmek, kötü niyetli yargı müdahalelerine karşı kurumu korumak.
Mesela “İstihbari faaliyetler için görevlendirilenlerin kimliklerini değiştirebilir, kimliğin gizlenmesi için her türlü önlemi alabilir, tüzel kişilikler kurabilir” maddesi sanki MİT’in PKK içine sızıp, kurduğu fotoğraf ajansıyla ilgili açılan soruşturmaya bir cevap gibi.
Tabii ki bu kanunun şimdi ve acilen çıkmasının bir başka motivasyonu da 17 Aralık’tan sonra paralel devletle mücadele etmek isteyen hükümetin, bir tür Yeniçeri Ocağı gibi gördüğü polisle yapamayacağı, askerle de yapmayı tercih etmediği işleri MİT’le yapmak istemesi.
Paralel devletle mücadele bir devlet meselesi olduğu için bunda bir sorun yok. Bunun belli bir hukuki çerçevede yapılmasında da. Bu bir nevi derin devletle mücadele için 2007’de savcılara ve polise geniş yetki verilmesi gibi. Tam da bu yüzden daha dikkatli olmayı hak ediyor.
En çok tartışılan MİT’e istediği bilgiyi, belgeyi istediği yerden alma hakkının dünyadaki istihbarat örgütlerinde benzerleri var. FBI ilk akla gelen örneklerden. Ama bu eleştirilmezlik zırhı vermiyor. Çünkü o ülkelerde de bu geniş yetkiler eleştiriliyor. Ama tabii “muhaberat devleti oluyoruz” demeden. Meclis’te bu maddelerle ilgili düzenlemeler yapılırken mesela yetkilerin mesela ABD kriterlerine uyum için Alman BND’sine verilenler kadar sınırlanmasına herhalde kimse karşı çıkmaz. Ya da hükümet bu geniş yetkileri geçici olarak MİT’e verme taahhütünde bulunabilir.
Ama bu kanunun aciliyetin tek sebebi olarak bu paralel saldırıya karşı savunma ve saldırı gösterilse yine haksızlık edilmiş olur.
Kanunun en hayırlı maddeleri çözüm sürecine hukuki bir çerçeve çizen maddeler.
6. maddeye eklenen “a” fıkrası şöyle:
“Milli güvenliğin ve ülke menfaatinin gerektirdiği hallerde yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş ile tüm örgüt veya oluşumlar ile kişilerle doğrudan ilişki kurabilir, uygun koordinasyon yöntemlerini uygulayabilir.”
Ama bununla yetinilmemiş işin adı da J fıkrasında konmuş: “MİT mensupları görevlerini yerine getirirken ceza ve infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerle önceden bilgi vermek suretiyle görüşebilir, görevinin gereği terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat kurabilir.”
Yani maddenin tercümesi: MİT Öcalan’la hatta Kandil’le görüşebilir. Hatta a maddesinden hareketle ikisini görüştürebilir. Öcalan’la başkalarını da görüştürebilir.
Yani halihazırda yürüyen çözüm süreci bu yasa çıkarsa meşru ve yasal bir zemine sahip olacak. Peki şu ana kadar meşru ve yasal değil miydi?
Bunun için mevcut MİT yasasında MİT kimlerle konuşabilir maddesine bakalım: “Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu hizmeti veren kuruluşların yöneticileri ve istihbarat hizmetlerinden sorumlu kişileri ile istihbaratın tevcihi, istihsali ve istihbarata karşı koyma konularında doğrudan ilişki kurabilir, uygun koordinasyon yöntemlerini uygulayabilir.”
Yani MİT’e sadece diğer devlet kurumlarıyla konuşma hakkı verilmiş.
Çözüm süreci, İmralı ve Kandil’le müzakereler “MGK kararı” ya da “Başbakan’ın talimatıyla yaptım” kadar yasaldı. Bir paralel savcının insafına kalmıştı.
Ama MİT yasası bu haliyle geçerse müzakereler en baştan beri talep edildiği gibi hukuki çerçevesine kavuşacak.
Yani bu kanun hem devlet içindeki paralel muhaberat devletiyle mücadeleye yardım eder hem de Kürt meselesi üzerinden zaten var olan ve epey can yakmış olan “muhaberat devletine” son verecek çözüm sürecine katkı sağlar.
FBI’dan “bilgi vermezsen yakarım” mektupları alan Amerikalılar, Obama’nın dinlettiği Merkel dünyasında yine de dikkatli olmakta fayda var. Ne de olsa bütün devletler aslında biraz muhaberat devletidir…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025